Cumhuriyet Bilim Teknik (CBT) dergisinin 31 Mayıs 2003 tarihli sayısında “En Büyük Sır: Çok Hücreli Yaşama Nasıl Geçildi?” başlıklı bir yazı yayınlandı. Yazıda evrim teorisi için en büyük sorunlardan birini oluşturan konulardan biri ele alınıyor, çok hücreli organizmaların sözde evrimsel kökenleriyle ilgili spekülasyonlar ortaya konuyordu. Ancak bu spekülasyonlarda tek hücrelilerle çok hücreliler arasındaki farklara değinilmiyor ve bu geçişin ‘nasıl’ olmuş olabileceği sorusuna cevap bile aranmıyordu. Sadece dünyanın 1 kilometre kalınlığında buz tabakasıyla kaplandığı farzedilen kartopu dünya döneminin (snowball earth) bu sözde evrimde rol oynamış olabileceği ileri sürülüyordu. Yazıda 600 milyon yıl öncesine uzanan Ediacara faunasından da söz ediliyor ve burada fosilleri bulunan çok hücreli canlıların evrimle ortaya çıktığı ileri sürülüyordu.
Güney Avustralya’da bulunan sözkonusu Ediacara bölgesinde, Pre-Kambriyen döneme ait çok sayıda ve çeşitlilikte yumuşak bedenli canlıya ait fosiller ele geçmiştir. Daha önceki dönemlere ait az sayıda çok hücreli fosili varsa da. Ediacara faunası çok önemlidir.
CBT’deki yazıda ise, 750 ila 590 milyon yıl önceki dönemi kapsayan kartopu dünyası devrinde, her biri 10 milyon kadar süren aşırı soğuk dönem görüldüğü anlatılıyor, bunları aşırı ısınmaların izlediği belirtiliyordu. CBT, Ediacara bölgesindekiler gibi çok hücrelilerin bu dönemde gerçekleşen aşırı ısı farklılıklarına bağlı olarak tek hücrelilerden evrimleştiklerini iddia ediyordu.
Ancak CBT’deki spekülasyonlar hem kanıtsızdır, hem de bir tek hücreli canlının nasıl olup da çok hücreli bir canlıya dönüşebileceği sorusuna en küçük bir cevap dahi vermemektedir. CBT, sadece, tek hücreli canlıların gerçekleştirdiği, yemek yeme, sindirme, dışarı atma, üreme gibi yaşamsal faaliyetlerinin bir süre sonra birlikte çalışan çok hücre tarafından paylaşılmaya başlandığına dair bir masal anlatmakta, ancak tek bir kanıt dahi gösterememektedir.
Bir “çok hücreli organizma”da hücreler değişen oranda entegrasyon ve bağımsızlık ortaya koyarlar. Çok hücreli organizmaların gelişimi hücresel özelleşme ve işbölümüyle gerçekleşir. Hücreler bir işlem üzerinde verimli hale gelir ve yaşamın gereklilikleri için diğer hücrelere bağımlıdırlar.
Örneğin insan vücudu tek bir hücreden meydana geldiği halde 200’ü aşkın farklı dokuya sahiptir ve her birindeki hücreler farklı görevler yerine getirir.
Çok hücreli organizmalar, hücrelerin özel bir haberleşme sistemi, özel bir hücresel ağ içinde birleştiği, özelleşmiş organizmalardır. Çok hücrelilik, basit bir sayısal çokluk değil, yüksek seviyede işlevsellik ve komplekslik ortaya koyan özel bir tasarımdır.
Tüm bu işlemlerin yürütülmesinde ortak bir bilinç görülmektedir. Şuursuz hücrelerin böyle bir sistemi rastgele biraraya gelerek oluşturamayacakları açıktır. Çok hücreli organizmaların kökeni ancak bilinçli tasarımla, yani yaratılışla açıklanabilir.
Nitekim tek hücreliler ile çok hücreliler arasında hiçbir ara form yoktur: Canlı dünyada sadece tek hücreli canlılar ve binlerce, onbinlerce hücrenin organize ve özelleşmiş biçimde çalışmasıyla yaşayan çok hücreli canlılar vardır. İki, üç, dört, beş hücrenin biraraya gelip bir canlı organizma oluşturduğu hiç gözlemlenmemiştir. Böyle bir yaşam formu canlı dünyada olmadığı gibi fosil kayıtlarında da yoktur. Zaten Darwinizm”e göre “kendi bencil varlıkları” için yaşaması gereken tek hücrelilerin, biraraya gelip yeni bir organizma meydana getirmelerinin bir mantığı da yoktur.
Kısacası çok hücrelilerin kökeni evrim teorisi açısından tümüyle karanlıktadır. Dünyadaki iklim koşulları hakkında spekülasyon yaparak bu karanlıktan kurtulmak ise mümkün değildir.
CBT’ye tek hücrelilerle çok hücreliler arasındaki farklılığın evrimle açıklanmasının mümkün olmadığını kabullenmesini ve hayali spekülasyonlara dayalı senaryolardan vazgeçmesini tavsiye ediyoruz.