Bilim ve Ütopya dergisi’nde Ekim sayısından bu yana süren bir tartışma, Ocak sayısında da devam etti. Derginin Ekim sayısında Vehbi Hacıkadiroğlu tarafından yayınlanan “Bilim ve Yaratılışçılık Üzerine” başlıklı makaleye Kasım ayında Buğra Serdaroğlu, Aralık sayısında ise Mustafa Topal’dan eleştiriler gelmiş ve her iki yazar Hacıkadiroğlu’nun bazı iddialarına karşı çıkmıştı. O dönemdeki tartışmaların yorumunu içeren yazımızı buradan okuyabilirsiniz.
Ocak sayısında bu defa Vehbi Hacıkadiroğlu”nun kendisini savunan bir yazısı yayınlandı. Ancak Hacıkadiroğlu yazıda aynı yanılgılarını devam ettiriyor ve genlerdeki değişimlerin canlının ihtiyacına göre saklı tutulduğunu ileri sürüyordu. Bu yazıda Sayın Hacıkadiroğlu’nun yazısındaki evrim yanlısı iddiaların geçersizliği ortaya konacaktır.
Bilimsel Bir Yanılgı
Aslında Sayın Hacıkadiroğlu”nun konu hakkında bazı önemli bilgi eksikliklerine sahip olduğu ilk bakışta anlaşılmaktadır. Örneğin aşağıdaki paragrafına bakalım:
Darwin”e göre türlerdeki gelişme “kendiliğinden rastlantıyla” gerçekleşiyordu. Yani ana babalarına göre değişik biçimde doğan bireylerden bir rastlantının etkisiyle doğa koşullarına uygun olanlar yeni türler oluşturarak yaşamlarını sürdürmektedir. Ancak genetik biliminin ortaya çıkışından sonra Darwin”in bu mutasyon açıklamasının, büsbütün yanlış olmasa bile, gelişmeyi açıklamak bakımından yetersiz olduğu anlaşıldı.
Burada yazar şaşırtıcı bir şekilde “Darwin”in mutasyon açıklaması“ndan söz etmektedir. Bilim tarihi hakkında az bir bilgisi olan bir insan bile bunun çok bariz bir hata olduğunu görebilir. Çünkü mutasyon kavramı, Darwin”den çok sonra ortaya çıkmıştır: Darwin zamanında mutasyon diye bir şeyin varlığına dair en ufak bir bilgi yoktu.
Yeni Lamarkçılık Yanılgısının Analizi
Vehbi Hacıkadiroğlu”nun asıl yanılgısı ise, kendisinin de ifadesiyle “yeni Lamarkçı” bir evrim modeli ileri sürmesidir. Lamarkçılık bilindiği gibi bundan en az bir asır önce çürütülmüş bir hurafedir. Hurafenin temelinde, canlıların çevre şartlarına uyum göstermek suretiyle evrimleştikleri, yaşamları sırasında çevre şartlarına uygun olarak kazandıkları özellikleri sonraki nesillere aktardıkları iddiası yer alır. Bunun genetik kurallarına aykırı bir iddia olduğu anlaşılmış ve teori terk edilmiştir.
Vehbi Hacıkadiroğlu”nun ileri sürdüğü yeni Lamarkçılık ise, aslında eskisinden pek de farklı olmayan bir hurafedir. Önce yazarın bu hurafeyi nasıl ifade ettiğine bakalım:
Gelişmiş türleri yaratan mutasyon olayı, yeni doğan bireyler arasında bir seçilimin oluşmasıyla değil, genlerde ortaya çıkan teleonomoik seçilimin sonucu olarak gerçekleşmektedir. Genetik bu seçilimi şöyle açıklıyor: Canlıların daha önceleri hiç değişmedikleri düşünülen genlerinde, gerçekte, sürekli ve çok sayıda değişmeler oluşmaktadır. Ancak bedenin koruyucuları olan antikorlar bu değişmelerden bedeni hemen kurtarmakta, son derece seyrek olarak, bedenin gelişmesine uygun olan değişmeler saklı tutulmaktadır.
Doğal olarak da burada da antikorların, bedeni gelişmesi için yararlı olan değişimleri nasıl seçebildikleri sorusu ortaya çıkıyor. İşte gelişme sağlayan mutasyonların gerçekleşmesi için canlının çaba harcaması gereği burada kendini göstermektedir. Sözgelişi düşmanından kaçmak ya da avını yakalamak amacıyla sürekli olarak daha hızlı koşma çabası gösteren canlının genlerinde ortaya çıkan rastlantısal değişmelerden, daha hızlı koşmayı sağlayan bir değişmeler zinciri saklı tutuluyor.
Zürafa için de buna benzer bir durum vardır. Zürafanın sürekli olarak boynunu uzatma çabaları onun genlerinde rastlantısal olarak ortaya çıkan boynu uzatıcı değşimelerin saklı tutulmasını sağlamış olmalıdır. Böylece gerçekte yanlış olan Lamarkçı görüş bir yönüyle haklılık kazanmış gibi oluyor.
Bu uzun pasajda, Vehbi Hacıkadiroğlu, özetle şunları iddia etmektedir:
1) Canlıların genlerinde sık sık rastlantısal değişimler (mutasyonlar) olur.
2) Bu mutasyonların çoğu vücudun özel mekanizmaları tarafından düzeltilir.
3) Düzeltilmeyenler, vücuda yararlı oldukları için düzeltilmezler ve kalıcı olurlar.
4) Vücuda neyin yararlı olduğunu belirleyen şey ise, o canlının bir konuda gösterdiği “çaba”dır. (Örneğin zürafanın boynunu uzatmak için çaba harcaması.)
Hacıkadiroğlu”nun böylesine garip fikirlere nereden kapıldığını bilemiyoruz, ama genetik hakkında bilgisi olan herkesin, yukarıdaki görüşleri hayretle karşılayacağına eminiz.
Yukarıdaki maddelerin ilk ikisinde bir sorun yoktur. Gerçekten de vücuttaki hücrelerin DNA”larında zaman zaman kopyalama hataları olur. Ve gerçekten bu hataları düzeltmek için özel görevlendirilmiş olan enzimler vardır. (Bunların nasıl ortaya çıktığı sorusunun evrim teorisi tarafından asla açıklanamayan bir yaratılış mucizesine işaret ettiğini de belirtmek gerekir.) Ancak 3. ve 4. maddeler, başta da belirttiğimiz gibi şaşırtıcı derecede yanlıştır.
Önce 3. maddeye bakalım: Genetik kopyalama hatalarını düzelten enzimlerin düzeltemedikleri hataların hepsinin “yararlı” olduklarını iddia etmek, son derece saçma bir iddiadır. Enzimlerin mutasyonları düzeltemeyişleri, bunların kimi zaman yanlışlıkla atlanmasından veya düzeltilemeyecek kadar büyük olmasından kaynaklanır. Yani “vücuda yararlılık” ile bir ilgisi yoktur. Dahası, eğer Hacıkadiroğlu”nun dediği doğru olsaydı, o zaman enzimler tarafından düzeltilmeyen, yani etkili olan tüm mutasyonların vücut için faydalı olması gerekirdi. Oysa tam aksine, bilinen tüm etkin mutasyonlar vücut için zararlıdır. İnsanlardaki tüm kalıtsal hastalıklar ve kanser türleri mutasyon sonucunda ortaya çıkmıştır. Bu gerçeğin yanısıra, bir türün evrimleşebilmesi için DNA’sına eklenecek yeni bilgilere ihtiyacı vardır. Mutasyon ise böyle bir evrimleştirici mekanizma olamaz. Bugüne kadar genetik bilgiyi artıran ve aynı zamanda vücuda mutlak bir yarar sağlayan hiç bir mutasyon gözlemlenmemiştir.
Şimdi de yukarıdaki 4. maddeye bakalım: Hacıkadiroğlu”nun buradaki iddiası, yani bir canlının bir konuda gösterdiği çabanın, onun genlerindeki hangi mutasyonun seçileceği konusunda etkili olacağı tezi, hiç bir bilimsel temeli olmayan, tamamen hayali bir batıl inançtan başka bir şey değildir. Böyle bir iddianın hiç bir kanıtı yoktur. Mantıksal olarak olamaz da zaten: Bir canlının daha hızlı koşmak veya daha uzun bir boyuna sahip olmayı “istemesi”, genleri üzerinde etkili olan enzimleri nasıl etkileyebilir? Buna inanmakla, falcılığa veya buna benzer bir batıl inanca inanmak arasında fark yoktur.
Kisacası Hacıkadiroğlu”nun dile getirdiği “yeni Lamarkçı” görüş, aynen eski Lamarkçılık gibi, bir hurafeden ibarettir. Nitekim bunu diğer evrimci yazarlar da tespit etmişlerdir ve kendisini bu garip teoriden kurtarmaya çalışmaktadırlar.
Neden Yeni Lamarkçılık?
Peki acaba Hacıkadiroğlu”nu bilim dışı olduğu bu denli belirgin olan bir evrim modelini savunmaya iten şey nedir?
Yazısının tümü incelendiğinde, bu soruya dair bazı ipuçları bulmak mümkündür.
Örneğin Hacıkadiroğlu “genlerde ortaya çıkan teleonomoik seçilim”den söz etmekte ve buna bir açıklama getirmeye çalıştığını yazmaktadır. Teleonomi, “amaca yönelik bilgi” demektir. Yani Hacıkadiroğlu”nun çıkış noktası, canlılarda var olan “amaca yönelik bilgi”ye, evrim teorisi uyarınca (yani materyalist) bir açıklama getirebilme endişesidir.
Bu endişe ile “canlılardaki amaca yönelik bilginin kaynağı canlıların istekleridir” gibi bilim dışı bir iddia ortaya atmıştır. Bunun tamamen saçma ve bilim dışı olduğu açıkça belli olmakla beraber, aslında Hacıkadiroğlu”nun bir gerçeği fark ettiği hissedilmektedir: Canlılardaki amaca yönelik tasarıma, Darwinizm”in bir cevap getiremediği gerçeğini…
Bunu en açık olarak, insanın kökeni konusundaki iddiasında görebiliriz. Hacıkadiroğlu, insanın sözde evriminin rastlantısal olmadığını, insanın toplumsal yaşamın gereklerine göre adeta kendi kendini evrimleştirdiğini iddia ettikten (yani bu konuda da yeni Lamarkçı tezini tekrarladıktan) sonra, evrimci dostlarına şu uyarıyı yapmaktadır:
Böyle düşünmez de , bir primatın ancak toplumsal yaşama girdikten sonra kazanılabilecek olan konuşma, düşünme ve alet yapma yetilerini sağlayacak olan organları toplumsal yaşama girmeden önce kazandığını kabul edersek, [yaratılışçılara] verecek yanıt bulamayız.
Kısacası Hacıkadiroğlu “eğer canlıların özelliklerinin ihtiyaçtan doğmadığını, sadece tesadüf eseri olduğunu söylersek, bu mantıklı olmaz ve yaratılışçılara karşı kaybederiz” demeye getirmektedir. Yani Darwinizm”in özü olan tesadüf açıklamasının saçma olduğunu kabul etmektedir. Ancak buna karşılık çare olarak sarıldığı yeni Lamarkçılık tezi ise, yukarıda açıkladığımız gibi, bir başka saçmalıktır.
Bu durum, evrimcilerin, yaratılışı savunanlara karşı verilecek bir cevaplarının zaten kalmadığını gösteren ilginç bir tablodur. Darwinizm”in hayali “evrim mekanizmaları”ndan ümit kesen evrimciler, çareyi Lamarck”ta aramaya başlamışlarsa, evrim teorisinin nihai çöküşü çok yakın demektir.