Evrimciler ise, bir türün içindeki varyasyonları evrim teorisine delil olarak göstermeye çalışırlar. Oysa varyasyon evrime delil oluşturmaz, çünkü varyasyon, zaten var olan genetik bilginin farklı eşleşmelerinin ortaya çıkmasından ibarettir ve genetik bilgiye yeni bir özellik kazandırmaz.
Varyasyon her zaman genetik bilginin sınırları içinde olur. Genetik biliminde söz konusu sınıra “gen havuzu” denir. Bir popülasyonun bireyleri birbirleriyle ne kadar çok eşleştirilirse eşleştirilsinler, ortaya yeni canlılar çıkmaz. Bu, tarih boyunca yürütülen bitki ve hayvan ıslahı çalışmaları ile 20. yy”ın sayısız laboratuvar deneyinin ortaklaşa doğruladıkları bir gerçektir.
Biyolog Edward Deevey de, varyasyonun hep belirli genetik sınırlar içinde gerçekleştiğini şöyle açıklar:
Çaprazlama çiftleştirme yöntemiyle çok önemli sonuçlara varılmıştır… Ama sonuçta buğday hala buğdaydır, örneğin, üzüm değildir. Domuzlar üzerinde kanat oluşturmamız da, kuşların yumurtalarını silindir şeklinde üretmeleri kadar imkansızdır. Daha güncel bir örnek, son bir yüzyıl içinde dünyadaki erkek nüfusunda görülen boy ortalaması yükselişidir. Daha iyi beslenme ve bakım koşulları sayesinde erkekler son bir yüzyıl içinde rekor sayılabilecek bir boy ortalamasına ulaşmıştır, ama bu artış giderek durma noktasına gelmiştir. Çünkü varabileceğimiz genetik sınıra dayanmış durumdayız. 1
Özellikle TV belgesellerinde doğal popülasyonlardaki varyasyon örnekleri evrimciler tarafından çarpıtılır. Örneğin bir adada yaşayan, zemin örtüsüne uygun görünümde kuşların daha iyi kamufle olması, bakterilerin antibiyotiklere veya böceklerin tarım ilaçlarına karşı bağışıklık kazanması gibi durumlar, “evrimin iş başında olduğu” yorumuyla aktarılır. Böylece izleyenlere doğada an ve an işleyen ve bilim adamlarınca delillendirilebilen bir evrim sürecinin devam etmekte olduğu telkin edilir.
Oysa anlatılan örneklerde sadece kuşun tüy desenlerindeki varyasyonlardan zemin örtüsüne uygun olanının seçilmesi söz konusudur. Bunların hiçbirinde, konu edilen canlıların DNA”sına yeni genetik bilgi eklenmemektedir. Varyasyonlardaki seçilim, “zaten” var olan genetik bilgi arasında gerçekleşmektedir, dolayısıyla bir evrim meydana getirdiğini iddia etmek mümkün değildir.
Tüm bu örnekler, mikroevrim adı verilen olguyla, yani tür içi çeşitlenmelerle ilgilidir. Ve mikroevrimin canlıları başka canlılara dönüştürücü bir özelliği olmadığı birçok evrim biyoloğunun kabul ettiği bir gerçektir.
Evrimci biyologlar, Gilbert, Opitz ve Raff, Developmental Biology dergisinde yayınlanan 1996 tarihli bir makalelerinde türlerin kökeninin mikroevrimle açıklanır olmayışını şöyle açıklarlar:
Modern sentez (neo-Darwinist teori) önemli bir başarıdır. Ancak, 1970″lerden başlayarak, çok sayıda biyolog bunun açıklayıcı gücünü sorgulamaya başlamıştır. Genetik bilimi, mikroevrimi açıklamak için yeterli bir araç olabilir, ama genetik bilgi üzerindeki mikroevrimsel değişiklikler, bir sürüngeni bir memeliye çevirebilecek ya da bir balığı amfibiyene dönüştürecek türden değildir. Mikroevrim, sadece uygunların hayatta kalması kavramına yardımcı olabilir, uygunların oluşumunu açıklayamaz. Goodwin”in 1995″te belirttiği gibi, “türlerin kökeni, yani Darwin”in problemi, çözümsüz kalmaya devam etmektedir.” 2
Sonuç:
“Evrim iş başında” söylemi, evrimcilerin toplumu yanıltmak için sürdürdükleri bir aldatmacadan ibarettir. Fosil kayıtları, türlerin evrimle ortaya çıktığı iddiasını kesin olarak yalanlamaktadır. Doğa tarihinin milyonlarca yıllık kayıtları göstermektedir ki, tüm canlı grupları aniden ve kusursuz yapılarıya var olmaktadır. Türler yeryüzündeki varlıkları boyunca değişikliğe uğramamakta, başka canlılara dönüşmeden soylarını sürdürmektedirler. Bu durum gayet açık bir şekilde göstermektedir ki, iş başında olduğu savunulabilecek hiçbir evrimsel süreç yaşanmamıştır. Yeryüzü, kendine has özellikler taşıyan ve müthiş komplekslik sergileyen, Allah”ın “Ol” emri ile yaratılmış canlılarla doludur. Bunlara evrimsel bir geçmiş uydurmaya çalışmak, hiçbir zaman bir sonuç vermeyecek, bilimsel gelişmeler sürekli olarak evrim aleyhinde gerçekler ortaya çıkaracaktır.
İlgili yazılar:
Mikroevrim itirafları
Bakterilerin Antibiyotik Direnci
Bakterilerdeki Direnç Aktarma Mekanizmaları
DDT Bağışıklığı
2. Scott Gilbert, John Opitz, and Rudolf Raff, “Resynthesizing Evolutionary and Developmental Biology”, Developmental Biology, vol. 173, article no. 0032, 1996, s. 361