Bilimin çöplüğü, bilimsel kanıtlar karşısında geçersiz olduğu anlaşılan ve çok sayıda bilim adamı tarafından çürütülen teorilerle doludur. Bilimsel araştırma, teorileri kanıtlar ışığında sürekli olarak test eden ve bu şekilde ilerleyen bir süreçtir. Ancak ilginç olan gerçek şudur ki, bazı bilim adamları emeklerini bu “ilerleme” sürecine katılmaktan, insanlığa faydalı olabilecek çalışmalar yapmaktan yana kullanmaktan sanki özenle kaçınmaktadırlar. Bu insanlar, şaşırtıcı bir şekilde, bilimin çöplüğünde bulunan ve geçersizliği defalarca gösterilmiş olan teorilerle meşgul olmayı seçmektedirler. Böyle bir çaba, bilim adına hiçbir katkı sağlamasa da söz konusu araştırmacıya, bir dönem yaygın tartışma konusu olmuş teorileri tekrar gündeme taşıdığı için medyada yüz gösterme fırsatı kazandırır. Böyle bir “yüz gösterme”, yakın zamanda BBC’nin internet sitesinde “Gill theory of human glands (İnsan salgı beziyle ilgili solungaç teorisi) başlıklı haberde gerçekleşti.
King’s College London’dan Anthony Graham ve çalışma arkadaşı, en az seksen yıl önce bilimin çöplüğünü boylamış olan rekapitülasyon yasasını tekrar gündeme taşıma cür”etini gösterdiler. Araştırmacıların çalışması, BBC’nin internet sitesinde, “Gill theory of human glands (İnsan salgı beziyle ilgili solungaç teorisi)” başlığıyla yayınlanan haberle duyuruldu.
Rekapütilasyon yasası, Alman biyolog Ernst Haeckel tarafından 19. yy’da ortaya atılmış olan ve omurgalıların embriyolojik gelişiminden evrim teorisine kanıt getirme çabasının bir sonucudur. Biyogenetik yasası ismiyle de bilinen rekapütilasyon yasası, canlıların embriyolojik gelişimlerinin, sözde evrimsel atalarının soyoluşuları sırasında geçirdiği hayali aşamaları takip ettiğini iddia eder ve “bireyoluş soyoluşun tekrarıdır” şeklinde özetlenir.
Bu sözde “yasa” ile ilgili çarpıcı gerçek, açıkça sahtekarlık ürünü çizimlerle desteklenmiş, gerçekdışı bir masaldan ibaret olmasıdır.
(bu konuda daha fazla bilgi için bkz. http://www.harunyahya.org/evrim/birzamanlar/birzamanlar07.html) Rekapütilasyon yasasının bilimsel bir tartışma olarak sonu, günümüzden en az 80 yıl kadar önce gelmiştir (1). Kısacası, ‘rekapitülasyon yasası’ denilen şey, ‘dünyanın düz olduğu yasası’ ile birlikte, bilimin çöplüğünde bulunan bir yanılgıdan ibarettir.
Ama materyalizmi körükörüne benimsemiş olan araştırmacılar için, Darwinist masalların bilimin çöplüğünde olmaları, kendilerini bunlara inanmayı sürdürmekten alıkoymamaktadır. Nitekim BBC sitesinde iddialarına yer verilen Graham’ın, bunlardan birisi olduğu açıkça görülebilmektedir.
Graham, balık solungaçları ve insanın paratiroid bezi üzerinde yaptığı çalışmaya dayanarak, rekapütilasyon yasasının, insanın solungaç atığı olarak kalan yarıklara sahip olduğu şeklindeki hikayesini canlandırmaya çalışmaktadır. Evrimciler insan embriyosunun faringeal döneminde, boyun kısmında bulunan yarık benzeri şekillerin, körelmiş solungaçlar olduğunu iddia etmişler bunu gözboyayıcı bir propaganda malzemesi olarak kullanmışlardır. Ancak embriyoloji bilimindeki ilerlemeler, insanda solungaç diye birşeyin olmadığını açıkça ortaya koymuştur.
Örneğin, 1975 basımı Tıbbi Embriyoloji isimli kitapta, aynen şunlar yazmaktadır:
İnsan embriyoları solungaçlara kesinlikle sahip olmadığından, bu kitapta faringeal kavisler ve yarıklar terimleri kullanılmıştır. (2)
Bu sözde solungaçların vücudun kalsiyum dengesini düzenlemede rol oynayan salgı bezlerine geliştiği yani fonksiyonel olduğu ortaya çıkmıştır. Bir zamanlar evrimci olan yaratılışçı bilim adamı Gary Parker bu gerçeği şöyle anlatır:
Boğazda bulunan (faringeal) ve hatalı bir şekilde “solungaç yarıkları” olarak isimlendirilmiş olan oluk veya keseler, insan gelişimindeki hatalar değildir. Bunlar insan anatomisinin kesinlikle gerekli parçaları olarak gelişirler. Orta kulak kanalları ikinci keselerden, ve paratiroid ve timus bezleri de üçüncü ve dördüncüden gelişir…evrimcilerce yakın bir zamana kadar körelmiş olduğu zannedilen bir başka kese, kalsiyum dengesinin düzenlenmesine yardımcı olan bir salgı olarak gelişir. Dolayısıyla faydasız evrimsel atıklar olmaktan tamamen uzaktırlar ve insana özgün gelişim için son derece gereklidirler. (3)
Graham, paratiroid bezi ve solungaçlar arasında bir dönem kurulmaya çalışılmış ama kesin bir şekilde çürütülmüş olan evrimsel bağlantıyı -birtakım gözboyayıcı benzerlikler göstererek- yeniden canlandırmaya çalışmaktadır.
Paratiroid bezleri, insanın ensesinde, tiroid bezinin arkasında bulunan ve vücudun kalsiyum seviyesi azaldığında özel bir hormon (Paratiroid hormonu, PTH) salgılayarak dengeyi düzenleyen 4 adet salgı bezinden meydana gelir. Her biri bir fasulye tanesinden biraz küçük olan bu bezler, sürekli olarak kemiklerde ve sinir sistemindeki kalsiyum seviyesini kontrol ederler. Balıklarda kalsiyum seviyesi azaldığında ise, solungaçlar yoluyla deniz suyundan vücuda kalsiyum alınmakta, böylece denge sağlanmaktadır.
Graham klasik evrimci taktiğe başvurarak iki organ arasındaki fonksiyon ve konum benzerliğinin evrimle ortaya çıktığı masalını anlatmakta ve paratiroid bezlerinin, hayvanlar sudan karasal çevreye sözde geçiş yaptığında solungaçlardan evrimleştiklerini iddia etmektedir. İki organın konum benzerliğine bakan araştırmacı, bu iddiasına dayanak olarak şöyle bir mantık ileri sürmektedir:
“Eğer paratiroid bezi dörtayaklılarda sıfırdan başlayarak evrimleşmiş olsaydı, vücudun herhangi bir bölümünde olup yine de fonksiyonunu devam ettirebilirdi.”
Ancak Graham’ın bu mantık yürütmesinin sadece evrimci ön yargılara dayandığı ortadadır. “Hayvanların sudan karasal çevreye geçtikleri zaman” ifadesi, bu tek taraflı bakış açısının bir göstergesidir. Bunun bir diğer göstergesi, paratiroid bezinin vücudun herhangi başka bir yerinde olduğu hayali durumu düşündürtmeye çalışmasında ortaya çıkmaktadır. Eğer paratiroid bezinin vücuttaki konumu başka olsaydı Graham’a göre bunun açıklaması, dörtayaklılarda sıfırdan evrimleşmiş olduğu şeklinde olacaktır. Yani paratiroid bezleri ensede de bulunsa, vücudun başka bir yerinde bulunsa da evrimle ortaya çıkmış olmalıdır önyargısıyla hareket edilecektir. Şüphesiz bu durum, Graham’ın zihninin ne denli dogmatik bir düşünce örgüsüyle hapsolduğunu ortaya koymaktadır.
Açıktır ki, bu masal Darwinizm’e hiçbir bilimsel kanıt oluşturmamaktadır. Graham’ın yapması gereken şey, kalsiyum seviyesini düzenleyen bu sistemin rastgele mutasyonlarla nasıl evrimleşmiş olabileceğine dair bir açıklama sunmaktır ki, buna kesinlikle yanaşmamaktadır. Nedeni de şudur: bu sistemler o kadar komplekstir ki, tesadüfi mutasyonların bunları meydana getirme ihtimali bulunmamaktadır. Doğal olarak Darwinistler de buna dair gösterebilecek kanıt bulamamakta, “B, A’ya benzerdir, o halde A’dan evrimleşmiştir” masalıyla gözboyamaya çalışmaktadırlar.
Fonksiyon benzerliği ancak yüzeysel bir benzerlik olabilir çünkü paratiroid bezleri bir ‘üretim’ merkezi olduğu halde solungaçlar sadece bir ‘geçiş’ kapısıdır. Paratiroid bezi, bir binanın tesisatındaki suyun kimyasal bileşimini sürekli olarak kontrol eden ve gerektiğinde özel salgılar salgılayan bir pompa, solungaçlar ise sıradan bir musluk gibidir. İkisi arasındaki konum benzerliği de birşey kanıtlamamaktadır. Örneğin kuşların kanadı ile insanın kolları konum olarak benzer noktalarda bulunur ancak bu durum insanın kollarının kuşların kanadından evrimleştiğini göstermez. Kaldı ki amacı masal anlatarak gözboyamak olan Graham, eğer paratiroid bezleri balık solungaçlarına göre farklı bir konumda bulunsaydı bu defa kolaylıkla “demek ki paratiroid bezleri evrim sürecinde insanda yer değiştirmiş” masalına başvurabilirdi.
Sonuç:
Walter Bock, Science dergisinde 1969 yılında yayınlanan bir yazısında, rekapütilasyon hurafesini çöplükten çıkarma çalışmalarından şu şekilde söz etmiştir:
“Biyogenetik yasa [rekapitülasyon yasası], biyolojik düşüncede o kadar yerleşti ki çok sayıda bilim adamı tarafından yanlışlığı gösterilmiş olmasına karşın hala ayıklanamamaktadır.” (4)
Gerçekten de Graham’ın BBC”de haber verilen çalışması, bilim adına oldukça garip karşılanması gereken bir durumdur. Çürütülen teoriler, bilim adamlarının zihninden bilimin çöplüğüne doğru bir yol izledikleri halde Graham, “solungaç teorisi” ile tersi yönde bir gelişim başarmaya çalışmaktadır. Graham’ı, bir zamanlar “yasa” kabul edilen rekapütilasyon iddiasının bir ceset kadar cansız olduğunu anlamaya çalışmaya ve hayali evrim masallarıyla bunu canlandırmayı başaramayacağını kabullenmeye davet ediyoruz.
1- Keith S. Thompson, “Ontogeny and Phylogeny Recapitulated”, American Scientist, cilt 76, Mayıs / Haziran1988, s. 273
2- Langman, J., Medical Embryology (3rd edition), p. 262, 1975
3- Morris, Henry & Gary Parker, What is Creation Science? (El Cajon, CA: Master Books, 1987), p. 64.
4- Bock, Walter, Science 164:684 (1969)