Son Maymun Fosilinden Evrimci Teorilere Darbe

Tanınmış haber ajansı Agence France-Presse, 12 Kasım 2007 günü duyurduğu bir haberde, Afrika”da ele geçirilen bir maymun fosilinin evrim teorisine meydan okuduğunu yazdı. Haberin başlığı bu açıdan dikkat çekiciydi: “Rare great ape fossil challenges evolutionary theory: study (Araştırma: Ender bulunan iri maymun fosili evrim teorisine meydan okuyor)”[i]

Peki bu fosil nedir ve evrim teorisine hangi açıdan meydan okumaktadır?

Japonya”daki Kyoto Üniversitesi”nden Yutaka Kunimatsu ve çalışma arkadaşları 2005 yılında Kenya”da bazı maymun fosilleri elde ettiler. Kısmi bir maymun alt çenesiyle 11 adet dişten meydana gelen fosillerin yaşının, günümüzden 9.9 ila 9.8 milyon yıl geriye uzandığını hesapladılar. Fosiller üzerindeki incelemelerini tamamlayan araştırmacı ekibi, elde ettikleri sonuçları Amerikan bilim dergisi PNAS”ta yayınladılar.[ii]

Fosiller, Kenya”nın Nakali bölgesinde ele geçirildikleri için ve kazı çalışmaları sürecinde hayatını kaybeden Japon jeolog Nakayamai”nin anısına, Nakalipithecus nakayamai olarak isimlendirildiler.

Fosili önemli kılan özelliği, ait olduğu dönem ve bulunduğu yer. Fosillerin yaşı, hayalgücü dışında hiçbir delile dayanmayan insanın evrimi senaryolarının en karanlık dönemine denk geliyor. Evrimciler, genetik analizler üzerine kurguladıkları hayali senaryolarında insanla şempanze arasındaki evrimsel ayrılmanın günümüzden 6-7 milyon yıl önce, gorille insan arasındaki hayali evrimsel ayrılmanın ise birkaç milyon yıl daha önce gerçekleştiğini varsayıyorlar. Ancak geç Miyosen devri olarak bilinen bu döneme ait iri maymun fosili hiç yok denecek kadar az.

Bununla beraber, 22 milyon yıl kadar önce başlayan Miyosen devrinin başında ve ortasında, Afrika”da yaşayan çok sayıda maymun türünün varlığı da fosillerden bilinen bir gerçek. Miyosen”in sonundaki birkaç milyon yıllık fosil boşluğu, paleontologlara çok sayıda iri maymun türünün Afrika”da soyunun tükenmiş olabileceğini düşündürten bir gerçek olarak duruyor. Bunu, iri maymunların Geç Miyosen”de Avrasya”da yaygın olarak yaşadığını gösteren fosil kanıtlarla birleştiren evrimci paleontologlar; iri maymunların sözde evrim sürecinde Afrika”da ortaya çıktıklarını, burada çoğaldıklarını ve Avrasya”ya göç ettiklerini varsayıyorlar. Bu senaryoya göre Afrika”da kalan iri maymunların soyu tükenmiş ve ancak milyonlarca yıl sonra Avrasya”dan dönen iri maymunlar sayesinde Afrika, yeniden bu canlıların yaşadığı bir kıtaya dönüşmüştür. Ve yine sadece hayalgücüyle beslenen bu senaryoya göre, insanlar ve sözde en yakın akrabaları olan şempanze ve goriller, Afrika”ya dönüş yapan bu maymunlardan evrimleşmiş olmalıdır.

İşte Nakalipithecus nakayamai fosili, Afrika”daki fosil boşluğu dönemine ait olduğu için evrimcilerin bu senaryosu aleyhinde kanıt oluşturmaktadır. Bu yüzden basında, mevcut evrim teorilerine meydan okuduğu şeklinde haberler yer almıştır.

Bununla beraber, Afrika kökenli veya Avrasya”dan göçe dayalı olsun, insanın iri maymunlardan evrimleştiği teorileri belirsizlik içinde yüzmeye devam etmektedir.

Bununla beraber bilim adamları bu bulgularla kesin bir yargıya varmanın da mümkün olmadığının da altını çizmektedirler. Manthi “Bu teoriyi desteklemek için çeşitli mevkilerden daha başka fosiller bulmamız gerekiyor’’ diyerek bir bakıma fosilin kendilerine hiçbir delil vermediğini ilan etmiş olmaktadır.

Evrimcilerin kayıp halka çaresizliği

Nakalipithecus nakayamai ile ilgili haberlere bakıldığında, bazı yayın organlarının bu bulgunun evrim teorisine meydan okumasından çok insan, şempanze ve goril için son ortak ata olabileceğine vurgu yaptıkları görülmektedir. Örneğin, Efluxmedia.com sitesi, haberi “The Researchers May Have Found the Missing Link (Araştırmacılar kayıp halkayı bulmuş olabilirler)” başlığıyla vermektedir.

Bu bulgunun bir kayıp halka olarak gösterilmesi, bilinmelidir ki, evrim teorisi adına bir destek kazanımı değil, çaresizlik göstergesidir.

Evrimciler, hayali evrim sürecini kesintisiz bir zincir olarak kabul etmekte ve yaşamış her canlının geçmişte yaşamış hayali ortak atalar bağıyla birbiriyle bağlantılı olduğunu varsaymaktadırlar. Bu yüzden, buldukları her canlı fosilini bu hayali evrim zincirinin bir halkası olarak yorumlama eğilimindedirler. Bir canlının fosili, kendisinden sonra yaşamış bir canlı grubunun anatomisine yakın özellikler taşıyorsa evrimciler bunu derhal atasal bir konuma yükseltmekte, bunun bir kayıp halka olabileceği masalını anlatmaya başlamaktadırlar.

Fosillerin miktarından, kalitesinden ve maruz kaldıkları önyargılı yorumlardan habersiz olan genel halk ise, bilim adamlarının evrim teorisine kanıt buldukları izlenimine kapılıp aldatılmış olmaktadırlar.

Oysa bulunan fosillerin kayıp halka olarak lanse edilmesi, en başta, bilim dışı bir tutumdur.
Nature dergisinin editörü ve aynı zamanda bir paleontolog olan Henry Gee, 1999 basımı In Search of Deep Time başlıklı kitabında şunları yazar:
 
Gazeteciler ve manşet yazarlarının, ataları bulma arayışları ve kayıp bağların keşfiyle ilgili olarak dört bir yanda sürdürdüğü gevezelikle karşılaştırdığımızda şunu öğrenmek şaşırtıcı gelebilir: Birçok profesyonel paleontolog, canlılığın tarihini senaryo ve hikayelere dayanarak incelememektedirler ve evrimsel tarihin hikaye anlatım şeklini, bilimdışı olması yüzünden otuz seneden fazla bir süre önce terk etmişlerdir.[iii] 

Bir fosilin kayıp halka olarak tanımlanması, başka fosillere evrimsel kriterler açısından güçlü bağlantı ve geçişler sunduğu için değil, teorilerini ayakta tutma arayışındaki evrimcilerin tutunacak bir dal bulma çabasından kaynaklanmaktadır. Amerikan Doğa Tarihi Müzesi”nden Gareth Nelson, kayıp halka olarak lanse edilen hayali maymunsal atalar hakkında şu itirafta bulunmuştur:

“Bizim bazı atalara sahip olmamız gerek. Şunları seçelim”. Neden mi? “Çünkü biliyoruz ki orada bir yerde olmalılar ve elimizdekiler de en iyi adaylar”. [Fosillerin kayıp halka kavramıyla ilişkilendirilmesi] büyük ölçüde bu şekilde gerçekleşmiştir. Abartmıyorum.[iv]

Bilim adamları Nakalipithecus nakayamai”nin sahip olduğu dişlerden bu türün sadece yemek yeme alışkanlığı hakkında bilgi sahibi olabilirler. Bunun dışında nasıl göründüğü veya davrandığına dair bir bilgi sahibi olamamaktadırlar. Dişlerdeki enamel tabakasının kalınlığı, bu canlının kabulku yemiş, tohum ve meyve gibi sert besinlerle beslendiğini işaret etmektedir. Araştırmacılardan Yutaka Kunimatsu bunun ötesinde bir tahmin yapmanın zorluğunu şöyle ifade etmektedir:

Farzedin ki birkaç insan dişi size verilsin ve bu insanın neye benzediğini tahmin etmeniz istensin. O insanın derisi beyaz mı, siyah mı yoksa ikisi arasında mıdır? Kendisi kısa boylu mu yoksa uzun mudur? Şişman mıdır, zayıf mıdır? Mavi gözleri mi yoksa siyah gözleri mi vardır.

Bilim adamları Nakalipithecus nakayamai”nin yaşam ve hareket tarzıyla görünümü hakkında herhangi birşey bilmediğine göre bu canlıyı kayıp halka olarak lanse etmenin anlamsızlığı da ortadadır. Çünkü henüz ortada bu canlı hakkında, diğer canlılarla kıyaslanabilecek bir bilgi dahi bulunmamaktadır.

Sonuç:

Evrimcilerin belirsizliklerle kuşatılmış hayali maymun atalar teorileri, bulunan bu son fosille bir darbe almıştır. Bununla beraber, bulgunun alışılageldik şekilde yetersiz oluşu, evrimciler arasındaki tartışmaların devam edeceğinin habercisidir. Bazı yayın organlarında bulguyla ilgili olarak kayıp halka nitelemesi yapılması ise tamamen bilimdışı bir tutumdur ve evrimcilerin çaresizliğinden kaynaklanmaktadır. Bu tür fosil keşifleri haber olduğunda ve kayıp halka masalları okunurken bu noktaları akılda tutmak evrimci önyargı ve hayalgücüyle aldatılmanın önüne geçmesi açısından son derece gereklidir.

 

[i] Rare great ape fossil challenges evolutionary theory: study, 12 Kasım 2007, http://afp.google.com/article/ALeqM5g-BDjcKrIh9YFbsqsJiky6m2g6Nw
[ii]Yutaka Kunimatsuet.al, A new Late Miocene great ape from Kenya and its implications for the origins of African great apes and humans, PNAS, 16 Kasım 2007
[iii] “IN SEARCH OF DEEP TIME, Beyond the Fossil Record to a New Hıstory of Life”, Henry Gee, The Free Press, A Division fo Simon & Schuster, Inc. , 1999,sf. 5
[iv] Nelson, Gareth [Chairman and Curator of the Department of Herpetology and Ichthyology, American Museum of Natural History, New York], interview, Bethell T., The Wall Street Journal, December 9, 1986, in Johnson P.E., “Darwin on Trial,” InterVarsity Press: Downers Grove Ill., Second Edition, 1993, p76

Ayrıca bakınız

Video – Yuval Noah Hararı’nin SAPIENS Adlı Kitabındaki Bazı İddialara Cevap 4 – “Geçmişte insanın pek az şey ürettiği” iddiası

Harari ve diğer evrimcilerin bir iddiası da “geçmiş nesillerin çok az şey ürettiği” yönündedir. Bunu …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.