Bilim ve Teknik dergisinin Aralık 2006 sayısında “İnsanı insan yapan “Hurda” mı?” başlıklı bir yazı yayınlandı. ABD”deki Lawrence Berkeley Ulusal Laboratuvarı”ndan bir araştırma ekibinin yaptığı yeni bir çalışmayı haber veren yazıda, evrimcilerce daha önceden, sözde evrimsel süreçten kalmış ve atık, işlevsiz olduğu kabul edilen DNA bölgeleri hakkında yazılanlar dikkat çekiciydi:
“Adları bir kez hurdaya çıkmış olsa da, DNA”nın kodlama yapmayan ve oldukça büyük yer tutan bölümlerinin de işlevsel olabileceğini artık biliyoruz.”
Bu itiraf, evrimciler tarafından uzun yıllardır “hurda” olarak nitelendirilen DNA parçalarının işlevsel olduğunu evrimcilerin de kabul etmekte olduğunu açıkça göstermektedir. Evrimciler, yaşamın tesadüfi ve amaçsız bir süreçte kendiliğnden ve doğa olaylarıyla geliştiğini körü körüne kabul ettikleri için, yapısı keşfedildği halde işlevi henüz tam anlamıyla anlaşılamamış olan biyolojik yapıları bu çerçevede değerlendirmeye ve bunları “körelmiş”, “hurda” gibi isabetsiz kavramlarla nitelendirmeye eğilimlidirler. Hatırlanacak olursa bu bakış açısını benimseyen evrimciler, 20.yy”ın başlarında insan vücudundaki işlevi bilinmeyen ve sayıları 180″e yaklaşan organı “körelmiş organ” olarak nitelemiş ve hayali evrimsel süreçte bunların işlevini kaybettiğini iddia etmişlerdi. Ancak biyoloji ve tıp alanlarındaki bilgi birikimi arttıkça bunların işlevinin birer birer ortaya çıkarılmasıyla birilkte, körelmiş organlar listesi tümüyle geçersiz kılınmış, sayılan tüm organların işlevsel olduğu ortaya çıkmıştır.
Körelmiş organ yanılgısının bir örneği olan hurda DNA iddiası da 1990″lı yılların başında ortaya atılmıştır ve protein kodlamasına katkıda bulunmadıkları için işlevsiz kaldığı iddia edilen, dolayısıyla hayali evrimden atık kabul edilen DNA dizilimleriyle ilgilidir. Ancak bu durum fazla uzun sürmemiş, sonraki yıllarda söz konusu DNA bölümlerinin işlevleri birer birer ortaya çıkarılmıştır. (Bu konuyu kapsamlı olarak ele alan bir araştırmayı, Harun Yahya”nın “Bir Zamanlar Darwinizm” adlı eserinden, http://www.harunyahya.org/evrim/birzamanlar/birzamanlar09.html adresinde okuyabilirsiniz.)
Söz konusu bölümlerin insanı insan yapan faktör olup olamayacağı konusuna gelecek olursak, genlerin sadece diziliminin değil, ne zaman devreye girip ne zaman devreden çıkacaklarını belirleyen faktörlerin de önemli olduğu son yıllarda ardı ardına yapılan keşiflerle doğrulanmaktadır. Söz konusu çalışma da bu doğrultuda değerlendirilmekte, “acaba insanı insan yapan faktör genlerinin diğer primatlarla benzer oluşundan ziyade farklı şekillerde işlemesi olabilir mi?” anlamına gelen bir soru sorulmaktadır. Kuşkusuz bu genetik analizler, insana özgün genetik süreçlerin ortaya çıkarılması ve insan fizyolojisinin daha iyi anlaşılması, hastalıklara daha etkin çözümler bulunması açısından çok değerli ve önemlidir.
Ancak durum ne olursa olsun, “insanı insan yapan faktör nedir” sorusunu sadece genler düzeyinde ele alıp cevaplamaya çalışmak kesinlikle gerçekçi olmayan bir tutumdur. Çünkü açıktır ki, insanı insan yapan sadece diğer canlılarla olan anatomik farklılıkları değil, onu özgün kılan zihinsel fonksiyonlarıdır: akıl, bilinç, düşünme, konuşma, mantık, hatırlama, matematik gibi…
Tüm bunların özünde yatan akıl kavramının ise genlerle hiçbir şekilde açıklanır olmadığı kesindir. Örneğin insanla maymun arasında farklılık gösteren genler, adenin, guanin, sitozin ve timin gibi moleküllerden meydana gelen zincirlerdir. Bu moleküller ise düşünemeyen, hissedemeyen varlıklardır. İnsan aklının bu genlerden kaynaklandığı inancı tamamen akıl dışıdır ve hiçbir bilimsel dayanağa sahip değildir.
Nature dergisinde yayınlanmış olan bir kitap tanıtımında konuyla ilgili olarak şu ifadelere yer verilmiştir:
“… Genlerin nasıl akıl ürettiğini açıklayabilir miyiz? … Bu kitap gösteriyor ki genler beyni inşa ediyor. Ve bu beyinler esnek olmak ve öğrenmek için tasarlanmışlar. Ancak genlerden sıçrayarak akla gelmek dolaylı bir açıklama. Bu soru şu anda cevaplanamamakta ve bu cevabın nereden geleceği de tam olarak belli değil”. (Anthony P. Monaco, “A recipe for the mind,” Nature 427, 681 19 Şubat 2004)
İnsanı insan yapan aklı ile genler arasında gösterilmiş hiçbir bilimsel sebep sonuç ilişkisi bulunmamaktadır. Bu yüzden Bilim ve Teknik“de sorulan “insanı insan yapan hurda mı” sorusu, son derece saçma, yersiz ve bilimsel geçerliliği kesin olarak olmayan bir sorudur.
Bilim ve Teknik dergisinin, materyalizmin varsayımlarından sıyrılmış, objektif bir bilim anlayışı geliştirmesini diliyoruz.