New Scientist”te Balinanın Evrimi Masalı

  New Scientist haber servisince yayımlanan 19 Aralık 2007 tarihli bir haberde, Nature dergisinde tanımlanan[i] ve evrimcilerce balinaların atası olduğu öne sürülen yeni bir fosil bulgusu haber verildi.[ii] Habere konu olan fosil tür, Indohyus olarak isimlendirilmektedir ve canlının 48 milyon yıl kadar önce Hindistan nehirlerinde yaşadığı düşünülmektedir. Indohyus, bilim adamlarınca geyiğe benzeyen, boyca rakun kadar olan bir memeli olarak tanımlanmaktadır. Bu fosilin balinaların sözde evrimiyle bağdaştırılmasının nedeni ise şudur: Evrim teorisine göre balinaların atası, karada yaşayan ve 50 milyon yıl kadar önce yiyecek bulmak için denizde yaşama geçiş yapan çift toynaklılar (domuz, koyun, hipopotam gibi) olarak kabul edilmektedir. Indohyus fosili de bir çift toynaklıya aittir ve New Scientist yazısında bu canlının, balinalarla sözde ataları arasındaki bazı anatomik boşlukları doldurduğu iddia edilmektedir. Aşağıda New Scientist“te yer verilen iddialar birer birer cevaplanmaktadır.
1.Balinaların evrimi iddiası hayali bir masaldan ibarettir
  Charles Darwin”in balinaların kökeniyle ilgili olarak yazdıklarına bakıldığında balinaların evrimi iddiasının hayalgücü ve önyargı üzerine kurulu olduğu kolaylıkla görülebilir. Darwin, balinaların kökeniyle ilgili olarak şunları yazmıştır:
“Bir grup ayının doğal seleksiyonla, yaşam alanlarında giderek daha suya uyumlu hale gelmesi, giderek daha büyük ağızlar kazanmaları ve bunun balina kadar büyük bir canlıya dönüşmüş olmalarında hiçbir zorluk görmüyorum.”[iii]
  Görüldüğü gibi Darwin, ayı gibi karasal bir memelinin, kendisinden defalarca büyük ve fizyolojik açıdan çok farklı özellikler taşıyan balina gibi bir deniz memelisine dönüştüğünü varsaymakta, bu varsayımında “hiçbir zorluk görmediğini” ifade etmektedir. Eğer Darwin bir masal romanı yazarı olarak bunları yazsaydı elbette hayalgücünün sınırları tartışılmazdı. Hatta dilediği gibi uçan domuzlardan, sürünen fillerden, ağaçlarda yaşayan zürafalardan vs. bahsedebilirdi. Ancak Darwin balinaların kökeni hakkında yazdıklarını bilimsel olduğunu öne sürdüğü bir kitapta kaleme almıştır. Dolayısıyla “bunu varsaymada hiçbir zorluk görmüyorum” diyerek bilimsel açıdan konuya açıklık getirmesi mümkün olmamaktadır. İddiasını sözde bilimsel bir temele dayandırdığına göre, varsayımında zorluk görmediğini yazmak yerine bunlara delil olarak hangi kanıtları gösterebildiğini ifade etmelidir. Ancak Darwin bu iddiası lehinde herhangi somut bir kanıt ortaya koymamış, balinaların kara memelilerinden evrimleştiği iddiası hayali bir masal olarak kalmıştır.
  Darwin sonrası evrimcilerinin de tutumu farklı olmamıştır. Onların da balinaların kökeni hakkında yazdıklarına bakıldığında aynı bilimsel dayanaktan yoksun, aynı masalsı anlatımı ortaya koydukları görülmektedir. Örneğin, National Geographic dergisinde yayınlanmış “balinanın evrimi” hikayesinde şunlar yazılmıştır:
“”Balinanın doğuşu, bundan 60 milyon yıl önce, dört ayaklı, kıllı memelilerin yiyecek aramak için denize girmeleriyle başladı. Çağlar geçtikçe, yavaş yavaş değişiklikler oluştu. Arka ayaklar kayboldu, ön ayaklar yüzgeçlere dönüştü, kıllar yok olarak kalın, yumuşak, silgimsi balina derisine yol açtı, burun delikleri başın tepesine hareket etti, kuyruk genişleyerek balinanın fırçamsı kuyruğuna dönüştü ve beden, suyun içinde giderek büyüyüp devleşti.””[iv] 
  NG yazısının devamında, ayaklarda, deride, burun deliklerinde ve kuyrukta varsayılan bu hayali dönüşümlerin hangi mekanizma ve ara aşamalarla, hangi fosil ara formlarla gerçekleştiğine dair hiçbir bilgi aktarılmamaktadır. Bu açıdan yukarıdaki anlatım, kurbağanın prense dönüştüğü masaldaki anlatımdan farksızdır. Sadece birincisi zamana yayılarak daha inandırıcı kılınmaya çalışılmaktadır, o kadar.

2.Balinalar, kara memelerinde bulunmayan özgün yapı ve sistemlere sahiptirler

Balinalar ile bunların ataları olduğu öne sürülen kara memelileri arasında suyun korunumu, görme ve haberleşme gibi temel fizyolojik özellikler açısından büyük farklılıklar vardır. Şimdi balinalardaki tasarımı inceleyerek, evrim masalının önündeki bilimsel açmazları bu yönden ele alalım:

  Balinaların vücutlarındaki suyu koruyan özel tasarım

Balinalar suda yaşamalarına karşın, ihtiyaç duydukları suyu denizin tuzlu suyundan karşılamazlar. Yaşamak için tatlı suya ihtiyaç duyarlar. Bu canlıların su ihtiyaçlarını nasıl karşıladıkları tam olarak bilinmemekle birlikte ihtiyaçlarının büyük kısmını, okyanustaki suya göre yüzde otuz kadar daha az tuz içeren diğer deniz canlılarını yiyerek giderdikleri düşünülmektedir. Tatlı suyun kıt bulunduğu bu ortamda canlının bedeninde suyun olabildiğince fazla korunması ve tüketimin olabildiğince az tutulması şeklinde kritik kısıtlamalar ortaya çıkmaktadır. Su miktarı balinalar için çok önemlidir ve bundan dolayı balinalar aynen develerde olduğu gibi terlemezler. Böbrekleri, ürenin konsantrasyonunu, balinaya su kazandıracak şekilde ayarlarlar.

  Balina sütü neden yağlıdır?

Su ihtiyacına yönelik bir başka hassas ayar, dişi balinanın sütündeki yağ oranında ortaya çıkar. Anne balina yavrusunu peynir kıvamındaki çok yoğun bir sütle besler. Bu süt insan sütünden on kez daha yağlıdır. Sütün bu derece yağlı olmasının birtakım kimyasal sebepleri vardır. Yağ, yavru tarafından vücuda alındıktan sonra işlenirken yan ürün olarak su açığa çıkar. Böylece anne, en az su kaybıyla yavrusunun su ihtiyacını gidermiş olur.

  Balinaların gözlerindeki tasarım

Balinaların göz tasarımında ve haberleşme sistemlerinde de kara memelerinde örneği bulunmayan, kompleks ayarlamalar mevcuttur. Kara memelilerinde toz ve darbeleri engelleyici olarak göz kapağı bulunur. Balinalarda ise gözleri farklı bir tehlikeye, derinlerdeki basınca karşı koruyan sert bir tabaka vardır. Ayrıca balinaların göz tasarımında kırılma indeksi, bir gösteri havuzunda suyun altından sıçrayan bir katil balinanın suyun seviyesinden altı metre yükseklikteki balığı mükemmel bir hassaslıkla yakalamasını mümkün kılar. Bunun yanısıra, balinanın gözleri, kara memelilerindekinden farklı olarak, kafanın iki yanında bulunur, böylelikle akıntılara karşı korunmuş olur. Gözlerdeki çubuk hücreleri ile koni hücrelerinin oranındaki ayarlama sayesinde, ışığa hassasiyet renk ve diğer detaylara hassasiyete oranla fazladır. Bu oranın yanısıra gözlerde fosfor bulunması, derin denizlerin karanlık ortamında görmelerini kolaylaştıran bir tasarımdır.

  Balinaların kullandığı matematiksel hesaplama

Balinaların yiyecek kaynakları ve birbirlerinin yerini belirlemede kullandıkları asıl algı görme değil, duymadır. Birçok balina deniz dibindeki karanlık bölgelerde bir tür doğal “sonar” sayesinde avlanır. Balinanın beyni, bilim adamlarınca henüz tam olarak anlaşılamayan bir şekilde, klik sesleri çıkarır. Objenin balinaya olan uzaklığı matematiksel bir hesaplama ile anlaşılır. Balinanın beyni, çıkardığı seslerin objeye çarpıp geri döndüğü hızı, bu iş için gerekli zamanla çarpar ve çarpımı ikiye böler. Elde edilen sonuç, objenin kendisine uzaklığıdır. Üstelik balina ses dalgalarını, beyniyle belli bir noktaya odaklama ve bir ışık hüzmesi gibi gönderme yeteneğine de sahiptir. Geriye dönen dalgalar, hayvanın beyninde analiz edilir ve yorumlanır. Bu yorum, hayvana karşısındaki cismin biçimini, büyüklüğünü, hızını ve konumunu açıkça belli eder. Hayvanın kafatası yapısı, beyni bile tahrip edecek kadar sürekli ve şiddetli bir biçimde yaydığı ses bombardımanından korunmak için ses yalıtımlıdır. Bu canlılardaki sonik sistem inanılmaz derecede hassastır. Öyle ki Amerikan donanması teknolojisini geliştirmek için, deniz memelilerindeki sonar tasarımını taklit etmektedir. [v]

  Yavru balinalara özel tasarımlar

Balinadaki mükemmel tasarımlar bunlarla sınırlı değildir. Bir yavru balinanın ağız tasarımı, annesinden süt emmek için öyle uygun bir şekilde tasarlanmıştır ki, yavru balina sütü hiçbir kayba uğratmaksızın ve de ağzına deniz suyu almaksızın emebilir. Ayrıca yavru balinalar, uzun dalışlar için yüklü miktarda oksijeni depolayabilen ciğerlere ve kulak zarlarını basınçtan koruyan bir tasarıma da sahiptirler.

  Her biri açık bir tasarıma işaret eden bu ayarlamalar, kara memelilerinde bulunmayan, balinalara özgün ayarlamalardır. NG ise okurlarının aklı bir yana bırakıp bütün bunların evrimle ortaya çıktığına inanmalarını beklemektedir. NG, balinaların bilinçli olarak tasarlandığını inkar etmekte, balinanın, günün birinde denizde yaşamaya karar veren bir kara memelisinden hiçbir bilinci olmayan, geleceği göremeyen rastlantısal mutasyon ve doğal seleksiyon mekanizmalarıyla evrimleşmesi sonucu ortaya çıktığını savunmaktadır.

Peki ama hangi mutasyon balinanın sözde atası olan memelide bir sonar meydana getirebilir? Mutasyonların etkisi ve beynin balinanın yaşamı açısından önemi göz önüne alındığında, mutasyonların beyni tahrip edip balinayı sakat ya da ölü bırakacağı açıktır. Beyin bu rastlantısal süreçte tahrip olacağı yerde, nasıl olup da ses dalgaları üreten, bunları belli noktalara odaklayabilen ve objelerin yerini matematiksel hesaplamalarla belirleyen mükemmel bir sonar kazanabilir? Hangi tesadüf, Amerikan donanmasının teknoloji geliştirme birimlerinin dahi erişemediği sonar kalitesini üretebilir? Hangi mutasyonlar bir kara memelisinin ayaklarını yüzgeçlere çevirebilir ve tonlarca ağırlığı itebilen kuyruğu meydana getirebilir?

  Kuşkusuz bu sorular suyu verimli şekilde kullanmayı mümkün kılan sistemler, emzirme sistemi ve göz ve kulaklardaki basınca karşı korumalı sistemler hakkında da sorulabilir. Ancak evrimcilerin bu sorulara verebileceği hiçbir makul açıklama bulunmamaktadır. Bu soruların tek cevabı vardır. Balinalar bir anda eksiksiz bir şekilde yaratılmışlardır. Allah, diğer bütün canlıları olduğu gibi, balinaları da ihtiyaçları olan tüm sistemlerle kusursuz olarak yaratmıştır. Bir Kuran ayetinde şöyle buyrulmaktadır:

“”Ey insanlar, Allah”ın üzerinizdeki nimetini anın. Gökten ve yerden sizi rızıklandıran Allah”ın dışında bir başka Yaratıcı var mı? O”ndan başka İlah yoktur. Öyleyse nasıl olur da çevriliyorsunuz?”” (Fatır Suresi, 3)

3.Evrimcilerin Indohyus“la gündeme getirdikleri iddialardaki çelişkiler
  Evrimcilerin Indohyus“a bir kayıp halka olarak sarılma nedeni, orta ve iç kulak arasındaki bir yapı açısından deniz memelilerine benzemesi olarak gösterilmektedir. Ayrıca Indohyus“un dişlerinin de deniz memelilerininkine benzer yapıda olduğu iddia edilmekte ve gözlerinin diğer çift toynaklılara oranla kafatasının daha üst kısmında yerleştiği belirtilirek bu durum da balinalarla ortak özellik olarak gösterilmektedir. Ancak hayali ve bilimdışı bir masaldan ibaret olan balina evrimi iddiasının Indohyus”la gündeme geliş şeklinde önemli çelişkiler görülmektedir. Şimdi bunları inceleyelim.
a) Indohyus, balinaların evrimi iddiasını aslında sarsan bir bulgudur, destek olarak lanse edilmesi bir aldatmacadan ibarettir.

  Balinaların sözde evrimiyle ilgili klasik senaryoya göre, karada yaşayan memelilerin suda yaşama geçiş yaptıkları kabul edilmektedir. Oysa Indohyus“a bakıldığında bu canlının zaten suda yaşadığı ve hatta diş yapısından otçul bir yaşam sürdürdüğü anlaşılmaktadır. Indohyus“un bu özelliği, klasik masallarında karada yaşayan memelilerin canlı av bulmak için denize geçiş yaptıkları hikayesini anlatan evrimciler açısından önemli bir çelişki oluşturmaktadır. New Scientist yazısında konuyla ilgili olarak şu ifadeye yer verilmektedir:

“Bu araştırma aynı zamanda deniz memelilerinin karada yaşayan öncüllerinden deniz avları avlamak için suya döndükleri düşüncesine meydan okuyor” .. “Bu gösteriyor ki, Indohyus zaten sığ sularda yaşamaktaydı ve sulara sadece canlı av avlamak için dönmüş değildi”.

  Görüldüğü gibi evrimciler, balina evrimi iddialarını temelden sarsan bir bulguyla karşılaşmış durumdadırlar. Ancak daima yaptıkları gibi bu sarsıntının etkisini halktan gizledikleri ve örtbas ederek hikayeyi yeni bir doğrultuda şekillendirmeye gittikleri görülmektedir. Hikayeleriyle çelişen bulgular keşfettikleri zaman “hikayemiz yanlışmış, bilimsel gerçekler olarak ders kitaplarında anlattıklarımızın aslında bir temeli yokmuş” gibi itiraflar ortaya koyacakları yerde, “evrim öyle olmamış, böyle olmuş” gibi hikaye cambazlıklarıyla teorilerini kurtarmaya çalışmaktadırlar.
b) Indohyus ile balinalar arasında kurulan benzerlikler, yalnızca bu iki canlıya özgün değildir
  Indohyus”u balinalarla evrimsel olarak bağdaştıran araştırmacılar dahi, ikisi arasında kurdukları benzerliklerin, evrim teorisine göre balinalarla bağlantılı olmayan başka memelilerde de görüldüğünü kabul etmektedirler. Bilim adamları bu konuda şu itirafı yapmaktadırlar:
“Bu özelliklerin hiçbiri günümüz ve soyu tükenmiş olan deniz memelileri türlerini karakterize etmemektedir… Buna ilaveten, tüm bu özellikler deniz memelileriyle bağlantılı olmayan bazı memelilerde de mevcut bulunmaktadır”.  
  Görüldüğü gibi Indohyus, anatomik özelliklerini sadece balinalarla değil, balinalarla hayali evrimin bir gereği olarak bağdaştırılmayan başka memelilerle de paylaşmaktadır. Dolayısıyla Indohyus“un New Scientist dergisinde “balinaların evriminde kayıp halka” olarak lanse edilmesi herhangi makul bir bilimsel dayanaktan yoksundur ve tamamen bir aldatmacadan ibarettir.
c) Indohyus ile balinalar arasında dişlerin yapısı açısından kurulan benzerlik de tartışmalıdır
  Indohyus”la ilgili iddiayı gündeme getirenler, bu canlının balinalarla benzer diş yapısına sahip olduğunu öne sürmektedirler. Ancak bilindiği gibi balinalar etçil canlılardır. Indohyus ise bambaşka beslenme alışkanlıklarına sahip, otçul bir canlıdır. Durum böyleyken ikisinin diş yapısı arasında kurulan benzerliklerin de herhangi sağlam bir dayanak üzerine kurulu olmadığı açıktır.
  Sonuç:
  Indohyus“la ilgili iddialar, evrimcilerin teorilerini gündemde tutma amacıyla ve mevcut hikayeleriyle çelişen bulguları örtbas ederek kurguladıkları senaryolardan ibarettir. Evrimciler, teorilerini en baştan bir dogma olarak benimsedikleri ve evrimsel gelişim de materyalist ideolojinin dayattığı bir inanç olduğu için, en küçük benzerliklerden dahi büyük masallar çıkarabilmektedirler. Indohyus“un göz çukurlarının biraz daha yukarıda olması gibi yüzeysel benzerliklere bakarak, nehirde yaşayan ve boyca bir rakundan büyük olmayan bir canlıyı balinanın atası kabul etmeleri, bu dogmatik ve hayalgücüne dayalı bakış açısının çok çarpıcı ve şaşırtıcı bir örneğini oluşturmaktadır.
  Akıl sahibi her normal insan, materyalist önyargılardan bağımsız düşünüyorsa, bir tasarımın ancak onu planlayan bir iradeyle mümkün olabileceğini bilir. Nasıl bir bilgisayar, bir bilgisayar mühendisinin; bir bina, bir mimarın varlığına işaret ediyorsa; canlılardaki biyolojik sistemler de ortaya koydukları üstün komplekslik ve barındırdıkları yüklü miktarda bilgiyle bunları vareden bir Yaratıcı”ya işaret etmektedirler. Kuşkusuz o Yaratıcı, yaratmak için tasarlamaya ve planlamaya ihtiyaç duymayan, herşeyi yoktan “OL” emriyle vareden Yüce Allah”tır.

  New Scientist editörlerine, canlıların kökenini hiçbir zaman var olmamış evrim gibi hayali bir sürece dahil etmeye çalışarak açıklama saplantısını terketmelerini tavsiye ediyor, bu uğurda ortaya konulan evrimci masalların bilimdışı özelliğinin farkına varmalarını ümit ediyoruz.

 

[i] Thewissen, J.M., et al., “Whales Originated from Aquatic Artiodactyls in the Eocene Epoch of India,” Nature, 450:1190-1194, 20 Aralık 2007 http://www.nature.com/nature/journal/v450/n7173/full/nature06343.html
[ii] Jason Palmer, New Scientist News Service, Deer-like fossil is a missing link in whale evolution, 19 Aralık 2007
[iii] Charles Darwin, On the Origin of Species: A Facsimile of the First Edition, Harvard University Press, 1964, s.184.
[iv] Victor B. Scheffer, “Exploring the Lives of Whales”, National Geographic, Cilt 50, Aralık 1976, s. 752.
[v] Spotting Mines with Dolphin Sonar, ScienceNow 1998:2 http://harunyahya.net/V2/Lang/tr/Pg/WorkDetail/Number/964

Ayrıca bakınız

99 Milyon Yıl Öncesine Ait Yavru Kuş Fosili, Kuşların Evrimi Masalını Bitirdi

2014 yılında Myanmar’da 99 milyon yıl öncesine ait bir Birmanya Amberi (ağaç reçinesi) fosili bulundu. …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.