Evrimci bilim adamları genellikle ellerindeki birkaç kemik parçasına dayanarak çıkarım yaparlar. (Soldan ikinci Richard Leakey, en sağdaki Donald Johanson) |
Türlerin birbirlerinden evrimleştiği masalının propagandasında başta gelen bir unsur, ata-soy ilişkisi içinde ele alınan fosil türlerdir. Bu ata-soy ilişkileri, farklı türleri bir soyağacının dallarına yerleştiren şemalarda, ya da masasında dizili kafatasları üzerinde yorumlar yapan bir bilim adamının sözlerinde beden bulabilir. Fosiller bu yollarla evrimsel soylar kapsamında yorumlanırken, çoğu kişi, anlatılanların fosillerden elde edilen bilimsel bilgiler olduğu izlenimine kapılır. Halbuki bu izlenim tamamen yanıltıcıdır. Söz konusu soy ilişkisi sadece evrimcilerin zihninde mevcuttur ve hiçbir bilimsel bilgiye dayanmamaktadır.
Bunu açıkça dile getiren bir otorite, İngiltere�deki Doğa Tarihi Müzesi Baş Paleontoloğu Colin Patterson�dur. Patterson, kendisiyle yapılan bir ropörtajda, insanların varmış gibi gösterip anlatmayı sevdiği serilerin fosil kayıtlarında bulunmadığını söylemiştir. Patterson şöyle devam etmiştir:
“Eğer fosil kayıtlarında süreklilik için kanıt nedir diye soracak olursanız buna şöyle cevap verilmesi gerekir. Hayvanların ve de insanın fosillerinde böyle bir süreklilik yoktur. Aralarındaki bağlantı zihindedir“.
Fosiller gerçekte, bir ata-soy ilişkisini değil, her zaman için, tarihin belli bir dönemindeki izole noktaları temsil etmektedir. �İnsanın atası� (veya herhangi başka bir canlının atası) kavramı ile evrim propagandasının bir diğer aracı olarak kullanılan “kayıp halka” kavramı, bilimsel bilgiye dayanmayan, zihinlerdeki senaryolar doğrultusunda üretilmiş “insan icadı” terimlerdir.
Nature dergisinin editörü ve evrimci paleontolog Henry Gee, birçok çalışma arkadaşı arasında hala yaygın olarak devam ettirilen ata-soy anlatımının bilim dışı yönlerini gerçekten de etkili bir biçimde deşifre etmiş bir isimdir. Gee, “In Search of Deep Time” isimli kitabında bu konuda şunları yazmıştır:
Yeni fosil bulguları, bu önceden varolan hikayeye uydurulur. Sanki atalar-nesiller zinciri, bizim gerçekten düşünmemiz gereken bir amaçmış gibi biz bu yeni bulgulara �kayıp halkalar� deriz; aslında gerçek farklıdır: bunlar insan önyargılarıyla uyumlu olmaları için şekillendirilen, gerçeğin ardından yaratılan, tamamen insan icadı olan şeylerdir. Gerçekte, insan evriminin fiziksel kaydı daha mütevazidir. Her fosil, bir başka fosille bilinebilir hiçbir bağı olmayan izole bir noktayı temsil eder ve bunların tümü büyük bir boşluk denizinde yüzüp durmaktadır.(1)… Birinci bölümde söylediklerimi hatırlayacak olursak, hiçbir fosil doğum sertifikasıyla birlikte gömülmüş değildir. Bu ve fosil kıtlığı; ister dinozorların soyunun tükenmesini ister atalar-nesiller zincirini inceliyor olalım, fosilleri herhangi geçerli bir biçimde sebep-sonuç ilişkileriyle birbirlerine bağlamanın imkansızlığını ortaya koyar. Derin zamanlardaki olayların nedensel ilişkileri hakkında bildiğimizi sandığımız herşeyi biz kendimiz, gerçeğin ardından icadetmişizdir. (2)(vurgular bize ait)
TV belgesellerinde, birkaç fosili yan yana koyup bunların bir bilim adamı tarafından hayali ata-soy zincirleri içinde yorumlandığı sahneleri çoğumuz görmüşüzdür. Gee, bu gibi bir yorumlamanın da hiçbir bilimsel değeri olmayan, ön yargılara göre uydurulmuş bir “ninniden” ibaret olduğunu ifade etmiştir:
Şu anda bize üstünlük sağlayan konumumuzdan bakarak, fosilleri kendimizde gördüklerimizin yavaş yavaş kazanıldığını yansıtan bir şekilde ayarlarız. Doğruyu aramayız, kendi önyargılarımıza uyması için, onu gerçeğin ardından yaratırız… Bir fosil silsilesini alıp bunların bir nesil belirttiğini iddia etmek, test edilebilen bir bilimsel hipotez değil bir ninniyle aynı geçerliliğe sahip bir iddiadır -eğlendirici, hatta beli de öğretici de olabilir ama bilimsel değildir. (3)
Kısacası, bir fosille karşılaşıldığında bunun sizin veya başka birşeyin atası, hatta bir başka fosilin atası olduğundan emin olunması imkansızdır. (4) Bu sebeple, yazılı ve görsel evrimci yayınlarla dünyanın dört bir yanında sürdürülen evrimsel ata-soy propagandası, hiçbir bilimsel dayanağı bulunmayan masallar olarak alınmalı, bunların değerinin kurbağa ile insan arasında soy bağı kuran masaldan farkı olmadığı bilinmelidir.
1. Henry Gee, “IN SEARCH OF DEEP TIME, Beyond the Fossil Record to a New Hıstory of Life”, The Free Press, A Division fo Simon & Schuster, Inc. , 1999,sf. 32
2. Henry Gee, ibid, sf. 113
3. Henry Gee, ibid, sf. 114, 117
4. Henry Gee, ibid, sf. 127