Radikal gazetesi genel yayın yönetmeni İsmet Berkan, 30 Ekim 2004 tarihli köşesinde ve ‘İnsanın tarihine yeni bir halka’ başlığı altında, Homo floresiensis (Flores Adamı) fosil bulgusunu yorumladı. Sayın Berkan’ın bu konuda iki önemli yanılgı ortaya koyduğu görülüyordu. Birincisi, Flores Adamı’ndan “insana benzeyen ama insan olmayan canlı” olarak söz etmesi, ikincisi ise bu bulgu karşısında, insanın özgünlüğü ile din ve ahlak arasındaki ilişki açısından ortaya koyduğu yanlış anlama idi.
Sayın Berkan’ın yanılgılarını cevaplamaya geçmeden önce, “insana benzeyen ama insan olmayan canlı” nitelemesiyle oluşan sis bulutunu gidermede fayda bulunmaktadır. Flores Adamı bulgusunu ele geçiren ve Nature dergisinde tanımlayan bilim adamlarının, bu canlının “insan olmadığı” gibi bir ifade veya iddiaları bulunmamaktadır. Örneğin, Nature dergisinin haber servisi, bulguyu “A species of tiny human has been discovered (Küçükçe bir insan türü keşfedildi)” ifadesiyle haber vermekle Flores Adamı’ndan insan olarak söz etmiştir 1. Zaten Sayın Berkan’ın bu konudaki yanlışını en başta, fosilin ismi göstermektedir. Homo floresiensis ismindeki “Homo”, “insan” demektir.
“İnsana benzeyen ama insan olmayan canlı” nitelemesi; “otomobile benzeyen ama otomobil olmayan araç” ya da “pastaya benzeyen ama pasta olmayan tatlı” gibi, belirsiz bir ifadedir. Bir bilimsel konuya yaklaşımda ise en zararlı şey, şüphesiz, belirsizliktir.
Flores Adamı ile ilgili tartışma, bunun insan olup olmadığı değil, günümüz insanı olan Homo sapiens’ten ayrı bir tür olup olmadığı etrafında odaklanmaktadır.
Biz Flores Adamı’nın ayrı bir insan türü olduğu yönündeki evrimci iddialara verdiğimiz geniş cevabımızda bu tanımlamanın sadece evrimci ön yargılara dayandığını ifade etmiş, bizzat evrimcilerden aktardığımız itiraflarla bunu desteklemiştik. Bu yöndeki cevabımız, tartışmaya katılan diğer evrimcilerden gelen itirazlarla desteklenmiş, Flores Adamı’nın muhtemelen mikrosefali isimli nöroloji rahatsızlığı sonucu küçük bir beyne sahip olmuş olabileceği ve H. sapiens’in bir alt türü olarak rahatlıkla değerlendirilebileceği ortaya konmuştu. (Konuyla ilgili yazılarımız buradan, buradan ve buradan okunabilir).
H. floresiensis’in insana benzerliği konusunda yanlış anlamadan yola çıkan Sayın Berkan’ın ikinci yanılgısı insanın “özgünlüğü” ile din ve ahlak arasındaki ilişkiyle ilgili olarak, yazısının son kısmında yazdığı şu satırlarda ortaya çıkmaktadır:
Bu büyük keşfi yapan bilimciler makalelerini dünyaca ünlü bilim dergisi Nature”da yayımladılar. Nature dergisinden Henry Gee, keşfin önemini şöyle anlatıyor:
“Dinimizin, ahlakımızın ve hatta bilimimizin kökeninde, insanoğlunun biricikliğine olan inanış yatar. Halbuki bu buluş, bu görüşe meydan okuyor”.
Bilmiyorum, buluş sizin de ilginizi çekti mi?
İsmet Berkan, bu konuda tamamen yanlış bir kaynağa başvurmaktadır. İnsanın özgünlüğü ile din ve ahlak arasında doğru bir değerlendirme için, bir paleontoloğun (Gee bir paleontologdur) ideolojik yorumlarına değil, din hakkındaki gerçek bilginin kaynağı olan Kuran’a bakmak gerekir.
İnsanı özgün kılan asıl özelliği, evrimcilerin zannettiği gibi anatomisi değil, Allah’ın kendisine ruhundan üflediği bir canlı olmasıdır.
Allah Secde Suresi”ndeki bir ayette bu gerçeği şöyle haber vermiştir:
“Sonra onu “düzeltip bir biçime soktu” ve ona ruhundan üfledi. Sizin için de kulak, gözler ve gönüller var etti…” (Secde Suresi, 9)
Flores Adamı’nı bu ayetin kapsamı dışında tutmak boşuna bir çabadır. Çünkü Flores Adası’ndaki bulguları keşfeden evrimci bilim adamları dahil olmak üzere birçok uzman yorumcu, H. floresiensis’in dil yeteneğine sahip sosyal ve zeki insanlar olduğu konusunda hemfikirdir. Homo floresiensis bulgusu, H. sapiens’ten beyin hacmi ve iskelet ebatları gibi anatomik farklılıklara sahiptir. Dolayısıyla bulgu insanın özgünlüğü hakkında olumlu ya da olumsuz hiçbir şey söylememektedir. Ancak evrimciler, dini kendi ideolojilerinin penceresinden değerlendirdikleri için bu konuda yanlış düşüncelere kapılabilmektedirler.
Gee, insanın özgünlüğünü reddetmekte ve bu yönde telkinlere girişmektedir çünkü savunucusu olduğu evrim teorisine göre böyle bir kavram kabul edilmezdir. Evrimciler milyonlarca canlı türünü, tesadüf ve doğa olaylarıyla devam ettiği hayal edilen bir türleşme sürecinin ürünü kabul etmektedirler. Evrimcilerin kabulüne göre insan, diğer hayvan türleri gibi, birkaç farklı türü olan ve başka türlerden gelen bir canlı olmalıdır 2. Gee’nin, insanın özgünlüğü ilkesinin H. floresiensis bulgusuyla gölgelendiği şeklindeki yorumu da bu yanlış düşünce şeklinin bir ürünüdür. Berkan’ın Gee’den alıntısı her ne kadar bir bilim adamının bazı kemikler üzerindeki bilimsel yorumu gibi görünse de, bu yorumun dayanağı bilim ya da yeni bulunan kemikler değil, evrimci ön yargılardır.
Sonuç:
İnsanın evrimi senaryosu, ideolojik olarak sürdürülen bir oyundan ibarettir ve Gee’nin sözlerindeki gibi yorumlar, bilimsel yaklaşımlar değil, evrimci paleoantropologların kendi varlıklarını nasıl gördüklerine -ve toplumu nasıl görmek istediklerine- dair işaretlerdir.
İnsanın kökeni evrim değil, yaratılıştır. Hiç şüphesiz insanı bir damla sudan yaratan, onu gören, işiten, hisseden akıl sahibi bir varlık kılan Yüce Allah’tır. Allah bu gerçeği bir Kuran ayetinde şöyle bildirmektedir:
De ki: “Sizi yeryüzünde üretip-türeten O”dur. Siz O”na toplanıp götürüleceksiniz.” (Mülk Suresi, 24)
1. FLORES MAN, http://www.nature.com/news/specials/flores/index.html
2. Nitekim evrimciler, günümüz insanı olan H. sapiens’i materyalist dünya görüşleri doğrultusunda yorumlamaktadırlar. Soyu tükenmiş maymun türleriyle eski insan ırklarına ait fosiller üzerinde hayalgücü ve ön yargılara dayanarak yaptıkları zorlama yorumlarla 20 civarında ‘insanımsı’ tür üretmişler, H. sapiens’in bu insansı soylar arasından günümüze uzanıp hayatta kalan tek tür olduğu tablosunu çizmişlerdir. Bu konudaki evrimci iddiaların geçersizliği hakkında bkz. http://www.darwinizminsonu.com/insanin_kokeni.html