Bilim Ve Teknik Dergisinin İnsan Davranışlarının Kökeni Hakkındaki Yanılgıları

Bilim ve Teknik dergisinin Nisan 2002 tarihli sayısında, “Kıskançlık” başlıklı bir yazı yayınlandı. Yazıda, kıskançlığın sözde evrimsel süreç içinde kazanılmış bir özellik olduğu öne sürülüyordu.

Evrim teorisi, insanın biyolojik kökenine dahi bilimsel bir açıklama getiremezken, evrimciler sanki evrim teorisi bilimsel bir gerçekmiş gibi, insan davranışlarını da kendi ideolojileri doğrultusunda açıklamaya çalışmaktadırlar. Aşağıda, kıskançlığın neden evrimsel bir sürecin sonucu olmadığı ve evrimcilerin insan davranışlarının kökeni hakkındaki iddialarının geçersizliği açıklanacak ve bu tür iddiaların toplum ahlakına yönelik bir tehdit olduğuna dikkat çekilecektir.

Kıskançlığın, “evrimsel bir uyum” olduğu yanılgısı

Bilim ve Teknik dergisindeki “Kıskançlık” başlıklı yazıda, kıskançlığın evrimsel kökeni konu edilmiştir. İnsan davranışlarının kökenini evrim teorisi ile açıklamaya çalışan evrimsel psikologların iddiasına göre, kıskançlık insanlara maymunsu atalarından miras kalmıştır ve sözde evrim süreci içinde canlıların çevrelerine uyum sağlamaları ve hayatta kalmaları için bazı faydalar sağlamıştır. Evrimsel psikologlar, kıskançlığın erkeklerde ve kadınlarda farklı nedeni olduğunu, her iki nedenin de evrime katkısı olduğunu savunmaktadırlar.

Evrimcilerin bu hipotezine göre; “Erkekler “cinsel kıskançlığa” daha eğilimlidirler. Bunun nedeni ise şudur: erkek, genlerini bir sonraki nesle ne oranda bir başarıyla aktardığından hiçbir zaman emin olamaz. Örneğin bir kadın hamile kaldığında, yavrularının genetik malzemesinde kendi genlerinin de bulunduğunu bilir. Ancak, erkekler için hep bir şüphe bulunmaktadır, çünkü yavrular gerçekte başka bir erkeğe ait olabilir. Dolayısıyla, erkeğin genlerini bir sonraki nesle aktaramama ihtimali oluşur. Bu nedenle erkekler, eşlerinin cinsel aktivitesini kontrol etmeye uyum sağlamışlardır.” Bu varsayımlar evrimci psikologların “erkekler eşlerinin cinsel sadakatlerinden endişe ederler, eşlerini cinsel açıdan kıskanırlar” görüşünü benimsemelerine neden olmuştur. Evrimci psikologlara göre “kadınların kıskançlığı ise duygusaldır, onlar erkeklerin duygusal sadakatlerini kıskanırlar. Çünkü duygusal sadakati olmayan bir erkek vaktini ve emeğini yeteri kadar kendisine ve çocuklarına ayırmayacağı için kadın yavrularını yetiştirmede güçlük çekecektir. Bu ise ona evrimsel açıdan bir dezavantaj getirecektir. Ancak duygusal kıskançlık, onun bu dezavantajı bertaraf etmesine yardım edecektir.”

Evrimcilerin bu hipotezini test etmek için birçok farklı psikolog farklı deneyler ve çalışmalar yürüttüler. Ancak bu testlerin sonuçları hep belirsizdi ve evrimciler bekledikleri sonuçları elde edemediler. Son olarak, DeSteno, Balovey, Harris ve Christenfield isimli bilim adamları daha net sonuçlar alabilecekleri, farklı parametreler kullandıkları deneyler ve araştırmalar yürüttüler. Bu deneylerin sonuçları ise evrimsel psikologların öne sürdükleri varsayımlar ile çelişkili çıktı.

American Psychological Society”nin yayını olan APS Observer“da yayınlanan bir haberde, bu konuda elde edilen sonuçlar şöyle değerlendirilmektedir:

“Toronto”daki APS Yıllık Konvansiyonun”da, Northeastern Üniversitesi”nden David A. DeSteno”nun başkanlığında, “Sex Differences in Jealousy: Evolution or Artifact?” (Kıskançlıkta Cinsel Farklılıklar: Evrim veya İnsan Yapımı?)başlığı altında, araştırmacılar bu konudaki evrimsel görüşle kesinlikle çelişen yeni araştırma sonuçlarını ortaya koydular… Bu araştırmaların sonuçları gösteriyorki, cinsel-duygusal kıskançlık arasındaki cinsel farklılıklar evrimleşmiş psikolojik mekanizmaların değil, ben merkezciliğin bir sonucudur.” (Avidan Milevsky, “Gender Differences in Jealously Revisited”, APS Observer, Volume 14, number 6, Temmuz/Ağustos 2001)

Bir başka deyişle kıskançlık duygusunun evrimsel bir kökeni yoktur. Bilim ve Teknik dergisinde yer alan tez, sadece evrimcilerin varsayımlarına ve hayal güçlerine dayalı, kıskançlığın kökenini evrim teorisine uydurmak için üretilen zorlama senaryolardır. Hiçbir bilimsel gözlem, deney ve araştırma ile desteklenmeyen bu iddiaların geçersizlikleri de tarafsız psikologların detaylı araştırma ve deneyleri ile gösterilmiştir.

Evrimcilerin iddiasındaki mantıksızlık

Evrimci psikologların yukarıda sözü edilen iddialarına göre, canlılar evrim süreci içinde kıskançlığın kendilerine fayda getireceğini görmüşler ve bu nedenle kıskançlığı benimsemişlerdir. Yazıda şöyle denmektedir:

“Kıskançlık bize hangi uyumsal yararları sağlıyor? Bu sorunun yanıtı evrimsel psikologlara göre kısaca şöyle: Kıskançlık üreme için tehlike oluşturabilecek tüm dış etkenlerle başedebilmeyi sağlayan ve atalarımıza bu bakımdan önemli ölçüde yardım etmiş olan bir tutku.”

Bu iddiaya göre, sözde hayvan olan atalarımız, kıskançlığın üremelerine fayda sağladığını görerek bu özelliği benimsemişler ve ayrıca sonraki nesillere aktarmışlardır. Yani bir maymun, sözgelimi eşini kıskandığında genlerini bir sonraki nesle aktarmayı daha fazla garantilediğini görmüş, bunun sonucunda ise kıskanç olmaya karar vermiştir. Bu özelliğini, kendi yavrularına nasıl aktaracağı ise, evrimci psikologların açıklama getirmedikleri, hatta hiç sözetmedikleri bir konudur. Bu noktada bir diğer saçmalık ise, bir hayvanın genlerini bir sonraki nesle aktarma konusunda endişe duyması ve bunun için bir yöntem belirlemesidir. Nitekim, bu hipotezin savunucularından psikolog David Buss bu mantıksızlığı farketmiş ve şöyle demiştir:

“Hiçbir erkek “karım başka biriyle cinsel ilişki kuruyor, kalıtsal babalığım tehlikeye girecek, böylece genlerim yeni kuşaklara aktarılamayacak… diye düşünmez.”

Peki öyle ise bu bilinç kime aittir? Bu erkeğin genlerine mi? Yoksa “doğa” mı bu erkek için endişelenmekte ve genlerini bir sonraki nesle aktarmasını garantilemek için ona kıskançlık duygusunu aşılamaktadır? Elbette ki bunların hepsi saçmadır. Ortada bu kaygıyı taşıyacak bir bilinç yokken, böyle bir süreçten sözetmek elbetteki imkansızdır.

Ayrıca günümüzde, kıskançlık hissini en yoğun taşıyan bir insan dahi, genlerini bir sonraki nesle aktarma kaygısı taşımamaktadır. Kıskançlık, tamamen insanların karakterleri, yetiştiriliş şekilleri, kompleksleri, kendilerine olan güvensizlikleri, içinde bulundukları çevre, sahip oldukları ahlak ile ilgili olarak geliştirilen bir özelliktir.

Görüldüğü gibi, evrimcilerin bu tür iddiaları tamamen hayal ürünü senaryolardan ve yakıştırmalardan oluşmaktadır. Bu iddiaların bilim adamı sıfatı taşıyan kişilerin ağızlarından veya kalemlerinden çıkması insanları aldatmamalıdır. Akıl ve sağduyu sahibi her insan, kıskançlığın evrimsel süreç içinde, erkek ve kadınların genlerini bir sonraki nesle aktarma kaygısının sonucunda ortaya çıkmadığını kolaylıkla görebilir.

Evrimsel psikologlar herşeyi açıkladıklarını zannederken hiçbir şeyi açıklayamazlar

Evrimsel psikoloji, evrimcilerin insanların davranış biçimlerinin evrimin bir sonucu olduğunu göstermek için icat ettikleri bir alandır. Ne var ki, evrimciler insanın biyolojik kökenini dahi evrim teorisi ile açıklayamamaktadırlar. Evrim teorisi adına birçok senaryo üreten evrimci bilim adamları, evrimsel psikoloji söz konusu olduğunda çok daha inanılmaz ve mantık dışı hayal ürünlerine başvurmaktadırlar. Nitekim Bilim ve Teknik dergisinde yeralan yazı da bunun tipik bir örneğidir. Evrimciler bu hayali senaryolarla, sanki evrim insan hayatındaki her konuyu açıklayan bilimsel bir gerçekmiş gibi bir hava oluştururlar.

Chicago Üniversitesinden Jerry E. Coyne, bir evrimci olmasına rağmen evrimsel psikolojinin her şeyi açıklama iddiasını bir “büyüklük tutkusu” olarak nitelendirmiş, “Evrimsel Psikolojinin Peri Masalları” başlıklı yazısında şöyle demiştir:

“Sorun şu ki, evrimsel psikoloji megalomaninin (büyüklük tutkusunun) bilimsel karşılığından sıkıntı çekiyor. Evrimsel psikoloji taraftarlarının çoğu her insan hareketinin veya hissinin – bunlara depresyon, homoseksüellik, din ve bilinç de dahil- beyinlerimize doğal seleksiyon ile konduğuna ikna oldular. Bu görüşe göre, evrim insanlığımızı açacak kilit – tek kilit.” (Jerry Coyne, “The fairy tales of evolutionary psychology.”, The New Republic, 4 Mart, 2000.)

Genetik profesörü Gabriel Dover ise evrimcilerin her alanda hikaye anlatma kapasitesini şöyle ifade etmektedir:

“Yerli yerinde hikaye anlatma problemi… çok daha derin ve geniş; evrimsel psikoloji, Darwinci tıp, dilbilim, biyolojik etik ve sosyobiyoloji gibi birçok yeni bilim dalını da içeriyor. Burada, seçilim teorisinin en kaba uyarlamalarına dayanılarak, insanın neden böyle olduğuna dair en kaba açıklamalar sunuluyor. Psikolojik yapımızın varsayılan evrimsel açıklamadan payını almayan bir yönü yok gibi görünüyor… ” (Gabriel Dover, “Dear Mr Darwin: Letters on the Evolution of Life and Human Nature,” [1999], University of California Press, Berkeley CA, 2000, s.45).

Sheffield Üniversitesinden davranışsal çevrebilimci Tim Birkhead ise evrimsel psikoloji hakkındaki bir çalışma için yaptığı eleştirisinde şöyle demektedir:

Çok fazla bir çabaya gerek kalmadan, evrimsel psikoloji gerçek bilim olmak yerine teorik bir eğlence olarak kalacak.” (Jerry A. Coyne, “Of Vice and Men: The fairy tales of evolutionary psychology,” The New Republic (April 3, 2000))

Amerikan Doğa Tarihi müzesi paleoantropologlarından Ian Tattersall ise yine evrimsel psikoloji alanındaki çalışmalar için şöyle demektedir:

Sonuçta biz burada bilimin değil, bir masalcının sanatının ürününe bakıyoruz.” (Jerry A. Coyne, “Of Vice and Men: The fairy tales of evolutionary psychology,” The New Republic (April 3, 2000))

Kısacası insan davranışlarını evrim teorisi ile açıklamaya çalışan her hipotez, bir masaldan farksızdır. Bu gerçeği evrimciler de bilmelerine rağmen, “evrim teorisi her şeyi açıklayacak kadar sağlam ve bilimsel bir teoridir” izlenimi verebilmek için bu masallara göz yummaktadırlar.

Evrimsel psikolojinin kabulü toplum ahlakına yönelik ciddi bir tehdittir

İnsan davranışlarının ve özelliklerinin evrim teorisi ile açıklanması yönündeki çalışmalar aslında toplum ahlakı için önemli bir tehlike oluşturmaktadır. Çünkü insanın hayvandan evrimleştiğini öne süren evrimciler, insan davranışlarını, psikolojisini, özelliklerini ve toplumları hayvanların özellikleri ile özdeşleştirerek yorumlarlar. Evrimsel psikologlara göre, her insan davranışının evrimsel bir kökeni bulunmaktadır ve hayvan olan atalarımız bu davranışı evrimsel bir fayda için benimsemişlerdir. Sözgelimi evrimsel psikologlara göre, bir insanın şiddet içeren davranışlarda bulunmasının nedeni, evrim süreci içinde maymun atalarının şiddetten fayda sağlamış olması ve bu nedenle hayatta kalmasıdır. Bu mantığa göre, şiddet doğaldır, canlıların hayatta kalmaları için gereklidir.

Her ne kadar evimsel psikoloji yeni bir bilim dalı gibi görünse de, temelinde yatan görüşü teorinin kurucusu Darwin tarafından 19. yüzyılda özetlenmişti. The New Republic“in baş editörü, bilim, teknoloji ve felsefe yazarı Robert Wright, The Moral Animal isimli kitabında bunu şöyle belirtir:

“İnsanlıktan çıkaran biyokimyasal veriye ikinci karşılık Darwin”indi- tam bir feragat. Hür iradeden vazgeçin; kimse hiçbir şey için suçlanmayı veya itibar sahibi olmayı hak etmez; hepimiz biyolojinin köleleriyizdir. Darwin notlarında şöyle yazmıştı: ” Kötü ruhlu bir adamı hasta bir insan gibi görmeliyiz. Nefret edip, tiksinmektense acımak daha uygun olur” (Rober Wright, The Moral Animal, Vintage Books, New York, 1995, s. 353)

Darwin”in öncülüğünü yaptığı bu görüşe göre, suç işleyen bir insan aslında suçsuzdur, çünkü suç işlemek onun genlerinde vardır, bu nedenle suçlanmamalı, ceza görmemelidir. Buna göre, insanın vicdanı, iradesi, aklı bulunmamaktadır, “genlerinin kölesidir”.

Evrimsel psikologların, ahlakı ve vicdanı tamamen gözardı eden, insanları gen makinası gibi gören bu görüşlerinin en çarpıcı örneği Randy Thornhill ve Craig Palmer isimli iki profesör tarafından 1999 yılında yazılan “Tecavüzün Doğa Tarihi” (A Natural History of Rape) isimli kitapta verildi. Bu evrimci yazarların iddiasına göre, tecavüz tüm diğer kötülükler gibi, evrim süreci açısından anlaşılabilirdi. Çünkü evrimsel görüşe göre erkeklerin mümkün olduğunca daha fazla kadın ile daha fazla yavru üretmeleri doğal bir evrimsel dürtü idi. Eğer erkek içinde bulunduğu toplumda bunu yapmaya istekli kadın bulamazsa, o zaman tecavüze başvurmalıydı.

Evrimsel psikologların insanı hayrete düşüren, toplum içindeki yozlaşmayı “bilimsellik kılıfı” altında körükleyen açıklamalarının bir diğeri ise, 1996 yılında gazetelerde yayınlanan bir haber üzerine geldi. Harvard Üniversitesi hukukçularından, evrim karşıtı yayınları ile tanınan Philip E. Johnson Wedge of the Truth isimli kitabında bu konuyu şöyle aktarmaktadır:

“1996-1997 yıllarında gazeteler bebek cinayetleriyle ilgili şok edici iki vakayı bildiriyordu. Birinde on sekiz yaşında iki kolejli aşık bir otel odasında bebeklerini dünyaya getirdiler, onu öldürdüler ve sonra cesedi çöpe attılar. Diğerinde ise on sekiz yaşındaki genç kız, okul balosunu bırakarak banyoda doğum yaptı, bebeği ölü olarak bir çöp kutusuna attı ve dans salonuna geri döndü. İki olay da cinayet suçlamasıyla yargıya intikal etti ve geleneksel yorumlar bu olayları ahlaki çöküntüye ya da bir tür zihinsel bozukluğa bağlıyordu.

Massachussetts Enstitüsü Psikoloji kürsüsünde psikoloji profesörü olan Steven Pinker evrimci psikolojinin önde gelen destekçilerindendir. Onun daha farklı bir açıklaması vardı: Genetik bir zorunluluk. New York Times adlı gazetede yazan Pinker, bebeği doğduğu günde öldürmenin zihinsel bir hastalık olmadığını, çünkü “tarih boyunca bunun birçok kültürde uygulandığını ve kabul edildiğini” iddia etti. Ona göre bebeğin öldürülmesi evrimsel tarihimiz boyunca anneden gelen genlerimize işlenmişti. İlkel koşullar altında annelerin mevcut yavrularına yeterli bakımı sağlamak ve yeni doğan bebeklerini beslemek arasında zor bir tercih yapmaları gerekmekteydi ve buna göre “eğer bebek hasta doğduysa ve hayatta kalması pek muhtemel değil ise, o zaman eksikleri ortadan kaldırarak tekrar denemeye devam edebilirler”di… Pinker”a göre… ilk bir iki günde beklenmedik bir bebeği öldürmek kesinlikle doğal ve doğru bir hareket olarak görünmektedir.” (Phillip E. Johnson, The Wedge of Truth, Splitting the Foundations of Naturalism, InterVarsity Press, Downers Grove, Illinois 2000, s. 111)

Sadece kıskançlık değil, tecavüz, acımasızlık, saldırganlık gibi özelliklerin evrimin doğal bir sonucu olduğunu öne sürmek ve bu tür kötü ahlak özelliklerini gösteren insanları suçlu görmemek, toplum ahlak ve düzenini temelinden sarsacak, insanlığı olağanüstü büyük bir yıkıma götürecektir. Özellikle 20. ve 21. yüzyılda saldırganlık, bencillik, zalimlik, ahlaki dejenerasyon, savaş gibi kötülüklerin giderek yaygınlaşması ve dozajının artmasının temelinde Darwinistlerin bu telkinleri yeralmaktadır. Bilimsel yayınların yanısıra, okul kitapları, dergiler, gazeteler Darwinist telkinlerle doludur. Gelişmiş bir hayvan oldukları, yaptıkları kötülüklerin hayvan olan atalarından kendilerine miras kaldığı ve hayatta kalmak için bunlara ihtiyaçları olduğu telkin edilen insanlar, bilinçaltlarında en olmadık kötülükleri dahi meşru görebilmekte, suça eğilim gösterebilmektedirler.

Dolayısıyla evrimsel psikolojinin hem bilimsel açıdan geçerliliği bulunmamaktadır, hem de açıklamaları toplum ahlakını temelinden zedeleyecek şekildedir. Evrimci yayınlar, evrim teorisini herşeyi açıklayan sihirli bir teori gibi göstermeye çalışırken, toplum ahlak ve düzenini kötüleştirecek, bilim ve akıldan tamamen uzak iddialarda bulunmaktan kaçınmalıdırlar.

Darwin”in Eşeysel Seçilim teorisindeki yanılgılar

“Kıskançlık” başlıkla yazıda yer verilen konulardan bir diğeri de Darwin”in eşeysel seçilim teorisi idi. Darwin bu teorisi ile, bazı türlerde dişi ile erkeğin neden birbirlerinden farklı özelliklere sahip oldukları sorusuna cevap verdiğini sanmıştı. Yazıda da sözedildiği gibi, Darwin tavuskuşunu örnek olarak göstermiş ve neden tavuskuşlarında erkeğin gösterişli bir kuyruğu varken dişinin kuyruğunun daha gösterişsiz olduğunu sorgulamıştı. Darwin”e göre, erkek tavuskuşları dişileri ile çiftleşebilmek ve onların dikkatlerini çekebilmek için uzun ve gösterişli bir kuyruğa sahip olmuşlardı.

Evrim teorisinin her parçası gibi, eşeysel seçilim teorisi de önemli mantık bozuklukları, bilimsel yanılgılar ve çelişkilerle doludur. Burada bunların hepsine yer verilmeyecek, sadece bazıları belirtilecektir.

1.Eşeysel seçilim teorisine göre, bir tür içindeki erkek, örneğin erkek tavuskuşu çiftleşmek için bazı estetik özellikler geliştirir. Ancak estetik özellikler, tavuskuşunun tüylerinde olduğu gibi, çoğunlukla korunma, kaçma, kamuflaj gibi konularda canlıya dezavantajlar getirir. Bu durumda, erkek çiftleşmek için bir avantaj sağlamış olsa bile hayatta kalma şansı azalacağı için, evrimsel açıdan bir kazanç sağlamamış olacaktır. Bu doğal seçilim ile eşeysel seçilim arasındaki çelişkilerden biridir.

2. Eşeysel seçilim teorisinin iddiasına göre, dişi tavuskuşu olağanüstü bir estetik anlayışına sahiptir. Bu elbetteki son derece mantıksız bir iddiadır. Tavuskuşlarının tüylerinin çiftleşmede önemli bir yeri olduğu bilinmektedir. Ancak erkek tavuskuşu tüylerini açtığında, dişinin tek anladığı erkeğin çiftleşmeye hazır olduğudur. Bunun dışında estetik yönden bir değerlendirme yapma ve karar verme yetenek ve kavrayışına sahip değildir. Dişi tavuskuşu uzun kuyruk gibi bariz özellikleri tercih edebilir veya uzun ve kısa kuyruğu birbirinden ayırdedebilir. Ancak, erkek tavuskuşlarının tüylerinde kolaylıkla farkedilemeyecek kadar ince detaylar da bulunmaktadır (göz deseninin üst kısmında sap olmaması, göz deseninin yakınındaki sapın kahverengi olması ve T tüylerinin karmakarışık şekli gibi). Bu ince detaylardaki değişiklikleri ayırdedebilmek içinse olağanüstü detaylı bir gözlem gerekmektedir ve birçok insan yakından incelese dahi bu özellikler arasındaki farklılıkları ayırdedemez. Fakat dişi tavuskuşları, erkek tavuskuşlarını bu kadar yakından incelemeye asla kalkışmazlar. Dolayısıyla erkeklerin tüylerindeki farklılıkları ayırdedebilmek için bir insanınkinden çok daha iyi bir göze ihtiyaçları vardır.

Darwin”in kendisi de, erkek tavuskuşları arasında güçlükle ayırdedilebilecek olan estetik özelliklerin bir sorun olduğunu anlamıştı. Ve şöyle demişti: “Birçokları dişi bir kuşun ince gölgeleri ve mükemmel desenleri takdir etme yeteneğinin kesinlikle akıl almaz olduğunu söyleyecektir. Dişi tavuskuşunun neredeyse bir insan kadar zevk alma yeteneği olması şüphesiz fevkalade bir olaydır.” (Charles Darwin, The Descent of Man, John Murray, London1888, s. 412)

Dişi tavuskuşunun böyle bir ayırım yapma özelliği olduğuna dair hiçbir delil bulunmamasının yanısıra, evrimcilerin dişi bir kuştan böyle olağanüstü bir yetenek beklemeleri ise son derece şaşırtıcıdır.

3. Eşeysel seçilim teorisinin en belirgin mantıksızlıklarından biri, tavuskuşlarının muhteşem tüylerinin nasıl oluştuğu sorusunun evrimciler tarafından cevapsız kalışıdır. Erkek tavuskuşu çiftleşmek için böyle bir gereksinim duysa dahi, muhteşem tüylerin tesadüfi mutasyonlarla oluşması kesinlikle imkansızdır.

Cambridge ve Bristol üniversitelerinden Stuart Burgess, tavuskuşlarının tüylerinin muhteşemliğini ve evrim teorisinin bu tüylerin nasıl oluştuğunu açıklayamadığını “Tavuskuşlarının tüylerinin güzelliği ve eşeysel seçilim teorisindeki problemler” başlıklı yazısında şöyle özetler:

“Tavuskuşunun kuyruğu, büyük tüyleri, parlak, ışıldayan renkleri ve karışık desenleri ile olağanüstü bir güzelliğe sahiptir. Kuyruk tüylerindeki renkler, ince-film tabakası olarak isimlendirilen optik bir etki ile üretilir. Göz deseninin yüksek derecede parlaklığı ve keskinliği vardır, çünkü renk üretim mekanizması son derece yüksek seviyede en uygun tasarıma sahiptir. Eşeysel seçilim teorisine göre, tavuskuşu kuyruğu kademe kademe evrimleşmiştir, çünkü dişi tavuskuşu çiftleşmek için güzel erkekleri seçer. Ancak, eşeysel seçilim zincirinin nasıl başladığının veya dişi tavuskuşunun neden güzel özellikleri tercih ettiğinin tatmin edici bir açıklaması bulunmamaktadır. Ayrıca, tüylerin ve güzel desenlerin fiziksel yapısında indirgenemez komplekslik bulunmaktadır.” (Stuart Burgess, “The beauty of the peacock tail and the problems with the theory of sexual selection”, Technical Journal, 15(2):94-102, 2001)

Burgess”in de belirttiği gibi tavuskuşunun kuyruğundaki estetik özellikleri oluşturan yapıların birçoğu indirgenemezdir. Bu şu demektir: bir yapının fonksiyonel olması için, sahip olduğu özelliklerin aynı anda, bir arada bulunması gerekir, yani evrim sürecinde aşama aşama gelişerek oluşamaz.

Darwin de tavuskuşunun tüylerindeki kusursuz tasarımı görmüş ve bu tasarımı evrim teorisi ile açıklayamayacağını kolaylıkla anlamış ve arkadaşı Asa Gray”e yazdığı 3 Nisan 1860 tarihli mektupta şöyle demişti: “… Şimdilerde ise doğadaki bazı belirgin yapılar beni çok fazla rahatsız ediyor. Örneğin bir tavuskuşunun tüylerini görmek, beni neredeyse hasta ediyor.” (Norman Macbeth, Darwin Retried: An Appeal to Reason, Boston: Gambit, 1971, s. 101)

Sonuç olarak, evrimciler dişi tavuskuşunun çiftleşme için gösterişli bir kuyruğu tercih ettiğini ve tavuskuşlarının muhteşem kuyruklarının bu nedenle oluştuğunu öne sürerler, ancak bu kusursuz tasarıma sahip olağanüstü güzellikteki tüylerin evrim mekanizmaları ile nasıl oluştuğunu açıklayamazlar. Bunu biraz dahi düşünecek olsalar, Darwin”in itiraf ettiği gibi “hasta olurlar.” Çünkü doğadaki kusursuz tasarımları, olağanüstü komplekslikteki yapıları biraz bile düşündüklerinde boyun eğecekleri, gönülden teslim olacakları, üstün bir güç ve akla sahip olan Yaratıcımızın varlığını açıkça görmektedirler. Ne var ki, şartlanmışlıkları ve büyüklük duyguları nedeniyle bu gerçeği kabullenememekte ve bundan dolayı büyük bir rahatsızlık duymaktadırlar.

Sonuç

Bilim ve Teknik dergisindeki “Kıskançlık” başlıklı yazı, burada da incelendiği gibi hem bilimsellikten son derece uzaktır, hem akıl ve mantık dışı izahlar içermektedir, hem de toplum ahlakını zedeleyebilecek telkinlere yer vermektedir. Bilim ve Teknik dergisinin, bundan sonraki yayınlarında, sözkonusu noktalara dikkat edeceğini ummaktayız.

Ayrıca bakınız

Video – Yuval Noah Hararı’nin SAPIENS Adlı Kitabındaki Bazı İddialara Cevap 4 – “Geçmişte insanın pek az şey ürettiği” iddiası

Harari ve diğer evrimcilerin bir iddiası da “geçmiş nesillerin çok az şey ürettiği” yönündedir. Bunu …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.