“Atalarımızın Yemeği İnsan Beyniydi”, Bilim ve Ütopya, Mayıs 2003,
“Atalarımız İnsan Eti Yemiş”, Hürriyet Bilim, 26 Nisan 2003
“İnsanlık Tarihinin Kara Sayfasına Genetik Kanıt”, Bilim ve Teknik, Mayıs 2003
“Geçmişimizde Yamyamlık Var”, Hürriyet Bilim, 31 Mayıs 2003
(Hürriyet Bilim farkında olmadan aynı haberi iki kez yayınlamıştır)
Söz konusu yazılarda Londra Üniversitesi�nden Simon Mead ve arkadaşlarının gerçekleştirdiği bir çalışmadan söz ediliyor, buna dayanılarak insanın atalarının yamyam olduğu iddia ediliyordu. Bazı insan topluluklarının yamyamlık yaptığı yakın tarihten de zaten biliniyordu elbette, ama bu çalışmada, buna, insanların genlerinde yamyamlığın etkilerine karşı sözde evrimsel bir tedbir mekanizması geliştiği iddiası ekleniyordu. Ancak bu yazılarda sözedilen araştırmanın evrime bir destek sağlamadığı, evrimle ilgili iddiaların da insanı en baştan evrimle ortaya çıkmış kabul eden bilim adamlarının önyargısından kaynaklandığı açıktır.
Mead ve arkadaşlarının iddiası Papua Yeni Gineliler, Afrikalılar, Avrupalılar ve Asyalılar üzerinde yaptıkları bir genetik karşılaştırma çalışmasının sonuçlarına dayanıyordu. Bilim adamları bu kıtalarda yaşayan insanlardan aldıkları DNA örnekleri üzerinde belli bir geni incelediler. Bu gen, bozulmuş formda beyinde yer aldığı zaman çeşitli beyin hastalıkları meydana getirebilen �prion� proteinini kodlayan gendi. İnsanlarda iki kopya halinde taşınan genin kopyaları birbirinin aynı olduğunda prion proteinine bağlı hastalıklara yakalanma olasılığı fazla oluyor, aksi takdirde gen daha koruyucu oluyordu. Bilim adamları, taşıdıkları varyasyon açısından Papua Yeni Ginelilerin bu hastalıklara en fazla bağışıklığa sahip olduklarını buldular. Araştırmacılar bu durumun, Yeni Ginelilerin 1950�li yıllara kadar süren insan eti yeme alışkanlıklarının bir sonucu olduğu kanısına vardılar. İddiaya göre bu korumanın temelinde, Yeni Ginelilerde geçtiğimiz yüzyılda yamyamlığa bağlı olarak ortaya çıkan salgın bir beyin hastalığı yatıyordu. Mead, Yeni Ginelilerdeki koruma için, “Bu, kısa bir süre önce yamyamlığa bağlı olarak ortaya çıkan yıkıcı bir salgın hastalığa maruz kalan bir popülasyonda doğal seleksiyonun bir imzası” yorumunu yapıyordu.
Araştırmacılar diğer yandan öteki kıtalarda yaşayan insanlarda genin koruyucu varyasyonunun şaşırtıcı derecede yaygın olduğunu belirtiyor, bu yaygınlığın da söz konusu koruyucu genin �evrimde erken zamanda ortaya çıktığının� bir göstergesi olduğunu ileri sürüyorlardı. Onlara göre bu, sözde evrimsel ataların sürdürdüğü yamyamlığa karşı verilen sözde evrimsel bir tepkiydi.
Gerçekte ise bu genin Yeni Ginelilere koruma sağlaması, dünyada yaygın olması veya doğal seleksiyonun imzası gibi yansıtılması hiçbir şekilde “evrim” göstergesi değildir. Bir genin farklı varyasyonlarının farklı ırklarda bulunması olağan bir durumdur. Genin Yeni Ginelilerdeki varyasyonu, zaten insanın gen havuzunda mevcut genetik bilgi dahilindedir. “Doğal seleksiyon imzası” nitelemesi de bu genetik havuz içindeki bir varyasyonun olağan seçiminin evrimci kavramlarla ifadesidir. Kısacası bunun evrimsel bir tepki gibi gösterilmesi, insanın evrimle ortaya çıkmış, eskiden vahşi hayvanlar gibi yaşamış bir canlı olduğu önyargısına dayanmaktadır. Bu kanıtsız iddialar evrimcilerin körükörüne inançlarından başka hiçbir şey yansıtmamaktadır. Bilimsel bulgular ise insanın evrimle ortaya çıktığı iddiasını yalanlamaktadır (Bkz. “Hayatın Gerçek Kökeni”, Harun Yahya, İstanbul 2000)
Haberlerine değindiğimiz yayın kuruluşlarına, evrimci önyargılara değil, bilimsel kanıtlara dayalı haberler vermeleri tavsiyesinde bulunuyoruz.