National Geographic Türkiye Yayın Hayatına Yanılgılarla Başladı

Dünyaca ünlü National Geographic dergisi kısa bir zaman önce ülkemizde Türkçe versiyonuyla yayınlanmaya başladı. Yapılan reklamlar, bu gelişmeyi yayıncılık açısından önemli bir bilimsel kazanım olarak gösteriyordu. Oysa gerçekte National Geographic dergisiyle birlikte, ilginç doğa resimleri veya farklı kültürlerle ilgili bilgilerin yanında, son derece dogmatik bir “evrim fanatizmi” de yayına başlamış oldu.

Çünkü National Geographic, tüm dünyada Darwinizm”e körü körüne bağlı olan “bilimsel statüko”nun temsilcisi olarak bilinir. Dergi, evrim teorisini desteklemek adına pek çok kez bilimsel çarpıtmalara, hatta sahtekarlıklara imza atmıştır. Evrime delil bulabilme umuduyla güvenilirlikten uzak kaynakları manşetlerine taşımış, bu manşetlerin bir kısmı zamanla skandallara dönüşmüştür. Örneğin, derginin 1999 yılında büyük bir gürültüyle verdiği “tüylü dinozor fosili” haberinin aslında bilimsel bir sahtekarlığa dayandığı, sözkonusu fosilin bir kaç ayrı canlı kalıntısının birbirine yapıştırılmasıyla üretilmiş bir sahtekarlık olduğu 2001 yılında ortaya çıkmıştır.

Evrimci bilim adamları dahi National Geographic”in fanatizmini kabul etmektedir. ABD”deki ünlü Smithsonian Institution Doğa Tarihi Müzesi”nden Storrs Olson, bu fosilin sahte olduğuna dair daha önceden National Geographic dergisi yetkililerini uyardığını, ancak dergi yönetiminin bunu tamamen gözardı ettiğini söylemektedir. Olson”a göre, “zaten National Geographic, uzun zamandır sansasyonal, desteksiz ve tabloid habercilik yaparak seviyesini düşürmüş durumdadır“. (Tim Friend, “Dinosaur-bird link smashed in fossil flap”, USA Today, 01/25/00)

National Geographic”in bu “sansasyonel, desteksiz, tabloid” evrim propagandası, ister istemez derginin Türkçe versiyonunda da ortaya çıkmaktadır. Bu yazıda, National Geographic Türkiye”nin 2. sayısında yer alan önemli bir evrimci yanılgıyı, Uçan Sürüngenler (Pterozorlar) hakkındaki temelsiz ve çelişkili evrimci yorumları ortaya koyacağız. Bundan böyle de National Geographic Türkiye”deki evrimci yanılgıları ve aynı konulardaki gerçekleri öğrenmek isteyenler, Netcevap”ı takip edebilirler.

Pterezorlar (Uçan Sürüngenler) Neden Evrim Teorisi İçin Bir Çıkmazdır?

Sürüngenler sınıfı içinde yer alan ilginç bir canlı grubu, uçan sürüngenlerdir. Bunlar, yaklaşık 200 milyon yıl önce Üst Triasik Devir”de ilk kez ortaya çıkmış ve daha sonra ise soyları tükenmiş bir canlı grubudur. Bu canlılar birer sürüngendirler, çünkü sürüngen sınıfının temel özelliklerine sahiptirler: Metabolizmaları soğuk kanlıdır (ısı üretemezler) ve vücutları pullarla kaplıdır. Ancak güçlü kanatlara sahiptirler ve bu kanatlar sayesinde uçabildikleri düşünülmektedir.

Uçan sürüngenler National Geographic gibi popüler evrimci yayınlarda Darwinizm”i destekleyen bir paleontolojik bulgu olarak gösterilir, ya da en azından böyle bir imaj oluşturulur. Oysa aksine, uçan sürüngenlerin kökeni evrim teorisi adına ciddi bir sorundur. Bunun en açık göstergesi de, uçan sürüngenlerin, kara sürüngenleriyle aralarında hiçbir geçiş türü olmadan, bir anda ve eksiksiz olarak ortaya çıkmalarıdır. Uçan sürüngenler, çok iyi tasarlanmış kanatlara sahiptir ve bu organlar hiçbir kara sürüngeninde yoktur. “Yarım kanatlı” herhangi bir canlıya ise fosil kayıtlarında rastlanmamaktadır.

Nitekim “yarım kanatlı” canlıların yaşamış olması da mümkün değildir. Çünkü bu tür hayali canlılar, eğer yaşamış olsalardı, ön ayaklarını kaybettikleri ama henüz uçacak durumda da olmadıkları için diğer sürüngenlere göre dezavantajlı hale geleceklerdi. Bu durumda ise, evrimin kendi kabulune göre elenip soylarının tükenmesi gerekirdi.

Nitekim uçan sürüngenlerin kanatlarının yapısı incelendiğinde, bunun asla evrimle açıklanamayacak kadar kendine özgü ve aniden ortaya çıkmış bir tasarım olduğu görülür. Uçan sürüngenlerin kanatları üzerinde diğer sürüngenlerin ön ayakları gibi beş tane parmakları vardır. Ancak dördüncü parmak, diğer parmaklardan ortalama 10-15 kat daha uzundur ve kanat da bu parmağın altında uzanır. Eğer kara sürüngenleri uçan sürüngenlere evrimleşmişlerse, o halde söz konusu dördüncü parmak da yavaş yavaş, kademe kademe uzamış olmalıdır. Sadece dördüncü parmak değil, tüm kanat yapısı, rastlantısal mutasyonlarla gelişmeli ve tüm bu süreç de canlıya avantaj kazandırmalıdır. Evrim teorisinin paleontolojik düzeydeki önde gelen eleştirmenlerinden biri olan Duane T. Gish, bu noktada şu yorumu yapar:

Bir kara sürüngeninin kademeli bir biçimde bir uçan sürüngene dönüşebileceği varsayımı tümüyle tutarsızdır. Böyle bir dönüşüm sırasında ortaya çıkacak olan yarım, tamamlanmamış yapılar, canlıya bir avantaj kazandırmak bir yana, onu tümüyle dezavantajlı hale getirecektir. Örneğin evrimciler, bazı mutasyonların sadece dördüncü parmağı etkilediğini ve onu zaman içinde yavaş yavaş uzattığını varsayarlar. Elbette, diğer bazı rastlantısal mutasyonların da, her ne kadar inanılmaz gözükse de, bu yönde tam bir işbirliği yaparak, kanat zarının, uçuş kaslarının, tendonların, sinirlerin, kan damarlarının ve kanat için gereken diğer yapıların kademeli olarak evrimleşmesini sağlamaları gerekmektedir. Belirli bir aşamada, gelişmekte olan bu uçan sürüngen % 25″lik bir kanat dokusuna sahip olacaktır. Ancak bu garip yaratık hiç bir şekilde yaşayamayacaktır. % 25″lik bir kanat dokusu ona ne avantaj sağlayabilir? Açıktır bu canlı uçamayacaktır, ve artık eskisi gibi koşamayacaktır da. (Duane T. Gish, Evolution: The Fossils Still Say No, ICR, San Diego, 1998, s. 103)

Kısacası uçan sürüngenlerin kökeninin evrim mekanizmalarıyla açıklanması imkansızdır. Nitekim fosil kayıtları da böyle bir evrim yaşanmamış olduğunu ortaya koyar. Fosil katmanlarında, sadece bugün tanıdığımız gibi kara sürüngenleri ve kusursuz uçan sürüngenler vardır. Hiç bir ara form yoktur. Omurgalı paleontolojisi alanında dünyanın en önde gelen birkaç isminden biri olan Robert L. Carroll, bir evrimci olmasına karşın bu konuda şu itirafta bulunur:

Triasik Devir”de ortaya çıkan tüm uçan sürüngenler (pterosaurlar) uçuş için çok özelleşmiş yapıya sahiptirler… Atalarının ne olduğu konusunda ve uçuşlarının kökeninin ilk aşamaları hakkında ise hiçbir bulgu yoktur. (Robert L. Carroll, Vertebrate Paleontology and Evolution. s. 336)

Kısacası uçan sürüngenlerin evrime delil oluşturan hiçbir yönü yoktur. Kara sürüngenleri ile uçan sürüngenler, aralarında hiçbir evrimsel ilişki olmadan farklı yapılarıyla ortaya çıkmışlardır. Bu, evrime değil yaratılışa delil oluşturan bir gerçektir.

National Geographic”in Satır Arası İtirafları

Üstteki genel bilgiden sonra, National Geographic Türkiye”nin Mayıs 2001 sayısında yayınlanan “Antik Göklerin Efendileri: Pterozorlar” başlıklı yazıyı ele alalım. Yazının, bu canlıları evrim propagandasına malzeme yapmak için kaleme alınmış olduğu kullanılan ifadelerden anlaşılmaktadır: Pterozorlar “evrimin büyük başarı öykülerinden biri” olarak tanımlanmakta (s. 135) ve yazı “pterozorlor, yok oluş nedenleri ne olursa olsun, evrimsel açıdan benzersiz zaferlere ulaştı” (s. 151) yorumuyla bitmektedir.

Peki acaba National Geographic bu canlıların kökeninin evrim olduğuna dair bir delil sunabilmekte midir?

Hayır. Aksine, dergideki makale, yukarıda anlattığımız “evrim çıkmazları”nın itirafları ile doludur. Bu canlıların fosil kayıtlarında, sözde ataları olan kara sürüngenlerinden çok farklı, özgün yapılarıyla bir anda ortaya çıktığını, bakın National Geographic nasıl itiraf ediyor:

“Tüm paleontologlar, kökenlerinin ne olduğu sorusunun henüz yanıtlanamadığını; bunun için pterozorların ilkel türlerine ait yeni fosillerin bulunmasını beklemek gerektiğini kabul ediyor. İtalya, Monfacolne”deki Paleontoloji Müzesi”nden Fabio Dalla Vechia, “nasıl evrim geçidiklerini söylemek zor; bulduğumuz ilk pterozorlar evrimlerini tamamlamış gerçek pterozorlar” diyor. “Dördüncü parmakları çoktan kanada dönüşmüştü“. Bilinen ilk pterozorlar, kuzey İtalya dağlarında bulundu… uçma konusunda açık denizde balık avlayacak kadar usta olduklarına dair kanıtlar var.” (National Geographic Türkiye, Mayıs 2001, s. 145)

Bu alıntıdaki evrimci önyargıya dikkat etmek gerekir. National Geographic”in kaynak gösterdiği evrimci paleontologlar, “bulunan ilk pterozorların” özgün kanat yapılarıyla birlikte aniden ortaya çıktıklarını kabul etmekte, ancak mutlaka bu canlılardan daha önce yaşamış olması gereken “ilkel pterozor türleri”nin varlığına inanmaktadırlar. Yani mevcut fosil delilleri, pterozorların, geçmişlerinde hiç bir “ilkel tür” bulunmadan aniden ortaya çıktıklarını göstermekte, ama evrimciler, teorileri öyle gerektirdiği için, bu hayali ilkel türlerin varlığını savunmaktadırlar.

Bu örnek, evrim teorisinin bilime rağmen zorla ayakta tutulmak istenen bir dogma olduğunu bir kez daha göstermektedir.

Pterozorların nasıl olup da uçmaya başladıkları sorusunun evrim açısından cevapsız olduğu da National Geographic”in satır aralarında itiraf edilmektedir:

“Öte yandan bu canlıları uçma aşamasına getiren evrimsel yol hala tartışmalı. Pek çok araştırmacı, pterozorların ağaçlarda yaşayan ve yaşamını daldan dala atlayarak geçiren küçük bir sürüngen soyundan geldiği kanısında… Bu arada karşıt kuramı savunanlara göre ise pterozorlar, karada koşan ve olasılıkla da dengelerini sağlamak için kollarını iki yana açarak kullanan, iki ayaklı sürüngenlerin evrim geçirmesi sonucunda ortaya çıktılar.” (National Geographic Türkiye, Mayıs 2001, s. 144-145)

Alıntıda sözü edilen iki ayrı tez, evrimcilerin kuşların kökeni konusunda da içine düştükleri çelişkilerin bir tekrarıdır. Kuşlar konusunda da pterozorlar için olduğu gibi iki teori vardır: Arboreal (ağaç dallarında süzülme) ve cursorial (yerden havalanma) teorileri. Ama hem arboreal teori hem de cursorial teori tamamen spekülatiftir, yani hiç bir delile dayanmayan “zihin jimnastiklerinden” ibarettir. Sürüngenlerin daldan dala atlayarak veya yerde koşarak zaman içinde “kanatlanabilecekleri” düşüncesi, hiç bir bilimsel temeli olmayan Lamarkçı bir hurafeden başka bir şey değildir. (Bkz. Harun Yahya, Hayatın Gerçek Kökeni, “Kuşların Kökeni”, 2000)Bu tezlerin herhangi birini destekleyen en ufak bir fosil kanıtı yoktur. Kısacası bu tezlerin National Geographic”in ifadesiyle “tartışmalı” olmasının nedeni, tamamen hayali olmalarıdır.

Sonuç

National Geographic Türkiye”nin Mayıs 2001 sayısında pterozorlar hakkında yayınlanan makale, her ne kadar evrim propagandası niyetiyle yazılsa da, gerçekte evrim teorisinin açmazlarından birini itiraf etmekten başka bir sonuca varmamıştır. Bilimsel kanıtlar, pterozorların, diğer canlı grupları gibi, yeryüzünde evrim süreciyle değil, aniden ve özgün yapılarıyla ortaya çıktıklarını göstermektedir. Gerçekte bu canlılar, evrimleşmemiş, Allah yaratmıştır.

National Geographic yetkilileri bilmelidirler ki, bu gibi evrim propagandaları cevapsız kalmayacaktır. Netcevap, National Geographic”in “sansasyonal, desteksiz ve tabloid” evrim propagandası karşısında, bilimsel gerçekleri duyurmaya devam edecektir.

Ayrıca bakınız

99 Milyon Yıl Öncesine Ait Yavru Kuş Fosili, Kuşların Evrimi Masalını Bitirdi

2014 yılında Myanmar’da 99 milyon yıl öncesine ait bir Birmanya Amberi (ağaç reçinesi) fosili bulundu. …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.