Vatan gazetesinin 22 Ocak 2003 tarihli sayısında “Karıncayiyen İnsanlara Akraba Çıktı” başlıklı bir haber yayınlandı. Yazıda, karıncayiyenlerin ilk insanlara benzer genetik özellikler taşıyabileceği ileri sürülüyor ve bu noktadan yola çıkılarak insan ile karıncayiyenin ortak bir atadan evrimleştiği iddia ediliyordu.
Aynı tarihli Milliyet gazetesi de “Büyük Büyük Dedemiz Bir Karıncayiyen Çıktı” başlığıyla aynı iddiayı tekrarlıyordu. Her iki gazete, bilimsel açıdan hiçbir somut kanıta dayanmayan bu yorumu heyecanla benimsemiş görünüyordu. Milliyet gazetesi karıncayiyene “dede” derken, Vatan gazetesi “Bunu da görecektik” şeklinde bir spot kullanıyordu. Ajanslarda geçen bir evrim haberi daha, bilimsel kanıtlar ışığında değerlendirilmeden baskıya yetiştirilmiş ve bir evrim gafı daha bilimsel bir haber gibi halka sunulmuştu.
Hürriyet gazetesi ise 1 Şubat 2003 tarihli Hürriyet Bilim ekinde benzer bir yanılgıyı dile getirdi. “Plasentalı memelilerin atası yer domuzu mu?” başlıklı yazıda, yine evrim propagandası yapılıyordu.
Oysa her üç gazete de yanılmaktadır. Ortada evrim teorisini destekleyen bir bulgu yoktur. Bu yazıda bu gerçeği kısaca izah edeceğiz.
Tutarsızlıklarla Dolu Sınıflandırma
Bu gazetelerin verdiği haber, Cambridge Üniversitesi’nden Fengtang Yang başkanlığında bir ekip tarafından gerçekleştirilen ve PNAS (Proceedings of the National Academy of Sciences) dergisinde yayınlanan bir araştırmaya dayanmaktadır. (1) Araştırmacılar daha çok Afrika’da yayılmış olan Afrotheria üst takımının Tubulidentata (karınca yiyen) ve Proboscidea (filler) takımından canlıların genlerini karşılaştırmışlardır.
Bilim adamlarının araştırdığı Afrotheria, aslında evrim teorisi lehinde değil aleyhinde bir örnektir; çünkü evrim teorisi uyarınca yürütülen genetik taksonomi (sınıflandırma) çalışmalarının tutarsızlığını göstermektedir. Bu üst takım aslında tamamen teoriktir ve son yıllarda genetik analizlerin hız kazanmasıyla oluşturulmuştur. Canlılar arasında sadece genetik benzerliklere dayanılarak hazırlanmış hayali bir kategoridir. Bu üst takım içinde kurulan akrabalık ilişkileri ise oldukça tuhaftır. Örneğin filler deniz inekleriyle bu takımın içindeki akrabalar olarak kabul edilmektedir, oysa deniz ineğinin yaşam alanı ve şekli filden tamamen farklıdır. Ayrıca anatomileri arasında —temel memeli dizaynı dışında— hiçbir benzerlik yoktur. Evrimcilerin her iki canlıya akraba gösterdiği bir diğer canlı da minik kır faresidir ki, oluşturulan takımın ne denli zorlama olduğunu gösteren başka bir örnektir.
Afrotheria üst takımının dahil olduğu plasentalı memelilerin kökeni ise evrimciler açısından daha da tartışmalıdır. Nature dergisinin editörü Henry Gee’nin belirttiğine göre, plasentalı memelilerin sınıflandırılmasında, DNA ve moleküler benzerlikleri temel alan evrimcilerle, anatomik benzerlikleri temel alan evrimciler, birbirleriyle tamamen zıt görüşler savunmaktadırlar. (2) Çünkü plasentalı memeliler görünüm açısından oldukça geniş bir çeşitlilik gösterirler. Örneğin kır faresiyle mavi balina birer plasentalı memelidir. Bir etobur olan aslan ile yunus ve balinalar aynı kategoriye dahil edilmektedirler. Birbirinin akrabası olarak gösterilen bu farklı canlıların hepsi de, aslında birbirleriyle hiç ilgileri olmadan, özgün yapılarıyla aniden ortaya çıkmışlardır. Fosil kayıtları bunu kanıtlamaktadır.
Görüldüğü gibi bu sınıflandırmaların gerçekçi bir zemini yoktur. En önemlisi genetik karşılaştırmalarla yola çıkarak sözde ortak atayla ilgili çıkarımlar yapmak, bilimsel bir yaklaşım değildir. Bu tutarsızlıklar karınca yiyenle ilgili karşılaştırma çalışmasında belirgin bir şekilde görülmektedir.
Sözde ataların araştırıldığı genetik analizlerin en çürük yanlarından biri, önyargılara dayalı olmalarıdır. Bu tür araştırmalar yapan evrimciler, araştırmaya başlarken bir ortak atanın varlığı konusunda peşin hükümlüdürler. Karınca yiyen araştırmasının lideri Prof. Robin Terence, BBC televizyonuna yaptığı yorumlarda önyargılarını açıkça ortaya koymaktadır:
“Zaman içinde geri gidecek olursanız bütün memelilerin bir ortak atası vardır aslında.” (3)
Terence BBC’de yayınlanan bir diğer yorumunda da, yaptıkları işin “geriye doğru çıkarım”dan ibaret olduğunu şu sözleriyle ifade etmiştir:
“Yaşayan türlerin kromozomlarına bakıldığı ve geriye doğru çıkarımlarda bulunulduğunda, karınca yiyen, ilkel kromozom özelliklerinin birçoğunu korumuş görünüyor.” (4)
Bu önyargı, genetik benzerliklerin yorumlanmasında da açıkça kendini belli eder. Evrimciler, inceledikleri canlıların bir ortak atası olduğuna dair hiçbir somut kanıt olmaksızın yola çıkmışlardır. Üstelik eldeki tüm bulguları, söz konusu dogmayı destekleyebilmek için yanlış ve taraflı şekildeyorumlarlar. Örneğin inceledikleri canlıların genlerinde rastladıkları özelliklerin bir ortalamasını alırlar. Sonra da özellikleri ortalamaya en yakın olan canlının, ortak ataya en yakın olduğunu ilan ederler. Terence’ın araştırmasında da incelenen canlıların genetik özelliklerinin bir ortalaması alınmış ve bu ortalamaya en yakın genetik özellikleri karınca yiyenin taşıdığı görülmüştür. Daha sonra da var olduğu varsayılan hayali ortak atanın, karınca yiyene benzer bir canlı olduğu kabul edilmiştir. Bu önyargılı çıkarım, bir otobüsle bir motorsikletin “ortak ata”dan geldiğini varsayıp sonra da bu “ata”nın araba olduğunu iddia etmek gibidir. (Oysa gerçekte bu üç farklı yapı da ayrı ayrı tasarlanmıştır.)
Türlerdeki Özgün Moleküller Geçişi Reddetmektedir
Moleküler ve genetik benzerliklerin evrimsel ilişki kanıtı olarak ileri sürülmesinin mantıksızlığı ortadadır. Çünkü canlılar arasındaki moleküler karşılaştırmalar incelendiğinde, bunların ortaya bir evrim tablosu koymadığı görülmektedir. Tam aksine evrim teorisine göre birbirleri ile çok yakından ilişkili olduğu iddia edilen canlıların moleküler düzeyde çok farklı oldukları ortaya çıkmaktadır.
Bir moleküler biyolog olan ve Darwinizm’e getirdiği eleştirilerle tanınan Prof. Michael Denton bu gerçeği şöyle vurgular:
“Moleküler düzeyde, her canlı sınıfı, özgün, farklı ve diğerleriyle bağlantısızdır. Dolayısıyla moleküller, aynı fosiller gibi, evrimci biyoloji tarafından uzun zamandır aranan teorik ara geçişlerin olmadığını göstermiştir… Moleküler düzeyde hiçbir organizma bir diğerinin “atası” değildir, diğerinden daha “ilkel” ya da “gelişmiş” de değildir… Eğer bu moleküler kanıtlar bundan bir asır önce var olsaydı… organik evrim düşüncesi hiçbir zaman kabul görmeyebilirdi.” (5)
Ortak Genetik Özellikler Ortak Tasarımın İşaretidir
Bu konuda evrimcilerin —ve evrimi savunan haberlere yer verengazete ve televizyonların— göz ardı ettikleri bir diğer önemli nokta ise, bizzat genlerin varlığının evrim teorisini çürütmek için yeterli olduğudur. Çünkü gen, sahip olduğu komplekslikle, yaşamın bir rastlantı eseri olmadığının, yaratıldığının açık kanıtlarından biridir.
Genler son derece kompleks bilgi saklama üniteleridir. İnsan DNA”sında 1.000.000 ansiklopedi sayfasını dolduracak kadar bilginin yer aldığı hesaplanmıştır. Bu yüksek depolama kapasitesine karşın, DNA son derece küçüktür. Gözle görülmesi mümkün olmayan bir hücrenin çok daha küçük olan çekirdeğinde yer alır. DNA öyle özel bir tasarıma sahiptir ki, tek bir insan hücresinde 3 metre boyunda DNA sarmalı katlanmış olarak bulunur. DNA”daki bilginin, bilgiyi saklayan baz diziliminin ve katlanabilir sarmalın tesadüflerle ortaya çıkmış olması imkansızdır. Dahası DNA”da kendi kendini onarabilen bir sistem de bulunur. Bu sistem hücre bölünmesi sırasında meydana gelebilecek kopyalama hatalarını izler ve onarır. DNA’daki kompleks tasarım ve onarım sisteminin tek açıklaması bilinçli tasarım, yani yaratılıştır.
Canlı türlerinde görülen ortak genetik benzerlikler aynı bilinçli tasarımın eseridir. Elektronikte farklı kullanım alanlarına sahip, farklı tasarımda cihazların temelde benzer çiplerden meydana gelmesi gibi, farklı tür canlıların DNA”larında benzer dizilimler hatta benzer genler vardır. Ama çipler tesadüfen oluşmamıştır, genler de. Bu kusursuz düzen alemlerin Rabbi olan Allah”ın yaratmasıdır.
Sonuç
Vatan, Milliyet ve Hürriyet gazetelerinde yer verilen evrim senaryolarının bilimsel bir dayanağı yoktur. Genetik karşılaştırma analizleriyle ilgili önyargılar, evrimcilerin kendi ifadelerinde de açıkça görülmektedir. Dahası, genetik karşılaştırmalarla oluşturulan evrim ağaçları son derece tutarsız ilişkiler ortaya koymaktadır. Anatomiyi temel alan evrim ağacıyla, genetiği temel alan ağaç birbirlerinden tamamen farklıdır. Tüm bunlar genetik karşılaştırmalardan çıkarılan ortak ata tezlerinin ne kadar temelsiz olduğunu ortaya koymaktadır. DNA’daki mükemmel tasarım ele alındığında ise canlıların ortak bir atadan rastlantıyla türedikleri iddiası ‘gülünç’ kalmaktadır.
Vatan, Milliyet ve Hürriyet gazeteleri artık bu bilimsel gerçekleri görmeli, her yeni bilimsel bulguyu evrim delili zannetmekten kurtulmalı ve körü körüne evrim propagandasından vazgeçmelidirler.
1 1. “Reciprocal chromosome painting among human, aardvark, and elephant (superorder Afrotheria) reveals the likely eutherian ancestral karyotype”, PNAS, 24 Ocak 2003,
http://www.pnas.org/cgi/reprint/0335540100v1
2. “Shaking the Family Tree”, Henry Gee, 1 Şubat 2001, http://www.nature.com/nsu/010201/010201-11.html
3. “Great Uncle Aardvark?”, 20 Ocak 2003, http://news.bbc.co.uk/2/hi/science/nature/2676377.stm
4. “Great Uncle Aardvark?”, 20 Ocak 2003, http://news.bbc.co.uk/2/hi/science/nature/2676377.stm
5. Michael Denton, Evolution: A Theory in Crisis, London: Burnett Books, 1985, ss. 290-91