Bilim Ve Teknik Dergisi”ndeki Sosyal Darwinist İddialara Cevap

Bilim Teknik dergisinin Şubat 2001 Tarihli sayısında kapak konusu olan “Şiddet” başlıklı makalede, evrim teorisinin propagandasını yapmak adına ciddi bilimsel hatalar yapılmış, ya da bu hatalar evrim propagandası adına özellikle görmezden gelinmiştir.

Söz konusu makalenin hemen başında evrim teorisinin en temel aldatmacalarından birisine başvurulmuş ve “doğanın kıyasıya bir rekabet sahnesi olduğu” yanılgısı okuyuculara telkin edilmeye çalışılmıştır. Makalenin devamında da “saldırganlığın bu rekabet sahnesinde insana evrimsel bir avantaj sağladığı” gibi tamamen hayali bir iddia ortaya atılmış ve bu iddiaya kaynak olarak da bundan 40 sene önce “kuşları ve balıkları” gözlemleyerek bir takım varsayımlarda bulunan Alman etolog Konrad Lorenz gösterilmiştir.

Aslında doğanın sadece bir mücadele sahnesi olduğu yanılgısı, 40 yıldan da eskiye dayanan, evrim teorisinin ilk ortaya atıldığı döneme ait bir yanılgıdır. Teorinin kurucusu Darwin’in öne sürdüğü doğal seleksiyon mekanizması, bulundukları coğrafi konumun doğal şartlarına uygun yapıda ve güçlü olan canlıların hayatlarını ve nesillerini sürdürebildiklerini, uygun yapıda olmayan ve daha güçsüz olanların ise yok olduklarını öngörür. Darwinizm”in benimsediği doğal seleksiyon mekanizmasına göre doğa, canlıların birbirleriyle “yaşam” için kıyasıya mücadele ettikleri, zayıfların güçlüler tarafından yok edildiği bir yerdir.

Dolayısıyla bu iddiaya göre her canlı yaşamını sürdürebilmek için güçlü olmak, diğerlerine her konuda üstün gelmek ve kıyasıya savaşmak zorundadır. Böyle bir ortamda ise fedakarlık, özveri, işbirliği gibi kavramlara yer yoktur; zira bunların her biri canlının aleyhine dönebilir. Bu yüzden her canlı olabildiğince bencil olmalı ve sadece kendi yiyeceğini, kendi yuvasını, kendi korunmasını, kendi güvenliğini düşünmelidir. Bilim Teknik dergisinde ele alınan “saldırganlık” ve “şiddet” unsuru böyle bir ortamda vazgeçilmez olacaktır.

DOĞADAKİ FEDAKARLIK ÖRNEKLERİ DARWİNİZM’İ YALANLAR

Peki gerçekten de doğa her canlının birbiriyle kıyasıya mücadele ettiği, herkesin birbirini yok etmek, saf dışı bırakmak için çaba harcadığı, son derece bencil ve vahşi bireylerden oluşan bir ortam mıdır?

hayır. Bu konuda şimdiye kadar yapılan gözlemler, evrimcileri -ve dolayısıyla Bilim Teknik dergisinde öne sürülen iddiayı- yalanlamıştır. doğa, hiç de evrimcilerin iddia ettiği gibi sadece savaşın hakim olduğu bir yer değildir. Aksine doğa, çoğu kez ölümü göze alan fedakarlıkların, kendi zararına olduğu halde sürü için gösterilen özverilerin, bunun karşılığında hiçbir kazanç sağlamayan canlıların ve akılcı işbirliklerinin sayısız örnekleri ile doludur. Kendisi de bir evrimci olmasına rağmen Prof. Cemal Yıldırım, Evrim Kuramı ve Bağnazlık isimli kitabında, Darwin ve dönemindeki diğer evrimcilerin neden doğanın sadece bir savaş yeri olduğunu zannettiklerini şöyle açıklamıştır:

 

 

19. yüzyılda bilim adamları çoğunluk çalışma odalarında ya da laboratuvarda kapalı kaldıkları, doğayı doğrudan tanıma yoluna gitmedikleri için canlıların salt savaşım içinde olduğu tezine kolayca kapılmıştır. Huxley çapında seçkin bir bilim adamı bile kendini bu yanılgıdan kurtaramamıştı.1

 

 

Evrimci Peter Kropotkin ise hayvanların aralarındaki dayanışmayı konu edindiği Mutual Aid: A Factor in Evolution isimli kitabında Darwin ve taraftarlarının içine düştükleri yanılgıyı şöyle dile getirmektedir:

 

 

Darwin ve onu izleyenler, doğayı canlıların sürekli olarak birbirleriyle savaştıkları bir yer olarak tanımladılar. Huxley”e göre hayvanlar alemi gladyatörlerin şovuna benziyordu. Hayvanlar birbirleriyle savaşmakta, en hızlı ve en kurnaz olanı ertesi gün savaşabilmek için hayatta kalmaktaydı. Ancak ilk bakışta, Huxley”in doğaya bakış açısının bilimsel olmadığı anlaşılmaktadır…2

 

 

Doğada gerçekten de bir mücadele, çatışma vardır. Ama bunun yanında “özveri” de vardır. Ve bu özveri, Darwinist teorinin temeli olan “doğal seleksiyon” kavramının asılsız olduğunu göstermekte, ve evrimcileri de çaresiz hale getirmektedir. Nitekim bu konu Bilim Teknik Dergisinin daha önceki sayılarında da ele alınmış, evrimcilerin düştükleri acizlik Bilim Teknik Dergisinde şöyle ifade edilmiştir;

 

 

Sorun, canlıların niye birbirlerine yardım ettikleridir. Darwin”in teorisine göre; her canlı kendi varlığını sürdürmek ve üreyebilmek için bir savaş vermektedir. Başkalarına yardım etmek, o canlının sağ kalma olasılığını bağlı olarak azaltacağına göre, uzun vadede evrimde bu davranışın elenmesi gerekirdi. Oysa canlıların özverili olabilecekleri gözlenmiştir.3

 

 

Doğadaki bu gerçekler karşısında, evrimcilerin “doğa bir savaşım alanıdır, bencil olan, kendi çıkarlarını koruyan üstün gelir” iddiası tamamen geçersiz kalmaktadır. Ünlü bir evrimci olan John Maynard Smith canlıların bu özellikleri üzerine evrimcilere şöyle bir soru yöneltmektedir:

 

 

Eğer doğal seleksiyon, bireyin yaşama şansını ve çoğalmasını garanti eden özelliklerinin seçilimi ise, kendini feda eden davranışları nasıl açıklayacağız? 4

 

 

Elbette kendisi de evrimci bir bilim adamı olan John Maynard Smith’in bu sorusuna evrim teorisi adına verilecek bir cevap yoktur. Canlılardaki olağanüstü fedakarlık, özveri ve yardımlaşmanın doğadaki örnekleri hakkında bilgi edinmek isteyenler Harun Yahya’nın “Canlılardaki Fedakarlık ve Akılcı Davranışlar” isimli eserini okuyabilir. (www.harunyahya.org)

İÇGÜDÜLER EVRİMLE AÇIKLANAMAZ

Bilim Teknik Dergisinde yayınlanan makalede başvurulmak istenen bir başka aldatmaca da, insan davranışları ve hayvan davranışları arasında bir benzerlik kurularak, insan ve hayvanın ortak bir atadan geldiği ve bu davranışların da ortak bir atadan kuşaktan kuşağa aktarıldığı için bir benzerlik taşıdığı iddiasıdır. Yazıda saldırganlık da ortak kökenli bir dürtü yani içgüdü olarak tanımlanmış ancak insanların bunu gündelik yaşamda dışa vurma fırsatı bulamadıklarından bahsedilmiştir.

Oysa bu iddia, evrimcilerin hayal güçlerine dayanan ve hiçbir temele dayanmadan kitle telkini yapmak için başvurdukları bir aldatmacadır. Öncelikle belirtmek gerekir ki Bilim Teknik Dergisinin insanlarda ve hayvanlarda varolduğunu iddia ettiği “dürtü” ya da “içgüdü” konusu evrim teorisi açısından başlı başına bir çıkmaz oluşturmakta ve teorinin geçersizliğini tek başına ortaya koymaktadır.

“İçgüdü” kelimesi, evrimci bilim adamları tarafından, hayvanların doğuştan sahip oldukları bazı davranışları tanımlamak için kullanılır. Ancak hayvanların bu içgüdüleri nasıl edindikleri, içgüdü ile yapılan bir davranışın ilk olarak nasıl ortaya çıktığı ve bu davranışların nesilden nesile nasıl aktarıldığı sorusu her zaman cevapsızdır.

Evrimci genetikçi Gordon Rattray Taylor, The Great Evolution Mystery isimli kitabında içgüdülerle ilgili bu çıkmazı şöyle itiraf etmektedir:

 

 

İçgüdüsel bir davranış ilk olarak nasıl ortaya çıkıyor ve bir türde kalıtımsal olarak nasıl yerleşiyor diye sorsak, bu soruya hiçbir cevap alamayız.5

 

 

Gordon Taylor gibi itirafta bulunamayan bazı evrimciler ise bu soruları üstü kapalı, gerçekte bir anlam ifade etmeyen cevaplarla geçiştirmeye çalışırlar. Aslında evrim teorisinin sahibi Charles Darwin de hayvanların davranışlarının ve içgüdülerinin, teorisi için büyük bir tehlike oluşturduğunu fark etmiş ve bunu “Türlerin Kökeni” isimli kitabında açıkça, hatta birkaç kez itiraf etmişti:

 

 

İçgüdülerin birçoğu öylesine şaşırtıcıdır ki, onların gelişimi okura belki teorimi tümüyle yıkmaya yeter güçte görünecektir.6

 

 

Bilim Teknik Dergisinin düştüğü bir başka yanılgı da varolduğunu iddia ettiği “dürtü” yani “içgüdülerin” kuşaktan kuşağa aktarılarak günümüze taşındığı yanılgısıdır. Bu Lamarkcist bir mantıktır ve bilimsel açıdan bir hurafe olduğu bundan 1 asır önce ispatlanmıştır. Nitekim evrimci bilim adamlarının kendileri dahi içgüdü ve dürtülerin kuşaktan kuşağa evrim yoluyla aktarılmasının imkansız olduğunu itiraf etmektedirler. Evrimci Gordon R. Taylor, Bilim Teknik Dergisinde de yer verilen, davranışların kalıtımsal olarak sonraki nesillere aktarılabildiği iddiasını, “acınacak” bir iddia olarak değerlendirmektedir:

 

 

Biyologlar belirli bazı davranış şekillerinin kalıtımının mümkün olduğunu ve aslında bunun gerçekten görüldüğünü kabul ederler. Dobzhansky şunu iddia etmektedir: “Tüm beden yapıları ve fonksiyonlar, hiçbir istisna olmaksızın, çevresel zincirler sırasında oluşan kalıtımın ürünleridir. Bu durum, hiçbir istisna olmaksızın tüm davranış şekilleri için de geçerlidir”. Bu doğru değildir ve Dobzhansky gibi saygın birinin bunu dogmatik olarak savunması acınacak bir durumdur. 7

 

 

MAKALEDEKİ SOSYAL DARWİNİST İDDİALAR, MAKALENİN KENDİ İÇİNDEKİ BİLGİLER TARAFINDAN ÇÜRÜTÜLMEKTEDİR

Bilim Teknik Dergisindeki makalade çok önemli evrimsel bir bakış açısına da yer verilmiştir. Alman Etolog Konrad Lorenz’in görüşlerine dayanarak, insan toplulukları arasındaki savaşların kökeninin de, insanlardaki saldırganlık eğilimine dayandığı ve bunun evrim süreci içinde başarıya neden olduğu ileri sürülmüştür. Bu bakış açısı evrimci çevrelerin oluşturmak istedikleri toplum modelini de özetlemektedir. Bu, “Sosyal Darwinizm”e, yani insanlar arasında “güçlüler kazanır, zayıflar kaybeder” kuralının geçerli olması gerektiğine inanan ideolojiye hizmet eden bir iddiadır.

Oysa makalenin devamında verilen bilgiler, zaten bu iddiayı çürütür niteliktedir. Çünkü yazının devamında saldırganlık ve şiddet eylemlerinin, genellikle birbirlerini tanıyan bireyler içinde gerçekleştiği, yani iki tarafın ortak bir geçmişlerinin olduğu ve ortak bir gelecek paylaşımı bekledikleri belirtilmiştir. Bu ise şiddetin içgüdüsel değil, kültürle alakalı bir eylem olduğunu göstermektedir. Ayrıca yazıda uzman Psikolojik Danışman Sema Yüce’nin görüşlerine de yer verilmiş ve saldırganlığa yol açan kızgınlığın nedeninin, insanların olaylara bakış açılarından kaynaklandığı, yani yine kültürel bir nedene dayandığı belirtilmiştir.

Ortaya çıkan gerçek şudur; Saldırganlık bir içgüdü değil, sosyal ilişki içerisinde olan insanların birbirlerine bakış açılarından kaynaklanan bir davranış bozukluğudur. Toplumda bireyler arasında görülen şiddet olayları, Psikolojik Danışman Sema Yüce’nin de belirttiği gibi “olaylara bakış açısının sorgulanması, şiddete yönelten etkenin denetim altına alınması, insanın kendisini yapıcı ve olumlu bir şekilde ifade etmesiyle” kontrol altına alınabilir.

Bu da bize göstermektedir ki, şiddet ve saldırganlık, insanların tabiatından gelen kaçınılmaz bir eylem değil, insanlara verilen çarpık dünya görüşünün bir sonucudur. Bu çarpık dünya görüşü ise, “Sosyal Darwinizm”in bizzat kendisidir.

Evrimciler, topluma önce Sosyal Darwinist olmayı—yani acımasız, çıkarcı, bencil, hırslı—olmayı telkin etmekte, sonra da oluşturdukları bu çarpık kültürü “evrimin delili” gibi sunmaya çalışmaktadırlar.

SONUÇ

İnsan toplumlarındaki şiddet örneklerinin, evrim teorisine delil oluşturan hiç bir yönü yoktur. Aksine, toplumlar incelendiğinde, bazı kültürlerin şiddeti yücelttikleri, bazılarının ise merhamet, hoşgörü ve barışçıllık üzerinde durdukları görülecektir. Yani mesele insanın kökeniyle ilgili bir mesele değil, dünyaya bakış açısıyla ilgili bir meseledir. Ahlaki bir meseledir. Çağımızdaki insanlar eğer Darwinizm’e inanır ve bir hayvan türü olduklarını zannederlerse, elbette şiddete yönelebilirler. Ama eğer Allah”ın yarattığına, O’na karşı sorumlu oldukları ve O’nun rızası için güzel bir ahlak göstermeleri gerektiğini bilirlerse, şiddet bir yana, büyük bir merhamet, şefkat, fedakarlık ve hoşgörü gösterirler. İnsanlığı kurtaracak olan çözüm de, bu ahlakı, yani Kuran ahlakını kavramak ve yaşamaktır .

 

1. Cemal Yıldırım, Evrim Kuramı ve Bağnazlık, s. 49
2. Peter Kropotkin, Mutual Aid: A Factor of Evolution, 1902, I. Bölüm,
(http://www.etext.org/Politics/Spunk/library/writers/kropotki/sp001503/index.html )
3. Bilim ve Teknik, sayı 190, s.4
4. John Maynard Smith, The Evolution of Behavior, Scientific American, Aralık 1978, cilt 239, no.3, s. 176
5. Gordon R. Taylor, The Great Evolution Mystery, Harper & Row Publishers 1983, s. 222
6. Charles Darwin, Türlerin Kökeni, Onur Yayınları, Beşinci Baskı, Ankara 1996, s. 273
7. Charles Darwin, Türlerin Kökeni, s. 310 

Ayrıca bakınız

Evrim Teorisinin Okul Baskınlarındaki Rolü

Son yıllarda Avrupa ve ABD’de gerçekleşen silahlı okul baskınlarında çok sayıda öğrenci katledildi. Medya çoğu …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.