31 Ocak 2006 tarihli Vatan gazetesinde “İnsanoğlu Dünyanın Nasıl Efendisi Oldu” başlıklı bir yazı yayınlandı. Yazıda Darwinistlerin, insanın hayali atalarının Afrika”dan göç ederek, evrim geçirdiği ve insana dönüştüğü masalı, yine hiçbir bilimsel delil verilmeden tekrar ediliyordu.
Darwinizm, sadece ideolojik sebeplerle desteklenen ve bu yüzden de aldatmaca ve sahtekarlık gibi çeşitli yöntemlerle gündemde tutulmaya çalışılan bir teoridir. İşte bu nedenle, Darwin”den bu yana evrimcilerin spekülatif iddiaları, bir film senaryosu veya bir masal şeklinde anlatılmaktadır. Yapılan şey, görünürde bilimsel bir üslup içinde, sadece masal anlatmaktan ibarettir. Gerçekte teorinin doğruluğunu gösteren tek bir bilimsel delil bile yoktur.
Vatan gazetesi de, Darwinistler tarafından yıllardır uygulanan bu yöntemi tekrar etmiş ve insanın hayali evrimi için aynı masalı yenilemiştir. Nitekim yaklaşık bir sayfalık bu haberin içinde, söz konusu iddiaları kanıtlayacak herhangi bir bilimsel kanıttan, örneğin DNA”ya yeni genetik bilgi ekleyen bir mutasyondan veya insanın evrimleştiğini gösteren ara fosil bulgusundan bahsedilmemesidir. Bahsetmeleri imkansızdır, çünkü bilim bunları sağlamamıştır. Canlıların anatomik yapılarında veya fosil kayıtlarında evrimsel bir gelişimin delillerinin bulunması imkansızdır.
Vatan gazetesinin tekrarladığı masal, savanlık bir arazide güneşten korunmak için iki ayağı üzerinde duran, bu süreçte alet yapımını öğrenen ve giderek daha iri bir beyin hacmine kavuşan hayali bir maymunsu canlıyla ile ilgilidir. Bu senaryonun gerçekleşme ihtimalinin bulunmadığı, çeşitli disiplinlerden elde edilmiş bulgularla sabittir. Vatan gazetesinin bu konuda kesin olarak yanıldığını gösteren bilimsel bulgu ve gelişmeler ana hatlarıyla şu şekilde özetlenebilir:
Vatan Gazetesinin İki Ayaklılığın Evrimi Yanılgısı:
Vatan yazısındaiki ayağı üzerinde doğrulup yürümeye başlayan ilk hayali insansının “Australopithecines anamensis(*)” olduğu öne sürülmektedir. Yazıda bunun, güneşin yakıcı ışınlarının etkisinde savanlarda gerçekleşen bir adaptasyon olduğu öne sürülmektedir. Öncelikle savanda doğrulan maymun hikayesi tamamen aldatıcı bir senaryodan ibarettir. Bu evrimci senaryo, somut bilimsel kanıtlarla çürütülmüştür. Evrimci bilim yazarı Carl Zimmer, Discover dergisinde yayınlanan bir makalesinde, bu hikayenin asılsız çıktığını şu sözlerle itiraf etmiştir:
“Atalarımızın iki ayaklılara nasıl evrildiği sorusunun cevabı, on yıllardır berrak bir şekilde ortada gibi duruyordu. (Southern California Üniversitesi Antropoloji Kürsüsü profesörü) Craig Stanford, “Uzunca zamandır kabul edilen görüş, ormanlardan çıkıp savanlara hareket ettiğimiz veya yüksek otların üstünden etrafa bakmak ya da izole ağaç gruplarına ulaşmak için iki ayaklı hale geldiğimiz şeklindeydi” diyor? Ama son yıllarda yeni kanıtlar bu senaryoyu kuşkulu hale getirmiş durumda. “Uzun zamandır savunulan, zayıf bir hominidin ormanın güvencesini bırakarak tehlikeli savanlara gittiği ve burada yeni fikirlerle yaşayabilmek için ayağa kalktığı fikri güzel bir hikaye, ama büyük olasılıkla tamamen hayal ürünü” diyor Stanford. Araştırmacılar eski hominid bölgelerine daha yakından baktıklarında, çoğu, bu alanların aslında birer savan olmadığı, ama düşük veya yüksek yoğunlukta ormanlık araziler olduğu sonucuna varmış durumda”. 1
Görüldüğü gibi savanlarda doğrulan maymunun hikayesi, evrimci literatürde dahi terkedilmiş, geçersizliği evrimcilerce dahi kabul edilen bir yanılgı olarak çöpe atılmıştır. Bilimin gerçekdışı bir hurafe olarak geçersiz kıldığı bu masal, ayrıca anatomi alanındaki bulgular karşısında da kesin bir yanılgıdır. Uzman evrimcilerce yapılmış kapsamlı araştırmalar, Australopithecus genusunun, anatomik ve fizyolojik olarak tam anlamıyla maymun olduğunu ortaya koymuştur. Australopithecus maymunlarının insana benzer şekilde yürüyemeyeceğini ortaya koyan çalışmalar ve sonuçları şu şekilde özetlenebilir:
1. Lord Zuckerman, kendisi de evrim teorisini benimsemesine rağmen, Australopithecuslar“ın sadece sıradan bir maymun türü oldukları ve kesinlikle dik yürümedikleri sonucuna vardı.2
2. Bu konudaki araştırmalarıyla ünlü diğer evrimci anatomist Charles E. Oxnard da Australopithecus“un iskelet yapılarının günümüz orangutanlarınınkine benzediği sonucuna vardı.3
3. 1994 yılında İngiltere”deki Liverpool Üniversitesi”nden Fred Spoor ve ekibi, Australopithecus“un iskeleti ile ilgili kesin bir sonuca varmak için kapsamlı bir araştırma yaptı. İskeletlerde, vücudun yere göre konumunu belirleyen “salyangoz” isimli bir organ üzerinde incelemeler yürütüldü. Spoor”un vardığı sonuç, Australopithecus“un insanlarınkine benzer bir yürüyüş şekline sahip olmadığıydı.4
4. 2000 yılında B.G Richmond ve D.S Strait isimli bilim adamlarının gerçekleştirdiği ve Nature dergisinde yayınlanan bir araştırmada Australopithecuslar“ın önkol kemikleri incelendi. Karşılaştırmalı anatomik incelemeler, bu türün günümüzde yaşayan ve dört ayak üzerinde yürüyen maymunlarla aynı önkol anatomisine sahip olduğunu gösterdi .5
Bunun yanısıra şunu da önemle belirtmek gerekir ki, eğik yürüyüşle dik yürüyüş arası bir yürüyüş şekli biyomekanik olarak verimli değildir.
İki ayaklılığın “aşama aşama” bir süreçte ortaya çıktığını ileri süren model, evrimin bir aşamasında iki ayaklılıkla dört ayaklılık arasında “karma” bir yürüyüş olmasını zorunlu kılar. Oysa İngiliz paleoantropolog Robin Crompton, 1996 yılında bilgisayar yardımıyla yaptığı araştırmalarda bu çeşit bir “karma” yürüyüşün imkansız olduğunu göstermiştir. Crompton”un vardığı sonuç şu olmuşturu: Bir canlı ya tam dik, ya da tam dört ayağı üzerinde yürüyebilir.6
Bu ikisinin arası bir yürüyüş biçimi, enerji kullanımının aşırı derecede artması nedeniyle mümkün olmamaktadır. Bu yüzden yarı-iki ayaklı bir canlı var olması mümkün değildir.
Dahası, evrimciler, iki ayaklılığa nasıl geçildiği sorusunu yanıtlayamamaktadırlar
İki ayaklılığa geçiş senaryosu için, canlılara yeni genler kazandıran, yaşamlarını kesintiye uğratmadan onları geliştirebilen bir mekanizmanın varlığı evrimciler için kaçınılmaz önemdedir. Böyle bir mekanizma önerilmeden ve bunun evrimleştirici gücü deneylerle kanıtlanmadan, iki ayaklılığa geçiş inancı, bir kurbağanın prense dönüşebileceği masalına inanmakla eşdeğerdir. Evrimciler bu amaçla rastlantısal mutasyonları, DNA”nın hassas diziliminde meydana gelen tesadüfi değişimleri önermişlerdir. Ancak sayısız deney, kademeli veya sıçramalı olsun, mutasyonlara dayalı bir gelişim senaryosunu destekleyici hiçbir sonuç sağlamamıştır.
Paris Üniversitesi profesörlerinden matematikçi ve doktor Marcel-Paul Schützenberger, iki ayaklılık da dahil olmak üzere insan ve şempanze arasındaki farklılıkların evrimle açıklanamadığını şu sözlerle itiraf etmiştir:
“Kademeli gelişimciler ve sıçramalı evrimi savunanlar, insanı [sözde evrimle] gelişmiş primatlardan ayıran şu birkaç biyolojik sistemin bir ölçüde eş zamanlı şekilde ortaya çıkışını açıklamada tamamen yetersizdirler: Leğen kemiğinin değişiminin eşlik ettiği iki ayaklılık ve şüphesiz beyincik, parmak uçları özellikle hassas bir dokunma duyusu veren, çok daha becerikli eller; fonasyona (ses çıkarmaya) izin veren yutaktaki değişimler; merkezi sinir sisteminin özellikle temporal lobu seviyesinde, özellikle lisanı tanımaya izin veren değişimler. Embriyo oluşumu açısından bu anatomik sistemler birbirlerinden tamamen farklıdırlar” 7
Yukarıda açıkça görüldüğü gibi, Vatan gazetesinde tekrarlanan evrim senaryosu, hiçbir bilimsel kanıta dayanmamaktadır. Herhangi bir kanıtsal zemini bulunmadığı halde, bu iddianın gündeme taşınması bilim dışı bir tutumdur. Sadece masal türünden anlatımları tekrarlamanın bilimsel açıklama oluşturmadığını önde gelen bazı evrimciler de açıkça kabul etmişlerdir. Örneğin dünyaca ünlü bilim dergisi Nature”ın editörü ve aynı zamanda evrimci paleontolog olan Henry Gee, insanın maymunsu bir atadan doğrulduğu iddialarının bilim dışı yönününü şu şekilde itiraf etmiştir:
“Mesela insanın evriminin; vücudun duruşu, beyin hacmi ve el-göz koordinasyonunda gerçekleşen gelişmelere dayandığı ve bu gelişmelerin de ateş ile alet üretimi gibi teknolojik başarılarla dilin kullanımına yol açtığı söylenir. Ancak bu gibi senaryolar subjektiftir. Deneylerle asla test edilemezler, öyleyse bilimsel değildirler. Genelde kullanımda olmaları bilimsel testlere değil, sunumlarındaki otoriteye ve iddiaya dayanırlar.” 8
Sonuç:
Darwinistlerin ellerinde, iki ayaklılığa dönüşümü belgeleyebilecek tek bir fosil kaydı, tek bir delil bile bulunmamaktadır. Darwinistler, böyle bir dönüşümü gerçekleştiren evrimsel bir mekanizma öne sürememektedirler. Ve iddia, bilimsel bir teori olabilmek için test edilebilir olma özelliğinden yoksundur. Bilimsel bulgular bu doğrultuda yapılan spekülasyonları da yalanlamaktadır.
Tüm bunlar, son derece ciddi, açık ve net göstergelerdir. Bilim ve mantık, iki ayaklılığın evrimi senaryosunun ayakta durabileceği bir zemin sağlamamakta, onu kesin olarak çürütmektedir. Vatan gazetesini, bu önemli gerçekle yüzleşmeyeve iki ayaklılığa evrimin körü körüne desteklenen bir masaldan ibaret olduğunu görmeye davet ediyoruz.
(*) Vatan gazetesinin yazısında Astralopithecus amanesi olarak bildirilen türün ismi gerçekte “Australopithecus anamensis“”tir.
1. Carl Zimmer, “Great Mysteries of Human Evolution”, Discover, Vol. 24, No. 9, September 2003
2. Solly Zuckerman, Beyond The Ivory Tower, New York: Toplinger Publications, 1970, s. 75-94
3. Charles E. Oxnard, “The Place of Australopithecines in Human Evolution: Grounds for Doubt”, Nature, cilt 258, s. 389
4. Fred Spoor, Bernard Wood, Frans Zonneveld, “Implication of Early Hominid Labryntine Morphology for Evolution of Human Bipedal Locomotion”, Nature, cilt 369, 23 Haziran 1994, s. 645-648
5. Richmond, B.G. and Strait, D.S., Evidence that humans evolved from a knuckle-walking ancestor, Nature 404(6776):382, 2000
6. Ruth Henke, “Aufrecht aus den Baumen”, Focus, cilt 39, 1996, s. 178
7. Schutzenberger M-P., in “The Miracles of Darwinism: Marcel-Paul Schutzenberger ile Ropörtaj” Origins & Design , Vol. 17, No. 2, Bahar 1996, sf.10-15.
8. Henry Gee, In Search Of Deep Time: Beyond The Fossil Record To A New Hıstory Of Life, The Free Press, A Division of Simon & Schuster, Inc., 1999, sf. 5