Cumhuriyet gazetesi’nin 30 Haziran 2008 tarihli sayısında, gazetenin yazarı ve ekonomist olan Yakup Kepenek imzasıyla bir yazı yayınlandı. Kepenek, “Köken” başlıklı yazısında, 1 Temmuz 2008 tarihinin, Charles Darwin’in evrim kuramı olarak adlandırılan buluşunun ilk açıklandığı günün 150. yıldönümü olduğunu ifade ediyor, evrim teorisi ve Charles Darwin hakkında birtakım övgü dolu sözler sarfediyordu. Kepenek’in bu yazıdaki ideolojik kaynaklı olduğu görülebilen yanılgıları aşağıda cevaplanmaktadır.
Evrim kuramının çok sağlam ve güçlü bir bilimsel çerçeveye yerleştiği yanılgısı
Sayın Kepenek, Charles Darwin’in, evrim teorisini çok güçlü bir bilimsel çerçeveye yerleştirdiğini öne sürmektedir. Oysa Darwin’in evrim teorisine spekülatif bazı katkılarda bulunması bu teoriyi bilimsel olarak güçlendirdiği anlamına gelmemektedir. Darwin’in kendisi dahi, düşüncelerinin bilimselliği hakkında “Oldukça iyi biliyorum ki spekülasyonlarım meşru bilimin sınırlarının oldukça ilerisine uzanmıştır” diyerek teorisinin bilimdışı yönlerini kabul ettiğini göstermiştir.i
Zaten Darwin’in, Kepenek’in iddia ettiği şekilde evrim teorisini sağlam ve güçlü bir bilimsel çerçeveye yerleştirebilmesi için, bu teorinin gerçek bilimsel bir temele dayandığını göstermiş olması gerekmektedir. Bunun için de Darwin’in teoriyi destekleyecek deliller getirmiş olması gerekmektedir. Fakat böyle bir şey olmamıştır. Darwin döneminde, hayatın kökeni için içi su dolu baloncuk zannedilen hücrenin çamurlu suda tesadüfen oluştuğu senaryoları gündeme getirilmiş ve teoriye yegane kanıt teşkil etmesi gereken hayali ara fosillerin “gelecekte mutlaka bulunacağı” vaadlerinde bulunulmuştur. Öyle ki Darwin, ana fosillerin yokluğunun teorisi için en büyük tehlike olduğunu fark etmiş ve bu delilsizliğin teorisine sunulacak EN BÜYÜK İTİRAZ olduğunu açıkça dile getirmiştir:
Eğer gerçekten türler öbür türlerden yavaş gelişmelerle türemişse, NEDEN SAYISIZ ARA GEÇİŞ FORMUNA RASTLAMIYORUZ? Neden bütün doğa bir karmaşa halinde değil de, TAM OLARAK TANIMLANMIŞ VE YERLİ YERİNDE? Sayısız ara geçiş formu olmalı, fakat niçin yeryüzünün sayılamayacak kadar çok katmanında gömülü olarak BULAMIYORUZ… Niçin her jeolojik yapı ve her tabaka böyle bağlantılarla dolu değil? Jeoloji iyi derecelendirilmiş bir süreç ortaya çıkarmamaktadır ve belki de BU BENİM TEORİME KARŞI İLERİ SÜRÜLECEK EN BÜYÜK İTİRAZ OLACAKTIR. (Charles Darwin, The Origin of Species: A Facsimile of the First Edition, Harvard University Press, 1964, s. 172, 280)
Şu anda tek bir proteinin bile laboratuvarda oluşturulamaması, yeryüzünün neredeyse tümü kazılmış olmasına rağmen sözde ara geçiş formuna ait tek bir fosil bile bulunamaması ve yeraltından çıkarılan 100 milyonu aşkın fosilin mükemmel görünümlü, tam ve kusursuz canlılara ait olması, Darwin’in vaatlerini haksız çıkarmış ve bilimden uzak bu teorinin tamamen rafa kaldırılmasını gerektirmiştir.
Nitekim, 20. yüzyılın en büyük bilim düşünürleri arasında gösterilen Karl Popper da “Darwinizm’in test edilebilir bilimsel bir teori değil, metafizik bir araştırma programı olduğu sonucuna varıyorum” diyerek Darwinizm’i bilimsel bir teori olarak değerlendirmediğini belirtmiştir. ii
Tüm bu bilimsel gerçeklerin ışığında, Sayın Kepenek’in yorumlarının ideolojik bir sempatiden kaynaklanan ve tümüyle abartılı ve gerçekdışı olduğu açıktır.
Köken ile insanın doğanın bir parçası olduğunun gösterildiği yanılgısı
Sayın Kepenek’in yazısı okunduğunda, gerçeklerden hareket eden objektif analiz yöntemi yerine, kendi önyargılarını –destekleyici gerçekler aramaksızın- dayatma yöntemini benimsediği görülmektedir. Bu da onu dogmatik bir yazar kılmaktadır. Örneğin, Cumhuriyet yazarı, Charles Darwin’in kitabıyla “insanın, doğanın bir parçası olduğunun gösterildiğini” yazmaktadır. Oysa Darwin, bu kitabında insanın kökeni hakkında herhangi bir tartışma veya yoruma girmemiştir. Darwin’in kendisi bu kitabında insanın kökenini konu almamışken, böyle bir çıkarımda nasıl bulunulabilir? Elbette bu yanlıştır ve Sayın Kepenek’in konuyla ilgili bilgisizliği ve teoriye olan ideolojik kaynaklı sempatisinin bir karışımından kaynaklanan yanılgısına işaret etmektedir.
İnsan veya herhangi bir canlının diğer türlerden türediği iddiasını delillendirmek için, ara formlar gereklidir. Darwin ise bunu insan için de başka herhangi bir canlının kökeni için de bu delilleri gösterememiştir. Aksine, daha önceki satırlarda da belirttiğimiz gibi, Darwin ara formların yokluğunu açıkça itiraf etmiş ve bunun teorisi için büyük bir çıkmaz teşkil ettiğini yazmıştır. (Darwin’in sözkonusu itirafları için bkz. http://www.harunyahya.org/evrim/aragecis_acmazi/aragecisacmazi1.html; insanın kökeniyle ilgili evrimci iddiaların geçersizliği hakkında bkz. http://www.darwinizminsonu.com/insanin_kokeni.html)
Evrimin toplumsal bilimlerde sıçrama sağladığı yanılgısı
Sayın Kepenek, bir ekonomist olması sebebiyle Darwin’i toplum bilimleriyle ilişkilendirmekte ve Darwinizm’le birlikte toplumsal bilimlerde sıçrama sağlandığını öne sürmektedir. Darwin’in iddialarının, Sosyal Darwinizm adı verilen ve güçlü olanın yaşamını sürdürmesi iddiasından hareketle toplum bilimine uyarlanan bir bakış açısına yol açtığı doğrudur. Ancak bunun toplum bilimlerinde bir sıçramaya yol açtığını iddia etmek yanlıştır.
Sayın Kepenek, Darwinizm’in “güçlü olan yaşamını sürdürür” bakış açısının, toplum bilimlerine katkı kazandırdığı iddiasına dayanak olarak bir örnek vermektedir. Bu konuda ekonomiden örnek vererek firmaların varlığını sürdürmesinin açıklanmasında “en uygun olanın yaşaması” kuralının altının çizildiğini yazmaktadır.
Öncelikle şunu belirtmek gerekir: Dünyada yaşanan her şey Allah’ın dilemesiyledir. Bir canlı güçsüzken de Allah’ın koruması altındadır ve Allah dilerse onu ayakta tutar. Bir devlet askeri yönden zayıf olduğu halde savaşta galip gelebilir. Allah taktir ettiğinde, bunun dışında bir sonucun gerçekleşmesi mümkün değildir. Fakat Allah, dünyada yaşamı sebeplere bağlı olarak yaratmıştır. Ve sebepler dahilinde güçlü olanın güçsüz olanı yenmesi beklenir. Sayın Kepenek’in burada düştüğü yanılgı ise, güçlü olanın yaşamını sürdürmesi ilkesinin Darwin’in keşfettiği bir prensip olduğunu zannetmesidir. Bu, Darwin’den önce de toplumsal hayatın hemen her alanında biraz olsun yaşam tecrübesi olan herkesin öğrendiği basit bir bilgidir. Örneğin Darwin öncesi dönemde de savaşlarda güçlü olanın yaşamını sürdüreceği biliniyordu. Dolayısıyla Darwin bu açıdan toplum bilimine yeni bir bakış açısı veya sıçrama kazandırmış sayılamaz. Bir ekonomistin firmalar arası rekabetle ilgili olarak böylesine kolay anlaşılır bir durumu ancak Darwin’in dehasıyla açıklanabilir göstermesi, bu insanın Darwinizm’e ideolojik olarak ve bir dev aynasında baktığını göstermektedir. Sayın Kepenek ideolojik önyargılarını bir kenara bırakıp Darwinizm’i objektif olarak analiz ettiğinde, bu teorinin bilimsel gerçekliği olmayan bir yanılgıdan ibaret olduğunu kolayca görebilecektir.
Ayrıca tarihte Sosyal Darwinizm’in devletlere ve toplumlara ne kadar büyük bir yıkım ve bela getirdiği de bilinmektedir. (Detaylı bilgi için bkz. http://www.harunyahya.org/sosyal/sosyal_darwinizm/sosyal_darwinizm1.html) Zulmün kaynağı olan, insanları evrim geçirmiş birer hayvan olarak gördügü için acizleri ve zayıfları yok etme mantığı üzerine kurulu böyle bir sistem, daima beraberinde rekabeti, savaşları, katliamları ve zulmü getirmiştir. Böyle bir belayı “toplum bilimlerine katkı” olarak nitelendirmek ancak ideolojik bir bakış açısının sonucu olabilir.
Darwinizm’in genetikten uzay yolculuğuna kadar birçok bilimsel gelişmede kaynaklık ettiği yanılgısı
Sayın Kepenek, türlerin kökenini açıklama iddiasında bir teori olan Darwinizm’i gerçeklerden tamamen uzak bir şekilde ele alıp konuyla hiç alakalı olmayan bilimsel gelişmelere dahi onu kaynak göstermektedir. Uzay yolculuğu fizik ve astronomi bilimleriyle ilgili gelişmelere dahi Darwinizm’in kaynaklık ettiğini iddia edebilmektedir! Gözleri tamamen kapanmış bir şekilde Darwinizm’e ideolojik övgüler dizme anlayışındaki Kepenek daha da ileri gitmekte ve Darwinizm’e karşı olan bir bilim adamının başlattığı bir bilim alanını da Darwinizm’den ilham almış göstermeye çalışmaktadır. Sayın Kepenek’in Darwinizm’le ilişkilendirmeye çalıştığı genetik biliminin babası, araştırmacı-din adamı Gregor Mendel”dir. Journal of Heredity dergisinde yayımlanan “Mendel”s Opposition to Evolution and to Darwin” (Mendel”in Evrime ve Darwin”e Muhalefeti) başlıklı bir makalede, “Mendel, Türlerin Kökeni”ne aşinaydı ve Darwin”in teorisine karşı çıkıyordu. Darwin, doğal seleksiyonla ortak atadan evrimleşme teorisini öne sürerken, Mendel özel Yaratılışa inanıyordu” denmektedir. Mendel’in Darwin’den tamamen bağımsız olarak yaptığı ve Darwinizm’le hiçbir şekilde bağdaştırmadığı keşiflerin Darwinizm’den ilham aldığını öne sürmek tümüyle yanlıştır. Sayın Kepenek böyle yapmakla hem Mendel gibi bir bilim adamının çalışmalarını gereği gibi taktir edemediğini hem de bilim tarihi hakkında bilgisi olmaksızın yorumlar yaptığını göstermektedir.
Sonuç:
Görüldüğü gibi söz konusu yazıdaki iddialar, gerek bilim tarihi ve felsefesi gerekse bizzat Darwin’in kendi itirafları ışığında geçersizdir. Darwinizm’e yönelik hiçbir dayanağı olmayan övgüler, bazı akademisyen ve yazarların Darwinizm’i bir din olarak benimsediğinin açık bir delilini oluşturmaktadır.
(Bkz. Harun Yahya, “Darwinizm Dini”, http://www.harunyahya.org/evrim/hy_darwinizm_dini/darwdin1.html).
Sayın Kepenek’e, içinde bulunduğu vahim muhakeme yanlışlarını görebilmesi için acilen Darwinizm’i bir din olarak benimsemekten vazgeçmesini tavsiye ediyoruz.
———————————————–
i N.C. Gillespie, Charles Darwin and the Problem of Creation, 1979, s. 2 (Chicago üniversitesi kitabı)