13 Mayıs 2006 tarihli Cumhuriyet Bilim Teknik Dergisi”nde, Aralık 2005 tarihinde Der Spiegel tarafından evrimci Daniel Dennett ile yapılan röportajın Türkçe çevirisi yayınlandı. Dennett röportaj boyunca, evrimcilerin materyalizme körü körüne bağlılıktan kaynaklanan klasik mantık bozukluklarını, bilimsel bir delile dayanmayan hayali iddialarını tekrarlıyordu. Dennett, gerçekçilikten tümüyle uzak ve dayanaksız iddiaları ardı ardınca sıralayarak ciddi bir mantık çöküntüsü sergiliyordu. Bu yazıda, söz konusu röportajda açıkça görülen evrimcilere has mantık çöküntüsü analiz edilerek, Dennett”ın akla ve bilime aykırı iddiaları yanıtlanacaktır.
Dennett, evrim teorisinin herşeyi açıkladığını zannetmektedir:
Dennett röportajında, herşeyin evrimsel bir açıklaması var edasıyla açıklamalar yapmakta, örneğin dinlerin neden başarılı olduklarına sözde evrimsel bir açıklama getirmektedir. Her olguyu, bilinçsiz bir süreçte değişimle ortaya çıkmış gibi hikayeleştiren evrimciler, bu batıl bakış açısını dine de uygulamakta ve dünya üzerinde önce çok ilahlı ilkel dinlerin ortaya çıktığını, sonra bunların kültürel bir evrimle tek ilahlı dinlere dönüştüğünü iddia etmektedirler.
Oysa bu, 19. yüzyılın ilkel bilim anlayışının sonucu olan bir iddiadır ve kesinlikle gerçek dışıdır. 20. yüzyılda Mezopotamya, Hindistan, Mısır gibi kültürler hakkında yapılan antropolojik çalışmalar, “dinlerin evrimi” iddiasını yıkmıştır. Gerçekte, tarih içinde ilk ortaya çıkan dinler, tek bir Yaratıcı İlah”ın kabul edildiği tek tanrılı dinlerdir (bkz. Harun Yahya, “Materyalizmin Sonu”). Çok tanrılı dinler ise, bu İlahi dinin zamanla bozulması sonucunda ortaya çıkmıştır. Tek İlah”ın farklı sıfatları zamanla insanlar tarafından ayrı ayrı ilahlar olarak yorumlanmış ve sonuçta ortaya dejenere olmuş dinler çıkmıştır.
Ünlü antropolog Sir Flinders Petrie, 20. yüzyılın başlarında Mısır dini üzerine yaptığı araştırmalardan vardığı sonucu şöyle özetlemiştir:
Eğer ruhlara tapmak tek bir tanrıya tapmaya uzanan bir evrim sürecinin ilk basamağı olsaydı, bu durumda çok tanrılılığın gittikçe tek tanrılığa evrimleşmesinin kanıtlarını görmemiz gerekirdi… Bunun tam aksine tek görebildiğimiz, din sistemleri içinde tek tanrı inancının her zaman ilk basamak olduğudur… Çok tanrı inancını ilk oluşumuna kadar izleyebildiğimiz heryerde, bunun tek tanrı inancının bir çeşitlemesi olduğunu görüyoruz. 1
Kısacası Dennett”ın dinlerin evrimi iddiası, gerçeklere aykırı bir safsatadan başka bir şey değildir.
Dennett, ropörtajında olabildiğince kendinden emin üslup kullanarak okuyucularını etkilemeye, onları evrimin herşeyi açıkladığı ve bu açıklamaların bilimsel delillerle desteklendiğine inandırmaya çalışmaktadır. Oysa, evrim teorisi değil dinlerin nasıl oluştuğunu, canlılığın temel yapısını oluşturan tek bir hücrenin nasıl oluştuğunu dahi açıklamaktan acizdir.
Örneğin San Diego Scripps Enstitüsü”nden ünlü evrimci jeokimyacı Jeffrey Bada evrim teorisinin hayatın kökenini açıklama konusunda içinde bulunduğu çıkmazı, “Bugün, 20. yüzyılı geride bırakırken, hala, 20. yüzyıla girdiğimizde sahip olduğumuz en büyük çözülmemiş problemle karşı karşıyayız: Hayat yeryüzünde nasıl başladı.” (Earth, Life”s Crucible, Şubat 1998, s. 40) sözleriyle ifade ederken, aynı zamanda Dennett”ın çizmeye çalıştığı sorunsuz, toz pembe evrim senaryosunun çürüklüğünü göstermektedir.
Evrimcilerin en bilinen taktiklerinden biri, mikrobiyolojiden sosyolojiye, paleontolojiden psikolojiye kadar her alanda sözde evrimsel açıklamalar yapmaları, içi boş ve hiç bir bilimsel desteği olmayan cümlelerle evrim hikayeleri anlatmalarıdır. Amerikalı biyokimya profesörü Michael Behe evrimcilerin her alanda hikaye anlatma kapasitelerini şöyle ifade etmektedir:
Hatta bu teori, bazı bilim adamları tarafından insan davranışlarının anlaşılması için de genişletilmişti: İntihar eden insanlar neden bunalıma düşer, neden gençler evlenmeden çocuk sahibi olurlar, neden bazı gruplar zeka testlerinden diğerlerinden daha başarılı olur ve neden dini misyonerler evlenemez ve çocuk sahibi olamazlar… Evrimsel düşünceye konu olmamış hiçbir şey kalmamıştır aslında – bir organ veya fikir, görüş ya da duygu olsa bile…2
Tüm bunlar evrim teorisini yaşamla ilgili herşeyi açıklama yeteneğine sahip güçlü bir teori gibi göstermek için anlatılan hikayelerdir. Gerçeklerle hiçbir ilgileri yoktur ve hiçbir bilimsel delile dayanmamaktadırlar.
Dennett”ın röportaj boyunca kullandığı içi boş ancak süslü cümleler de bu taktiğin bir örneğidir. Sözgelimi: “Kültürümüz, dil yetisi sayesinde evrimin en güçlü kuvvetleri haline gelmiştir. Sırf bu yüzden ufkumuz diğer biyolojik türlerden çok daha geniş. Biz, kim olduğumuzu ve nereden geldiğimizi bilen tek türüz” cümlesinde evrimi destekleyen, evrim teorisine bilimsel bir açıklama getiren hiçbir açıklama bulunmamaktadır. Hatta, dilin nasıl ortaya çıktığını kesinlikle açıklayaman evrimcilerin, dili evrimin güçlü bir kuvveti olarak göstermeleri büyük bir çelişkidir.
“Kitaplarımız, sanat eserlerimiz ve dinlerimiz evrimsel algoritmaların birer ürünü” ifadesi de Dennett”in anlamsız cümlelerine bir başka örnektir. İnsanın, insan zihninin nasıl oluştuğunu açıklayamayan evrimcilerin, insanlara ait eserlerin evrimin eseri olduğunu iddia etmeleri elbetteki büyük bir tutarsızlıktır ve hiçbir inandırıcılığı bulunmamaktadır.
Evrimcilerin herhangi bilimsel içerikten yoksun bu hikayeleri, sadece Darwinizm”i ayakta tutma amacına yönelik hileli masallardır. Darwinizme getirdiği eleştirilerle tanınan Prof. Phillip E. Johnson evrimcilerin bunlarla ilgili bilimdışı tavrını şöyle tanımlamaktadır:
Teori büyük ölçüde söz sanatına özgü ikna etme yöntemlerine dayanan bir propaganda kampanyasıyla ayakta tutulmaya çalışılmaktadır: Gizli varsayımlar, üzerinde konuşulan sanki kanıtlanmış gibi varsayılan ifadeler, belli belirsiz tanımlanmış ve tartışmanın ortasında anlamı değiştirilmiş terimler, hayali düşmanlara saldırılar, seçmece kanıtların alıntıları ve benzeri. Teori aynı zamanda kültürel itibarıyla korunmaktadır. 3
Mantık çöküntüsünü en şiddetli vurgulayan izahlar:
Dennett”ın insanı hayrete düşüren izahlarının arasında en dikkat çekici olanları şunlardır:
“Doğada tasarımlar, ruhsuz, kaçınılmaz olarak işleyen mekanizmalarla hazırlanıyor. Hatta tasarımcılar bile bu şekilde oluşabilir. Şairler, sanatçılar ve mühendisler de sonuçta yaşam ağacının birer meyvesi. Bu düşünce yaşamın daha derin bir anlamı olması gerektiğine inanan insanı huzursuz ediyor..”
“Düşüncelerin, moleküllerden, enzimlerden ve proteinlerden oluştuğunu görmek istemiyorlar. İnsanlar ruhu var ama bu çok sayıda küçük robotlardan oluşmakta.”
Dennett ropörtajına, tüm canlılığı kaçınılmaz olarak oluşturan mekanizmalar varmış ve dahası bunlar bilimsel olarak gösterilmiş gibi bir üslupla devam etmektedir. Oysa bu, sadece ideolojik olarak benimsenmiş, tümüyle hayali bir aldanıştır. Koyu bir materialist olan Dennett”ın bu yorumlarındaki önyargı, evrimci bilim adamı Robert Shapiro”nun şu sözlerinde açıkça ortaya konmaktadır:
Bizi basit kimyasalların var olduğu bir karışımdan, ilk etkin replikatöre (DNA veya RNA”ya) taşıyacak bir evrimsel ilkeye ihtiyaç vardır. Bu ilke “kimyasal evrim” ya da “maddenin kendini örgütlemesi” olarak adlandırılır, ama hiçbir zaman detaylı bir biçimde tarif edilmemiş ya da varlığı gösterilememiştir.Böyle bir prensibin varlığına, diyalektik materyalizme bağlılık uğruna inanılır.4
Dennett”ın burada özetlediği hikaye, evrimcilerin en basit gerçekleri dahi göremeyecek, ne söylediklerini dahi kavrayamayacak bir mantık çöküntüsü içinde olduklarını göstermeye yeterlidir. Doğadaki tasarımların, yani hücreden sivrisineğe, insandan kelebeklere kadar tüm varlıkların, ruhsuz, şuursuz mekanizmaların bir sonucu olduğu, şuursuz, cansız ve ruhsuz atomların, hiçbir akıl, güç ve bilgi olmadan, “kaçınılmaz olarak” düşünen, akleden, sevinen, üzülen, sanat eserleri meydana getiren, buluşlar yapan, konuşan ruh sahibi varlıklara dönüştükleri hikayesidir bu.
Bu hikayenin bilim ve akıl dışı olduğunu görürler umuduyla, evrimcilere bir kez daha öneriyoruz: Evrimciler, madem bu iddialarından emindirler, o zaman neden bir havuzun içine yaşam için gerekli olan tüm maddeleri doldurup, bu havuzdan bir şair, bir mühendis veya bir doktor çıkmasını beklememektedirler? Nasılsa iddialarına göre, bu havuzdaki maddeler “kaçınılmaz olarak” bir insan meydana getirecektir. Onları bu deneyi gerçekleştirmekten alıkoyan şey nedir? Bunun cevabı, bilimdir. 20. yüzyılın en önde gelen bilim adamlarından, matematikçi ve astronom Sir Fred Hoyle, Dennett”ın dile getirdiği bu evrimci iddianın önündeki bilimsel açmazı şu sözlerle ifade etmiştir:
Eğer maddenin, organik (cansız) sistemleri hayata doğru iten bir temel prensibi olsaydı bunun varlığının laboratuvarda kolaylıkla kanıtlanabilir olması gerekirdi. İlkel çorbayı temsil etmek üzere, örneğin bir yüzme havuzunu ele alın. Bunu biyolojik olmayan özellikteki kimyasallarla istediğiniz gibi doldurun. İstediğiniz gazı üzerine pompalayın veya arasından isterseniz hoşunuza giden herhangi bir çeşitte radyasyon verin. Deneyin bir sene sürmesine izin verin ve o 2.000 enzimden (canlı hücreler tarafından üretilen proteinler) kaç tanesinin havuzda ortaya çıkacağını görün. Ben cevabını vereceğim, böylelikle deneyi yapmanın zaman, zorluk ve masrafından kurtulmuş olursunuz. Muhtemelen amino asitlerden ve diğer basit organik kimyasallardan oluşan, kahverengimsi çamurdan başka hiçbir şey bulamayacaksınız. Bu iddiadan bu kadar emin nasıl olabilirim? Eğer tam tersi olacak olsaydı, bu deney şimdiye kadar çoktan yapılmış olurdu ve eğer yapılsaydı dünya çapında çok iyi bilinip ünlü olurdu. Bunun maliyeti ise Ay”a bir adamı yerleştirmeyle karşılaştırıldığında çok önemsiz kalacaktır. 5
Ne Dennett ne de bir başka evrimci bu iddialarını bilimsel olarak destekleyemezler. Çünkü- akıl sahibi her insanın görebileceği gibi- değil şuursuz ve ruhsuz maddelerin “kaçınılmaz olarak” bir şair oluşturması, bu şairin tek bir hücresini bile oluşturmaları mümkün değildir. En ileri teknoloji kullanılarak, şuurlu, ruh, akıl, bilgi ve tecrübe sahibi bilim adamları dahi, bu maddeleri kullanarak hücreyi meydana getiremezlerken, bunların kendi kendilerine şairler, mühendisler, avukatlar, sanatçılar oluşturduklarını iddia etmek, bilime, akla ve mantığa kesinlikle aykırıdır.
Evrimcilerin zihnini karartan materyalist saplantılardan bağımsız düşünebilen bilim adamları, her insanın kolaylıkla görebileceği bu noktayı açıkça ortaya koymaktadırlar. Örneğin böyle bir bilim adamı olan Jack Hawkes, New York Times”da yayınlanan yazısında aynen şunları yazmıştır:
Kuşları, balıkları, çiçekleri vb. göz kamaştırıcı güzelliği salt doğal seleksiyona borçlu olduğumuza inanmakta güçlük çekiyorum. Dahası, insan bilinci öyle bir düzeneğin ürünü olabilir mi? Nasıl olur da tüm uygarlık nimetlerinin yaratıcısı olan insan beyni; Sokrates, Leonardo da Vinci, Shakespeare, Newton ve Einstein gibileri ölümsüzleştiren yaratıcılık “yaşam savaşımı” denen orman yasasının bize bir armağanı olsun? 6
Dennett, gerçekliği materyalizme göre tanımladığı için yaratılışı savunanlar hakkında da kendince saptamalar yapmakta, yaratılışı savunanların evrimin sözde gerçekleri karşısında huzursuzluk duyduklarını iddia etmektedir. Oysa dindar insanların bu iddialar karşısında duyduğu şey huzursuzluk değil, hayret ve şaşkınlıktır. Profesör ünvanı almış bir insanın bu kadar açık gerçekleri görememesine, bu kadar saçma ve akıl dışı iddialara ısrarla inanıp bunları savunmasına duyulan bir hayrettir bu.
Dennett, hücrelerin akla ihtiyacı olduğunu ve ruhun bu ihtiyaç sonucunda oluştuğunu iddia etmektedir:
Dennett, Spiegel”in “İnsan aklı ve ruhu da o halde bu şekilde mi gelişti?” sorusuna şöyle yanıt vermektedir:
“Tabii ki. Çok hücreli hareketli bir canlı olarak, nereye gittiğimizi bilmemiz için akla ihtiyacımız var. Çevredeki bilgileri hızla işleyen ve davranışlarımızı yönlendiren bir sinir sistemine de. Tüm hayvanların temel sorunu, neye ihtiyaçları olduğunu ve nelerin zarar vereceğini bulmak zorunda olmaları ve bunu düşmanlarından çok daha hızlı yapmaları gerekiyor.”
Dennett burada, Der Spiegel okurlarının söylediklerini hiç düşünmeksizin kabul edeceği varsayımıyla basit kelime oyunlarıyla düşüncelerini kabul ettirme yöntemine başvurmaktadır. Veya daha da vahimi, söylediklerinin dayanaksızlığının farkında değildir. Dikkat edilirse Dennett yukarıdaki paragrafın herbir cümlesinde bir “gereklilik”ten söz etmektedir. Oysa son derece açıktır ki, herhangi bir gereklilik, bunu gideren sistemin kökenine dair hiçbir şey söylemez. Örneğin otomobillerin, kullanıcılarının yön belirlemesi için direksiyonlara; kuşların da uçmak için kanatlara ihtiyaçları vardır. Ama bu gereklilikler, otomobil ve direksiyon sistemi ya da kuş ve kanat sisteminin evrimle ortaya çıktığını göstermemektedir. Dennett ise sanki doğada canlıların ihtiyaçlarını bilen, bunları giderecek sistemleri onlara zaman içinde kazandıran bir bilinçli ama gizemli mekanizma varmış gibi yorumlar yapmaktadır. Bu da açıkça bir aldatmacadır, evrimcilerin bir çarpıtmasıdır. Çünkü evrimciler, hikayelerini inandırıcı kılmak için bizzat bu hikayeleriyle reddettikleri “bilinç” kavramından yardım almaya çalışmaktadırlar. Bunu kısaca açacak olursak, evrimciler varsaydıkları evrim sürecinin tümüyle bilinçsiz, geleceği göremeyen, herhangi planlama ve amaçsal düşünceden yoksun olduğunu iddia etmektedirler. Ancak hiç kimseyi böylesine tesadüfi ve kör bir süreçte mükemmel biyolojik sistemlere sahip avukatlar, doktorlar ve şairleri meydana getireceğine inandıramayacaklarını bildiklerinden dolayı anlatımlarını “erekselleştirmekte”, bu doğrultuda “x organı bu ihtiyaç doğrultusunda, evrimleşti; y özelliği şu ihtiyaç için evrimleşti” gibi hikayelere başvurmaktadırlar. Böylece tümüyle hileli bir yöntemle evrim masallarını halkın bilinç altına daha kolay ihraç edebilmeyi amaçlamaktadırlar. Evrimcilerin mantık bozukluklarını, kendilerini ve halkı nasıl aldattıklarını görmek açısından Dennett”in izaharı gerçekten de önemli bir örnek oluşturmaktadır.
DNA”daki kompleksliği, evrime delil sanma yanılgısı:
Dennett, DNA”da evrim modelinin kendisini gösterdiğini iddia ederek, bir bilgisizlik örneği daha sergilemektedir. Bugün, evrimcileri en çok zorlayan konulardan biri DNA”dır. DNA, içerdiği bilgi ve kompleks yapısıyla, evrim teorisine meydan okumaktadır. Bu konuyla ilgili detaylı bilgileri Harun Yahya”nın, “DNA”nın Darwin”e Uyarısı” adlı kitabında okuyabilirsiniz.
Yaşamın her yerde oluşabildiği iddiası büyük bir bilgisizlik örneğidir:
Dennett röportajında, “Kozmolojiden edindiğimiz bilgiler, yaşamın her yerde oluşabildiğini gösterdi” iddiasında bulunmaktadır. Elbette Dennett bir uzay gemisiyle gezip uzayın farklı köşelerinde canlılığın oluşum kademelerini gözlemlemiş değildir ve elbette bu iddiası sadece hayali bir düşünceden ibarettir. Evrimciler değil yaşamın evrenin her yerinde oluşabileceğini, yaşadığımız gezegen olan Yeryüzünde dahi tesadüfen nasıl oluşmuş olabileceğini gösterememişlerdir. Kozmolojinin gösterdiği kesin bir gerçek varsa, bu da yaşamın mucizevi bir olgu olduğu ve evrendeki fiziksel sabitlerde bunu mümkün kılacak çok hassas ayarlamaların varlığıdır. Dünyanın yaşam için bilinen en uygun yer olduğu, yaşam için gerekli son derece hassas dengelere sahip oduğu ve tüm bu sistemin tesadüfen gerçekleşmesinin imkansızlığı bilinen gerçeklerdir.
Evrim teorisinin dine muhalif olmadığını savunanlar, Dennett”in sözlerini görmezden gelmemelidirler:
Bilindiği gibi bazı Müslümanlar, evrim teorisinin dinle çelişmediğini, Allah”ın evrimle yaratmış olabileceğini ve bu nedenle evrim teorisine yönelik fikri ve bilimsel mücadelenin gereksiz olduğunu iddia etmektedirler. Oysa, evrim teorisinin desteklenme nedeni Allah”a, dine karşı olan fikir ve ideolojilere sözde bilimsel bir destek sağlamasıdır. Nitekim, Dennett”in röportaj boyunca söyledikleri, evrimi bu amaçla desteklediğinin delillerinden biridir. Bununla ilgili açıklamalarından biri şöyledir:
“Evrimde bilimin en huzursuz edici buluşu gizli. İnsanlığın en eski düşüncesini alt üst ediyor. Kim bilir belki bu düşünce bizim türümüzden öncesine kadar uzanmakta. Yani kendinden zayıfları üretecek büyük ve zeki bir yaratıcıya olan inançtan söz ediyorum.”
Evrim teorisi, bir Yaratıcı”nın varlığını inkar ederek, tesadüfleri ve doğal seçilimi ilahlaştırır. Allah”ın birliğine iman etmiş bir Müslüman için açıkça putperest olan bu inanca dayanak teşkil eden evrim teorisiyle uzlaşı aramak yakışmaz. Komünizm nasıl İslam dışı ve bir Müslüman için nasıl kabul edilmez bir düşünceyse, evrim teorisi de aynı şekilde reddedilmesi, mücadele edilmesi gereken inkarcı bir düşüncedir.
Sonuç:
Dennett”in röportajı, evrimcilerin mantık çöküntüsünün ders konusu olabilecek bir örneğini oluşturmaktadır. Evrimcilerin büyük bir çoğunluğu aslında Allah”ın varlığının delillerini çok açık olarak görmektedir, çünkü bu deliller şüpheye yer vermeyecek kadar açıktır. Ancak bu insanlar, Allah”ın varlığını kabul etmemek, kibirlerinden dolayı Allah”tan korkup sakınmamak için kavradıkları yaratılış gerçeğini inkar yolunu seçmektedirler. Allah böyle kişiler için Kuran”da şöyle buyurmaktadır:
“Ayetlerimiz onlara, gözler önünde sergilenmiş olarak gelince dediler ki: “Bu, apaçık olan bir büyüdür.”
“Vicdanları kabul ettiği halde, zulüm ve büyüklenme dolayısıyla bunları inkar ettiler. Artık sen, bozguncuların nasıl bir sona uğratıldıklarına bir bak. “ (Neml Suresi, 13-14)
Dennett”a ve diğer evrimcilere, vicdanlarında bildikleri yaratılış gerçeğini inkar etmek için anlattıkları akıl ve bilim dışı hikayelerin, akademik unvanları açısından gülünç bir çelişki ortaya çıkardığını hatırlatıyor, Darwinizm”in körükörüne savunuculuğundan vazgeçmelerini tavsiye ediyoruz.
Kaynaklar:
1) Sir Flinders Petrie, The Religion of Ancient Egypt, Constable, London, 1908, ss. 3-4
2) Michael J . Behe, Darwin”in Kara Kutusu, Aksoy Yayıncılık, 1998, s. 14
3) Phillip E. Johnson, Objections Sustained, InterVarsity Press, 1998, s. 9
4) Robert Shapiro, Origins: A Sceptics Guide to the Creation of Life on Earth, Summit Books, New York, 1986. s. 207
5) Sir Fred Hoyle, The Intelligent Universe, New York: Holt, Rinehart and Winston, 1983, s. 20-21
6) J. Hawkes, “Nine Tentalizing Mysteries Of Nature,” New York Times, no.33, 1957