Mikro-Evrime Dogmatik Destek

Nature dergisinin 15 Ocak 2004 tarihli sayısında, “Evrim Biyolojisi: Akraba Genetiğimiz” başlıklı bir yazı yayınlandı. Yeni Zelanda”daki Massey Üniversitesi”nde evrim biyoloğu olarak görev yapan David Penny tarafından kaleme alınan yazıda, mikro-evrimsel genetik değişimlerin insanın kökenini açıklayıp açıklayamayacağı şeklinde bir soru soruluyordu. Penny, bu konuyu henüz tamamlanmamış olan şempanze genomu projesinden gelen verilere dayanarak yaptığı yorumlarla ele alıyordu. Penny, temel konunun, Darwin”in, “çok sayıda, başarılı ve küçük değişimin” sözde evrim sürecinin tamamı için yeterli olacağı yönündeki iddiası olduğunu belirtiyor, “mikro-evrim, makro-evrimi açıklamak için yeterli midir?” diye soruyordu. Bunun anlaşılması için şempanze genomunun tamamının deşifre edilmesinin gerektiğini belirten Penny, yine de mevcut genetik analizler çerçevesinde insan ve şempanze genlerini kıyaslayarak bir takım spekülatif değerlendirmeler ortaya koyuyordu.

İnsan ve şempanze genlerinin bazı aminoasitleri parçalama yetenekleri açısından sahip olduğu farklılıklardan sözediyor, bunlara dayanarak hayali evrim sürecinde maymunsu ataların diyetleri ve beyin gelişimleriyle ilgili iddialar öne sürüyordu. Ancak insanla şempanze genlerinin arasındaki farklılıklar, evrim teorisini doğrulayıcı hiçbir özellik taşımamaktadır. Penny, bunların hayali evrim sürecinde gerçekleşmiş mutasyonların ürünü olduğu varsayımını körükörüne benimsemiş olarak, kendi inancına göre birtakım açıklamalar getirmektedir. Penny”nin değindiği sindirim enzimleri farklılıkları, gerçekte, insanın şempanzeyle arasındaki farklılıkları açıklamanın yanına yaklaşamamaktadır. Penny aslında burada Darwinizm lehinde bir kanıt sunmamakta, Darwinizm”in yetersizliğini görmezden gelip kendi zayıf tezlerini güçlü gösterme taktiğine başvurmaktadır.

Paris Üniversitesi profesörlerinden matematikçi ve doktor Marcel-Paul Schützenberger, Darwinizm”in insanla şempanze arasındaki farklılıkları açıklamadaki yetersizliğini bir “kavramsal iflas” tablosu çizerek şu sözlerle itiraf etmiştir:

“Kademeli gelişimciler ve sıçramalı evrimi savunanlar, insanı [sözde evrimle] gelişmiş primatlardan ayıran şu birkaç biyolojik sistemin bir ölçüde eşzamanlı şekilde ortaya çıkışını açıklamada tamamen yetersizdirler: leğen kemiğinin değişiminin eşlik ettiği iki ayaklılık, ve şüphesiz beyincik, parmak uçları özellikle hassas bir dokunma duyusu veren, çok daha becerikli eller; fonasyona (ses çıkarmaya) izin veren yutaktaki değişimler; merkezi sinir sisteminin özellikle temporal lobu seviyesinde, özellikle lisanı tanımaya izin veren değişimler. Embriyo oluşumu açısından bu anatomik sistemler birbirlerinden tamamen farklıdırlar. Her bir değişiklik bir hüner, [sözde evrim sürecinde] bir primat ailesinden soylarına bir miras oluşturur. Bu hünerlerin [sözde evrimle] eş zamanlı olarak gelişmiş olması hayret vericidir. Bazı biyologlar genomun önceden yatkınlığından söz etmektedirler. Bunun gerçek olduğunu varsaysak, birisi gerçekten bu yatkınlığı kazanmış olabilir mi? Bu yatkınlık balıkların ilkinde var mıydı? Gerçek şu ki bizler tam bir kavramsal iflasla karşı karşıyayız “. 1

Schützenberger”in yukarıdaki sözleri son derece açıktır. Böylesine mucizevi gelişmeleri genlerin sahip olduğu hayali bir eğilime bağlamak tam bir “kavramsal iflas”tır. Dahası, günümüzdeki genlere bakarak milyonlarca yıl önce yaşadığı varsayılan hayali maymun adamların ne yediği konusunda yorumlar yapmak, hiçbir bilimsel gözleme dayanmayan bir davranıştır. Penny, küçük farklılıklardan büyük hayaller üretmekte ve hiçbir şekilde test edilemez bu iddiaları bilim kabul edebilmektedir. Oysa bunlar sadece Darwinist önyargılara göre oluşturulmuş masallardan ibarettir.

Ancak bu makalede Penny”nin mikro-evrimsel değişime dayalı evrim senaryosuna olan inancı hiçbir bilimsel bulguya dayanmamaktadır. Genetik biliminin bulguları, küçük genetik değişimlerin etkisinin hiçbir zaman genetik bilgiyi artırıcı yönde olmadığını, aksine mevcut genetik bilgiye zarar verdiğini ortaya koymuştur. (detaylı bilgi için bkz. http://www.darwinizminsonu.com/mekanizmalar06.html ) Yaşamın kompleksliği ve yüzmilyonlarca canlı türünün meydana getirdiği biyoçeşitliliği gözönüne aldığımızda, yıkıcı etkiye sahip rastlantısal mutasyonların (küçük genetik değişimlerin) canlılığı açıklamada dayanak alınmasının imkansızlığı iyice ortaya çıkar.

Dahası, mikro-evrimin makro-evrime, yani yeni organlar, yeni beden planlarının oluşumuna yol açamayacağı, evrimcilerin çoğunluğunun kabul etmek zorunda kaldığı bir gerçektir. Ünlü evrimci paleontolog Roger Lewin, Kasım 1980″de Chicago Doğa Tarihi Müzesi”nde 150 evrimcinin katıldığı, dört gün süren ünlü sempozyumda bu konuda varılan sonucu şöyle anlatır:

Darwin”in (varyasyonlardan yola çıkarak) yaptığı mantık yürütmeler haklı mıydı? Evrimsel biyolojinin tarihindeki son 40 yılın en önemli konferanslarından birine katılan bilim adamlarının ortaya koydukları yargıya göre, bu sorunun cevabı “hayır”dır. Chicago konferansındaki temel mesele, mikroevrimi sağlayan mekanizmaların, makroevrim adını verdiğimiz fenomeni açıklamak için de kullanılıp kullanılamayacağı olmuştur…. Cevap açıklıkla verilebilir: Hayır . 2

Mikro-evrimin makro-evrime yol açabileceği yönündeki inanç, doğa tarihinde, yani fosil kayıtlarında da yavaş ve kademeli değişim beklentisi ortaya çıkarır. Oysa tüm paleontologların çok iyi bildiği gibi, doğa tarihinde yavaş ve kademeli bir gelişim yaşanmamış, türler aniden ve hiçbir atasal formları olmaksızın ortaya çıkmışlardır. (daha fazla bilgi için bkz. http://www.darwinizminsonu.com/t_kokeni_04.html ; Harun Yahya, Ara Geçiş Açmazı , Araştırma Yayıncılık). Günümüzde evrimci paleontologların çoğu bu yüzden kademeli gelişime dayalı neo-Darwinist sentezi terk etmiş, [herhangi bir mekanizmadan yoksun olan ve yaratılışı kabullenmeme uğruna desteklenen] sıçramalı evrim teorisinin yanında yer almışlardır. (Bkz. Sıçramalı Evrim Teorisinin Geçersizliği )

Kısacası fosil kayıtları, Penny”nin savunduğu küçük değişimlere dayalı modeli hiçbir şekilde desteklememektedir.

Sonuç:

Penny”nin mikroevrimsel açıklamalara tanıdığı prim, hiçbir bilimsel dayanağa sahip değildir ve sadece kendi Darwinist önyargılarından kaynaklanmaktadır. Bu önyargılarla hareket eden tüm evrimcilere, rastgele mutasyon ve doğal seleksiyon mekanizmalarının yaşamın kompleksliğini açıklamadaki yetersizliğini kabullenmelerini ve makalelerini bu gerçeği gözardı etmeksizin hazırlamalarını tavsiye ediyoruz.

1,Schutzenberger M-P., in “The Miracles of Darwinism: Marcel-Paul Schutzenberger ile Ropörtaj” Origins & Design , Vol. 17, No. 2, Bahar 1996, sf.10-15.
2,R. Lewin, “Evolutionary Theory Under Fire” Science, vol. 210, 21 November, 1980 , s. 883

Ayrıca bakınız

Video – Yuval Noah Hararı’nin SAPIENS Adlı Kitabındaki Bazı İddialara Cevap 4 – “Geçmişte insanın pek az şey ürettiği” iddiası

Harari ve diğer evrimcilerin bir iddiası da “geçmiş nesillerin çok az şey ürettiği” yönündedir. Bunu …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.