Onychonycteris finneyi Fosiliyle İlgili Evrimci Propaganda Geçersizdir

ABD”nin Wyoming eyaletinde 2003 yılında ele geçirilen ve 52 milyon yıllık olduğu hesaplanan yeni bir yarasa fosilinin, evrimci propagandaya malzeme yapıldığı görülmektedir. Onychonycteris finneyi olarak isimlendirilen ve oldukça iyi korunmuş olarak bulunan fosil, Amerikan Doğa Tarihi Müzesi, Kanada Ontario”daki Kraliyet Müzesi ve Almanya”daki Senckenberge Araştırma Enstitüsü”nden araştırmacılardan meydana gelen bir ekip tarafından Nature dergisinin 14 Şubat 2008 tarihli sayısında tanıtılmıştır. Fosili ilginç kılan özellikleri, kulak yapısının günümüz yarasalarındakinin aksine, bu canlının sonara sahip olmadığını göstermesi ve tüm parmaklarında pençelere sahip olması olarak belirtilmektedir. Günümüz yarasalarında ise bir kolda iki pençe bulunmaktadır. Bunun yanısıra, Onychonycteris finneyi”nin arka bacaklarının kollarına olan oranı, günümüz yarasalarındakinden daha fazladır. Göğüs kemiğinin yapısı, kendi ağırlığını kolaylıkla taşıyabilecek şekilde uçabildiğini göstermektedir. Diş yapısının özellikleri de günümüz yarasalarınınkiyle benzeşmekte ve canlının ağırlıklı olarak böceklerle beslendiğini göstermektedir.

Onychonycteris finneyi, kulak içinde ve etrafındaki özellikler açısından, yarasaların çevreyi algılama ve avlanmada kullandığı sonar sisteminden mahrum görünmektedir ve evrimcilerin buna, teorileri lehinde spekülasyon malzemesi olarak başvurdukları görülmektedir. Gerçekte kusursuz beden yapısına sahip yarasaların çeşitliliğinin göstergesi olan bu fosil, evrimcilerce günümüz yarasalarının daha ilkel bir formu olarak lanse edilmektedir. Haberi veren medya organları fosilin, “yarasaların evrimindeki gizemi çözdüğünü”, “yarasaların uçamayan atalarıyla günümüzdeki örnekleri arasında kayıp halka olduğunu” iddia etmektedirler.

Ancak  “yarasaların evrimi” ve “kayıp halka” gibi kavramlar evrimcilerce yapılan “etiketleme” oyunlarından ibarettir. Yarasalar, hem son derece kompleks fizyolojileriyle hem de milyonlarca yıllık değişmezlik ortaya koyan fosilleriyle evrimi yalanlayan canlılardır. Onychonycteris finneyi bulgusu da bu gerçeği kesinlikle değiştirmemektedir.

Yarasaların sonar sistemi tesadüfi gelişim iddiasını reddetmektedir

Yarasaları ilginç kılan özelliklerinin başında, bu canlıların sahip olduğu kompleks “sonar” sistemi gelir. Bu sonar sistemi sayesinde yarasalar zifiri karanlıkta, hiçbir şey görmeden son derece kıvrak ve kusursuz manevralarla uçarlar. Karanlık bir odanın zeminindeki küçücük bir tırtılı bile algılar ve avlarlar.

Bu sonar, hayvanın sürekli olarak yüksek frekanslı sesler yayması, bu seslerin yankılarını analiz etmesi ve sonucunda etrafının detaylı bir analizini yapmasıyla çalışmaktadır. Hem de canlı bu işi olağanüstü bir süratle, havada uçtuğu saniyeler boyunca kesintisiz ve kusursuz biçimde başarmaktadır.

Yarasaların sonar sistemi üzerinde yapılan araştırmalar, daha da şaşırtıcı sonuçlar ortaya koymuştur. Hayvanın algılayabildiği frekans aralığı çok dardır, yani ancak belli frekanstaki sesleri algılayabilir. Ancak işte bu noktada çok önemli bir sorun ortaya çıkmaktadır. Doppler etkisi denen fizik kuralına göre, hareket halindeki bir cisme çarpan sesin frekansı değişir. Bu yüzden, yarasa kendisinden uzaklaşmakta olan bir sineğe doğru ses dalgalarını yaydığında, dönen ses dalgaları yarasanın duyamayacağı bir aralığa düşecektir. Bu nedenle yarasanın hareketli cisimleri algılamada büyük zorluklar yaşaması gerekir.

Ama böyle olmaz. Yarasa her türlü cismi kusursuzca algılamaya devam eder. Çünkü yarasa, Doppler etkisini bilirmişcesine, hareketli cisimlere doğru yolladığı ses dalgalarını değiştirir. Örneğin kendisinden uzaklaşan sineğe en yüksek frekanslı ses dalgasını yollar ki, ses geri döndüğünde duyamayacağı kadar düşük bir frekansa inmesin.

 

ABD Wyoming”de bulunmuş olan bilinen en eski yarasa fosili. 50 milyon yıllık bu fosil ile bugün yaşayan yarasalar arasında hiçbir fark yok.

 

Peki bu ayarlama nasıl gerçekleşir?

Yarasanın beyninde, sonar sistemini denetleyen iki farklı tipte nöron (sinir hücresi) bulunmaktadır; bunlardan biri yansıyan ultrasonu algılar, diğeri bazı kaslara komut vererek yarasanın çığlığını oluşturur. Bu iki nöron beyinde eş güdümlü çalışır; öyle ki yankının frekansı değişince, birinci nöron bunu algılar ve ikinci nöronu baskılayarak veya uyararak, çığlığın frekansının yankının frekansına uymasını sağlar. Sonuçta yarasanın çığlığı ortamın durumuna göre frekans değiştirir ve en verimli şekilde kullanılır.

Tüm bu sistemin evrim teorisinin “rastgele mutasyonlarla kademeli evrim” açıklamasına indirdiği darbeyi görmemek ise mümkün değildir. Yarasadaki sonar sistemi son derece kompleks bir yapıdır ve asla rastgele mutasyonlarla açıklanamaz. Sistemin çalışabilmesi için, tüm ayrıntılarıyla kusursuz olarak var olması zorunludur. Yarasa hem yüksek frekanslarda ses yayacak yapıya, hem bu sesleri algılayıp analiz edecek organlara, hem de hareket değişikliklerine göre frekans ayarlaması yapan sisteme sahip olmalıdır ki, sahip olduğu sonar işe yarasın. Elbette ki tüm bunlar rastlantılarla açıklanamaz ve yarasanın kusursuz bir biçimde yaratıldığını gösterir.

Yarasaların fosil kaydı evrimi yalanlamaktadır

Nitekim fosil kayıtları da, yarasanın yeryüzünde aniden ve bugünkü kompleks yapısıyla ortaya çıktığını göstermektedir. Evrimci paleontologlar Hill ve Smith, Bats: A Natural History adlı kitaplarında bu gerçeği “itiraf” niteliğinde açıklarlar:

Yarasaların fosil kayıtları, erken Eosen devrine kadar uzanır… ve beş ayrı kıtada birden tespit edilmiştir. Tüm fosil yarasalar, hatta en eskileri bile, son derece gelişmiş yarasalardır ve dolayısıyla karada yaşayan atalarından nasıl bir ara geçişle geldikleri konusunda hiçbir ışık tutmazlar. (John E. Hill, James D Smith, Bats: A Natural History, London: British Museum of Natural History, 1984, s. 33)

Evrimci paleontolog L. R. Godfrey ise aynı konuda şöyle yazmaktadır:

Erken Tertiryen devrine ait çok sayıda iyi korunmuş yarasa fosili vardır, örneğin Icaronycteris gibi. Ama Icaronycteris bizlere yarasalarda uçuşun evrimleşmesi hakkında hiçbir şey söylememektedir, çünkü bu zaten kusursuz bir biçimde uçan bir yarasadır. (L. R. Godfrey, “Creationism and Gaps in the Fossil Record” Scientists Confront Creationism, W. W. Norton and Company, 1983, s. 199)

Kısacası, ne yarasaların kompleks vücut sistemlerinin evrimle ortaya çıkması mümkündür, ne de fosil kayıtları böyle bir evrim yaşandığını göstermektedir. Aksine, yeryüzünde ilk kez ortaya çıkan yarasalar ile bugün yaşayan örnekleri aynıdır. Yasalar, hep yarasa olarak var olmuştur.

Onychonycteris finneyi üzerindeki Darwinist iddialar, basit kelime oyunlarına dayanmaktadır

Son fosille ilgili haberlere bakıldığında bunların neredeyse tamamında “yarasaların evrimi” şeklinde bir başlık kullanıldığı, sanki bu iddiayı destekleyen deliller bulunmuş da bilimsel literatürde ortaya konmuş gibi bir izlenim uyanmaktadır. Oysa yukarıda da gösterildiği gibi, bilimsel kanıtlar yarasaların evrimi iddiasını desteklememekte, tam aksine çürütmektedir. Evrimcilerin burada başvurduğu aldatmaca şu şekilde işlemektedir:

Evrim teorisi, bir canlının başka canlıdan evrimleştiğini öne sürdüğü halde evrimciler canlılar arası geçişlere dair örnek gösterememekte, canlı çeşitliliğini göz boyama aracı olarak kullanmayı seçmektedirler. Örneğin, yarasalar evrim teorisine göre karada yaşayan dört ayaklı memelilerden evrimleşmiş olmalıdır. Evrimcilerin anlattıkları hikayelerde bu rol uçan sincap gibi ağaçtan ağaca süzülebilen canlılara biçilmiştir. Ancak bu işin sadece masal kısmıdır. Evrimciler sincap veya herhangi bir başka kara memelisinden yarasaya hangi fosil aşamalarla geçilmiş olabileceğine, bu hayali dönüşüm sırasında canlı soyunun nasıl olup da hayatta kalmayı başarmış olabileceğine dair en küçük bir kanıt dahi öne sürememektedirler. (Nitekim yukarıda da ortaya konduğu gibi, yarasaların en eski örnekleri tam gelişmiş formdadırlar ve herhangi başka bir canlıdan geçişin ara özelliklerini bedenlerinde kesinlikle barındırmamaktadırlar).

Yarasa türlerinin, yeryüzündeki tüm memeli türlerinin yaklaşık 1/4″ünü oluşturdukları bilinmektedir. Üstün sonar sistemi, ağaçlara ve mağara tavanlarına tutunmayı sağlayan pençeler, ince ve hafif zardan meydana gelen ve yarasaya üstün manevra kabiliyeti veren kanat sistemi, özgün diş ve diyet özellikleriyle diğer memelilerden ayrılmaktadırlar. Dahası, memeliler, balina, fare, aslan ve yarasa gibi çok çeşitli formlarda bulunurlar ve morfolojik açıdan birbirine böylesine uzak olan memeliler sınıfı üyeleri arasında hiçbir araform bilinmemektedir. Aslan, at, yarasa, köpek ve balinanın aynı ortak atadan geldiğini öne süren evrimciler, bu canlılar arasında çok sayıda bulunması gereken araformlardan tek bir tanesini bile gösterememektedirler. Evrimciler sadece, her biri kusursuz yapıda yaratılışa işaret eden yarasaların biyolojik çeşitliliğini teorileri uğrunda çarpıtmakta, bu form çeşitliliğini “evrim” olarak etiketlemektedirler.

Bulguyu evrim kanıtı olarak çarpıtan The Guardian gazetesi ve BBC gibi medya kuruluşlarına, evrim teorisini kelime oyunlarıyla ayakta tutma çabasına son vermelerini ve yarasaların üstün ve kusursuz yaratılışa işaret ettikleri gerçeğini kabullenmelerini tavsiye ediyoruz.

Ayrıca bakınız

99 Milyon Yıl Öncesine Ait Yavru Kuş Fosili, Kuşların Evrimi Masalını Bitirdi

2014 yılında Myanmar’da 99 milyon yıl öncesine ait bir Birmanya Amberi (ağaç reçinesi) fosili bulundu. …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.