Masonlar, insanları İlahi dinlerden uzaklaştırabilmek amacıyla tarifleri karmakarışık pek çok sahte din meydana getirmişler ve bunları “New Age” adını verdikleri yeni bir akım altında toplamışlardır.
Bu suretle, materyalist düşünceden kopmaya başlayan geniş kitlelere, bir takım metafizik söylemlerle süslenmiş, ancak İlahi dinlerden ve İlahi kitaplarda bildirilen Allah inancından bütünüyle uzak, hiçbir sorumluluk, yükümlülük ve teklif içermeyen, yeni bir yaşam ve düşünce sistemi aşılanmaya çalışılmaktadır.
Masonlar bu sapkın akıma dahil olan çok sayıdaki sahte dini, birtakım arayışlar içinde olan insanlara, hak dinlere alternatif yeni birer seçenek olarak sunmaktadır. Her sahte din için Allah”tan başka sahte ilahlar öne sürerler. (Allah’ı tenzih ederiz)
New Age akımı adı altında masonik odakların modelledikleri sapkın inanç sistemlerinden biri de son günlerde medyada adından sıkça söz edilmeye başlanan “akıllı tasarım” hareketidir.
Bu hareket, evrendeki her şeyin “akıllı bir tasarım”ın eseri olduğu şeklindeki bir teoriyi savunur. Ancak Yüce Allah”ın varlığını ve her şeyi yarattığı gerçeğini kabul etmez, bu gerçeklerin bilimle bağdaşmayacağını öne sürer. Allah”ın adını, özellikle ve kasıtlı olarak, telaffuz etmekten kaçınır.
Masonlar İslam ülkelerindeki insanları Hak dinden uzaklaştırabilmek için de, kendilerince bu ülkelerin koşullarına en uygun gördükleri “akıllı tasarım” hareketini seçmişler ve İslam dinine karşı sözde alternatif olarak geliştirdikleri bu hareketi yoğun bir biçimde empoze etmeye başlamışlardır.
Elbette ki, bu hareketi savunurken İslam karşıtı olarak değil, tam tersine masumane hatta dine ve Allah inancına zemin hazırlayan faydalı bir hareket olarak göstermeye çalışırlar. İslam ülkelerine yönelik bir istisna olarak İslami terimleri ve kavramları -istemeyerek de olsa- “akıllı tasarım” izahlarının arasına katarlar. Bu şekilde, gerçek niyetlerinin deşifre olmasını engellemeyi ve Müslümanlardan gelecek tepki ve itirazları önlemeyi hedeflerler.
Gerçekte ise “ağır ve tedrici geçiş”, “ışığı uykulu gözlere yavaş yavaş verme” şeklinde tanımladıkları en klasik masonik yöntemi uygulamakta ve insanları, farkettirmeden batıl bir dinin içine sürüklemeyi hedeflemektedirler.
Oysa bu hareketin Batılı savunucuları bunun din dışı bir düşünce sistemi olduğunu açıkça ifade etmektedirler. Örneğin, “Akıllı tasarım, dine dayanan bir düşünce değil, ama dindar insanlar bu teoriden kendi tartışmalarında yararlanabilirler” açıklaması bunlardan yalnızca bir tanesidir.
“Akıllı tasarım” teorisinin savunucuları, din ile bilimin birbirlerinden ayrılmalarını, bilimin yaratılışı ve semavi dinleri savunmaması gerektiğini iddia ederler.
Kendilerini İlahi dinlerin dışında görüp, açık açık “din bir inanç meselesidir ve bilimin alanına dahil değildir” diyerek, “bilimi dine dayandırmanın yanlış olacağı” yönünde görüş belirtirler.
Nitekim, bu hareketi temsil eden Discovery Enstitüsü”nün resmi internet sitesinde “akıllı tasarım teorisi, yaratılış teorisinin aynısı mıdır?” şeklinde sorulan bir soruya şu şekilde cevap verilmektedir:
Yaratılışçılıktan farklı olarak akıllı tasarımın bilimsel teorisi tasarımın kaynağı hakkında şüphecidir. (Agnostiktir) Ayrıca akıllı tasarımın ne İncil’deki yaratılışı, ne İncil’i ne de başka bir İlahi metni savunma gibi bir misyonu yoktur.
(http://www.discovery.org/csc/topQuestions.php#questionsAboutIntelligentDesign)
AKILLI TASARIM TEORİSİ: DEİZM’İN FARKLI BİR TÜRÜ…
Hak dinleri ve Allah”ın varlığını kabul etmeyen “akıllı tasarım” teorisi, soyut ve muğlak bir “tasarımcı” kavramını benimser.
İlgi çekicidir ki, masonlar da aynı mantıkta, eserlerinde kainatı, “akıllı tasarımcı”nın benzeri “total bir enerji”nin, “bir şuur”un yönettiğini söylerler. Bu total enerjinin, şuurun adına da “Kainatın Ulu Mimarı” derler.
Fakat masonlar, bundan kastedilenin, (Allah”ı tenzih ederiz) kesinlikle Allah olmadığını da özellikle altını çizerek belirtirler.
Görüldüğü gibi aslında “akıllı tasarım” taraftarları da netice olarak masonik izahlardaki mantığın birebir aynısını savunmaktadırlar denebilir.
Böyle bir düşünce, bir Yaratıcının varlığını kabul eden, ancak İlahi dinlerin varlığını reddeden “deizm” felsefesiyle birebir benzeşmektedir.
Tarihte, Allah”a inandığını fakat dine ve vahye inanmadığını söyleyen ve kendini “deist” olarak tanımlayan pek çok felsefeci vardır.
Örneğin Heraklit, Descartes, Voltaire, Leibniz meşhur deistlerden bazılarıdır.
Dahası, Voltaire’in İslam’a olan düşmanlığıyla bilinmesi ve tanınmış bir mason olması, ayrıca Descartes’ın da yine tarihi kaynaklarda “Tapınak Şövalyesi” ve yüksek dereceli bir mason olarak geçmesi Deizm felsefesinin masonik kökenini göstermeye yeterlidir.
Masonlar bir “Ulu Mimar”ın varlığını kabul ederken diğer yandan İlahi dinlere gerek olmadığını savunurlar. Akıllı tasarım hareketinin kurucuları da, bir tasarımcının varlığını kabul ederken teorinin din ile bir ilgisinin olmadığını, bu teoriyi savunmak için dindar olmanın gerekmediği tezini savunurlar.
Görüldüğü gibi, akıllı tasarım teorisini destekleyenlerin, deist filozoflardan bir farkının bulunmadığı açıktır. Tarih boyunca Allah”ın emrettiği din ahlakına karşı açıkça veya üstü kapalı şekilde savaş açmış deist felsefelerin sadece isimleri değişmiş, ancak temelde aynı sapkın mantığı savunagelmişlerdir.
İTİBAR VE ŞEREF İSLAM”DADIR
Bir Müslüman samimi olarak akıllı tasarım teorisine inanabilir, onu savunabilir, bu teorinin İslam”a faydalı olacağı zannına kapılmış olabilir. Ancak bu ciddi bir hatadır. Bu hatada ısrar etmek ise o kişide şirk alametlerinin ortaya çıkmasına neden olur.
Dolayısıyla bir Müslümanın, hakkında gereği gibi bilgi sahibi olmadığı, iç yüzünü ve gerçekte ne amaca hizmet ettiğini bilmediği böyle bir akımın peşinden gitmesi son derece sakıncalıdır.
Allah müminleri böyle bir hataya düşmekten şöyle sakındırmaktadır:
“”Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme; çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur.”” (İsra Suresi, 36)
Akıllı tasarım teorisini savunan bazı kişilerin en dikkat çekici yönleri, Müslüman olduklarını söyledikleri halde, şaşırtıcı bir şekilde Allah”ın ismini zikretmekten kaçınmalarıdır.
Bu kimseler, “tüm evreni, canlı ve cansız varlıkları Allah yaratmıştır” demek yerine, “evrende akıllı bir tasarım vardır” şeklinde muğlak ifadeler sarf ederler. Teoriyi savunan Batılı bilim adamlarının, felsefecilerin entelektüel üslubuna özenerek, bu üslubu taklit etmeye çalışırlar.
Söz konusu kimselerin bilinçli olarak Allah’ın ismini anmaktan çekinmelerinin elbette önemli bir nedeni vardır: Dinin özünü kavrayamamaları ve imanın derinliğini kalplerinde yaşayamamaları…
Kuran’ın ruhunu ve inceliklerini kavrayamadıkları için de, kendi kafalarında oluşturdukları İslam modeli, Kuran’da tarif edilen, Allah”a halis kılınan din anlayışından tamamen farklıdır.
Samimi bir Müslüman, Kuran’da mücadeleleri detaylı bir biçimde anlatılan mübarek peygamberlerin kişiliklerine, üsluplarına ve tavırlarına özenir, bu kutlu insanları örnek alır.
Din ahlakını tam olarak kavrayamayan ve Allah’ın gücünü gereği gibi takdir edemeyen bir zihniyet ise, bu mübarek insanlar yerine, birtakım Batılı entelektüellerin, felsefecilerin, düşünürlerin, bilim adamlarının, edebiyatçıların fikir ve üsluplarına özenir, bu kişileri taklit eder.
Bu tavır aslında, üstü kapalı bir şekilde “ben peygamberlerin üsluplarını ve dini tebliğ etmede kullandıkları metotları beğenmiyorum, yeterli bulmuyorum” demek anlamına gelir.
Elbette ki böyle bir bakış açısı, Allah’ın kitabına ve peygamberlerine iman eden salih bir Müslümanın bakış açısıyla taban tabana zıttır.
Bu zihniyetin bir sonucu olarak da Müslüman kimliğiyle anılmak, böyle bir kimsenin şiddetle kaçacağı ve utanç duyacağı bir durum haline gelir.
Oysa Allah’ın ismini anmaktan utanarak savunulan bir din İslam olamaz. Ne Peygamber Efendimiz (sav) ne de sahabe din ahlakını bu şekilde yaşıyorlardı. Hepsi din ahlakını tam olarak, hakkıyla, Kuran”da bildirildiği gibi yaşıyor, anlatıyor ve savunuyorlardı. Geçmiş peygamberler ve etraflarındaki müminler de din ahlakını bu şekilde eksiksiz biçimde yaşıyorlardı.
Peygamberlerin, elçilerin bu dosdoğru yolundan yüz çevirerek dininden utanmanın, şanı, şerefi, itibarı başka yerlerde aramanın insana getireceği, büyük bir aşağılanmadan başka bir şey değildir:
“”Kendi nefsini aşağılık kılandan başka, İbrahim”in dininden kim yüz çevirir? Andolsun, Biz onu dünyada seçtik, gerçekten ahirette de o salihlerdendir.”” (Bakara Suresi, 130)
İnkar edenlere meyledip din ahlakından en küçük bir taviz vermeyi Allah Kuran”da şiddetle kınamaktadır:
“”Onlar neredeyse, sana vahyettiğimizden başkasını Bize karşı düzüp uydurman için seni fitneye düşüreceklerdi; o zaman seni dost edineceklerdi.
Eğer Biz seni sağlamlaştırmasaydık, andolsun, onlara az bir şey (de olsa) eğilim gösterecektin. Bu durumda, Biz sana, hayatın da kat kat, ölümün de kat kat (acısını) tattırırdık; sonra Bize karşı bir yardımcı bulamazdın.”” (İsra Suresi, 73-75)
Kuran ahlakını kendine rehber edinmeyen, kalplerinde Allah korkusunu yaşamayan kimseler şüphesiz ki bir Müslümanın neden sürekli Allah’ı andığını anlayamaz.
Bunun gerekliliğini hissedemez ve katıksızca Allah’ı anan müminlerin teslimiyetlerini, Allah’a ve peygamberine olan sadakatlerini kendince entelektüel bakış adı altında küçümser.
Bu bakış açısını Rabbimiz bir Kuran ayetinde şu şekilde bildirmiştir:
“”Ve (yine) kendilerine: “İnsanların iman ettiği gibi siz de iman edin” denildiğinde: “Düşük akıllıların iman ettiği gibi mi iman edelim?” derler. Bilin ki, gerçekten asıl düşük-akıllılar kendileridir; ama bilmezler.”” (Bakara Suresi, 13)
Başka bir Kuran ayetindeyse Rabbimiz, yalnızca Kuran’a uyan ve Allah’tan korkan kimselerin öğüt alabileceğini şu şekilde bildirmiştir:
“”Sen ancak, zikre (Kur”an”a) uyan ve gayb ile Rahman olan (Allah”)a (karşı) içi titreyerek korku duyan kimseyi uyarırsın. İşte böylesini, bir bağışlanma ve üstün bir ecirle müjdele.”” (Yasin Suresi, 11)
Ayette belirtilen Allah korkusunu kalplerinde hissetmeyenler, Allah”tan güçleri yettiği kadar korkmaya çalışmayanlar, Kuran’ın sonsuz hikmetini asla kavrayamazlar.
Entelektüel bir kişi, bilgi birikimi ve görgüsüyle, toplumda saygı görebilir. Ne var ki bu özellik, ancak İslam’ın faydasına kullanıldığı zaman Allah Katında bir değer kazanacaktır.
Bir kimse, Allah’ın ismini anmaktan özellikle kaçıyor ve bilgi birikimini batıl fikir sistemlerini savunmak için kullanıyorsa bunun şöyle bir açıklaması olabilir: Allah’tan ve İslam’dan uzak yaşayan kişilerin gözüne girip onlara yakın olabilmek ve bu kimseler nezdinde itibar sahibi olabilmek…
Böylesine sığ ve İslami bilinçten uzak bir davranış, belki de bu kişiler nezdinde itibar görecektir. Ancak Allah Katında böyle bir davranışın kesin olarak kabul görmeyeceğini Rabbimiz Kuran’da şu ayetle bildirmiştir:
“”Onlar, mü”minleri bırakıp kafirleri dostlar (veliler) edinirler. “Kuvvet ve onuru (izzeti)” onların yanında mı arıyorlar? Şüphesiz, “bütün kuvvet ve onur,” Allah”ındır.”” (Nisa Suresi, 139)
Kendilerine İslam geldiği halde ondan yüz çevirerek farklı yollara sapanları Allah Kuran”da şöyle haber vermektedir:
“”Eğer hak, onların heva (istek ve tutku)larına uyacak olsaydı hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herkes (ve herşey) bozulmaya uğrardı. Hayır, Biz onlara kendi şan ve şeref (zikir)lerini getirmiş bulunuyoruz, fakat onlar kendi zikirlerinden yüz çeviriyorlar.”” (Müminun Suresi, 71)
Daha önce de belirttiğimiz gibi, akıllı tasarım teorisinin özünde din ile bilimin birbirlerinden ayrılmaları gerektiği gibi akıl dışı bir ön kabul vardır. Bu yüzden, açık açık İslam ahlakını ve Allah’ın varlığını savunmak, Allah ve din inancına sahip olmayan akıllı tasarım teorisyenlerinin eleştirilerine ve itirazlarına sebep olacaktır.
Dolayısıyla bilimi, Allah’ın birliğini ve İslamiyet’in Hak din olduğunu ispatlamada kullanmak, başta bu teorinin önde gelenleri olmak üzere, bilimsel ve entelektüel kesimler tarafından kendilerince eleştirilecek ve küçümsenecek bir davranıştır.
Oysa bir Müslüman tüm dünyayı karşısına alacağını bilse dahi, Allah’ın ismini anmaktan, İslam’ı savunmaktan taviz vermez. Çünkü Müslüman olarak gerçek şerefine kavuştuğunun bilincindedir.
HİDAYETİ VEREN ALLAH’TIR
Ateizm ile mücadelede, akıllı tasarım teorisini, Kuran ayetleri ve iman hakikatlerinden, haşa, üstün gören bir zihniyet, şüphesiz ki hidayeti verenin Allah olduğu gerçeğini düşünmelidir.
Allah bir ayetinde şöyle buyurur:
“”Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin tümü, topluca iman ederdi. Öyleyse, onlar mü”min oluncaya kadar insanları sen mi zorlayacaksın? Allah”ın izni olmaksızın, hiç kimse için iman etme (imkanı) yoktur. O, akıl erdiremeyenlerin üzerine iğrenç bir pislik kılar.”” (Yunus Suresi, 99)
Gerçekten de bir kimse, bilgi eksikliğinden veya Darwinizm propagandaları nedeniyle kafası karışmış ve bunun sonucunda ateist ya da kuşkucu olmuş olabilir.
Ancak, vicdanlı ve samimi bir insan için evrim teorisinin bilimsel olarak çürütülmesi onun Allah”ın varlığına ve Yaratılış gerçeğine ikna olması için yeterlidir.
Vicdanlı ve samimi bir insanın Allah”a inanması için, önce ara aşama olarak “akıllı tasarım”a ikna edilmesi gibi bir gereklilik yoktur.
İnsanların iman etmesinin önündeki engellerin kaldırılması maksadıyla evrim teorisinin çürütülmesi, bilimsel bir çalışmadır ve Müslümanlar için bir ibadettir.
Ancak, inatçı, önyargılı, muhakemesi kapalı, mantık örgüsü bozuk, art niyetli bir ateist, evrim çürütülse de iman etmeyebilir, bambaşka kuşkulara da kapılabilir.
Dolayısıyla akıllı tasarımın böyle bir kimsenin Allah”ın varlığına ikna edilmesinde hiçbir faydası olmayacağı açıktır.
Müslüman, Allah”ın varlığını ateiste de, kuşkucuya da, Hristiyan”a da, Budiste de Kuran”da anlatılan hikmetlerle ve iman hakikatleriyle ispatlar, İslam dinini Kuran”la tebliğ eder.
Hidayeti verenin Allah olduğu gerçeğini hiçbir zaman unutmaz.
Samimi bir Müslümanın kalpten hissederek söyleyeceği bir tek ayet ya da iman hakikati bile, en azılı ateistin iman etmesine vesile olabilir.
Örneğin daha önce Firavun için çalışan ve büyücülük yapan kişiler, Hz. Musa”nın gösterdiği bir mucize ile bir anda iman ederek secdeye kapanmışlar ve Allah yolunda ölmeye razı olmuşlardır.
Konuyla ilgili Kuran ayetleri şu şekildedir:
“”Dediler ki: “Bize gelen apaçık delillere ve bizi yaratana seni asla “tercih edip-seçmeyiz.” Neyde hükmünü yürütebileceksen, durmaksızın hükmünü yürüt; sen, yalnızca bu dünya hayatında hükmünü yürütebilirsin.”
“Gerçekten biz Rabbimize iman ettik; günahlarımızı ve sihir dolayısıyla bizi kendisine karşı zorlayarak-sürüklediğin (suçumuzu) bağışlasın. Allah, daha hayırlıdır ve daha süreklidir. “” (Taha Suresi, 70-73)
Dikkat edilirse başlangıçta Hz Musa’ya karşı olan bu kişiler dahi, Allah’ın dilemesiyle bir anda halis Müslümanlar olabilmektedir.
Çok manidardır ki, bu kimselerin iman etmesine, Hz. Musa konuşarak vesile olmamış, hatta bir kelime bile söylememiştir.
Hiçbir bilimsel izahta da bulunmamıştır.
Allah Kendi Katından bir mucize ile bu kişilere hidayet vermiş ve buna hiç kimseyi vesile etmemiştir.
Dolayısıyla unutmamak gerekir ki Darwinizm gibi yaratılışın anlaşılmasına engel teşkil eden sistemlere karşı mücadele etmek, Kuran”ın emrettiği bir ibadettir.
Böyle bir ibadetin sonucu ise muhakkak Allah’a aittir.
Allah insanları yalnızca din ahlakını tebliğ etmekle sorumlu tutmuştur.
Entelektüel izahlarlarla, en olmadık felsefelerle insanları hidayete çekmeye çalışmak Kuran”ın bütününe aykırı bir yöntem ve davranıştır.
Bilimin ve entelektüel bilginin kendilerine ait hiçbir güçleri olamaz, kendi başlarına insanlara hidayet veremez.
Bu güç yalnızca yerlerin ve göklerin Rabbi olan Allah’a aittir.
MÜSLÜMANIN TAVRI NET OLMALIDIR
Akıllı tasarım teorisini savunan kişilerin genelde Allah’ın ismini özellikle anmaktan çekindiklerini belirtmiştik.
Dolayısıyla, inkarcılara yaranmak, onlardan çekindiği, utandığı için dinini gizlemenin, çift taraflı davranmanın kişiye hiçbir faydası yoktur. Çünkü inkar edenler bu kişiyi, dinini bütünüyle terk etmediği, tamamen kendi saflarına geçip açıkça İslam”a karşı durmadığı sürece aralarına kabul etmeyeceklerdir.
Sonuç olarak bu kişiler ne tam anlamıyla İslam”ı, ne de tam anlamıyla savundukları “deist” felsefeyi yaşayabilirler. İki tarafa da gerektiği gibi mensup olamazlar. Her iki tarafa da yaranmaya çalışır fakat iki taraftan da dışlanır, umduklarını bulamazlar.
Bu tür kimselerin durumu ayetlerde çok açık bir şekilde tarif edilmektedir:
“İnsanlara gösteriş yaparlar ve Allah”ı ancak çok az anarlar. Arada bocalayıp dururlar. Ne onlarla, ne bunlarla.” (Nisa Suresi, 142-143)