Discovery Channel”ın bu belgeselinde Tyrannosaurus rex türü dinozorlara ait çeşitli bulgular ve bunların anatomileri ile etobur mu yoksa leşçil mi olduklarına dair tartışmalar konu edildi. Bu dev canlıların kökenleri konusunda ortaya konan evrimci iddialar ise tam bir masaldı. T. rex”in kökeni hakkında şu iddia aktarıldı:
“Bugün T. rex”in atalarının, kafatası avucunuza sığacak kadar küçük bir yaratığa dayandığını biliyoruz. Bu, Eoraptor. Fosil kayıtlarında bildiğimiz en eski ve ilk yırtıcı dinozor. Ve yırtıcı dinozorlara kadar gelişmiş olan en temel adaptasyonlara sahip. Kafatasında yırtıcı dinozorların en klasik özellikleri bulunmakta. Bu özelliklerden biri altçenede yer alıyor. Altçenenin orta kısmında, altçenenin esnemesini sağlayan bir eklem var. Çene canlı ve hareketli bir av yakaladığında onu kavramasını sağlayan bir özellikte. Bu bildiğimiz diğer bütün yırtıcı dinozor fosillerde aynıdır. Ve Eoraptor fosil kayıtlarında bu adaptasyonu gösteren ilk örnektir”.
Burada koyu formda aktardığımız “biliyoruz” ve “adaptasyon” kelimeleri sadece izleyiciyi yönlendirmek, anlatılan masala inandırmak için başvurulmuş özel kelimelerdir. Ortaya konan iddia değerlendirildiğinde “biliyoruz” kelimesinin az sonra anlatılacak masalın etkisini kuvvetlendirmek için kullanıldığı hemen anlaşılmaktadır. Öncelikle bu masalla, masalın dayandırıldığı fosiller arasındaki ilişki bir dağla fare arasındaki ilişki gibidir. Anlatılan masal çok büyük, eldeki veriler yok denecek kadar az ve daha da önemlisi birbirlerine 150 milyon yıl uzaktırlar: Eoraptor 228 milyon yıl, T. rex ise 67-70 milyon yıl önce yaşamış canlılardır.
Bu büyük zaman aralığını anlatılan masalla kıyaslamak için biraz düşünelim: Eoraptor”u düşünün… Çenesinde çırpınan avını tutmasını sağlayan özel bir eklem vardır. Şimdi arada 150 milyon yıllık bir süre geçtiğini düşünün… Ve şimdi de fosil kayıtlarında tam 150.000.000 yıl daha yaşlı katmanlardan çıkarılan T. rex”i düşünün… Çok daha büyük bu dinozorun da ağzında söz konusu eklem vardır. Şimdi bu tabloyu evrimci bilim adamının iddiasına göre bir kez daha değerlendirin. Acaba birbirinden zaman olarak 150 milyon yıl, irilik olarak da defalarca farklı olan bu iki canlının birbirinden evrimleştiği iddiasının “ispat”ı ne olabilir? Peki evrimci “bilim adamı” bu konuda bir kanıt sunabilmiş midir? Kesinlikle hayır. Bu insan sadece “bakın bunların ikisinin çenesinde benzer eklem var; bu, diğerinin atasıdır” masalına inanmamızı istemektedir.
“Adaptasyon” kelimesi de bu masal için seçilmiş evrimsel bir kavramdır. Evrimci bilim adamı, zihnimizde çene eklemini zamanla çevre şartlarına göre gelişmiş bir özellik olarak canlandırmamızı istemektedir. Peki bu bilim adamı bu özelliğin “adaptasyon” olduğunu gösteren bir kanıt sunmakta mıdır? Yine, hayır. Darwinizm”i körükörüne benimsediği için canlılardaki her yapıyı -ne kadar kompleks olsalar da- kör tesadüflere dayalı adaptasyon olarak “etiketlemektedir”. Bir insanın gözü, bir papağanın renkleri, bir kuşun kanadı, bir balığın yüzgeçleri, bir timsahın dişleri ve daha sayısız biyolojik yapı bu mantığa göre “adaptasyon” olarak etiketlenebilir ama bu etiketleme söz konusu yapıların kökeninin evrimle nasıl ortaya çıkabileceğini açıklamaz.
Belgeselde buna paralel bir yanılgıyı da paleontolog Jack Horner ortaya koymaktadır. Horner, bir dinozorun bacak kemiklerini yorumlarken “Evrim süresince yürümek için bacaklarınız çıkması gerekiyordu” demektedir. Oysa bu ifade bacakların evrim teorisine göre bir açıklaması olamaz. Çünkü bacakların yürümeyle ilgili olduğunu sadece insanlar bilir. Evrimin dayandığı doğal seleksiyon ve mutasyonlar tamamen kör tesadüflere bağlı, şuursuz dolayısıyla da amaçsız süreçlerdir. Bu yüzden ne doğal seleksiyon ve mutasyonlar ne de bedendeki şuursuz hücreler bacağın yürümek için gerekli olduğunu “düşünüp” bu amaca göre evrimleşemezler.
Bacaklar embriyonik gelişimde evrimin açıklayamadığı bir şekilde ortaya çıkan simetrik uzantılardır ve eklem, kemik ve bunları destekleyen kas yapılarıyla hareket sağlayan mükemmel tasarımlardır. Bu tasarımın mükemmelliğinin bir göstergesi robotik biliminde temel araştırma konularından biri olmasıdır. Yürüme yeteneği olan en üstün robotları geliştirmek isteyen bilim adamları insan bacağının anatomisini en ince detaylarına kadar araştırmakta ve bunu olabildiğince gerçeğe yakın şekilde taklit etmeye çalışmaktadırlar. Yani bacaklar mükemmel tasarlanmış birer makina gibidir. Bir makina gördüğümüzde bunun bilinçli bir şekilde bir mühendis tarafından tasarlandığını anlarız.
Aynı şekilde bacaklar da bilinçli bir şekilde tasarlanmış yani bir Yaratıcı tarafından yaratılmıştır. Bu yaratıcı tüm evrenin yaratıcısı olan Yüce Allah”tır.