Nayderyanların (Denizanası, mercan, deniz anemonu gibi canlıların ait olduğu filum, Cnidaria) anlatıldığı programda, günümüzde yaşayan hayvanların hareketlerinin dayandığı sinir ve kas sisteminin ilk olarak nayderyanlarda ortaya çıktığı anlatıldıktan sonra aşağıdaki evrimci ifadelere yer verildi:
“Milyonlarca yıl önce nayderyanlar bir devrim yapıp hayvanlara hareket getirdiler. Biz sinir hücrelerini kasları sinir hücrelerini kullanırız tüm bunlar nayderyanlar tarafından icat edildi… Nayderyanlar tarafından bulunan bu değerli sistem hayvanlar alemine miras bırakılacaktı… İnanılmaz bir adımdı. Hayvanlar hareket etmek için ve tepki göstermek için inanılmaz yollar geliştirdiler. Tüm bunlara atalık edenler ise nayderyanlardı. Bu ilkel ve basit gruba büyük minnet borcumuz var…”
Nayderyanların sinir sistemini ilkel nitelemesi, sadece TRT1’in önyargılarından kaynaklanmaktadır. Evrimciler doğa tarihinde basitten komplekse doğru evrim yaşandığını iddia ettikleri için, yaşça eski ve günümüzde yaşayanlara kıyasla daha basit bir organizasyona sahip sistemleri “ilkel” diye niteleme eğilimindedirler. Nayderyanların günümüz hayvanlarının hareket sistemlerinin atasal formuna sahip olduğunu iddia etmeleri de bundan kaynaklanmaktadır. Gerçekte ise nayderyanlarla ilgili bu iddia geçersizdir.
Öncelikle doğada canlıları basitten komplekse doğru geliştirecek bir mekanizma yoktur. Bir benzetme yapacak olursak, kompleks formlar teknoloji seviyesi açısından üstün cihazlar gibidir. Daha üstün teknolojik cihazların, önceki cihazlara göre daha fazla mühendislik bilgisi gerektirdiği gibi, kompleks yaşam formları da DNA’larında basit formlara göre daha fazla genetik bilgiye sahiptirler. Örneğin bir filin hortumu, uygun şekilde hareket etmesini sağlayan yüzbinlerce kas ve bunu destekleyen özelleşmiş sinir ağına sahiptir. Evrimcilerin, fildeki bu tasarımın dayandığı genetik bilginin nayderyan gibi bir canlının DNA’sından nasıl gelişmiş olabileceğine dair hiçbir tatmin edici açıklamaları yoktur. Gözlemler rastgele mutasyonların daima bilgiyi iptal ettiklerini ve etkili oldukları zaman da canlıya zararlı olduklarını ortaya koymaktadır. Nayderyan gibi bir canlının hareket sisteminden filin sahip olduğu kompleks hareket sistemine rastgele mutasyonlar sonucu erişildiğini savunmak, yüksekçe bir yerden tekrar tekrar atılan bir hesap makinesinin zamanla bir bilgisayara dönüşebileceğini savunmak gibidir. Kısacası kompleks hareket sistemleri, nayderyanlardan evrimleşerek ortaya çıkmış değildir.
Nayderyanların diğer hayvanların atası olduğu iddiasının geçersizliğini çok açık bir biçimde gösteren diğer bir kanıt ise paleontolojiden gelmektedir: Kambriyen Patlaması. Bilinen tüm hayvan filumları; nayderyanlar, eklembacaklılar, solucanlar, kordalılar, kabuklular vs. hepsi söz konusu jeolojik dönemde (540-530 milyon yıl öncesinde) aniden, hiçbir ataları olmadan ortaya çıkmışlardır.
1999 yılında Çin’de ele geçirilen 530 milyon yıllık iki balık fosili, Kambriyen Patlaması”nın evrim teorisi için oluşturduğu çıkmazı daha da büyütmüştür. Kısa bir süre öncesine kadar bilinen filumların tamamına yakınının Kambriyen döneminde ortaya çıktıkları bilindiği halde bu dönemde yaşadığı kesin olarak bilinen omurgalı bir canlı yoktu. Ancak Çin’de ele geçirilen ve ait oldukları canlı hakkında birçok bilgi verecek kadar detaylı görünüme sahip olan 530 milyon yıllık iki balık fosili bu kabulün bir hayalden ibaret olduğunu gösterdi (“Lower Cambrian vertebrates from south China” Nature 402, sf. 42 – 46 ,4 Kasım 1999). Bu balıkların ‘Alt Kambriyen’ kayalarında ele geçirilmiş olması, cnidaria’ya ait birçok grupla aynı dönemde, hatta bazılarından önce ortaya çıktığını gösteriyordu.
Peki nasıl olabilir de nayderyanlardaki hareket sisteminden evrimleştiği söylenen omurgalı hareket sistemi nayderyanların birçoğuyla aynı dönemde ortaya çıkmış olabilir? Elbette böyle bir durum sözkonusu değildir. Böylece nayderyanlar ve günümüz canlıları arasında bir ata-soy ilişkisi bulunduğu iddiasının sadece önyargıya dayalı olduğu ortaya çıkmaktadır.
Görüldüğü gibi TRT1’de ortaya konan iddialar, bilimsel kanıtlara rağmen, körükörüne inanılarak savunulan yanılgılardır. Doğa tarihine ait bulgular Darwinizm’i reddettiği halde bu gerçek görmezlikten gelinmekte ve belgeselde hiçbir bilimsel değeri olmayan evrim masalları anlatılmaktadır. Bu noktada ulusal radyo televizyon kurumumuz TRT1’in yetkililerine düşen sorumluluk da ortaya çıkmaktadır. Sayın TRT yetkilileri, Darwinizm’in, bilimsel kanıtlar değil sadece ideolojik amaçlarla ayakta tutulmaya çalışılan bir teori olduğunu anlamalı ve Darwinist yayınları bilimsel incelemeye tabi tutmadan yayınlamaktan kaçınmalıdırlar.