Darwinizm, materyalistler için tarih boyunca inandıkları evrimci dünya görüşünün giydiği bilim kıyafetinin adıdır. Çünkü Darwinizm, yaşamın kökenini Allah’ın yaratmasına başvurmadan açıklamaya çalışan, sadece kör tesadüflere ve doğa olaylarına dayalı bir teoridir. Bu yüzden materyalistler için hep önemli olmuştur ve olmaya devam etmektedir. Bu teori materyalistlere, kendilerinin nasıl var olduklarına dair senaryolar üretme imkanı verir. Evrimci Midgley bu gerçeği “Evrim teorisi, bizim yaratılış hikayemizdir… Bizlere buraya nasıl geldiğimizi söyler ve bizler bize ne olduğumuzu söylemesini umarız”, diyerek ifade etmiştir. 1
Evrimciler için teorileri bir dindir. Evrimciler, bu batıl dini yayma çalışmasında, Darwin’in Galapagos’a olan yolculuğuna ayrı bir önem verir, bunu çok önemli ve büyük bir bilimsel adım olarak lanse etmeye çalışırlar. Evrim dininin bu klasik anlatımı son olarak Popüler Tarih dergisinin Ekim 2005 tarihli sayısında yer buldu. Fatih Toptan tarafından hazırlanan “Darwin’in Beagle’la yolculuğu” başlıklı yazıda; Darwin’in hayatı, Galapagos adalarına olan yolculuğu ve bu yolculuk sonrası döndüğü İngiltere’de teorisini geliştirdiği süreç anlatılıyordu.
Okumakta olduğunuz yazıda Popüler Tarih dergisinin iddiaları, Darwinizm’in tarihsel gelişimiyle ilgili detaylara girilmeksizin cevaplanmaktadır. Bunun için aşağıda, Darwin’in içinde bulunduğu bilimsel ortam, spekülasyonlarının doğası ve bunların modern bilim karşısındaki durumu gösterilmektedir.
Bilinmelidir ki, Darwin’in teorisi tamamen o dönemin ilkel bilimsel ortamında serpilmesi mümkün olabilmiş hayali spekülasyonlarla başlamıştır. Bilim dünyasının o dönemdeki olanaklarıyla Darwin’in spekülasyonlarının tümünün geçersizliğini kanıtlamak pek mümkün olmamıştır.
Darwin döneminde, bilim o kadar geriydi ki, bir canlı hücresi, içi su dolu bir su torbasından ibaret sanılıyordu. Dönemin bilim adamları, hücrenin organellerinden ve DNA’dan haberdar değillerdi. Yaşamın, ciltler dolusu ansiklopediyi dolduracak miktarda bilgiye dayandığı bilinmiyordu. Anormal doğan bebekler, annelerinin doğum sırasında kapıldığı korkuların bir sonucu zannediliyordu. Darwin döneminde, bir bölgede toprağın sabanla dövülmesinin, o bölgenin iklimini değiştireceğine inanılıyordu. Uzayı ise, renksiz bir sıvı olan eterin kapladığı zannediliyordu. Birkaç nesil boyunca elleri kesilen kişilerin çocuklarının elsiz doğacağına inanılıyordu. Darwin döneminde (1859), elektron mikroskobu henüz icad edilmemişti. Elektron mikroskobu bir yana, insanlık henüz buzdolabı (1938), telefon (1876), daktilo (1867) ve hatta tükenmez kalemle (1863) bile tanışmamıştı. Dönemin araştırmacıları, pergel, pusula, termometre ve benzeri basit araçlar kullanarak doğada olup biteni anlamaya çalışıyorlardı.
İşte Darwin, Galapagos adalarını da kapsayan deniz yoluculuğuna böylesine ilkel bir ortamda; yaşamın kompleksliği ve genetik kanunlarından tamamen habersiz şekilde çıkmıştır. Burada daha önce görmediği canlıların kaydını tuttuktan sonra evrimsel hayallere dalmıştır. Bu düşüncelerinin bilimselliği hakkında ise “Oldukça iyi biliyorum ki spekülasyonlarım meşru bilimin sınırlarının oldukça ilerisine uzanmıştır” diyerek teorisinin bilimdışı yönlerini kendisinin dahi kabul ettiğini göstermiştir. 2
Bu seyahat sırasındaki çalışmaları ise evrimcilerin ideolojik bir heyecanla ürettikleri övgüleri gerçekte hak etmemektedir. Harvard Üniversitesi’nden Andrew Berry, amatör bir biyolog olan Darwin’le ilgili olarak bu konuda şunları söylemiştir:
“Darwin’in en büyük Galapagos zaferi olarak anılan ispinoz incelemeleriyse, aslında bir anlamda belki de en büyük başarısızlıklardan biriydi. Örneklerinin hangi adalardan geldiğini etiketlemeyi ihmal etmenin yanı sıra, gagaların biçim ve yapılarındaki çeşitliliğin [sözde] evrimsel önemini tümüyle atlamış, dikkatini onun yerine renklerine odaklayarak kuşlarla ilgili olarak anlaşılmaz bir karmaşanın hüküm sürdüğünü de itiraf etmişti…” 3
Darwin bu seyahati sonrasında İngiltere’nin hayvan pazarlarında hayvan ıslah edenlerin yöntemlerini gözlemlemiştir. Yetiştiricilerin daha iyi süt veren inekler için damızlık seçmeleri gibi, doğal seleksiyonun da canlıları özelliklerine göre ayıklayabileceğini varsaymıştır. Genetik bilimi ve varyasyonların kökeni hakkında hiçbir bilgisi olmadığı için hayalgücünü sınırlandırması için bir engelle de karşılaşmamıştır. Öyle ki, nehir kenarında balık avlayan ayıların zamanla suda yaşamaya başladığını ve nihayet balinalara dönüşmüş olabileceğini dahi iddia edebilmiştir!
Darwin’in böyle ilkel bir bilimsel atmosferde taraftar bulan spekülasyonları, günümüzde sadece ideolojik olarak ayakta tutulmaya çalışılan bir teoriden ibarettir. Teorinin öngörülerinin de, önerdiği mekanizmaların da bilimsel bulgular karşısında tutunabilir hiçbir yönü olmadığı bizzat evrimcilerce çok yakından bilinen bir gerçektir. Bunun çok açık bir göstergesi, Darwin’in evrimsel bir bakış açısıyla çözümlenmiş izlenimi verdiği konuyla ilgili gelişmelerdir. Darwin’in, kitabına başlık olarak seçtiği “türlerin kökeni” konusu gerçekte evrimciler için Darwin’den beri hala çözümlenmiş değildir.
Darwin, bir türün ana kıtadaki popülasyonlarıyla okyanus adalarındaki popülasyonlarının tıpatıp aynı olmadıklarını, küçük değişikliklerle farklılaştıklarını gözlemlemiştir. Bilim dışı bakış açısı içinde bu farklılaşmaları (günümüzde genetik biliminin kesin olarak reddettiği bir biçimde) genellemiş ve tüm yaşam formlarının ilk hücrelerin farklılaşmasıyla ortaya çıktığını öne sürmüştür. Genetik bilimi alanındaki gelişmelerle daha sonraları türler arasında aşılmaz duvarlar bulunduğu, dahası bir türü başka türe dönüşterecek genetik bilgi ekleme mekanizmalarından doğada tek bir örnek bile bulunmadığı ortaya çıkmıştır. Böylece biyolojik değişimin sadece tür içinde ve “mevcut” genetik bilgi dahilinde gerçekleştiği gösterilmiştir. Bir başka deyişle bir ispinozun gagasının DNA’daki bilginin el verdiği sınırlar içinde çeşitlenmesi mümkün olduğu halde, bu ispinozun bir martıya dönüşmesi imkansızdır.
Evrimciler ispinoz gagasındaki gibi tür içi çeşitlenmelere “mikroevrim” adını vermektedirler. Evrimcilerin, evrimsel bir süreç gibi öne sürdükleri bu çeşitlenme sırasında tür yalnızca kendi genetik bilgisi dahilinde değişikliklere uğramakta ama başka bir türün özelliğine sahip olmamaktadır. Yani hiçbir şekilde evrim geçirmemektedir. Bu varyasyonların yeni canlı sınıflamaları oluşturamadığını, yani ortaya yeni türler çıkarmadığını günümüzde evrimci otoriteler de kabul etmektedir. Evrimci biyologlar, Gilbert, Opitz ve Raff, Developmental Biology dergisinde yayınlanan 1996 tarihli bir makalelerinde bu konuyu şöyle açıklarlar:
Modern sentez (neo-Darwinist teori) önemli bir başarıdır. Ancak, 1970″lerden başlayarak, çok sayıda biyolog bunun açıklayıcı gücünü sorgulamaya başlamıştır. Genetik bilimi, mikroevrimi açıklamak için yeterli bir araç olabilir, ama genetik bilgi üzerindeki mikroevrimsel değişiklikler, bir sürüngeni bir memeliye çevirebilecek ya da bir balığı amfibiyene dönüştürecek türden değildir. Mikroevrim, sadece uygunların hayatta kalması kavramına yardımcı olabilir, uygunların oluşumunu açıklayamaz. Goodwin”in 1995″te belirttiği gibi, “türlerin kökeni, yani Darwin”in problemi, çözümsüz kalmaya devam etmektedir.” 4
Darwin”in Galapagos adalarında gördüğü ve teorisine delil sandığı farklı ispinoz gagaları, gerçekte bir genetik varyasyon örneğidir ve türlerin evrimi iddiasına bir delil oluşturmaz.
Kısacası evrimciler bu teoriyi bilimsel olarak güçlü bir teori olduğu için desteklememektedirler. Verdikleri desteğin sebebi, teorinin Allah’ın varlığını inkar eden materyalist esaslı bir teori oluşudur.
Nitekim evrimci antropolog Dr. Michael Walker, “kabul etmeliyiz ki, birçok bilim adamı ve teknoloji uzmanının Darwin teorisini ikna olmasalar da bunu onaylamalarının tek nedeni, bu teorinin Yaratıcı”nın varlığını reddetmesidir” 5 derken tam olarak bunu kastetmektedir.
Sonuçta, Popüler Tarih dergisinde bu teoriden övgü dolu sözlerle bahsedilmesi tamamen ideolojik bir tercihtir. Darwinizm, modern bilimin bulguları karşısında soyu tükenmiş bir teoridir. Darwinizm, moleküler biyoloji ve paleontolojinin bulguları başta olmak üzere birçok disiplinden gelen bulgularla çürütülmüş, “tarih” olmuş bir teoridir. Evrim teorisinin tarihin en büyük bilim yanılgısı olduğu ortaya çıkmış, modern bilim canlıları Yüce Allah’ın yarattığı gerçeğini doğrulamıştır.
1.”Midgley M., “Evolution as a Religion: Strange Hopes and Stranger Fears,” [1985], Methuen: London, 1986. sf. 154; Stephen E. Jones’ Home Page at 66. http://members.iinet.net.au/~sejones/
2. N.C. Gillespie, Charles Darwin and the Problem of Creation, 1979, s. 2 (Chicago üniversitesi kitabı)
3. Andrew Berry, “Kaplumbağa ve İspinoz: Charles Darwin Galapagos Adalarında”, Bilim ve Teknik, Haziran 2005
4. Scott Gilbert, John Opitz, and Rudolf Raff, “Resynthesizing Evolutionary and Developmental Biology”, Developmental Biology 173, Article No. 0032, 1996, s. 361
5. Quadrant, Ekim1982, s.44