Eski Radikal gazetesi köşe yazarı Mine Kırıkkanat, 21 Nisan 2004 tarihli yazısında, bilim sahtekarlığı tarihinde tartışmalı bir hikayeye sahip olan Paul Kammerer”i[*] anlatıyordu. Kammerer, yaptığı deneylere dayanarak, yaşam boyu kazanılmış özelliklerin sonraki nesillere aktarılabileceğini iddia eden, böylelikle Lamarckizm”i tekrar gündeme getirmiş olan Avusturyalı bir biyologdu. Bilim dünyasında çeşitli tartışmalara yol açan Kammerer, deneyinde sahtekarlık yapıldığı ortaya çıktıktan kısa bir süre sonra silahıyla yaşamına son vermişti.
Mine Hanım, yazısına Kammerer”in “karizmatik bir hatip, tutkulu bir bilim adamı” olduğunu söyleyerek başlıyor ve ardından kısaca sahtekarlığın hikayesini anlatıyordu. Mine Kırıkkanat, büyük bir yanılgıya düşerek Kammerer”in bu sahtekarlıkta aslında bir rolü olmadığını, yıllar sonra aklandığını yazıyordu. Mine Kırıkkanat”a göre “gerçeğin zaferiydi” bu.
Oysa Mine Kırıkkanat, amatör bir araştırmacının sahtekarlığını -aleyhteki tüm kanıt ve yorumlara rağmen- görmezden gelerek yanılıyordu.
Kammerer”in bilimsel gözlemlerini tezlerine uydurmak için gerçekleri nasıl çarpıttığına dair önemli deliller mevcuttur ve bunlar aslında yaygın olarak bilinmektedir. Diğer yandan Kammerer bilimde ideolojik bir bölünmenin de merkezinde yer almış bir isimdir. Kammemer, Komünist Rusya”da devrimci görüşü bilime uyarlama çabasındaki çevrelerin özel davetini almış, sahtekarlığın ortaya çıkmasından sonra da komünistler Kammemer”e desteklerini sürdürmüşlerdi. Mine Kırıkkanat”ın da sahtekarlığı görmezden gelerek, Kammerer”e verdiği tek taraflı destek bu bakımdan dikkat çekicidir. Bu yazıda Mine Hanım”ın görmezden geldiği gerçekler ortaya konarak Kammerer”in “gerçek hikayesi” anlatılacaktır.
Kammerer”in Lamarckçı iddiaları
Fransız biyolog Jean Baptiste de Lamarck, 1809 yılında yayınladığı Zoological Philosophy adlı kitabında, yaşam boyu kazanılmış özelliklerin sonraki nesillere aktarılabileceğini öne sürmüştü. Lamarckizmin hayal ürünü iddialarına göre, zürafaların uzun boyunları yüksekteki dallara uzanabilmek, balıkçılların uzun bacakları da bedenlerini suyun ıslaklığından korumak için ‘kendi istek ve çabaları doğrultusunda” gelişmişti. Benzer şekilde, örste demir döven bir nalbantın çocukları adaleli kollara; her gün uzun saatler piyano çalan bir piyanistin çocukları ise narin parmaklara sahip olabilirdi.
Ancak Lamarckizm, 1880″li yıllarda Alman bilim adamı August Weismann tarafından yapılan deneylerle ağır bir darbe aldı. Weismann, 1.592 adet farenin yirmi iki nesil boyunca kuyruklarını kesti. Ancak tek bir fare dahi kuyruksuz yavru doğurmadı. Bu ve benzer kanıtlarla Lamarckizm”in geçersizliği gösterilmiş oldu.
Geçersizliğinin kanıtlanmasına rağmen, Lamarckizm”in Avrupa”da tekrar gündeme oturması, Avusturya”nın başkenti Viyana”da bulunan Deneysel Biyoloji Enstitüsü”nde biyolog olarak görev yapan Paul Kammerer”in deneyleriyle gerçekleşti. Kammerer, 1903 yılında başlayıp 1. Dünya Savaşı”nın sonuna kadar Kuzey Amerika semenderi, deniz fıskiyesi ve ebe kurbağası üzerinde deneyler yaptı. Kammerer”in deneylerinde ön plana çıkan canlı, altta resmi görülen ebe kurbağasıydı. (Midwife toad)
Bu türün erkekleri yumurtaların bakımını üstlenir ve çatlayıncaya kadar onları bir öbek halinde arka bacağının etrafına sarar. Bunların ‘ebe kurbağası” olarak isimlendirilmesinin sebebi de budur. Bunların bazıları karada eşleşirken, diğerleri suda eşleşir.
Kammerer, karada eşleşen ebe kurbağalarını laboratuvarda özel olarak hazırladığı akvaryumda suda eşleşmeye zorladı. Çalışmalarının sonuçlarını 1919 yılında yayınladı ve kara kurbağaların erkeklerinin ön bacaklarında, siğile benzeyen ve suda eşleşme sırasında eşine tutunmasını kolaylaştıran ‘çitfleşme yastıkları” (nuptidial pads) çıktığını rapor etti. Bu gibi çiftleşme yastıklarının, suda eşleşen birçok kurbağada olduğu biliniyordu. Kammerer, buna ilaveten, deneylerinde kullandığı kurbağaların erkek yavrularının bu yastıklara sahip olarak doğduklarını iddia etti.
Sahtekarlığın Ortaya Çıkışı
Kammerer”in iddiaları bilim adamlarını ikiye böldü. Bazıları bunu bilim alanında yeni araştırmaların başlangıcı olarak heyecanla karşıladığı halde diğerleri etkilenmiş görünmüyor, iddiaların doğruluğu hakkındaki şüphe ve itirazlarını sürdürüyordu. Kammerer, garip bir şekilde, konuyla ilgili bilim adamlarının kurbağaları yerinde incelemek üzere Viyana”ya gelmesine hiç izin vermiyordu. Bu da Batılı bilim adamlarının kafasını daha fazla karıştırıyordu. Bilim adamlarının bunları -ancak Viyana dışında- görmesi tam 4 yıl sonra mümkün olacaktı. Kammerer 1923 yılında, İngiltere”nin önde gelen bilim adamlarına Cambridge Üniversitesi”nde bir sunum yaptı ve bir kurbağa örneğiyle bazı fotoğraflar gösterdi. Ekipte, William Bateson da bulunuyordu. Bateson, tartışmalar boyunca ısrarla Kammerer”e karşı çıkarak en önemli rakibi haline gelmişti. Bu inceleme de, Bateson”ın fikrini değiştirmeye yetmedi. İngiliz bilim adamı, iddia edilen çiftleşme yastığının ” hiç de yastık falan olmadığını, sadece siyah pigment lekesinden ibaret olduğunu” söyleyip itirazlarını sürdürdü. 1
Yine de Kammerer”in kurbağalarıyla ilgili gerçek henüz tam olarak ortaya çıkmış değildi. Ta ki bir uzmanın, Amerikan Doğa Tarihi Müzesi”nde sürüngenler bölümü başkanı olarak görev yapan Gladwyn K. Noble”ın, 1926 yılında Viyana”ya gelip de kurbağaları incelemesine izin verilinceye kadar. Noble, Deneysel Biyoloji Enstitüsü başkanı ve Kammerer”in eski patronu Dr. Hans Przibram”ın eşliğinde, kalan son kurbağa örneğini inceledi. Noble ve Przibram, kurbağada çiftleşme yastıkları gibi bir yapı görmedikleri gibi, derilerinin altına mürekkep enjekte edilmiş olduğunu fark ettiler . Bu lekeler çiftleşme yastığı değil, aksine açık bir sahtekarlığın ürünüydüler. Noble, incelemelerinin sonucunu ünlü Nature dergisinde yayınlayıp akademik bir sahtekarlığı duyurdu.2 Son yıllarda uluslararası bir tartışmanın odağına oturmuş olan bu deney, sahtekarlıktan ibaretti.
Kammerer bu sıralarda, eşyalarını, kendisine akademik bir görev için teklifte bulunan Moskova”ya gönderme işleriyle ilgileniyordu. Görevi kabul etmiş ve gitmeye hazırlanıyordu. Ancak Nature dergisindeki yazı planlarını kökünden değiştirmesine yol açtı. Moskova”ya bir mektup yazdı. Mektubunda sahtekarlıktan kendisinin sorumlu olmadığını ve hayatına son vereceğini yazdı. Ölecek olsa bile eşyalarını Moskova”ya ulaştırmak ve kütüphanesini Komünist Akademi”ye bağışlamak istediğini belirtti.3 Kammerer, ertesi gün silahıyla yaşamına son verdi.
Olayla İlgili Uzman, Şahit ve Yazarların Yorumları Işığında Mine Kırıkkanat”ın Yanılgıları
1) Kammerer”in “tutkulu bir bilim adamı” olduğu yanılgısı
Mine Kırıkkanat, Kammerer”den “tutkulu bir bilim adamı” olarak söz etmektedir. Kammerer”in “tutkulu” olduğuna dair şüpheli bir durum bulunmasa da, bilim adamı kişiliği kesinlikle sorgulama gerektirmektedir. Olayın şahitleri ve uzmanların ifadeleri, Kammerer”in bilimsel saygınlığının oldukça az olduğuna dair işaretler vermektedir. Kammerer”i çalışma ortamında bizzat ziyaret etmiş olan ünlü genetikçi Richard Goldschmidt, ABD”nin ünlü bilim dergisi Science “da yayınladığı “Araştırma ve Politika” başlıklı makalede Kammerer”in kendi makalesinde bile tutarsız olduğunu şu sözlerle belirtmiştir:
“[Ebe kurbağalarıyla ilgili] İddialar üzerindeki tartışmalar sırasında, Kammerer”in makalesinde birbiriyle uyuşmayan ifadeler bulundu. [Kammerer”in] Bizzat kendi kayıtlarına göre, iddia ettiği nesiller için yeterli süre yoktu.” 4
Goldschmidt, Kammerer”in çalışma şekli hakkında ise şunları yazmıştır:
“Kammerer”de o zaman, kazanılmış karakteristiklerin kalıtımını ispatlayabileceği fikri uyandı ve bu fikre kendisini öylesine kaptırıp inandırdı ki kendi kayıtlarını ‘geliştirmeye” başladı. Laboratuvarında gördüğüme dayanarak söylüyorum, canlı örneklerinin ölümüyle sonuçlanan deneylerine, tekrar tekrar benzer görünümlü canlılarla başladığına inanmak için sebeplerim var. ‘Akvaryumcu” aklı bunun yanlış olabileceğini düşünmedi. Bir deneyin neler gerektirdiğinden bütünüyle habersizdi. Sonraki yıllarda iddialarını kanıtlamanın gerekliliğiyle kendini o kadar doldurdu ki, sonuçlar icat etmeye veya onları ‘tamir etmeye” başladı.”
Kammerer”i çalışma ortamında görmüş ve deney sonuçları üzerindeki çarpıtmalarını sonradan açıklamış olan bir isim, kendisine bir süre asistanlık etmiş olan Alma Mahler-Werfel”dır. Asistan bu konuda şunları söylemiştir:
“Kayıtlar tuttum ve onları aynen olduğu gibi tutmada çok titizdim. Ancak bu, Kammerer”i memnun etmedi. Pozitif sonuçlu daha belirsiz bir kayıt onu daha fazla memnun edebilirdi. Onda sahtekarca birşey vardı anlamında söylemiyorum; hayır, araştırmasının sonuçları[nın istediği gibi olması] konusunda o kadar ateşliydi ki, bilinçli olmayan bir şekilde doğrudan uzaklaşabilirdi… Test edilmesine yardım ettiğim semender deneyi yeteri kadar gözlemlenmedi ve çok erken yayınlandı” 5
Robert Silverberg”ın “Bilim Adamları ve Alçaklar: Sahtekarlıkların Kitabı” isimli kitabında ise Kammerer hakkında şu ifadelere yer verilmektedir:
“Kammerer kendini bir bilim adamı olarak tanıtıyor; öyle yazıyor ve öyle konuşuyordu. Ama gerçekte, yaptığı şey gerçek bilimin tersiydi. Bilim adamı gerçekleri gözlemleyerek başlar ve sonunda gözlemlerinden bir teori oluşturur. Kammerer bir teoriyle -Lamarck”ın teorisiyle- başladı ve gerçekleri, fikirlerine uymaları için çarpıttı … Böylece, belki de bu noktada işine ve kendisine karşı dürüst olmaktan çıktığını fark etmeksizin, [kurbağalardaki] yastıkları kendi üretti.” 6
Yukarıdaki ifade ve yorumlar, Mine Kırıkkanat”ın yazısında çizilen “tutkulu [ve masum] bilim adamı Kammerer” tablosunun ne kadar isabetsiz olduğunu göstermektedir. Çünkü dönemin şahit ve uzmanları, deneylerin bilimsel değil “akvaryumcu” yani bilim açısından amatör bir zihniyet içinde yürütülüp hırs yüzünden çarpıtıldığını belirtmektedirler. Açıktır ki, dürüst bilimin yanında olduğunu iddia eden herkesin, buradaki “amatörlüğü” ve özellikle arzulanan sonuçlar için saplantı derecesinde hırsı” reddetmesi, bunlara destek vermekten kaçınması gerekmektedir.
2) Kammerer”in İnceleme Heyetini ‘Sevinçle” Karşıladığı Yanılgısı
Mine Kırıkkanat, yazısında Kammerer”in kurbağaları üzerindeki incelemenin tam 6 yıl gecikmeyle gerçekleşebilmesine hiç değinmemekte, hatta Kammerer”in bilim adamları heyetinin objektif inceleme talebini ‘sevinçle” kabul ettiğini yazmaktadır.
Mine Hanımın buradaki çelişkisi son derece dikkat çekicidir. Kammerer”inki nasıl bir sevinçtir ki 6 yıl boyunca hiçbir inceleme heyetini Avusturya”ya gelip incelemede bulunmaları için davet etmemiştir? Bu kadar uzun bir süre bekleyebildiğine göre Kammerer adına bir hevesten, dolayısıyla sevinçli bir karşılamadan da söz edilemeyeceği aşikardır.
3) Arthur Koestler”e Dayanarak Kammerer”i Haklı İlan Etme Yanılgısı
Mine Kırıkkanat, Kammerer üzerindeki sahtekarlık perdesinin sosyal düşünür ve yazar Arthur Koestler”in, konuyla ilgili kitabı için yaptığı bir araştırma sonucunda ortadan kalktığını yazmaktadır. Mine Hanımın ifadeleri şöyledir:
“Arthur Koestler, yazacağı eserin araştırma aşamasında, Paul Kamerer”in eski asistanını buldu. Asistan, yazara Kamerer”in hayatına mal olan rezaletin baş oyuncusu olduğunu itiraf etti. Darwin”ci bilim adamlarından rüşvet almış, toplantıdan bir gün önce laboratuvar yangınını o çıkarmış, sağ kalan tek “mutant” kurbağayı normal bir kurbağa ile değiştirerek baş parmağına o mürekkep zerk etmişti!
Paul Kamerer, haklıydı. Mutant kurbağaların baş parmağında, su altında dişi kurbağalara yapışmalarını sağlayan siyah bir hörgüç gelişmişti.”
Bu ifadelere bakan birisi, Arthur Koestler”in kitabının Kammerer”i kesin olarak akladığını zannedebilir. Oysa bu bir aldanış olacaktır. Mine Kırıkkanat, Koestler”in bu konuda kesin bir yargı ortaya koyamadığı bölümünü gözardı etmiştir. Koestler, kitabında Kammerer”den yana tavır almakla birlikte sahtekarın Kammerer”in kendisinin de olabileceği ihtimalini reddetmemiş hatta açıkça belirtmiştir. Koestler, “Ebe Kurbağası Olayı” isimli kitabının 107. sayfasında şunları yazmıştır:
“Kammerer bunu yapmış olabilir. Cambridge”deki aslanların çalışma odasına yolculuğundan önce değil ama dönüşünden bir süre sonra. Umutsuzluğa kapıldığı bir anda [kurbağalara mürekkebi] enjekte etmiş olma ihtimali hariç tutulamaz.” 7
Görüldüğü gibi Mine Hanım, Koestler”in özellikle -ve doğru olarak- gösterdiği hassasiyeti görmezden gelmekte, dahası Kammerer”i, Koestler”in kitabından doğruyu yansıtmayacak şekilde keyfi alıntılar yaparak haklı ilan edebilmektedir. Böylece Kammerer”e keyfi bir destek sağlamış olmaktadır. Mine Hanım konuyu amatörce araştırmış ya da Kammerer”e karşı duygusal davranıp başkası üzerinde haksız bir zan oluşturmuş görünmektedir. Her ikisi de gazetecilik adına doğru değildir.
4) Kammerer”in Deneyini Evrim Kanıtı Zannetme Yanılgısı
Mine Kırıkkanat”ın “Paul Kamerer, haklıydı. Mutant kurbağaların baş parmağında, su altında dişi kurbağalara yapışmalarını sağlayan siyah bir hörgüç gelişmişti” sözleri, bu deneyin sonuçlarını evrim teorisine bir kanıt gibi algıladığını göstermektedir. Bu da Mine Hanım”ın konuyla ilgili bir başka önemli yanılgısıdır.
Öncelikle “mutant kurbağa” iddiasının bilimsel bir gerçekliği olmadığının altını çizmek gerekir. Mine Hanım, tartışmalı bir deneyin yıllar sonra ortaya çıkmış bir aktörünün sözlerine dayanmaktadır, mevcut bir kanıta değil, ki bu kişinin itiraflarının doğruluk derecesi ayrı bir tartışma konusudur. Bilimsel teoriler, elde edilen bulgularla test edilir, bulgulara ait hikayelerle değil. Sözgelimi, Mine Hanım UFO gördüğünü heyecanla anlatan bir kişinin hikayesine dayanarak UFO teorisi kanıtlandı diye ortaya çıksa benzer bir yanılgı ortaya koymuş olur.
Diğer yandan, Kammerer”in kurbağalarla ilgili iddiaları “gerçekten” gözlemlenmiş olsa bile -ki böyle bir gözlem yoktur- modern bilimin ışığında, bunların evrim teorisine destek olarak algılanması yanlış olur. Yeni organların “geliştiği” iddiası amatörce uydurulmuş bir evrim masalından ibarettir. Dikkat edilirse kurbağalarda genel olarak zaten mevcut olan bir organ söz konusudur. Bu durumda ebe kurbağasında yastıkların görülmeye başlanması, genlerin açılıp kapanmasıyla kolaylıkla açıklanabilir.
Nitekim biyokimyager Dr. William Reville, Kammerer olayını konu alan ve “Kurbağa Çalışması Yanlış Deneyler Doğurdu” başlığını taşıyan, 28 Kasım 2002 tarihli makalesinde şunları yazmıştır:
“Durum her ne olursa olsun, Kammerer”in deneyi yanlış düşünülmüştü. Ebe kurbağasında gerçekten çiftleşme yastıklarının gelişimini gözlemlemiş olsa dahi, bu, Lamarckçı kalıtım için bir ispat oluşturmazdı. Böyle bir gözlemin açıklaması, ebe kurbağasında çiftleşme yastıklarının üretimiyle ilgili genlerin mevcut olduğu ancak normalde aktif olmadıkları şeklinde olur. Ancak, kurbağalar suda çiftleşmeye zorlanmanın getirdiği aşırı çevresel uyarıcıyla karşılaştıklarında bu genler açılır.” 8
Normalda aktif olmayan genlerin yeniden aktif olması, evrim teorisine hiçbir kanıt oluşturmayan bir olgudur. Genler, embriyolojik gelişim sırasında belli evrelerde ya da yaşam boyu mevsimlere göre belli yapıların üretimini düzenleyecek şekilde açılıp kapanabilir. Örneğin bitkilerin ilkbaharla birlikte çiçeklenmesi böyle genlerin açılıp aktif hale geçmesiyle başlar. Diğer yandan, genlerin aktivitesi her zaman düzenli döngüler halinde gözlemlenmeyebilir. Kimi zaman, değişen çevresel faktörler (global ısınma gibi), bu genlerin açılıp kapanma dönemlerini değiştirebilir. Ayrıca organizma için bazı çevre şartları altında bir genin kapalı hali avantajlı iken, başka çevre şartlarında aynı genin açık hali avantaj sağlayabilir.
Sudaki ebe kurbağasının yastıkları, suda eşe tutunma açısından bir avantaj oluşturduğu halde karada herhangi bir fayda sağlamayabilir. Hatta canlının hareket kapasitesi açısından bir dezavantaj bile ortaya çıkarabilir. Böyle bir durumda sözkonusu gen, karada çiftleşen kurbağalarda normalde kapalı, suda çiftleşenlerde ise normalde açık halde bulunur. Karadaki kurbağaların özel olarak suda eşleşmeye zorlanması, bu genlerin tekrar açılmasını sağlayabilir, böylece çiftleşme yastıkları kurbağaların bedeninde yeniden üretilmeye başlanabilir.
Bu sürecin evrim teorisine neden kanıt oluşturmayacağını şöyle açıklayabiliriz: Bu süreçte çevresel faktörler, organizmanın DNA”sına hiçbir yeni genetik bilgi eklemiş değildir. Kapalı genler aktif hale geçtiğinde devreye giren genetik bilgi zaten mevcut olan genetik bilgidir. Mevcut genetik bilginin kullanımı ise elbette “evrim” meydana getirmez. Bir benzetme yapmak için farzedelim ki bir otomobil lastiği fabrikası çok çeşitli yol tipleri için lastik üretme teknolojisine sahip olsun ve bu imkanlarını üretime dönüştürmüş olsun. Yine farzedelim ki bu fabrikanın yöneticileri, talebin azalması sebebiyle, belli bir yol tipi, örneğin buzlanmış yollar için lastik üretimini askıya almış olsunlar. Ancak üretimin kısıtlanmasından sonraki kışın sert bir başlangıç yaptığını ve buzlu yol lastiği talebinin arttığını görsünler. Talepleri göz önüne alan yöneticiler bu lastiğin üretimine yeniden başlasınlar.
Bu senaryodaki fabrikanın sözkonusu lastik için gerekli teknoloji ve tecrübeye en baştan sahip olduğu açıktır. Fabrikanın lastik üretimine yeniden başlaması da ona yeni teknoloji veya üretim bilgisi kazandırmış değildir. Benzer şekilde, kurbağlar da en baştan çiftleşme yastığı üretecek genetik bilgiye sahiptir ve kurbağalarda çiftleşme yastığının açılması da onu evrimleştirip başka canlılara dönüştürmemiştir.
Mine Hanım”ın ise bu noktayı yakalayamadığı, modern bilimin açıklamalarını araştırmak yerine Lamarckçı hurafelere başvurduğu görülmektedir.
Paul Kammerer ve Komünist Rusya
Yazımızın sonunda, Kammerer”in Sovyet devrimciliği açısından sembolik önemine değinmekte fayda görüyoruz. Çünkü Kammerer, bir bilim sahtekarlığının merkezindeki bir isme ideolojik sebeplerden ötürü nasıl ve neden destek verilebileceğini anlamada bir ders konusu oluşturmaktadır. Okurlarımızın bu yanlış hakkında bilgilenerek bunun zamanımızdaki örneklerini daha kolay teşhis edebilmelerine katkıda bulunabilmeyi umuyoruz.
Kammerer bir sosyalist ve ateistti. Lamarckçı görüşleri nedeniyle Komünist Rusya”daki bilim çevrelerinin özellikle dikkatini çekiyordu. O dönemde Lamarckizm”in Rusya için özel bir yeri vardı. Komünizm, insanı çevresinin, özellikle de ekonomik koşulların bir ürünü görüyordu. Darwinizm”le karşılaştırıldığında Lamarckizm iki sebepten ötürü komünistler açısından daha cezbedici görünüyordu. Birincisi, Lamarckizm”e göre, komünizmde olduğu gibi, organizmaların sözde evriminde çevre faktörleri daha belirleyiciydi. İkincisi, Lamarckizm, sözde evrimde Darwinizm”e göre daha hızlı bir ilerleme, devrimlerde olduğu gibi hızlı bir değişim iddiasındaydı.
Komünist Parti bu nedenlerden ötürü, Lamarckizm”i resmi itikatı olarak benimsedi. Komünist Akademi, Avusturyalı Lamarckçı Paul Kammerer”e 1925 yılında Moskova Üniversitesi”nde profesörlük ve bir laboratuvar teklif etti. Kammerer kabul ettiyse de sahtekarlığın ortaya çıkmasıyla beraber intihar etti. Ama sahtekarlığın ardından gelen bu intihar, “yoldaşlarının” Kammerer”e güvenini sarsmayacaktı. Onlar bunu kendilerince hain, kapitalist Batı”nın bir oyunu olarak gördüler. Komünistlerin bu romantik bakış açısı, Kammerer”i kısa bir süre içinde bir “kahramana” dönüştürdü.
Bilim yazarı Robert Silverberg, komünistlerin Lamarckçı Kammerer”i bir kahraman haline nasıl dönüştürdüğünü şöyle tarif eder:
“Batı dünyasında, kazanılmış özellikler teorisi onunla [Kammerer”le] birlikte öldü. Hiçbir şey Lamarckçı düşünceyi Paul Kammerer”in hayatına son veren mermiden daha fazla sarsamazdı. Sahtekarlık ürünü olduğu artık bilinen kurbağalar hakkındaki teorilerini hiç kimse ciddiye alamazdı artık.
Rusya hariç. Yoldaşları Kammerer”in bilim adına öldüğünü düşünerek yas tuttular. Kammerer”in kahraman rolünde olduğu bir Rus filmi çevrildi. Bu filmde, canlı örnekleri üzerindeki sahtekarlığın bir piskopos ile o dönemde sürgünde olan Alman kraliyet ailesinin bir kapitalist zihinli üyesi tarafından birlikte düzenlendiği canlandırılıyordu. Hikayenin kurgulanmış versiyonunda, sahtekarlık kahramanın intiharını önleyecek zamanda keşfediliyordu…” 9
Kammerer”in ölümünden sonra Batı ile Sovyetler arasındaki değerlendirme farklılığının çarpıcı boyutlarda olduğu görülmektedir. Aynı adam, aynı olay; iki farklı blok, bir diğer deyişle iki farklı ideoloji tarafından tamamen farklı şekillerde yorumlanmıştır. Batı, sahtekarlıkla birlikte Lamarckçılığın bilimsel geçersizliğini kabul ettiği halde Komünist Rusya devrimci unsurlar eklediği Lamarckizm”i uzun yıllar daha benimseyip desteklemiş, bu doğrultuda sahtekarlık hikayesinin odağındaki Kammerer”i bir kahramana bile dönüştürmüştür.
Ve şimdi Radikal”deki yazısı göstermektedir ki, Mine Hanım Kammerer ve Lamarckizm”e Batı”nın değil, bir zamanların Komünist Rusyası”nın açısından bakmaktadır. Bu ise son derece ilginç bir durumdur. Çünkü hem Lamarckçılık hem de Marksizm uzun süre önce tarihe karışmıştır.
Mine Hanım”ı modern bilimin gerçeklerine dönmeye ve rasyonelliğe davet ediyoruz.
[*] Mine Kırıkkanat”ın yazısında, bilim adamının soy ismi tek ‘m” ile, ‘Kamerer” şeklinde aktarılmıştır. Soy ismin doğrusu iki ‘m” içermektedir ve ‘Kammerer” şeklindedir.
1. “The Inheritance of Acquired Characteristics”, Paul Kammerer, New York: Boni and Liveright Publishers, 1924, sf. 63
2. Noble. G. K., “Kammerer”s Alytes,” Nature CXVIII, August 7,1926, sf. 209-210.
3. Kammerer in Science 64, 1926, sf. 493-494
4. Richard B. Goldschmidt, “Resesarch and Politics,” Science 109, 1949, sf. 219-227
5. Alma Mahler-Werfel, „Mein Leben”, Fischer Verlag 1960, sf. 54
6. “Scientists and Scoundrels: A Book of Hoaxes”, Robert Silverberg, Crowell, New York, 1965, sf. 206
7. Arthur Koestler, “The Case of the Midwife Toad”, London 1971, sf. 107
8. Dr. William Reville, “Toad study spawned the wrong conclusion”, The Irish Times, 28 Kasım 2002, http://www.frogs.org/news/article.asp?CategoryID=65&InfoResourceID=1503
9. “Scientists and Scoundrels: A Book of Hoaxes”, Robert Silverberg, Crowell, New York, 1965, sf. 203