Hürriyet Bilim dergisinin 7 Haziran 2003 tarihli sayısında “Dilin Evrimi Farklı Gelişmiş” başlıklı bir haber yayınlandı. Yazıda, Japon bilim adalarının Proceedings of the National Academy of Sciences dergisinde yayımlanan son bir araştırması haber veriliyordu. Kısa yazıda bu konuda şu ifadelere yer veriliyordu:
“Gırtlağın çocukluk döneminde aşağı doğru eğilmesi şempanzelerde de sözkonusu. Oysa antropologlar bu değişimin sadece insanda meydana geldiğini sanıyorlardı. Üç yavru şempanzenin birçok kez tomografisini çeken Takeshi Nishimura ve ekibi gırtlağın çocuklardaki gelişim süreciyle aynı evrede değişime uğradığını saptamış. Böylece insan ve şempanzenin ses aparatı arasında tek fark olarak bademciğin eğimli konumu kalıyor diyor araştırmacı. Gırtlağın eğilmesi ise insan ve şempanzenin yaklaşık olarak 4.5 milyon yıl önce ayrılmasından önce gelişmiş olduğu sanılmakta ve araştırmacılara göre bu değişim konuşma değil, yutma mekanizmasıyla ilgili”
Hürriyet Bilim’de yayınlanan bu haberin başlığına bakıldığında dilin sözde evrimine dair bir kanıt bulunduğu izlenimi uyanmaktadır. Oysa haber okunduğunda bu araştırmanın hiçbir şekilde evrime kanıt olmadığı açıkça görülmektedir. Bu araştırmayı yapan ekip, insanla şempanze gırtlağını anatomik açıdan inceleyerek, evrimcilerce uzun süre konuşmada temel rol oynadığı savunulan düşük gırtlağın aslında insana özgün dil yeteneğinde önemli olmadığını önermektedirler. Bu açıdan, dil yeteneğini bugüne kadar gırtlak düşüklüğüyle açıklamaya çalışan evrimcilerin bir dayanağı ortadan kalkmış görünmektedir. Kısacası bu yeni araştırma, dilin evrimi teorisini destekleyici bir kanıt sunmamış, mevcut düşünceleri değiştirmeyi önermiştir.
Daha geniş bir açıdan bakıldığında dilin evrimi iddialarının içinde bulunduğu temel açmaz ortaya çıkmaktadır. Çünkü anatomik farklılık veya benzerlikleri göstermek, insanın neden dil yeteneğine sahip olduğuna dair tutarlı bir açıklama oluşturamamaktadır. Bir kez daha ortaya çıkan gerçek, insanın konuşmasının, hiçbir canlıda bulunmayan özgün bir soyut düşünce yeteneğine bağlı olduğudur.
Bizler konuşurken düşüncelerimizi dil sayesinde düzenli kalıplar ve karşı tarafın anlayacağı şekilde anlamlı ifadelerle aktarırız. Tüm bunlar son derece özelleşmiş kas hareketleri ve sözdizimi gerektirdiği halde biz bunları dikkate bile almayız. Biz sadece konuşmayı ‘dileriz’. 100’e yakın kasın uyumlu şekilde kasılıp gevşeyerek sesler, heceler ve kelimeler çıkarması ve özne, yüklem, zamir gibi ögelerin uygun sırada dizilmesiyle karşı tarafın anlayacağı cümleler ortaya çıkar. Bu kadar kompleks aşamalara dayalı bir yeteneği kullanmak için bizim ‘dilemek’ dışında neredeyse hiçbirşey yapmıyor oluşumuz, konuşmanın biyolojik yapılarla sınırlı bir yetenek olmadığını açıkça göstermektedir. Evrimciler, dilin dayandığı biyolojik yapıların kompleksliğini açıklayamadıkları gibi, dili kontrol eden bilincin kökenini de açıklayamamaktadırlar. Maddeye hiçbir şekilde indirgenemeyen insan bilinci ve dildeki komplekslik, dilin üstün bir akıl tarafından tasarlandığını, bir diğer deyişle yaratıldığını göstermektedir.
İnsana konuşmayı öğreten Yüce Allah’tır. Allah bir Kuran ayetinde bu durumu şöyle bildirmektedir:
“Ve Adem”e isimlerin hepsini öğretti…” (Bakara Suresi, 31)
Hürriyet Bilim’e, bu haberindeki gelişmeyi evrimle bağdaştırmanın yanlış bir çıkarım olduğunu, bu tür yanlışlara son vermek için ise Darwinist önyargılarından kurtulması gerektiğini hatırlatıyoruz.