Nature dergisinin 22 Nisan 2004 tarihli sayısında “Gelişimsel Genetik: Yaban Yasemini Evrimi” başlıklı bir yazı yayınlandı 1 . Günter Theißen tarafından hazırlanan yazıda, Beverley Glover ve arkadaşlarının domates ve yaban yasemini üzerinde yaptıkları ve Gene dergisinde yayınlanan 2 bir çalışma haber veriliyordu. Bu iki bitki, çiçeğin polen tozlarını muhafaza eden ve anther ismi verilen yapı açısından tıpatıp aynıydı ancak mutasyon çalışmaları bunların farklı yollardan geliştiğini ortaya koymuştu. Bu durum evrimcilerin cevaplaması gereken bir soruyu da beraberinde getiriyordu. Ortak atadan geldiklerini varsaydıkları bu iki bitki nasıl olup da aynı yapıyı iki farklı yoldan geliştirmişlerdi? Theißen, durumu şöyle özetliyordu:
“Yakından ilgili organizmalarda görülen ve aynı görüntüye sahip yapıların genellikle homolog oldukları -benzerliklerinin ortak atadan miras kaldığı- düşünülür. Sağduyu, bu gibi yapıların kompleksliği arttıkça bunların birbirlerinden bağımsız olarak evrimleşmiş olma ihtimallerinin azaldığını gösterir. Peki ama ya “kesinlikle” aynı organlar birbirinden bağımsız iki [sözde evrimsel] gelişimsel yolla ortaya çıkmışsa ?”
Çalışmayı gerçekleştiren evrimciler, bu bilmece karşısında kendilerince makul bir açıklama getirdiklerini zannediyorlar ve “antherlerin domates ve yaban yaseminine yol açan soylarda birbirinden bağımsız olarak iki kez evrimleştiği” şeklinde bir iddia ortaya atıyorlardı. Bu şekilde yakınsak evrim hikayesi anlatılarak, bu bilmecenin çözüldüğü izlenimi verilmek isteniyordu. Gerçekte ise, ortak atadan kalıtım hikayesini açıkça reddeden veriler, örtbas edilmiş oluyordu.
Bu noktada yakınsak evrim iddialarını hatırlatmakta fayda vardır. Evrimciler, aralarında yakın akrabalık kuramadıkları canlılardaki benzerliklerin, yakınsak evrimle geliştiğini iddia ederler. Buna göre tesadüfi mutasyonlar art arda ve aynı sırada gerçekleşmiş, sözde benzer çevre faktörlerinin etkisiyle aynı evrimsel baskı altında kaldığı iddia edilen canlılar benzer yapıları geliştirmiştir. Özetle yakınsak evrim modeli, evrim teorisi ile “açıklanamaz” olguları, bunlara “evrim” etiketi yapıştırmak suretiyle örtbas etme taktiğidir.
Bunu bir örnekle açıklayacak olursak, soyu tükenmiş bir keseli olan Tazmanya kurdunun kafatası ile Kuzey Amerika kurdununki birbirine son derece benzerdir. Ancak yaşam alanı Avustralya olan Tazmanya kurdu, memelilerin keseliler grubundandır. Kuzey Amerika Kurdu ise memelilerin plasentalı grubundandır. Plasentalılar ile keseliler çok derin fizyolojik farklılıklara sahiptir ve Tazmanya kurdu ve Kuzey Amerika kurdunun evrimcilerce önerilebilen bir yakın ortak atası yoktur. Böylece bu ikisindeki benzerliklerin ortak bir atayla yani homoloji teziyle açıklanması imkansız hale gelmektedir.
Ancak homolojiyle açıklanamayan benzer yapılar için ‘yedek” evrimci terimler vardır. Bunlar”analog” olarak isimlendirilir. Ortak atayla açıklanamayan analog organların, ayrı kollardan benzer yapıları üretecek şekilde süren yakınsak bir evrim sürecinin ürünü olduğu kabul edilir. Elbette bu dogmatik kabulün adı bilim değil, bilim görüntüsü altında tesadüflere tapmaktır. Fransız zoolog Paul Grassé, evrimciler için “tesadüf kavramının, ateizm görüntüsü altında kendisine gizlice tapınılan bir tür ilah haline geldiğini” 3 söyleyerek bu bilim dışı inanca dikkat çekmiştir.
Evrimciler materyalist inançları dolayısıyla apaçık tasarım ortaya koyan canlıların Allah tarafından yaratılmış olduklarını inkar etmekte, kör tesadüflerin ve amaçsız, bilinçsiz doğa olaylarının bir yapıyı iki kez meydana getirebildiği gibi akıldışı bir inanca sarılmaktadırlar. Yakınsak evrim adı verilen model de bu inanç doğrultusunda evrimci bir açıklamayı ısrarla sahnede tutma çabasından ibarettir. Böylece veriler, öyle ya da böyle, evrim adı altında yorumlanmakta ve teoriye uydurulmuş olmaktadır. Bu da evrimin bilim adamlarınca bilimsel bir din olarak benimsendiğinin açık bir göstergesidir. İngiliz bilim adamı H. J. Lipson bunu şöyle ifade etmiştir:
“Gerçekte, evrim bir anlamda bilimsel bir din haline geldi; neredeyse tüm bilim adamları bunu kabul etti ve birçoğu gözlemlerini buna uyduracak şekilde ‘eğmeye” hazırlar . ” 4
Nitekim Theißen”in Nature dergisindeki şu sözler bu eğip bükmeyi açıkça ortaya koymaktadır:
“Moleküler sistematik analizleri domates ve yaban yaseminin yakından ilgili olduğunu göstermektedir ve geleneksel görüşe göre baharat kapları kesinlikle homologdur. Ancak gen mühendisliği ve mutant analizi göstermektedir ki muhtemelen homolog değildirler- aynı sona ulaşacak şekilde değişik yollardan geçmiştirler, yakınsaktırlar. Yaşamın kompleks yapılar icat etme potansiyeli, organizmalar arasında ilişkiler kurmada güvenilir özelliklere dayanan sistematik uzmanlarını endişelendirebilir. Ancak doğanın yenilikçi gücünü takdir edenleri memnun edecektir . “
Görüldüğü gibi Theißen, bu yapının “kesinlikle homolog ama muhtemelen yakınsak” olduğu gibi saçma bir kabul yapmakta ve bunu körü körüne doğanın sözde yenilikçi gücünün eseri olarak yorumlamaktadır. Bir diğer deyişle kendi dinine olan bağlılığını ifade etmektedir.
Nature dergisini evrim denen bilimsel dinin destekçiliğinden vazgeçmeye ve körü körüne benimsediği yakınsak evrim senaryolarını bilim olarak sunmaya son vermeye çağırıyoruz.
Not: Homoloji iddiasının geçersizliği hakkında daha geniş bilgi için bkz. http://www.darwinizminsonu.com/homoloji_yanilgisi_01.html
1. Günter Theißen, “Developmental genetics: Bittersweet evolution”, Nature 428, 22 Nisan 2004, sf. 813
2. Gene 331, 1-7; 2004
3. Pierre Paul Grassé, Evolution of Living Organisms, Academic Press, New York, 1977, s.107
4. H.S. Lipson. A Physicist Looks at Evolution. Physics Bulletin, Vol. 31, sf.138 (1980)