Hürriyet Bilim dergisinin 15 Mart 2003 tarihli sayısında “Bilim, ‘Hiç’ten Yeni Bir Hayat Yaratabilir mi?” başlıklı bir yazı yayınlandı. Yazıda çocuk felci virüsünü yeniden üreten biyologların başarısı anlatılıyor, bilim adamlarının cansız maddeden canlı hücre yapabilme ihtimalleri üzerindeki görüşlerine yer veriliyordu. Bu yazıda Hürriyet Bilim’in konuyla ilgili ortaya koyduğu yanılgılar gözler önüne serilecektir.
Hürriyet Bilim’in tutarsızlıklarını ortaya koymadan önce, habere konu olan araştırmaların içeriği hakkında bazı bilgiler vermek faydalı olacaktır.
Yazının başında, Amerikalı araştırmacı Eckard Wimmer yönetimindeki bilim adamı ekibinin, çiçek felci virüsüne ait malzemeyi bir biyoteknoloji kuruluşundan satın aldıkları, daha sonra (virüsün önceden çıkarılmış genetik şifresine göre) bu parçacıkları düzenli bir şekilde toparlayarak virüsün genomunu laboratuvar ortamında sentezledikleri anlatılmaktadır. Bu çalışmada üretilen virüs DNAsının, mikrobu oluşturan proteinleri üretebildiği ve fareler üzerindeki denemede etkisinin gösterildiği belirtilmektedir. Hürriyet Bilim burada bir soru sorarak bir başka örneğe geçiş yapmaktadır: “Bu işlem sonucunda bir hiçten yaşamın yaratıldığı söylenebilir mi? İnsanoğlunun böylece en eski fantezilerinden birini gerçekleştirdiği doğru mu?”
Yazıda daha sonra canlılığın tanımının kişiden kişiye değiştiği belirtilmekte ve virüsle bakteri arasındaki canlılık kriterleri karşılaştırılmaktadır. Ayrıca İnsan Genomu Projesi başkanı Craig Venter’ın Mycoplasma genitalium bakterisi üzerindeki çalışmalarından da söz edilmektedir. Bilindiği gibi Venter, söz konusu bakterinin 470 geninden 256sının hayati önem taşıdığını, bunları yapay olarak sentezleyeceği bir kromozomda kopyalayabilirse bakteriye istediği bazı molekülleri, örneğin ucuz enerji elde edebilmek için metan elementini ürettirebilmeyi amaçlamaktadır.
Hürriyet Bilim bu çalışmalardan söz ettikten sonra bunların dayandığı ortak bir yöntem bulunduğunu belirtmektedir: “Burada yöntem, kimyasal maddelerden yola çıkıp yaşayan bir varlık, yani kendi kendine kopyalanıp evrim geçirebilen bir yapı elde edene kadar bunları [kimyasal maddeleri] sürekli daha da gelişmiş moleküler halinde toparlamaya dayanıyor.” Hürriyet Bilim’in söz konusu yöntemleri evrimle bağdaştırması büyük bir yanılgıdır çünkü:
‘Yaşayan varlık, yani evrim geçirebilen bir yapı’ ifadesi tamamen gerçek dışıdır. Canlılığın tanımı içinde “evrim geçirebilme” gibi bir özellik yoktur ‘Yaşayan varlık = evrim geçirebilen bir yapı’ çıkarımı sadece Hürriyet Bilim’in Darwinizm”e olan dogmatik bağlılığını yansıtmaktadır. Hürriyet Bilim evrim dogmasını benimsediği için yaşayan tüm canlıların sözde devam etmekte olan bir evrim sürecinin bir noktasında bulunduğunu varsaymakta ve okurlarına bu hurafeyi empoze etmeye çalışmaktadır.
Yaşayan canlıların evrimleştiğini kabul etmek için bir organizmanın doğumu ve ölümü arasında evrimleştiğinin, bu olmasa bile yaşamın uzun tarihi boyunca bu evrimin gerçekleştiğinin bilimsel kanıtlarla gösterilmesi gerekir. Oysa her ikisi de gerçekleşmemiştir. Genetik, türlere ait DNAdaki bilginin nesilden nesile değişmeden aktarıldığını göstermektedir. Yani bir organizma türünün genetik özelliklerini daima koruma eğilimindedir. Bu genetik bilginin aktarılması sırasında meydana gelebilecek rasgele mutasyonların oranı ise çok düşüktür. (Bakterilerde 10.000 bölünmede bir kez meydana geldiği hesaplanmaktadır). Daha da önemlisi, mutasyonlar çoğu zaman organizma üzerinde etki meydana getirmezler, etkili oldukları zaman ise daima genetik yönden bilgi kaybına neden olurlar. Bu evrim teorisine öldürücü bir darbedir çünkü teori mutasyonlar yoluyla basitten komplekse doğru bir evrim yaşandığını kabul etmektedir. Oysa etkili tüm mutasyonlar organizmada bilgi kaybına yol açarlar. Öte yandan fosil bilimi de evrim teorisini yalanlamaktadır: Günümüzde yaşayan hayvan filumlarının neredeyse tümünün fosil kayıtlarında kompleks yapılarıyla aniden ve herhangi bir ataları olmaksızın ortaya çıktıkları görülmektedir. Evrim teorisinin iddiası olan ara geçiş formlarından eser yoktur.
Öte yandan, bir noktayı daha belirtmek gerekir: Hürriyet Bilim”in sözünü ettiği canlı hücre üretme çabaları başarılı olsa bile bu durum evrime destek oluşturmaz. Çünkü burada yer verilen çalışmalar bilinçli müdahaleyle ilgilidir. Özel olarak oluşturulan laboratuvar ortamında ve kontrol edilen deney şartlarında bazı organizmalar ‘tasarımlarına uygun şekilde yeniden üretilmektedir’. Örneğin çocuk felci virüsü, virüsün önceden çıkarılmış genomuna yani ‘mimari planına’ göre inşa edilmiştir. Dahası bu çalışmalardaki şartlar, dünyanın en ileri teknolojileri kullanılarak ve bilgi sahibi uzmanlar tarafından ayarlanmaktadır. Yani kompleks yaşamın meydana getirilmesi için olabildiğince fazla imkan ve olabildiğince fazla bilgiye başvurulmaktadır. Bunlar göstermektedir ki canlılığın oluşabilmesi için akıl, bilgi ve bilinç gerekmektedir.
Evrim teorisi ise canlılığın doğa olayları sonucu yani kör tesadüflerle ortaya çıktığını savunur. Bu teori bu hayali süreci herhangi bir bilinçli müdahaleden tamamen muaf tutar. Kompleks tasarıma sahip yapıların örneğin bir jet uçağının bu tür doğa olaylarıyla, örneğin bir hurdalığa düşen yıldırımlarla meydana gelmeyeceği açıktır. Bir jet uçağı kendisini tasarlayan mühendisin varlığını işaret eder.
Bir hücre en gelişmiş jet uçağının elektronik donanımıyla karşılaştırıldığında, hücrenin çok daha üstün ve kompleks bir tasarıma sahip olduğu görülür. Bu durumda her aşaması kontrol edilip yönlendirilen bir deneyle üretilmeye çalışan hücrenin evrimle bağdaştırılmasının bir aldatmacadan ibaret olduğu ortaya çıkmaktadır.
Sonuç:
21. yüzyıl teknolojisine sahip bilinçli bir varlık olan insanın, hücre sentezlemek için çalışması da, bunu başarması da, canlılığın bilgiye dayalı üstün bir tasarımla ortaya çıktığını göstermektedir. Evrim teorisinin tesadüf açıklamaları ise bu tasarımı açıklayamamaktadır. Canlılığın bu özelliği, yeryüzündeki tüm canlıları yaratan, üstün güç ve akıl sahibi Allah’ın varlığını bir kez daha kanıtlamaktadır.