G. Wucaii Hakkında Evrim Masalları

BBC’nin internet sitesinde 8 Şubat 2006 tarihli ve Oldest T. rex relative unveiled (T. rex’in en eski akrabası bulundu) başlıklı bir haber yayınlandı. Haberde bilinen en iri etobur dinozorlardan biri olan Tyrannosaurus rex’le bağdaştırılan bir fosil bulgusu haber veriliyordu. BBC, elde edilen fosilin T. rex ile birtakım benzerlikler ortaya koymasından hareketle kurgulanan evrimci senaryoları bilimsel bir gerçek gibi aktarıyor, bulunan fosilin T. rex’in en eski atası olduğunu iddia ederek körükörüne Darwinizm propagandasına girişiyordu. Aşağıda, sözkonusu evrimci iddianın neden bir masal olmaktan öteye geçmediği ve BBC’nin bu masallara desteğinin tamamen önyargılara dayalı bir yanılgıdan ibaret olduğu  gösterilmektedir.

Guanlong wucaii bulgusu

Bilimadamlarınca Guanlong wucaii olarak isimlendirilen sözkonusu fosil, Çin’in kuzeybatı köşesinde yer alan Junggar’da ele geçirilen ve yaşı 160 milyon yıl olarak hesaplanmış olan bir türe aittir. Bu örnek, boyu 13 metre ve yüksekliği 5 metreyi bulan Tyrannosaurus rex’e oranla küçük sayılabilecek bir türe aittir. Boyu 3 metre kadar olan dinozorun kafatasıyla ilgili ilginç bir özellik ise, başında taç benzeri bir yapıya sahip olmasıdır.

Bilim adamları G. wucaii ve G. wucaii’den yaklaşık 90 milyon yıl kadar sonra yaşamış olan Tyrannosaurus rex arasında hayali evrimsel bir bağlantı kurgulamakta, G. wucaii’yi T. rex’in bilinen en eski akrabası olarak önermektedirler.

Akrabalık iddiası: Evrimsel bir dogma

Bu haberde karşımıza çıkan akrabalık iddiası, bilim adamlarınca savunulduğu için, bilimsel kanıtlara dayalı güçlü bir bağlantıymış zannedilebilir. Ancak böyle bir fikre kapılan birisi yanılmış olur. Çünkü BBC haberinin amaçladığı bu izlenim, bilimin gerçeklerinden değil, evrim teorisinin dogmalarından ortaya çıkmaktadır.

Sözkonusu iddiayı savunan bilim adamları, evrim teorisini bir dogma olarak benimsedikleri için tüm dinozor türlerinin ortak bir atadan türediği, dolayısıyla birbirleriyle akraba oldukları şeklindeki varsayımı da bir dogma olarak benimsemektedirler. Elde ettikleri paleontolojik bulguları bu bakış açısından yorumlamakta, fosil türler arasındaki anatomik benzerlikleri “görmek istedikleri gibi görmektedirler”.

Bu noktada sözkonusu dogmatik bakış açısını fosillere uygulayan zihniyeti bir evrimcinin sözleriyle göstermek mümkündür. Amerikan Doğa Tarihi’nden Gareth Nelson, fosilleri evrim teorisinin gerekliliklerine göre yorumlayan bu zihniyeti, insanın kökeni senaryolarından örnek vererek şöyle anlatır:

‘Bizim bazı atalara sahip olmamız gerek. Şunları seçelim’. Neden mi? ‘Çünkü biliyoruz ki orada bir yerde olmalılar ve elimizdekiler de en iyi adaylar’. [Fosillerin kayıp halka kavramıyla ilişkilendirilmesi] büyük ölçüde bu şekilde gerçekleşmiştir. Abartmıyorum”. (Nelson, Gareth [Chairman and Curator of the Department of Herpetology and Ichthyology, American Museum of Natural History, New York], interview, Bethell T., The Wall Street Journal, December 9, 1986, in Johnson P.E., “Darwin on Trial,” InterVarsity Press: Downers Grove Ill., Second Edition, 1993, p76)

Bilimsel bir bakış açısından ise bir fosil türün diğeriyle bağlantılı olup olmadığını bilmenin güvenilir bir yöntemi bulunmamaktadır. Nature dergisinin editörü ve evrimci paleontolog Henry Gee, ata-soy anlatımının bilim dışı yönlerini gerçekten de etkili bir biçimde deşifre etmiş bir isimdir. İddia edilen ata-soy ilişkileri evrimcilerin zihninde yaşatılan bir “icad”dır. Gee, “In Search of Deep Time” isimli kitabında bu konuda şunları yazmıştır:

… hiçbir fosil doğum sertifikasıyla birlikte gömülmüş değildir. Bu ve fosil kıtlığı; ister dinozorların soyunun tükenmesini ister atalar-nesiller zincirini inceliyor olalım, fosilleri herhangi geçerli bir biçimde sebep-sonuç ilişkileriyle birbirlerine bağlamanın imkansızlığını ortaya koyar. Derin zamanlardaki olayların nedensel ilişkileri hakkında bildiğimizi sandığımız herşeyi biz kendimiz, gerçeğin ardından icad etmişizdir. (Henry Gee, “IN SEARCH OF DEEP TIME, Beyond the Fossil Record to a New Hıstory of Life”, The Free Press, A Division fo Simon & Schuster, Inc. , 1999,sf. 113)

Görüldüğü gibi, Tyrannosaurus rex ve G. wucaii arasındaki benzerlikleri evrimsel bir süreçten kalan ortak yapılar olarak yorumlama davranışı, evrimsel dogmaya bağlılıktan kaynaklanan, ancak objektif olarak hiçbir bilimsel güvenilirliği bulunmayan bir “tercih”ten ibarettir. Halbuki gerçek anlamda bilimsel bir değerlendirme, tüm ihtimallerin herhangi bir önyargı unsuru katılmaksızın, oldukları gibi hesaba katılmasını gerektirir. Nitekim Tyrannosaurus rex ve G. wucaii arasındaki ortak yapılar bu canlıların aynı Yaratıcı tarafından yaratıldıklarını da gösterir yani bu durum yaratılışla da açıklanabilir.

Anatomik benzerlikler evrim kanıtı değildir

BBC haberinde, G. wucaii’nin, T. rex gibi  keskin dişlere ve kalça kemiği üzerinde benzer kas izlerine sahip olduğu ve muhtemelen T. rex gibi  iki ayak üzerinde koştuğu anlatılmaktadır. Ancak elbette paleontologların evrimsel ortaklıklar olarak yorumladığı bu ortak yapılar, gerçekte ortak ata varsayımına ispat oluşturmamaktadır. Örneğin, bujilerin farklı model otomobillerde paylaşılması, bujinin ya da otomobillerin maddenin evrimleşmesiyle ortaya çıktığını kanıtlamamaktadır. Aynı şekilde, Tyrannosaurus rex ve G. wucaii arasındaki ortak anatomik özelliklerin paylaşılması da bu iki türün tesadüferle ve amaçsız doğa olaylarıyla evrimleştiğini kanıtlamamaktadır.

BBC’nin ara-form yanıltması

G. wucaii, BBC haberinde kafatası ve leğen kemiğindeki bazı anatomik özellikler açısından tyrannosaurus ve coelurosaurs dinozorları arasında bir yere yerleştirilmekte, böylelikle G. wucaii’nin bu ikisi arasında ara form olduğu gibi bir izlenim verilmeye çalışılmaktadır. Ancak bu iddia, iki tür arasında iddia edilen evrimsel bağlantıyı desteklemekten çok, onun zayıflığını göstermektedir. Çünkü Darwinizm’in varsayımlarına göre iki tür arasındaki 100 milyon yıllık süre boyunca çok sayıda ara geçiş formu yaşamış olmalıdır. Evrimciler bu kadar uzun zaman dilimini ancak uçlarda temsil eden türleri ileri sürmekte, ikisi arasında devasa bir boşluk bırakmaktadırlar.

Açıktır ki, belli özellikler açısından az sayıda –ve birbirlerinden çok uzun zaman dilimleriyle ayrılan- türü dizmek, bunların birbirinden evrimleştiğini kanıtlamayacaktır. Sözgelimi, motorsiklet de bisiklet ve otomobil arasında bir “ara-form” oluşturabilir. Ancak bunları birbiri ardınca dizmek, taşıtların küçük ve rastlantısal değişimlerle birbirlerinden evrimleştiğini kanıtlamayacaktır.

Evrim teorisi yavaş ve kademeli değişim iddiasında olduğuna göre türler arasında sayısız geçiş formu bulunmalı, fosil kayıtları evrimcilerin varsaydığı geçiş formlarının fosilleriyle dolup taşmalıdır. Oysa yüz yirmi yılı aşkın paleontolojik kazılar evrimcilerin beklentisini boşa çıkarmıştır. Oklahoma Üniversitesi Jeoloji ve Jeofizik Bölümü”nden David B. Kitts bu durumu şöyle kabul eder:

“Evrim türler arasında ara geçiş formları gerektirir ancak paleontoloji bunları sağlamamıştır.” (David B. Kitts (School of Geology and Geophysics, University of Oklahoma), “Paleontology and Evolutionary Theory,” Evolution, Vol. 28, September 1974, sf. 467)

G. wucaii’yi fosil kayıtlarında nereye koymalıyız?

Bazı insanlar paleontolojinin türlerin ortaya çıkışı hakkında sağladığı bilgilerden habersiz olduğu için BBC haberinde karşılarına çıkarılan ve “uzman” görüşüne dayandırılan iddialara aldanabilmektedirler. Oysa BBC’nin bu tek fosile dayandırarak ortaya koyduğu izlenimle, yüz milyonlarca fosilden elde edilen bilgiler tam bir zıtlık sergilemektedir. Fosil kayıtlarının ortaya koyduğu tabloda, ara-form veya evrimsel akrabalıklar değil, tam tersine sahip oldukları karakteristikler tam oluşmuş şekilde, aniden ortaya çıkan türler görülür.

Oxford Üniversitesi Zoolojik Kolleksiyonlar Yöneticisi Tom Kemp, Fossils and Evolution (Fosiller ve Evrim) isimli 1999 basımı kitabında bu genel tabloyu şöyle özetler:

Yeni canlı kategorileri hemen hemen tüm durumlarda fosil tabakalarında belirleyici karakteristikleri zaten mevcut olarak ve bilinen atasal grupları olmaksızın çıkar. (TS Kemp [Curator of Zoological Collections], Fossils and Evolution, Oxford University, Oxford Uni Press, s.246, 1999 )

İşte kayıtlara son eklenen fosillerden biri olan G. wucaii de, bu tablo içinde yer alan, atasal grupları olmaksızın ve kusursuz yapısıyla aniden ortaya çıkan bir türdür. Genel tabloyu ihmal ederek bu fosil hakkında evrimci bağlantılar geliştirmeye çalışanlar, kesinlikle bilimsel objektiflikten uzak, körükörüne bir inancın temsilcileri olarak bilinmelidirler.

Sonuç:

Evrim teorisi, canlıların kökenini materyalist felsefeye göre hikayelendirme ihtiyacından doğmuş köhne bir teoridir. 20.yy’ın ortasına kadar olan dönemde bilimsel araştırma olanaklarının yetersizliğinin gölgesinde yayılma alanı bulmuş, ideolojik olarak desteklenerek günümüze gelmiştir. Ancak modern bilim, birçok disiplinden elde edilen bulgularla canlıların tesadüflerle oluşamayacak komplekslikler sergilediğini göstermiş, bu teoriyi çürütmüştür. Paleontoloji bilimi de canlıların ani ve eksiksiz olarak ortaya çıktıklarını, bir diğer deyişle Allah tarafından yaratıldıklarını kanıtlamıştır.

BBC’ye bu köhne inanca körükörüne bağlılıktan vazgeçmesini, bilim dışı propagandaya son vererek canlıları Allah’ın yarattığı gerçeğini kabullenmesini tavsiye ediyoruz.

Ayrıca bakınız

99 Milyon Yıl Öncesine Ait Yavru Kuş Fosili, Kuşların Evrimi Masalını Bitirdi

2014 yılında Myanmar’da 99 milyon yıl öncesine ait bir Birmanya Amberi (ağaç reçinesi) fosili bulundu. …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.