Radikal gazetesinin 19 Ekim 2005 tarihli sayısında “Dinozor yüzüyormuş” başlıklı bir haber yayınlandı. Kısa yazıda soyu tükenmiş bir deniz sürüngeni türüyle ilgili fosil bulguları haber veriliyordu.
Haberde sözü edilen canlı, 135 milyon yıllık fosilleri ABD’de ele geçirilen ve boyu 4 metreyi bulan bir deniz sürüngenidir. (Günümüzde yaşamakta olan timsahlar da sürüngendir ama bunlar tatlı suda yaşarlar). Bulunan fosiller, geçmişte yaşamış ve soyu tükenmiş milyonlarca canlı türünden birine aittir ve bilim adamlarınca ilk kez tanımlanmaktadır. Dakosaurus andiniensis olarak isimlendirilen canlı, bazı mozaik özellikler sergilemektedir: Bir timsaha benzediği halde yırtıcı bir dinozorun kafasına ve bir balığınkine benzer kuyruğa sahiptir. Radikal gazetesinde bu canlının kökenine dair şu hayali masal anlatılmaktadır:
Dinozorun önceleri kanatlı olduğu, zamanla evrim geçirerek yüzen dinozora dönüştüğü sanılıyor… Dinozorun, beslenmek için kıyıdaki sığ sudan derinlere doğru ilerleyerek yüzen dinozor haline geldiği düşünülüyor.
Gerçekte söz konusu fosil, iddia edilen evrimsel dönüşümün hiçbir kanıtını sergilememektedir. Evrimciler, tüm canlıların birbirleriyle soy bağı ile bağlı olduğunu bir dogma olarak kabul ettikleri için bu masallara başvurmaktadırlar. Canlının dahil olduğu deniz sürüngenleri, fosil kayıtlarında aniden belirirler ve bunları daha önceki canlı gruplarına bağlayan hiçbir fosil kanıt bulunmamaktadır. Aşağıda, sırasıyla deniz sürüngenlerinin gerçek kökeni, mozaik özelliklerin neden evrim teorisi lehinde kanıt olmadığı açıklanmakta, daha sonra Radikal gazetesinin evrim masalının bilim dışı karakteri gösterilmektedir.
Deniz sürüngenlerinin gerçek kökeni
Evrimciler, deniz sürüngenlerinin kökenine bilimsel kanıtlarla destekledikleri hiçbir açıklama getirebilmiş değillerdir. Günümüzde deniz kaplumbağaları bu grubun bir üyesi olarak yaşamaktadır. Bilinen en önemli deniz sürüngeni ise, Ichthyosaur olarak adlandırılan soyu tükenmiş canlıdır. Evrimciler bu canlının karada yaşayan sürüngenlerden evrimleştiğini öne sürerler. Ancak bunun nasıl gerçekleştiğini açıklayamaz ve fosil kayıtlarından delil de sunamazlar.
Nisan 2003 tarihli Scientific American dergisinin özel ekinde yayınlanan “Rulers of the Jurassic Seas” (Jurasik Denizlerin Hakimi) başlıklı yazıda Ichthyosaurların sadece kıyılarda değil okyanus açıklarında yaşam için uygun oldukları belirtilmekte ve bu nedenle karadan denize geçmek için “aşırı adaptasyonlar” geçirerek, birçok özelliklerini kaybetmeleri ve yeni özellikler kazanmaları gerektiği anlatılmaktadır 1. Bu ise canlının ortaya çıkışına kadar çok uzun bir dönem geçmesini ve çok fazla sayıda ara form olmasını zorunlu kılar. Oysa fosil kayıtlarında Ichthyosaurların ataları olarak kabul edilebilecek ara formlardan eser yoktur. Bulunan fosiller ya kara sürüngenlerine ya da deniz sürüngenlerine aittir.
Colbert ve Morales, Evolution of the Vertebrates (Omurgalıların Evrimi) adlı kitaplarında bu canlıların kökeni hakkında şunları söylemektedirler:
Deniz memelilerinin pek çok yönden en özelleşmiş türü olan Ichthyosaur, erken Triasik devrinde ortaya çıkmıştır. Sürüngenlerin jeoloji tarihine girişleri son derece ani ve dramatik bir şekilde olmuştur; Triasik öncesi devirlere ait fosil yataklarında, Ichthyosaurların muhtemel atalarına ait hiçbir iz yoktur… Ichthyosaur ilişkileri hakkındaki en temel sorun, bu sürüngenleri bilinen başka herhangi bir sürüngen takımına bağlayabilecek hiçbir sonuca götürücü delilin bulunamayışıdır.2
Omurgalı paleontoloğu Chris McGowan ise, Ichthyosaurların hiçbir evrimsel ataları olmadan fosil kayıtlarında aniden belirdiklerini şöyle ifade eder:
Ichthyosaurların gökten düştüklerini öne sürdüm. Utanç verici gerçek şu ki, Ichthyosaurların ataları hala bulunamadı. Bu durum, paleontologların spekülasyonda bulunmalarına engel olmadı, Ichthyosaur, çoğu zaman sürüngen gruplarınınolası atası olarak tanıtıldı. 3
Görüldüğü gibi, evrimcilerin deniz sürüngenlerinin evrimi senaryoları, henüz bu senaryonun başlangıç noktasında (Ichthyosaurlarda) dahi karanlıktadır. Hiçbir bilimsel dayanağı olmayan bu senaryo, evrimcilerin körü körüne inançları doğrultusunda benimsenen bir dogmadan ibarettir.
Mozaik özellikler evrim teorisini desteklememektedir
Günümüzde yaşamakta olan türlerin, doğa tarihi boyunca yaşamış tüm türlerin %99’u olduğu kabul edilmektedir. Günümüzde hiçbir örneği yaşamayan, bu kadar büyük oranda bir biyoçeşitliliğin, bizim için ilgi çekici olan özellikler taşıması da doğaldır. Örneğin doğa tarihi boyunca kanat genişliği 12 m.’yi bulduğu halde sadece ortalama bir kuşunki kadar bedene sahip olan uçan sürüngenlerin ya da başından kuyruğuna uzunluğu 30 metreyi bulan dinozorların yaşadığı bilinmektedir. Bunlara boyu 1 metreyi bulan dev akreplerle kanat genişliği 80 cm’yi bulan dev yusufçuklar da örnek verilebilir.
Mozaik canlılar, farklı canlı gruplarına ait özellikleri barındıran canlılardır. Örneğin Avustralya”da yaşayan Platypus, memeli, sürüngen ve kuş özelliklerini aynı anda üzerinde taşımaktadır. Ancak evrimcilerin bulması gereken canlılar “ara formlardır”, mozaik canlılar değildir. Ara formlar, eksik, yarım, işlevini tam göremeyen organlara sahip olan canlılar olmalıdır. Oysa mozaik canlıların sahip oldukları organların her biri eksiksiz ve kusursuzdur. Yarı gelişmiş organları yoktur, başka canlılardan evrimleşmiş olabileceklerine kanıt gösterilebilecek fosil serilerinden yoksundurlar. Paleontoloji bilgisi arttıkça, Darwinizm ile fosil kayıtları arasında en baştan beri var olan uyuşmazlık daha da artmıştır. Chicago Üniversitesi’nden önde gelen evrimci paleontolog David Raup, bunu şöyle ifade etmiştir:
Evrim kaydı hala şaşırtıcı bir şekilde boşlukları izleyen sıçramalarla doludur ve ilginç bir şekilde, şu anda Darwin”in zamanında olduğundan daha az sayıda geçiş formu örneklerine sahibiz. Şunu demek istiyorum ki, fosil kayıtlarında Darwinci değişimin klasik örnekleri, örneğin atın Kuzey Amerika”daki evrimi, elimizdeki bilgiler arttıkça değiştirilmek veya çöpe atılmak zorunda kalmıştır. Elimizde nispeten az veri olduğu dönemlerde güzel bir gelişme gibi görünen şey artık çok daha kompleks ve çok daha az yavaş-gelişimseldir. Yani Darwin”in problemi hafiflememiştir. 4
Gösterilmesi gereken çok sayıda ara formdan eser bulunmadığı halde mozaik canlıların kademeli evrimle geliştiğini öne sürmenin hiçbir dayanağı olmadığı da açıktır. Nitekim mozaik canlıların evrim teorisine delil olmadığı Stephen Jay Gould gibi önde gelen evrimci otoriteler tarafından da kabul edilmektedir. 5
Evrimcilerin, evrimleşmeyen masalları
Evrim literatürünü dolduran masalların tamamen bilim dışı anlatımı, yüzyılı aşkın bir süredir sürdürülen gelenektir. Örneğin, bu masal anlatımını 1859’da Charles Darwin’in yayınladığı Türlerin Kökeni adlı kitabında bulabilirsiniz. Darwin, balinaların kökeni konusunda sınır tanımaz bir hayalgücü ortaya koymuş ve boyları kimi zaman 30 metreyi bulan bu deniz memelilerinin, çok önceleri nehir kenarında balık avlamakta olan ayılardan evrimleşmiş olabileceğini iddia etmişti. Hayalgücünde sınır tanımayan Darwin’in masalındaki ayılar, ırmaklar yoluyla denize açılmış, yüzmüşler, yüzmüşler sonunda nasıl olduysa balinaya dönüşüvermişlerdi.
1859 yılından günümüze, 19 Ekim 2005 tarihli Radikal’in sayfalarına gelelim. Söz konusu haberin Darwin’in hayali ayılarını gölgede bırakan cinsten olduğu görülmektedir. Hiçbir bilimsel dayanağı olmayan bu senaryoda, önceleri sadece karada yaşamakta olan dinozor her nasılsa kanatlanmaktadır. Masal bununla bitmemekte ve dinozor sonra denize açılmaya karar vermektedir. Daha bol yiyecek için girdiği sularda bir deniz sürüngeni olup çıkmaktadır. Kısacası evrimciler 2005 yılında hala Darwin’in ayıları gibi yiyecek peşinden gidip bambaşka canlılara evrimleşen türlerin masallarını anlatmaya devam etmektedirler.
Bilim, Darwin’in teorisini ortaya attığı yıldan bu yana geçen 147 senede çok büyük aşamalar kaydetmiş; özellikle moleküler biyoloji alanında yaşanan gelişmeler Darwinizm’i demode bir teori olarak elemiştir. Radikal’e deniz sürüngenlerinin kusursuz yapılarıyla aniden ortaya çıkmalarının yaratılışı kanıtladığını kabullenmesini tavsiye ediyor, Darwin’in demode evrim masallarını taklit etmeye son vermesini diliyoruz.
1. Ryosuke Motani, “Rulers of the Jurassic Seas”, Scientific American, Nisan 1993 Özel Sayı, s. 18
2. E. H. Colbert, M. Morales, Evolution of the Vertebrates, New York, John Wiley and Sons, 1991, s. 193
3. Chris McGowan, In The Beginning… A Scientist Shows Why The Creationists Are Wrong, Prometheus Books, 1984, s. 158-159
4. D.M. Raup, “Conflicts between Darwin and paleontology,” Field Museum of Natural History Bulletin 50:22, 1979
5. S. J. Gould & N. Eldredge, Paleobiology, Vol 3, 1977, s. 147