Sabah ve Hürriyet”in “”Uçan Dinozor”” Haberi

Evrimciler her yeni fosil bulgusunda, dinozor-kuş bağlantısı hakkında spekülasyonlar öne sürmekte, ancak detaylı analizler sonucunda yalanlanmaktadırlar. Çin”de bulunan üç yeni theropod dinozoru fosili de bu tür bir spekülasyondur. Sabah ve Hürriyet, her zamanki gibi bu fosilleri de “evrime delil” sanmış ve o şekilde göstermiştir.

16 Ekim tarihli Sabah ve Hürriyet gazetelerinde “Kanatlı Dinozor Bulundu” ve “Uçan Dinozor Bulundu” başlıklı iki haber yayınlandı. Her iki haberde de, Çin”de bulunan yeni bazı fosillerin “dinozor-kuş evrimi” iddiasına delil oluşturduğu öne sürülüyordu.

Her iki gazetenin de haber kaynağı, evrimci literatürün önde gelen yayın organlarından National Geographic dergisiydi. National Geographic dergisinin konuyla ilgili olarak verdiği bilgilere göre, bulunan yeni fosiller, Çin”deki ünlü Liaoning bölgesinden geliyordu. National Geographic, üç farklı fosilden söz ediyordu:

1. Archaeoraptor
2. Sinornithosaurus
3. Beipiaosaurus

National Geographic“in verdiği bilgilere göre her üç fosil de yaklaşık 120 milyon yıl yaşındaydı. Her üçü de theropod dinozorlar sınıfına dahildi. (Theropod dinozorlar, Tyrannosaurus rex ve velociraptor gibi etobur dinozor türlerinin geneline verilen isimdir.) Ancak National Geographic bu dinozorların bazı “kuş-benzeri” özellikler taşıdıklarını öne sürüyordu. Bu özelliklerin en önemlisi ise, iddiaya göre, bu fosil dinozorların kuşlara benzer tüylere sahip olmasıydı.

Konuya aşina olmayan okurlar, belki bu “tüylü dinozor” kavramını ilk kez duyuyorlardı. Oysa gerçekte bu kavram iki yıl kadar önce de gündeme gelmiş ve bilim dünyasının gündemini işgal etmişti. Yine Çin”de bulunan ve Sinosauropteryx adı verilen bir dinozor, tüm dünyaya “tüylü dinozor” olarak tanıtılmış ve Sabah ve Hürriyet gibi pek çok gazetede haber yapılmıştı.

Ancak ilerleyen aylarda Sinosauropteryx üzerinde yapılan detaylı analizler, evrimci araştırmacıların heyecanla “kuş tüyü” olarak tanıttıkları yapıların tüylerle ilgisi bulunmadığını göstermişti. Science dergisinde yayınlanan “Plucking the Feathered Dinosaur” (Tüylü Dinozorun Tüylerini Yolmak) başlıklı bir makalede, evrimci paleontologlar tarafından “tüy” olarak algılanan yapıların gerçekte tüylerle ilgisiz olduğu belirtiliyordu:

 

 

“Bir yıl kadar önce, paleontologlar “tüylü dizonor”a ait fotoğrafların ortaya çıkmasıyla heyecan yaşamışlardı. Çin”in Yixian bölgesinde bulunan Sinosauropteryx adlı fosil, New York Times”ın ön sayfasında yayınlanmış ve kuşların kökeninin dinozorlar olduğuna dair etkili bir delil olarak sunulmuştu. Ama geçtiğimiz ay Chicago”daki omurgalılar paleontolojisi toplantısında verilen hüküm daha farklı oldu: Fosil örneklerini inceleyen yarım düzine Batılı paleontolog, bu yapıların modern tüyler olmadığını söylediler… Kansas Üniversitesi paleontoloğu Larry Martin, bu yapıların yıpranmış kollagan fiberleri olduğunu ve kuşlarla hiç bir ilişkisi olmadığını belirtti.” (Ann Gibbons, “Plucking the Feathered Dinosaur”, Science, volume 278, Number 5341 Issue of 14 Nov 1997, pp. 1229 – 1230 ) 

 

Görünen odur ki, evrimciler, Sinosauropteryx hakkındaki spekülasyonlarının boşa çıkmasının ardından, şimdi de Archaeoraptor, Sinornithosaurus ve Beipiaosaurus adı verilen yeni fosil bulguları üzerinde spekülasyona girişmişlerdi. Sabah ve Hürriyet de, evrim konusunda gösterdikleri her zamanki önyargılı tavrı tekrar ederek, bu spekülasyonları hiçbir farklı yorum ve düşünceye yer vermeden “evrime delil bulundu” üslubunda okuyucularına aktarmışlardı.

Oysa evrimcilerin bu üç yeni fosil bulgusu hakkındaki iddiaları ele alındığında, bu iddiaların evrim teorisinin kendi varsayımlarına göre dahi tutarsız olduğu görülüyordu.

Archaoepteryx”ten Daha Genç “Kuş Ataları”!

Çin”de bulunan Archaeoraptor, Sinornithosaurus ve Beipiaosaurus adlı fosil dinozorlar, başta da belirttiğimiz gibi, evrimci kaynaklarda yarı kuş-yarı dinozor olarak gösterilmektedir. Fosilleri yorumlayan evrimci paleontolog Chris Sloan, bu canlıların uçamadıklarını, ancak kanatlarını dengeli koşmak için kullandıklarını öne sürmektedir. Yani bu iddialara göre, bu üç fosilin, henüz uçamayan “kuş ataları” olarak kabul edilmesi gerekir.

İşte bu noktada çok büyük bir çelişki vardır. Çünkü bu fosiller sadece 120 milyon yıl kadar eskidir. Ancak yeryüzündeki bilinen en eski uçabilen kuş olan Archaeopteryx, 150 milyon yıl yaşındadır. Archaeopteryx günümüz kuşlarıyla aynı uçuş yeteneğine sahip olan uçucu bir kuştur. Uçuş için gerekli olan geniş kanatlara, asimetrik ve kompleks tüy yapısına, sternum (göğüs) kemiğine sahiptir. Evrimciler uzun zamandır Archaeopteryx”i “kuşların ilkel atası” olarak göstermeye çalışmaktadırlar. Ama karşılaştıkları en büyük sorun, bu canlının zaten tüm kuş özelliklerine sahip ve kusursuz bir biçimde uçabilen bir canlı olmasıdır.

Kısacası Archaeopteryx, eski kuşların bundan 150 milyon yıl önce gökyüzünde uçmakta olduklarının bir kanıtıdır. Bu durumda elbette 120 milyon yıl yaşındaki bazı dinozor fosillerinin, “kuşların henüz uçamayan ilkel ataları” olarak gösterilmesi imkansızdır.

Bu durum, Archaeoraptor, Sinornithosaurus ve Beipiaosaurus adlı fosil dinozorlar hakkındaki evrimci iddiaların açık bir çelişki içinde olduğunu göstermektedir.

Theropod Dinozorlar ve Kuşlar

Evrimci medyada yer alan spekülatif haberler bir yana bırakılır ve theropod dinozorlar ile kuşların fosil kayıtları ve anatomileri incelenirse, gerçekte ortada hiçbir “evrim” olmadığı görülür. Amerikalı biyolog, Richard L. Deem “Demise of the “Birds are Dinosaurs” Theory” (“Kuşlar Dinozordur” Teorisinin Sonu”) başlıklı makalesinde şöyle yazmaktadır:

 

 

“Son çalışmaların sonuçları göstermektedir ki, theropod dinozorların elleri (önkol kemiklerindeki) birinci, ikinci ve üçüncü hanelerden türemiştir, ama kuşların kanatları, ikinci, üçüncü ve dördüncü hanelerden türerler…. İkinci bir çalışma göstermektedir ki, theropod dinozorlar, kuşlarınkine evrimleşebilecek bir iskelet ya da akciğer yapısına sahip değildir. (Theropod dinozonlar diyaframlı solunum yapar, kuşların ise diyaframı yoktur.) Theropod bir dinozorun kuşlara evrimleşmesi, diyaframında ciddi bir handikap oluşmasını gerektirecektir, ama bu durum canlının nefes alma yeteneğini çok kritik bir biçimde sınırlayacaktır. Dr. Ruben”in belirttiği gibi, “buna neden olabilecek bir mutasyonun selektif bir avantaj sağlaması imkansız gözükmektedir.”

“Kuşlar dinozordur” teorisiyle ilgili başka problemler de vardır. Theropodların önayakları Archaeopteryx”le kıyasla, vücutlarına göre çok küçüktür. Bu canlıların ağır vücutları da düşünüldüğünde, bir tür “ön-kanat” (proto-wing) geliştirmeleri olası gözükmemektedir. Theropod dinozorların çok büyük bölümü (kuşlarda bulunan) semilunatik bilek kemiğinden yoksundur ve Archaeopteryx”te hiçbir benzeri bulunmayan bazı bilek parçalarına sahiptir. Bütün theropodlarda V1 sinirleri diğer bazı sinirlerle birlikte kafatasını yandan terk eder, kuşlarda ise aynı sinirler kafatasını ön taraftan kendilerine ait bir delikten geçerek terk eder. Bir başka sorun ise, theropodların çok büyük kısmının Archaeopteryx”ten daha sonra ortaya çıkmış olmalarıdır.” (http://www.yfiles.com/dinobird2.html )

 

Öte yandan theropod dinozorları kuşlardan ayıran bir diğer önemli fark ise, bu dinozorların kalça kemiklerinin yapısıdır. Dinozorlar, kalça kemiklerinin yapısına göre iki temel gruba ayrılırlar: Saurischian (sürüngen-benzeri kalça kemerliler) ve Ornithischian (kuş-benzeri kalça kemerliler) grupları. Ornithischian grubundaki dinozorların kalça kemikleri kuşlara gerçekten çok benzerdir ve bu nedenle bu ismi almışlardır. Ancak diğer yönlerden kuşlara hiç bir benzerlik göstermezler. Bu yüzden evrimciler, theropodların dahil oldukları Saurischian (sürüngen-benzeri kalça kemerliler) dinozorlarını “kuşların atası” saymak zorunda kalırlar. Oysa, tanımdan da anlaşılacağı gibi, bu dinozorların kalça kemiği yapısı kuşlara benzerlik göstermemektedir. (Duane T. Gish. Dinosaurs by Design. Master Books, AR, 1996. s. 65-66)

Kısacası, kuşların theropod dinozorlardan evrimleşmiş olmaları imkansızdır, çünkü böyle bir evrimi meydana getirecek ve iki canlı grubu arasındaki büyük farklılıkları ortadan kaldırabilecek bir mekanizma yoktur.

Bu gerçek, evrim teorisinin diğer tüm iddialarını da temelinden geçersiz kılmaktadır. Evrimciler, canlılar arasında benzerlikleri bulmaya çalışmakta ve bu benzerliklere dayanarak türlerin birbirlerinden evrimleştiklerini öne sürmektedirler. Ama önemli olan, farklı türleri birbirlerine dönüştürecek mekanizmaların bulunmayışıdır. Öte yandan fosil kayıtları da türlerin aniden belirdiklerini göstermekte, yani yaratıldıklarını ortaya koymaktadır.

Dünya üzerinde 1,5 milyon canlı türü yaşamaktadır ve onmilyonlarca farklı türün de soyu tükenmiştir. Kısacası yeryüzünde olağanüstü bir çeşitlilik vardır. Bu çeşitlilik içinde yüzbinlerce farklı sürüngen ya da kuş türü de bulunmaktadır. Kara sürüngenleri vardır, uçan sürüngenler ya da deniz sürüngenleri de vardır. Kuşlara benzeyen sürüngenler vardır, kuşlara benzemeyen sürüngenler vardır. Bu benzerlikleri gösterek bunları “evrim” kanıtı saymak ise tümüyle temelsiz bir yaklaşımdır ve gerçekte evrimcilerin önyargılı tutumlarının bir ifadesidir.

Bilimsel gelişmeler ise evrimcilerin önyargıya dayalı iddialarını birer birer çürütmekte ve canlılığın gerçek kökeninin yaratılış olduğunu her geçen gün daha açık bir biçimde ortaya koymaktadır.

Ayrıca bakınız

99 Milyon Yıl Öncesine Ait Yavru Kuş Fosili, Kuşların Evrimi Masalını Bitirdi

2014 yılında Myanmar’da 99 milyon yıl öncesine ait bir Birmanya Amberi (ağaç reçinesi) fosili bulundu. …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.