Cumhuriyet Bilim Teknik dergisinin 18 Eylül 2004 tarihli sayısında, “Bitkilerin, zırh gibi savunmalarını nasıl geliştirdiği saptandı” başlıklı bir haber yayınlandı. Haberde, Orta Paleozoik denizlerinde (Günümüzden 380 milyon yıl önce), köpek balığı ve diğer balık türlerinde artış yaşandığı ve aynı zamanda, kabukluların kabuk kalınlıklarında da artış görüldüğü anlatılıyor, bilim adamlarının bu gelişmelerin sözde evrimsel sebeplerine dair yaptıkları bir çalışma duyuruluyordu. Söz konusu çalışma, deniz lalesi fosilleri üzerinde yapılmıştı. CBT, haberin spotunda şu iddiayı ortaya koyuyordu:
“Kolları yırtıcı balıklar tarafından ısırılan deniz lalesi (Crinoid) bundan yaklaşık olarak 400 milyon yıl önce çok etkili bir savunma mekanizması geliştirmiş. Bu savunma sayesinde de tür çeşitliliğini zenginleştiren bir silahlanma yarışı doğmuş”.
Açıktır ki, CBT’nin bu iddiası hayalgücüne dayalı bir masaldan ibarettir ve herhangi bilimsel dayanaktan yoksundur. Üstelik konu edilen çalışma, bu yönde en küçük kanıt zerresi dahi oluşturmamaktadır.
Bunu göstermek için çalışmada elde edilen verileri, CBT’nin iddialarıyla karşılaştırmak yeterli olacaktır:
CBT haberi, Forest Gahn ve Tomasz Baumiller isimli paleontologların birlikte gerçekleştirdikleri ve Science dergisinin 3 Eylül 2004 tarihli sayısında yayınlanan çalışmalarıyla ilgilidir. (1) Gahn ve Baumiller, çalışmalarında 380 milyon yıl önce Orta Paleozoik dönemde yaşamış deniz canlıları arasında av-avcı etkileşiminin oranını araştırmışlardır. Bu orana dair ipuçlarını ise deniz lalesi fosilleri üzerinde yaptıkları incelemelerde elde etmişlerdir.
Deniz laleleri, sığ sularda yaşayan omurgasızlardır. Bu canlılar hem kabuklara hem de tüylü uzantılara sahiplerdir. Deniz laleleri bu uzantılarını, kaybetmeleri durumunda yenileyebilmektedirler. Sözgelimi, bir avcı balık, bir deniz lalesinin tüyleri arasına saklanan avına yaptığı saldırıyla uzantıları kopardığı zaman, bu uzantılar yeniden çıkabilmektedir.
Deniz lalesi fosilleri üzerinde yeniden gelişmekte olan tüylü uzantı sayısını, belli dönemlerdeki av-avcı karşılaşmalarındaki yoğunluğun göstergesi olarak değerlendiren bilim adamları, bu amaçla birçok deniz lalesi fosili üzerinde çalışma yürütmüştür. Her bir fosilde, gelişmekte olan tüylü uzantıların sayısını sayan bilim adamları (incelenen fosillere göre) şu oranları elde etmişlerdir:
Orta Paleozoik dönemden yaklaşık 100 milyon yıl önce, uzantı geliştirmekte olan deniz lalelerinin oranı %5″tir. Orta Paleozoik döneminde ise aynı oran bu defa %10 olarak gerçekleşmektedir. (Yandaki resimde, bir deniz lalesi fosili üzerinde yeniden gelişmekte olan tüylü uzantı kırmızı okla gösterilmektedir (2)) Bilim adamları Orta Paleozoik döneminde yaşanan bu artışı, söz konusu dönemde av-avcı rekabetindeki artışın bir işareti olduğunu düşünmektedirler.
Peki bu verilerin CBT haberindeki evrim iddialarını destekler bir yönü var mıdır? Elbette hayır.
CBT başlığında iddia edilen “Bitkilerin zırh gibi savunma sistemlerini nasıl geliştirdikleri saptandı” başlığı tamamen yanıltıcıdır. Birincisi, bir bitkinin veya herhangi başka bir canlının bir organ “geliştirdiği” şeklindeki anlatımlar, organizmayı kendisini daha avantajlı kılacak yapıları bedeninde üretme açısından irade sahibi bir varlık gibi göstermektedir, ki bu tür anlatımlar bilimdışıdır. İkincisi, bu çalışma deniz lalelerinin kabuk ve uzantılarının sözde evrimle “nasıl” ortaya çıktığına dair en küçük bir kanıt sunmamaktadır. Burada yapılan şey, deniz lalelerinin uzantılarındaki yenilenme oranının farklı jeolojik dönemler açısından kıyaslanmasıdır. Gerek Orta Paleozoik’te, gerekse bundan yüz milyon yıl önceki dönemde, deniz laleleri bu yapılara zaten sahiptirler.
Ayrıca CBT’nin, kabuk kalınlığındaki artış için silahlanma yarışı benzetmesini yaptıktan sonra, Orta Paleozoik denizlerinde biyolojik çeşitlilik açısından görülen artışı buna dayandırması da yanlıştır.
Av ve avcı türler arasındaki rekabet arttıkça bunların saldırı ve savunma sistemleri seçilime uğrayıp daha etkin hale gelebilir ama bu, canlıların genlerine yeni genetik bilgi eklemediği için daha üst teknolojiye sahip silahların ortaya çıkmasına yol açmaz. Kalın kabuklu varyasyonlar, avcıların saldırılarına daha dayanıklı olacakları için popülasyon içinde yaygınlık kazanırlar. Buna karşılık, kalın kabuklu avları öldürmek için avcıların da daha kuvvetli darbeler vurabilen varyasyonları seçilecek, popülasyon daha kuvvetli vuruşlu bireylerden meydana gelecektir. Ancak bunlar varolan genetik bilgi dahilinde meydana gelen etkinleştirmelerdir.
Silahlanma yarışı benzetmesi ile açıklayacak olursak, kabuk kalınlaşması, zaten varolan teknoloji sınırları dahilinde gerçekleşmektedir. Bir benzetme yapacak olursak, iki bıçağın keskin kısımları birbirine daha çok sürtüldükçe birbirlerini daha keskin hale getirebilirler (kabuk kalınlaşması ve avcıların vuruşlarının kuvvetlenmesi) ancak bu süreç onları başka silahlara, örneğin makineli tüfeklere geliştirmeyecektir (yeni türlerin hayali evrimi).
Deniz lalesi: Bir Yaşayan Fosil
CBT’nin bu haberi ilginç bir çelişki de ortaya koymaktadır. Çünkü deniz lalesi, çarpıcı bir ‘evrimsizlik’ ortaya koyan bir canlıdır. Aşağıdaki resimlerde (3), sırasıyla yüzelli milyon yıllık deniz lalesi fosili ile günümüzdeki canlı örneği görülmektedir. Bu resimlerde yüz elli milyon yıl boyunca değişikliğe uğramamış olduğu görülebilen deniz lalesi, evrimi kesin olarak yalanlayan bir yaşayan fosildir.
Sonuç:
Paleontoloji bilimi, doğa tarihi boyunca ortaya çıkmış tüm türlerin kusursuz beden yapılarıyla, hiçbir evrimsel ataları olmaksızın ortaya çıktıklarını göstermiştir. Fosil kayıtlarındaki bu çarpıcı gerçek, Darwinizm’in kademeli gelişim iddiasının bir masaldan ibaret olduğunu gözler ortaya koymuştur.
Paleontolojinin bu genel gerçeklerini, ayrıca çalışmanın konusu olan deniz lalesinin milyonlarca yıl boyunca değişmediği gerçeğini gözardı ederek evrim masalları anlatmanın ise bilimsel açıdan uygun bir tavır olmadığı açıktır. CBT yetkililerini kanıtların işaret ettiği gerçekleri izlemeye ve silahlanma yarışıyla evrim masalı anlatmak yerine, Orta Paleozoik”te aniden kusursuz yapılarıyla ortaya çıkan canlıların kökeninin yaratılış olduğunu kabullenmeye davet ediyoruz.
Hiç şüphesiz tüm canlıların Yaratıcısı Yüce Allah’tır. Allah bir Kuran ayetinde bu gerçeği şöyle bildirmektedir:
“O Allah ki, yaratandır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir, “şekil ve suret” verendir. En güzel isimler O”nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O”nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir.” (Haşr Suresi, 24)
1- Tomasz K. Baumiller & Forest J. Gahn, “Testing Predator-Driven Evolution with Paleozoic Crinoid Arm Regeneration”, Science, Vol 305, Issue 5689, 1453-1455 , 3 Eylül 2004
2- Erik Stodstad”400-Million-Year-Old Wounds Reveal a Time When Predators Romped”, Science, Vol 305, Issue 5689, 1386 , 3 Eylül 2004
3- Dr. Joachim Scheven, Living Fossils, Creation 17(3):52, Haziran 1995