Türker Alkan”ın Yaratıcı, Evren Ve Dinler Hakkındaki Yanılgılar

Radikal gazetesi köşe yazarı Türker Alkan, 26 Temmuz 2003 tarihli “Tanrı Evreni Niye Yarattı” başlıklı makalesinde, bazı hatalı görüşler öne sürdü. Gerek kendisini gerekse okurlarını bilgilendirmek amacıyla bu görüşlerin neden hatalı olduğunu açıklamakta yarar var.

Alkan”ın yazısında doğrudan veya dolaylı olarak dile getirdiği hatalı görüşler şöyle sıralanabilir:

1) Dinlerin, çok tanrılı dinlerden tek tanrılı dinlere doğru bir “evrim” geçirdiği iddiası.
2) Evrende insanoğlunun özel bir konumu olmadığı, uzayın insana yönelik özel bir “tasarım” içermediği iddiası.
3) İçinde yaşadığımız evrenin, aslında sonsuz sayıdaki başka evrenlerden sadece biri olduğu iddiası.
Bunların neden yanlış olduklarını sırasıyla açıklayalım.

1) Dinlerin Evrimi Yanılgısı

Türker Alkan, “evrensel dinler, salt kavimlere inen dinlerin yerini almaya başladı?” ifadesiyle, tarih içinde dinlerin evrildiğini, kabile dinlerinin evrensel dinlere dönüştüğünü ileri sürmektedir. Bu görüş “dinlerin evrimi” olarak bilinir. 19. yüzyılda ortaya atılmış, hararetle savunulmuş, ancak bu görüşü destekleyen hiç bir arkeolojik bulgu elde edilemediği için, bir spekülasyon, bir hikaye olarak kalmıştır. 1995 basımı Evolution of Religion: A Re-Examination adlı bir kitapta, yazar Bernard J. Verkamp, bunu şöyle anlatıyor:

Dinin kökeni problemi Birinci Dünya Savaşı”ndan bir süre sonra neredeyse tüm antropologlar tarafından terk edildi ve “ele alınmak istenmedi”, çünkü güvenilir bilgiye ulaşmak çok zordu ve sorun çözülemez görünüyordu. Ve eğer gerçekten mesele, bazı 19. yüzyıl evrimcilerinin algıladığı gibi, ilk başta dinin ne olduğunu bilimsel olarak ortaya koymak olsaydı, bu gerçekten de çözülemez bir problem olurdu. Çünkü, göreceğimiz gibi, ilk dinin nasıl olduğunu tarif edebilmek için açıkçası yeterli arkeolojik kanıt yoktur. 1

Verkamp, ortada “dinin evrimi”ne dair kanıt olmadığını kabul ettikten sonra, bu konuda sadece tahmini tezler üretilebileceğini belirtmekte ve kitabında bunları değerlendirmektedir.

Kısacası, insanlığın daha eski çağlarda daha “ilkel”, yani çok-tanrılı ve kabilesel dinlere inandığı, tek Allah”a inanma ve tüm insanlığa hitap etme esasına dayalı evrensel dinin — ki bu din, ilk insan olan Hz. Adem”den bu yana insanlığa vahyedilen Hak Din”dir — sonradan ortaya çıktığı iddiasının hiç bir dayanağı yoktur. Türker Alkan, bu iddiayı sanki kanıtlanmış tarihsel bir gerçek sanmakla ve öyle göstermekle, yanılmaktadır.

2) Evrende İnsana Yönelik Bir Tasarım Bulunmadığı Yanılgısı

Türker Alkan”ın yazısının temel argümanı ise, içinde yaşadığımız evrenin, biz insanlar için özel bir plana, tasarıma sahip olmadığı, bir başka deyişle evrendeki varlığımızın tesadüfi ve önemsiz olduğu iddiasıdır. Alkan bu iddiadan mütevazi olmamız gerektiği gibi olumlu bir sonuç çıkarmaktadır, ama sonucun olumluluğu, iddianın doğruluğunu göstermez. Aksine, söz konusu iddia, tümüyle yanlıştır.

Alkan söz konusu iddiayı özellikle evrenin büyüklüğüne dayandırmaktadır: Ona göre, evrende dünyadaki kumlar kadar çok yıldız olduğuna göre, dünya üzerindeki yaşamımız da öylesine ortaya çıkmış olmalıdır.

Oysa konu “evrendeki yıldızların sayısı” gibi yüzeysel bir hesapla değil, evrendeki fiziksel dengelerde bir amaç bulunup bulunmadığı gibi daha derinlemesine bir soruyla ele alınırsa, durum farklılaşır. Bu sorunun araştırılması, çok önemli sonuçlar ortaya koymuştur.

Bilim adamları, evrendeki tüm fiziksel dengelerin insan yaşamı için çok hassas bir biçimde ayarlandığı gerçeğini ilk kez 1970″li yıllardan itibaren fark etmeye başladılar. Araştırmalar derinleştirildikçe, evrendeki fizik, kimya ve biyoloji kanunlarının; yerçekimi, elektromanyetizma gibi temel kuvvetlerin; atomların ve elementlerin yapılarının tümünün insanın yaşamı için tam olmaları gereken şekilde düzenlendikleri birer birer bulundu. Batılı bilim adamları bugün bu olağanüstü tasarıma “İnsani İlke” (Anthropic Principle) adını vermektedirler. Yani evrendeki her ayrıntı, insan yaşamını gözeten bir amaçla tasarlanmıştır.

İnsani İlkenin en temel bazı örneklerini şöyle özetleyebiliriz:

• Evrenin ilk genişleme hızı (Big Bang’in patlama şiddeti) tam olması gerektiği ölçüde olmuştur. Bilim adamları, eğer ilk patlama hızı milyar kere milyarda bir bile farklı olsa, o durumda maddenin ya tekrar içine çökmüş veya tamamen dağılmış olacağını hesaplamaktadırlar. Bir diğer deyişle, daha evrenin ilk anında, milyar kere milyarda birlik bir isabet vardır.

• Evrendeki mevcut dört fiziksel kuvvet (yerçekimi, zayıf nükleer kuvvet, güçlü nükleer kuvvet ve elektromanyetik kuvvet), düzenli bir evren ortaya çıkması, elementlerin ve dolayısıyla yaşamın var olabilmesi için tam olmaları gereken değerlerdedirler. Bu kuvvetlerdeki çok küçük oynamalar (örneğin 1039’da 1 veya 1028’de 1 gibi, yani kaba bir hesapla milyar kere milyar kere milyar kere milyarda 1’lik farklar), evrenin sadece bir radyasyondan ibaret olmasına veya hidrojen dışında hiçbir elementin var olmamasına sebep olabilirdi.

• Güneş’in ideal büyüklüğü, Dünya’nın güneşe olan ideal uzaklığı, suyun benzersiz fiziksel ve kimyasal özellikleri, Güneş ışınlarının yaşam için en gerekli dalga boyunda oluşu, Dünya atmosferinin solunum için en ideal orandaki gazları içermesi, Dünya’nın manyetik alanının, yeryüzü şekillerinin insan yaşamına en uygun biçimde olması gibi daha pek çok “hassas ayar” vardır. (Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Harun Yahya, Evrenin Yaratılışı, İstanbul, 1999)

Bu hassas ayar kavramı, bugün astrofiziğin en çarpıcı bulgularından biri durumundadır. Evrendeki hangi fiziksel kural, hangi değişken incelense, bunların insan yaşamına en ideal ortamı sağlayacak çok özel değerlere sahip olduğu görülür. Ünlü astronom Paul Davies, bunun sonucunu The Cosmic Blueprint (Kozmik Plan) adlı kitabının son paragrafında “bir tasarım olduğu düşüncesi, ezici biçimde üstün gelmektedir” diye açıklar. 2

Astrofizikçi W. Press ise Nature dergisindeki bir makalesinde, “evrende, akıllı yaşamın gelişmesini destekleyen büyük bir tasarım bulunmaktadır” demektedir. 3

İşin ilginç yanı, söz konusu bulguları ortaya çıkaran bilim adamlarının çok büyük bölümünün, aslında bu sonuca varmayı pek de istemeyen materyalist bakış açısına sahip olan bilim adamları oluşudur. Bilim yaparken Allah”ın varlığına delil aramak gibi bir niyetle hareket etmemişlerdir. Ama hepsi, belki de çoğu bunu hiç istemediği halde, evrenin ancak olağanüstü bir tasarımla açıklanabileceği sonucuna varmışlardır. Amerikalı astronom George Greenstein, The Symbiotic Universe (Simbiyotik Evren) adlı kitabında bu gerçeği şöyle itiraf eder:

Bu, (fizik kanunlarının yaşam için özel olarak tasarlanmış oluşu) nasıl mümkün olabildi?… Kanıtları inceledikçe, ısrarla önemli bir gerçekle karşı karşıya geliyoruz; bir doğa üstü Akıl devreye girmiştir. Yoksa acaba bir anda, hiç de o niyeti taşımamamıza rağmen, İlahi bir Varlık”ın var olduğuna dair bilimsel delillerle mi yüzyüze geliyoruz? 4

Türker Alkan eğer bilimsel literatürü daha yakın izlerse, bilim dünyasının burada anlattığımız gerçekler çerçevesinde büyük bir değişim geçirmekte olduğunu görebilir. Bu değişim, Avustralyalı ünlü moleküler biyolog Michael Denton”ın 1998 basımı, Nature”s Destiny: How the Laws of Biology Reveal Purpose in the Universe (Doğanın Kaderi: Biyoloji Kanunları Evrendeki Amacı Nasıl Gösteriyor) adlı kitabında şöyle anlatılıyor:

20. yüzyıl astronomisi içinde ortaya çıkan yeni tablo, geçtiğimiz dört asır içinde bilimsel çevrelerde yaygın kabul gören bir varsayıma karşı ciddi bir baş kaldırı oluşturmaktadır. Bu varsayım, yaşamın evren içinde ortaya çıkmış tesadüfi ve önemsiz bir kavram olduğu düşüncesidir… Modern kozmoloji ve fizik tarafından ortaya konan deliller, aslında 17. yüzyıldaki doğal teoloji savunucularının aradıkları, ama o dönemdeki bilim düzeyi içinde bulamadıkları delillerdir. 5

Michael Denton, Nature”s Destiny adlı kitabının sonunda, “bir zamanlar ateizmin ve kuşkuculuğun en büyük müttefiki sayılan bilim, nihayet ikinci bin yılı bitirmekte olduğumuz şu dönemde, bir zamanlar Newton”ın ve onun taraftarlarının istemiş oldukları gibi, antroposentrik inancın en büyük savunucusu haline gelmiştir” demektedir.6 Antroposentrik inanç, Allah”ın dünyayı insan için yaratmış olduğu inancıdır.

Yani Türker Alkan”ın 40 yıl önce inandığı, ama bugün reddettiği gerçek…

Türker Alkan”ın yazısında dile getirdiği bir diğer yanılgı ise, içinde yaşadığımız evrenin, aslında çok daha büyük bir “evrenler kümesi“nin bir parçası olduğu iddiasıdır. Bu, hiç bir bilimsel kanıtı bulunmayan bir spekülasyondan ibarettir. Ünlü astronom Paul Davies bu iddiayı bir kaç ay önce New York Times”da dile getirmiş, ama bunun bir kanıtı olmadığını da itiraf etmişti. İlgilenenler, Harun Yahya”nın Paul Davies”in söz konusu yazısı hakkındaki makalesini okuyabilirler. (bkz. Paul Davies”in Çoklu Evren İçin Umutsuz Çabası)

Sonuç

Sayın Alkan bilim ve din ilişkisi hakkında zaman zaman yazmaktadır. Bu konuya olan ilgisini tebrik ediyoruz. Ancak görünen odur ki, bu konu hakkında kendisine yol gösteren bilgiler ve yaklaşımlar, bundan 30-40 yıl öncesinde kalmış, köhne materyalist teorilerdir. Gerçekte materyalizm (ve onun evrim teorisi, rastlantısal evren modeli gibi unsurları), bilimsel bulgular tarafından reddedilmekte, bilim evrendeki ve doğadaki “tasarım”ın çarpıcı kanıtlarını ortaya koymaktadır. Diğer bir ifadeyle, bilim, evreni ve canlıları Allah”ın yaratmış olduğu gerçeğinin delillerini bulmaktadır.

Türker Alkan”a ilgi duyduğu bu konuyu bir kez daha, önyargısız olarak ve tek taraflı kaynaklardan uzaklaşarak incelemesini öneriyoruz. Umarız o zaman, Allah”ın varlığının apaçık delillerini kendisi de kolaylıkla görebilecektir.

1. Bernard J. Verkamp, The Evolution of Religion: A Re-Examination, University of Scranton Press: Scranton, PA. 1995, s. 1-2
2. Paul Davies, The Cosmic Blueprint, London: Penguin Books, 1987, s. 203
3. W. Press, “A Place for Teleology?”, Nature, vol. 320, 1986, s. 315
4. George Greenstein, The Symbiotic Universe, s. 27
5. Michael Denton, Nature”s Destiny: How the Laws of Biology Reveal Purpose in the Universe, The New York: The Free Press, 1998, s. 14-15
6. Michael Denton, Nature”s Destiny: How the Laws of Biology Reveal Purpose in the Universe, The New York: The Free Press, 1998, s. 389

Ayrıca bakınız

Current Biology Dergisi’ne Cevap: Dişli Horozbinalar Evrim Geçirmedi, Yaratıldı

Current Biology dergisinde 30 Mart 2017’de yayınlanan bir makalede, bilimsel adı “meiacanthus grammistes” olan dişli …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.