Sayın Aksoy, yazısının spotunda evrim yanlısı bir tutum sergilemektedir. Aksoy bu kısımda şu cümlelere yer vermektedir:
“…13.7 milyar yıllık gezegenimizde 4.2 milyon yıllık ilkel atamızın evrim sonucu ilk Neander insanı 100 bin yıl önce ortaya çıktı…”
Öncelikle Sayın Aksoy�un gezegenin yaşı hakkındaki yanlışını düzeltmek gerekir. 13.7 milyar yaşında olan gezegenimiz değil evrendir.
Aksoy, yazının bir başka yerinde bilim adamlarının araştırdığı konulardan söz etmekte, bunların arasında “İlk insanın atası, aşağı yukarı 4.2 milyon yıl önce nasıl oluştu?” diye sormaktadır. Ancak bu noktada bir parantez açmakta ve şunları belirtmektedir:
“İnsanı, maymuna bağlayan Darwin teorisinin artık hayli aşınmış olduğunu, bambaşka varsayımların bu gizemli konuyu sorguladığını ilave edelim.”
Aksoy burada modern bilimin bulgularına dikkat çekmekte, Darwin�in teorisinin aşınmış olduğunu, bir başka deyişle geçerli olmadığını belirtmektedir. Bilindiği gibi Darwin�in evrim teorisinin karşısındaki yegane gerçek, �Bilinçli Tasarım�dır. Başka bir alternatif sözkonusu olmadığı için birinin aşınması diğerinin güçlendiğini gösterir. Yani Aksoy burada üstü kapalı şekilde canlılığın tasarlandığı gerçeğini ortaya koyan yaratılışın ağır bastığını belirtmektedir. Ancak ilerleyen satırlarda bir kez daha evrim yanlısı bir anlatım sergileyerek durumu değiştirmektedir. Aksoy, dinozorların ortadan kalkma nedeni hakkında spekülasyonlar ortaya koyduğu kısımda şu cümlelere yer vermektedir:
“Canlıların evrimi konusunda ilk sistematik araştırmaları yaparak ciddi bulgulara ulaşan Lamarck ve Darwin gibi bilginlere göre, yaşam koşullarının değişmesine bağlı olarak canlılar, hemen veya zaman içinde değişebilirler, eğer değişmez ise yaşam şansını kaybeder ve gezegende yok olup gider…”
Sayın Aksoy yanılmaktadır: Gerçekte bilim Lamarck ve Darwin�in tezlerini çürütmüş, bu insanların ortaya koydukları hayali evrim mekanizmalarının hiçbir evrimleştirici gücünün olmadığını ispatlamıştır.
Öncelikle Aksoy”un Lamarck yanılgısını açıklayalım. Fransız bilim adamı Jean Baptiste Lamarck, 1809 yılında yayınladığı Zoological Philosopy isimli kitabında, hayat boyu kazanılan özelliklerin nesilden nesile aktarılabileceği, bunun sonucunda, sözkonusu özelliklerin zamanla kalıcı hale gelerek türlerin başka türlere dönüşmesine yol açabileceğini ileri sürmüştü. Lamarckizm�e göre bir ceylanın ağaç dallarını yemek için yükseklere erişmeye çalışması zamanla boyunu uzatmış ve ceylanların zürafalara dönüşmesini sağlamış olabilirdi. Ancak kısa bir süre sonra kazanılan özelliklerin sonraki nesillere aktarılmasınının mümkün olmadığı, dolayısıyla türler arası bir dönüşüm yaşanmasının imkansız olduğu anlaşıldı. Bilindiği gibi bedensel ve fizyolojik tüm özellikler kromozomlar yoluyla sonraki nesillere değişmeden aktarılmaktadır. Lamarck, bu gerçeği bilmediği için tamamen yanlış bir teori ortaya atmıştır. Yani Sayın Aksoy”un dediği gibi “ciddi bulgulara ulaşmış” vs. değildir.
Charles Darwin de canlıların kökeni hakkında “ciddi bulgulara ulaşmış” değildir, sadece spekülasyon yapmıştır ve bunlar da günümüzde çürümüş durumdadır. Darwin, Galapagos adalarına yaptığı seyahatler sonucunda canlılardaki çeşitliliğin �doğal seleksiyon� adını verdiği bir evrim mekanizmasının eseri olduğunu ileri sürmüştü. 1856 yılında yayınladığı “Türlerin Kökeni” isimli kitabında doğadaki yaşam mücadelesinin canlılar üzerinde sürekli bir seçilim meydana getirdiği, zayıf bireylerin doğa koşulları sonucunda elendiğini ve türlerin giderek daha sağlıklı bireylerden meydana geldiğini ileri sürdü. Ancak Lamarck�ın teorisi gibi bu da temelsizdi ve aynı açmaza takılıyordu: DNA.
Türlerin daha güçlü bireylerden meydana gelmesi onları başka türlere dönüştüren bir süreç olamaz. Örneğin tilkilerden kurtulmaya çalışan tavşan popülasyonu zamanla daha güçlü tavşanlardan meydana gelebilir ama asla başka canlılara, örneğin köpeklere dönüşemez. Çünkü her türün genetik özellikleri kendine özgüdür ve hücrelerinde kodlanmış şekilde saklanmaktadır.
Savaş Aksoy 1930″larda geliştirilen neo-Darwinist teoriye de aldanmamalıdır. Genetik bilimindeki ilerlemelerin doğal seleksiyonu kesin olarak geçersiz kılmasıyla evrimciler dönüşüm mekanizması olarak rastgele mutasyonlara sarılmışlardır. Ancak genetik bilimi rastgele mutasyonların da evrimleştirici bir gücünün olmadığını ortaya koymuştur. Mutasyonlar etkili olduklarında daima zararlı olur; organizmaların anormal yapılar geliştirmesine ya da ölmelerine yol açar. Evrim teorisi tesadüfi moleküllerin ilk hücreyi daha sonra da kompleks yapılı canlıları, örneğin insanları meydana getirdiğini ileri sürer. Böyle bir dönüşümde DNA”da yüklü miktarda bilgi artışı olması gerekir. Oysa sayısız mutasyon deneyinin birinde dahi organizmanın DNA”sına bilgi eklendiği görülmemiştir.
Genetik biliminin yanısıra fosil bilimi de evrimi yalanlamaktadır. Canlı türleri kompleks yapılarıyla aniden ortaya çıkmış, yüzmilyonlarca yıl hiçbir değişim geçirmemişlerdir. Jeolojik katmanlarda evrim teorisinin iddiası olan kayıp halkalardan eser yoktur. Tüm bunlar evrim teorisinin bilimsel bir teori değil, bilim tarihindeki önemli bir yanılgı olduğunu göstermektedir.