Zülfü Livaneli”nin “”İlkel Çorba”” Yanılgısı

Sabah gazetesi köşeyazarı Sn. Zülfü Livaneli, 13 Mayıs 2000 Cumartesi tarihli “İnanç ve Bilim” başlıklı yazısında, evrim teorisinden söz ederken, “aminoasit, protein gibi organik maddeler karıştırılıp kaynatılınca hayat oluşuyor, canlılık başlıyor” şeklinde bir açıklamada bulunmuştur. An cak bu açıklama bilimsel verilerle taban tabana zıttır.

Darwinist teorinin “organik maddeler ilkel çorba içinde ilk canlı hücreyi oluşturdu” yönünde bir iddiası olduğu doğrudur. Ama bu iddia, Livaneli”nin yazısındaki anlatımın aksine, bugüne kadar hiç ispatlanamamıştır. Bu iddianın ispatlandığını iddia eden bir evrimci biyolog da yoktur. Livaneli”nin sözünü ettiği gibi bir deney veya gözlem (yani aminoasit, protein gibi organik maddeler karıştırılıp kaynatılınca hayatın başlaması) hiç olmamıştır. Bu sonuca varmak için sayısız deney yapılmış, ama hiç birinde istenen sonuca varılamamıştır.

Evrimci literatürde hala sözü edilen tek önemli deney, Stanley Miller”in 1953 yılında yaptığı ve bazı gazları karıştırıp ısıtarak bir kaç amino asit oluşturmasından ibaret olan bir deneydir. Ancak aminoasit oluşması, canlılık oluşması demek değildir. Canlı hücresini dev bir fabrikaya benzetirsek, amino asitler bu fabrikanın birer tuğlası olabilir. Önemli olan bu tuğlaların nasıl dizilip tasarlanacağıdır. Bugüne kadar hiç bir deney, aminoasitlerin tesadüfen veya kendi kendilerine organize olup fonksiyonel bir protein oluşturduklarını göstermemiştir. Canlılığın oluşması içinse yüzlerce farklı proteinin, DNA kodlarının, bunları yorumlayan enzimlerin, seçici geçirgen bir hücre zarının vs., yani çok kompleks bir mekanizmalar bütününün oluşması gerekir.

Kaldı ki, Miller”in amino asit oluştururken kullandığı gazların (metan ve amonyak) ilkel dünya atmosferini yansıtmadığı, ilkel dünya atmosferinin aminoasit oluşumu için çok daha elverişsiz olduğu 1970″lerden bu yana genel bir kabul görmektedir.

Eğer Sayın Livaneli”nin sözü ettiği gibi bir bilimsel veri olsaydı, (yani aminoasit, protein gibi organik maddeler karıştırılıp kaynatılınca hayatın başlaması), bugün hayatın kökeni konusunda hiç bir tartışma olmazdı. Oysa bu konu evrimci biyologlar tarafından “çözülememiş bir muamma” olarak tanımlanmaktadır. Örneğin, bu alandaki en önemli isimlerden biri olan San Diego Scripps Enstitüsü”nden jeokimyacı Jeffrey Bada, Şubat 1998 tarihli Earth dergisinde şöyle yazmaktadır:

 

 

“Bugün, 20. yüzyılı geride bırakırken, hala, 20. yüzyıla girdiğimizde sahip olduğumuz en büyük çözülmemiş problemle karşı karşıyayız: Hayat yeryüzünde nasıl başladı?” (Jeffrey Bada, “Life”s Crucible”, Earth, Şubat 1998, s. 40)

 

 

Almanya”daki Johannes Gutenberg Üniversitesi Biyokimya Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Klaus Dose ise, aynı yılın Interdisciplinary Science Reviews dergisinde şu ifadede bulunmuştur:

 

 

“Kimyasal ve moleküler evrim alanlarında, yaşamın kökeni konusunda otuz yılı aşkın bir süredir yürütülen tüm deneyler, yaşamın kökeni sorununa cevap bulmaktansa, sorunun ne kadar büyük olduğunun kavranmasına neden oldu. Şu anda bu konudaki bütün teoriler ve deneyler ya bir çıkmaz sokak içinde bitiyor ya da bilgisizlik itiraflarıyla sonuçlanıyor.” (Klaus Dose, “The Origin of Life: More Questions Than Answers”, Interdisciplinary Science Reviews, cilt 13, no. 4, 1988, s. 348)

 

 

Sorun, evrim teorisinin canlılığın kendi kendine, tesadüflerle, doğal olaylarla oluştuğunu iddia etmesidir. Oysa bu, Nobel ödüllü İngiliz bilim adamı Fred Hoyle”un ifadesiyle ” bir hurda yığınına isabet eden kasırganın savurduğu parçalarla tesadüfen bir Boeing 747 uçağının oluşması” kadar imkansızdır. Yine Hoyle, bu bilimsel gerçeğin ortaya koyduğu sonucu şöyle izah eder:

 

 

Aslında, yaşamın akıl sahibi bir varlık tarafından meydana getirildiği o kadar açıktır ki, insan bu açık gerçeğin neden yaygın olarak kabul edilmediğini merak etmektedir. Bunun (kabul edilmemesinin) nedeni, bilimsel değil, psikolojiktir. (Fred Hoyle, Chandra Wickramasinghe, Evolution from Space, New York, Simon & Schuster, 1984, s. 130)

 

 

Nitekim bugün pek çok bilim adamı, hayatın bilinçli bir biçimde tasarlandığını, yani yaratıldığını kabul etmektedir. Darwinizm”in ortaya attığı ve aslında 19. yüzyılın ilkel bilim düzeyinin bir sonucu olan “organik maddeleri karıştırın, kendi kendilerine hücre oluştururlar” şeklindeki iddia ise, bilim dışı bir batıl inanış durumundadır. Bilim, tüm canlıları Allah”ın kusursuzca yarattığı gerçeğini tasdik etmektedir.

Ayrıca bakınız

Genetik Sürüklenme (Genetic Drift) iddiası neden geçersizdir?

Evrimi savunmak adına zaman zaman ortaya bazı terimler atılır.  Mantıklı olup olmadığına hatta bilimsel geçerliliği …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.