11 Ocak 2003 tarihli Hürriyet Bilim dergisinde, Scientific American dergisinin Aralık 2002 sayısından tercüme edilen bir makale yayınlandı. “İnsan Gelişiminde En Önemli Etken: Beslenme” başlığını taşıyan yazıda, insandan sözde evrimleşmiş bir hayvan türü olarak söz ediliyor, beslenme ihtiyaç ve alışkanlıklarıyla sözde evrimi arasında bağlantılar kurulmaya çalışılıyordu. Yalnızca evrimci bilim adamlarının spekülasyonlarına dayanan ve herhangi bir bilimsel kanıt ortaya koymayan yazıyla, okurların bilinçaltına insanın tesadüflerle ortaya çıkmış bir hayvan türü olduğu telkini yapılıyordu.
Hürriyet Bilim dergisinin bu yazısı ciddi bir bilim dergisinde bulunmayacak yanılgılar içermektedir. Yazıya hakim olan anlatım ve yazıyla birlikte sunulan resimler değerlendirildiğinde ‘tabloid’ gazetelerde rastlanan fantastik üslup göze çarpmaktadır. Dört sayfa halinde verilen yazının neredeyse iki tam sayfasını kaplayan resim bunda önemli rol oynamaktadır. Bu resimde ağaçlarla kaplı bir alanda ilerleyen maymun adam ve ailesi tasvir edilmiştir. Kıllı vücutlarına rağmen insansı bir duruş ve bakışlara sahip canlıların olduğu bu resim, tamamen hayal gücüne dayalıdır. Scientific American ve Hürriyet Bilim dergileri, evrim propagandasında önemli yeri olan “kanıtsızlığın açtığı boşlukları resimle doldurma” taktiğini uygulamaktadırlar.
Hürriyet Bilim dergisinde “Canlıların enerjiyi bulma ve kullanma yöntemlerini inceleyerek, doğal seleksiyonun evrimsel değişimi nasıl gerçekleştirdiğini anlayabiliriz” denilmekte ve hayali evrim senaryolarındaki iki ayaklı olma, beynin giderek büyümesi ve evrimini tamamlayan Homo erectus’un Afrika’dan çıkışı gibi konulara geçiş yapılmaktadır.
Öncelikle bilinmesi gereken nokta, yukarıda belirtilenin aksine, doğal seleksiyonun hiçbir evrimleştirici etkisi olmadığıdır. Bu konu daha önceki Netcevap yazılarında ve Harun Yahya”nın eserlerinde detaylıca izah edildiği için burada tekrar etmiyoruz.
Beslenmenin Evrimleştirici Rol Oynadığı İddiası Bir Hayaldir
Hürriyet Bilim ekinde,
“Atalarımızın besinlerden aldığı enerjiyi ve beslenmenin kalitesini arttırmaya yönelik gelişmeleri, insanlığın en çok evrim geçirmesinde ve diğer primatlardan ayrılmasında ana özelliklerden biri oldu”
şeklinde bir iddia ortaya konmuştur. Ancak bu iddia bilimsel açıdan geçersiz bir iddiadır. Daha iyi beslenen canlılar daha kuvveti bir bedene sahip olabilirler; daha sağlıklı ve uzun bir hayat yaşayabilirler. Ancak daha iyi beslenmeleri onları başka türlere dönüştüren bir sebep olamaz. Çünkü beslenme ile insanın genetik yapısı arasında bir ilişki yoktur. Bir “tür değişikliği” olması için, genetik yapının büyük ölçüde değişerek yeniden dizayn edilmesi gerekir — ki doğada böyle bir şey asla gözlemlenmemiştir— ancak besinler genetik yapıyı etkilemezler.
Bunu bir örnekle gözümüzde canlandıralım: Av hayvanlarının bol olduğu bir bölgede yaşayan ve diğer avcı hayvanlarla rekabet etmek zorunda olmayan bir çita topluluğu, daha fazla et tükettiği için kuvvetlenebilir. Ancak bu çitaların evrimleşip bir başka türe, örneğin aslanlara dönüşmeleri imkansızdır. Çünkü çitanın ve aslanın DNAları farklıdır ve beslenme şekliyle DNA yapısı arasında hiçbir ilişki bulunmamaktadır. Her canlı türünde baz çiftleri özel bir sırayla dizili bulunur. Bu özel sıra canlının genetik kodunu meydana getirir ve nesilden nesile değişmeden korunur. Bu yüzden de beslenmenin insanın sözde evriminde rol oynamış olması mümkün değildir. Beslenmenin genetiği etkileyebileceğini ve “evrim” sağlayabileceğini iddia etmek, Lamarck”ın “kazanılmış özelliklerin aktarılması” tezi gibi bir hurafedir.
İki Ayaklılığa Geçiş de Hayali Bir Senaryodan İbarettir
Yazıda dört ayağı üzerinde yürüyen maymunların zamanla iki ayaklı hale geldikleri anlatılırken bu sözde değişimin sebebi olabilecek durumlar ele alınmaktadır. İki ayak üzerinde yürüyebilen ilk tür olarak gösterilen Australopithecus fosillerinin en ünlüsü 1974 yılında, iskeleti % 40 oranında korunmuş halde bulunan ve “Lucy” ismiyle bilinen Australopithecus afarensistir. Evrimciler iskeletin bazı kemiklerine bakarak bu türün iki ayak üzerinde yürüyebildiğini, dolayısıyla insanın evrimsel atası olması gerektiğini savunmaktadır. Oysa Australopithecus üzerinde yapılan birçok araştırmada bu türün bir insana benzer şekilde yürüyemeyen bir maymun türü olduğu ortaya koymuştur:
1. Lord Zuckerman, kendisi de evrim teorisini benimsemesine rağmen, Australopithecuslar“ın sadece sıradan bir maymun türü oldukları ve kesinlikle dik yürümedikleri sonucuna vardı (1)
2. Bu konudaki araştırmalarıyla ünlü diğer evrimci anatomist Charles E. Oxnard da Australopithecus”un iskelet yapılarını günümüz orangutanlarınınkine benzediği sonucuna vardı . (2)
3. 1994 yılında İngiltere”deki Liverpool Üniversitesi”nden Fred Spoor ve ekibi, Australopithecus“un iskeleti ile ilgili kesin bir sonuca varmak için kapsamlı bir araştırma yaptı. İskeletlerde, vücudun yere göre konumunu belirleyen “salyangoz” isimli bir organ üzerinde incelemeler yürütüldü. Spoor”un vardığı sonuç, Australopithecus“un insanlarınkine benzer bir yürüyüş şekline sahip olmadığıydı. (3)
4. 2000 yılında B.G Richmond ve D.S Strait isimli bilim adamlarının gerçekleştirdiği ve Nature dergisinde yayınlanan bir araştırmada Australopithecusların önkol kemikleri incelendi. Karşılaştırmalı anatomik incelemeler, bu türün günümüzde yaşayan ve 4 ayak üzerinde yürüyen maymunlarla aynı önkol anatomisine sahip olduğunu gösterdi . (4)
Bu araştırmalar evrimcilerin ara tür olarak gösterdikleri Australopithecusların aslında soyu tükenmiş bir maymun türü olduğunu ortaya koymaktadır.
İki Ayak Üzerinde Yürüyen Şempanzeler, Evrimcilerin İddialarının Geçersizliğini Gösteriyor
Australopithecuslarla ilgili bu araştırmaların ötesinde, iki ayaklılığın evrimsel bir aşama olduğu iddiasının tutarsızlığını gösteren yeni bir bulgu daha vardır. Günümüzde bazı maymun türleri iki ayak üzerinde yürüyebilmektedir. Liverpool Üniversitesi’nden Dr. Robin Crompton tarafından yapılan ve The Scotsman gazetesinde “İki Ayaklı Şempanzeler Darwin’in Teorisini Çiğnedi” başlığıyla verilen araştırmaya göre Uganda’nın Bwindi bölgesinde yaşayan şempanzeler iki ayak üzerinde yürüme yeteneğine zaten sahiptirler. Dr. Crompton, bu durumla ilgili olarak şunları söylemektedir:
“Bu durum, genelde kabul edilen , dört ayağı üzerinde yürüyen şempanzelerden evrimleştiğimiz iddiasına aykırı”. (5)
Crompton’un bu bulgusu, dört ayaklı bir atasal maymunun zamanla doğrularak iki ayak üzerinde yaşayan insana dönüştüğü masalının anlamsızlığını açıkça ortaya koymaktadır. Sözkonusu şempanzeler belli bir ölçüye kadar iki ayak üzerinde yürüyebilme yeteneğine sahiptirler ancak yine de şempanze, yani maymundurlar. Ormanlarda maymun gibi yaşamakta, maymun gibi beslenmektedirler. Bu açıdan bakıldığında Australopithecus’un da aynen Crompton’un rastladığı şempanzeler gibi belli bir ölçüde iki ayak üzerinde doğrulabilme yeteneğine sahip sıradan bir maymun olduğunu düşünmemek için hiçbir mantıklı neden yoktur.
Evrimcilerin ise Australopithecus’u insanın sözde evrimine ‘kanıt’ göstermesi ise sadece bu canlının iki ayak üzerinde yürüme yeteneğine sahip olduğu yönündeki- yukarıda gösterdiğimiz gibi tamamen tartışmalı- görüştür. Gerçekte iki ayak üzerinde yürüdüğü tartışmalı bir maymun fosili neyin kanıtı olabilir? Sadece bir zamanlar iki ayak üzerinde belli bir ölçüde-tıpkı Crompton’un rastladığı şempanzeler gibi- doğrulabilen maymunlar yaşadığının elbette… Evrimciler ise tamamen hayalgücüne dayanarak, Australopithecus’ların hayali insan evriminde bir aşamayı gösterdiğini ileri sürmektedirler. Bu tutumlarının altında ise insanın maymunlardan evrimleşmiş bir canlı olduğu düşüncesini en başta bir dogma olarak benimsemiş olmaları yatmaktadır. Zihinlerinde bu dogmayla fosil arayan veya analiz eden evrimci uzmanlar, Australopithecus’un anatomik özelliklerini- Australopithecus bulunmadan önce de varolan- bu hayali tabloya oturtmaktadırlar.
Görüldüğü gibi iki ayaklılık üzerinde yapılan bu evrimci spekülasyonlar sadece önyargı ve spekülasyona dayanmaktadır. Scientific American dergisi kendi önyargıları çerçevesinde yaptığı değerlendirmeleri, bilimsellikten tamamen uzak oldukları halde, okurlarına bilimsel gerçeklermiş gibi empoze etmeye girişmektedir.
İki Ayaklılık ve Diğer İnsanımsı Karakterler: Önyargı ve Spekülasyon Çorbası
Hürriyet Bilim ekinde iki ayaklılık gibi sözde bir adaptasyonun canlıya hangi avantajları sağlamış olabileceğiyle ilgili birçok spekülasyona yer verilmektedir. Ne var ki Hürriyet Bilim’de yer verilen iddialar bilimsel kanıtlardan değil önyargılardan ortaya çıkmaktadır. Bu konuda paleontolog Pat Shipman, American Scientist dergisinde yayınlanan bir makalesinde şunları söylemektedir:
“İnsan türünün gerçek tabiatı ve kendi türümüzün temel adaptasyonları hakkındaki fikirlerin bir sınırı yoktur. Bazıları insanımsıların temelde düşünebildiklerini söyler, bazılarna göre alet yapabilir veya konuşabilirler; kalanlar ise avlanma veya iki ayak üzerinde yürümenin insanımsıları özel yaptığını iddia ederler. İlk insanımsının neye benzediğini bilmek spekülasyon ve önyargıyla tadlandırılmış çorbaya biraz et katabilir” 6.
Hürriyet Bilim gazetesinde yer alan fosil sıralamaları ve iki ayaklılığa geçiş senaryoları gerçek dışıdır. Modern bilim bulguları Darwinizm’e darbe üzerine darbe vurmaktadır. İnsanın evrimi senaryoları da bu nedenle çıkmaza girmiştir. Scientific American kaynaklı Hürriyet Bilim makalesi de evrim teorisini ayakta tutabilme amacıyla eski köhne iddiaların yeni resimlerle süslenmiş versiyonlarından başka birşey değildir.
1 Solly Zuckerman, Beyond The Ivory Tower, New York: Toplinger Publications, 1970, s. 75-94
2 Charles E. Oxnard, “The Place of Australopithecines in Human Evolution: Grounds for Doubt”, Nature, cilt 258, s. 389
3 Fred Spoor, Bernard Wood, Frans Zonneveld, “Implication of Early Hominid Labryntine Morphology for Evolution of Human Bipedal Locomotion”, Nature, cilt 369, 23 Haziran 1994, s. 645-648.
4 Richmond, B.G. and Strait, D.S., Evidence that humans evolved from a knuckle-walking ancestor, Nature 404(6776):382, 2000.
5 The Scotsman.com: “Chimps on two legs run through Darwin’s theory”
http://news.scotsman.com/index.cfm?id=1016102002
6 “Hunting the First Hominid”, Pat Shipman, American Scientist Ocak-Şubat 2002, sf. 25