Radikal gazetesinin 21 Ekim 2004 tarihli sayısında moleküler biyoloji öğretim üyesi Haluk Ertan, evrim teorisinin lise müfredatında okutulma tarzından şikayet ediyordu. Koyu bir evrimci olan ve zaman zaman benzer yanılgılar ortaya koyan Ertan, evrim teorisinin “yaşamın kökenine dair görüşler” başlığı altında okutulmasından yakınıyordu. Bu yakınmasında evrim teorisinin “görüş” olarak değil de yaşamın kökenine dair “tek bilimsel teori” olarak okutulmasını, yaratılışın ise biyoloji kitaplarından çıkarılmasını istediğini belirtiyordu. Biyoloji kitaplarındaki yaratılış anlatımındaki amacın bilimsel olmadığını iddia eden Ertan, klasik evrimci taktiğe başvurarak yaratılışı dinsel bir dogma olarak etiketlendiriyordu.
Acaba Ertan’ın amacı “bilimsel” miydi? Hayır! Görünürde dogmatizmden yakınan Ertan’ın ifadeleri aslında kendisinin bilim dışı bir dogmayı savunduğunu ele veriyordu!
Evrim, materyalist bir dogmadır. Bu dogma her materyaliste dayatılır ve bunu körükörüne kabul etmesi beklenir. Çünkü materyalizm herşeyin maddeyle sınırlı olduğunu kabul eder, bu kabule göre de yaşam maddenin evrimleşmesiyle ortaya çıkmış olmalıdır. Evrimi kabul etmeyen birisi, materyalist olamaz. Buna bağlı olarak evrim teorisi, dayanağını bilimsel bulgularda değil, köhne materyalist felsefede bulmaktadır. Evrimci bilim adamları, materyalizm uğruna doğru kabul ettikleri bir dogmayı savunmaktadırlar. Harvard Üniversitesi”nden ünlü evrim genetikçisi Richard Lewontin, bu önemli gerçeği şöyle ifade etmektedir:
Bizim materyalizme bir inancımız var, “a priori” (önceden kabul edilmiş, doğru varsayılmış) bir inanç bu. Bizi dünyaya materyalist bir açıklama getirmeye zorlayan şey, bilimin yöntemleri ve kuralları değil. Aksine, materyalizme olan a priori bağlılığımız nedeniyle, dünyaya materyalist bir açıklama getiren araştırma yöntemlerini ve kavramları kurguluyoruz. Materyalizm mutlak doğru olduğuna göre de, İlahi bir açıklamanın sahneye girmesine izin veremeyiz. 1
Lewontin’in işaret ettiği a priori inanç, Ertan’ın şu cümlelerinde ortaya çıkmaktadır:
Evrim tüm doğa bilimlerinin temel bilgisi konumundadır. Bu bağlamda canlıların evrimi olgusu da biyolojinin en önemli araştırma alanlarından biridir. Çünkü biyolojide söz konusu edilen tüm işlem ve sistemler evrimsel bir süreç sonucu günümüzdeki hallerini almıştır.
Burada Ertan büyük bir yanılgı içinde kendini kandırmaktadır. Lewontin’in itirafında görüldüğü gibi, böyle bir materyalist açıklama, dayanağını bilimin yöntem ve kurallarından ya da bilimsel kanıtlardan almamaktadır. Burada sorulacak bir “nasıl” sorusu bunu derhal ortaya çıkarır.
Ertan biyolojinin konusu olan işlem ve sistemlerin; örneğin fotosentezin, gözün, bakteri kamçısının, kanadın, kulağın, kalbin, sindirim sisteminin evrimsel bir sürecin ürünü olduğu kabulünü yapmaktadır. Eğer bu kabülün bilimsel kanıtlara dayandığı öne sürülüyorsa bu organ ve sistemlerin tek bir hücreden milyarlarca yıl içinde ne tip aşamalarla, hangi mekanizmalarla evrimleştiğini gösteren kanıtların sıralanması gerekir. Ki böyle bir delillendirmeyi evrimciler 1,5 asırdır yapamamışlardır.
Ne Haluk Ertan ne de başka bir evrimci, bu organ ve sistemlerde var olan bilgiye dayalı kompleksliğin Darwinizm’in iddia ettiği doğal seleksiyon ve rastgele mutasyonlarla nasıl ortaya çıkmış olabileceğini kesinlikle gösteremez. Bunu yapması mümkün olmayan Ertan’ın evrim kabulünün de aslında “bilgi”ye dayanmadığı ve sözlerini felsefi olarak savunduğu, yani materyalizme dayandığı açıktır.
Ertan evrimin, tüm doğa bilimlerinin “temel bilgisi” olduğunu iddia etmektedir. Oysa bu iddia, tamamen yanlıştır. Evrim “bilgi” değil, dayanaksız bir hipoteze göre geliştirilen varsayımlar örgüsüdür.
Evrimci bilim adamları kendi disiplinlerinde sürdürdükleri çalışmalarda varsayımlar ortaya koymakta, bu varsayımları da tüm canlıların tek bir hücreden bilinçsiz doğal sebeplerle ve tesadüfle evrimleştiği şeklindeki geniş kapsamlı varsayıma oturtmaktadırlar. Örneğin bir paleontolog, canlıların fosillerini incelerken, incelemelerini evrimsel çerçeveye oturtmakta, böylelikle fosiller arasındaki benzerliklerin canlılar arasında evrimin bir göstergesi olduğunu kurgulamaktadır.
Ancak paleontoloji ve moleküler sistematik alanında yapılan çalışmalar, türler arasında evrimsel ilişkiler bulunduğu varsayımını hiçbir şekilde desteklememiş, evrim teorisinin ön gördüğü hayali evrim ağacıyla taban tabana zıt sonuçlar ortaya koymuştur. Kısacası, evrim paradigması, bilgiyi araştırmada teorik bir çerçeve sunmasıyla fonksiyonel olmuşsa da canlıların evrimleştiğine dair hiçbir bilgi ortaya koyamamış, dayanaksız bir varsayım olarak kalmıştır.
Bunu çarpıcı bir şekilde ortaya koyan bir olay, evrimci otoritelerin katılımıyla Amerikan Doğa Tarihi Müzesi’nde düzenlenen bir toplantıda yaşanmıştır. Ünlü İngiliz paleontolog Collin Patterson, toplantıda yaptığı konuşmada şunları söylemiştir:
…geçen birkaç hafta, çeşitli insanlara ve insan gruplarına basit bir soru sormaya çalıştım. Soru şu: Bana evrim hakkında bildiğiniz bir şeyi, doğru olan bir şeyi anlatabilir misiniz? Bu soruyu Doğa Tarihi Müzesi”ndeki jeoloji grubuna sordum ve aldığım tek cevap sessizlikti… Sistematikte ortak ata hipotezinin etkisinin sadece sıkıcı olmakla, bilgi eksikliğiyle kalmadığını, hatta bilgiye açıkça zıt olduğunu düşünüyorum…Peki evrime ne demeli? Elbette [teorik bir çerçeve olarak] bilgi fonksiyonu var, ama hiç bilgi taşıyor mu acaba? Size başta sorduğum soruya dönüyoruz burada “Bana evrim hakkında bildiğiniz bir şeyi, doğru olan bir şeyi anlatabilir misiniz? Bu soru karşısındaki suskunluk, söylediklerimin doğru olduğunu, evrimin hiç bilgi taşımadığını gösteriyor. 2
Evrimci otoritelerin Patterson’un sorusu karşısındaki suskunlukları, açıktır ki varsayılan evrime dair “bilginin” değil; ancak “bilgisizliğin” göstergesidir. Ertan, hiçbir bilgi taşımayan, dayanaksız bir hipotezi mutlak doğru kabul etmenin aslında dogmatik bir tutum olduğunun farkına varmalıdır. Eğer dogma olduğu için biyoloji kitaplarından çıkarılacak bir “görüş” varsa bu, evrim dogmasının ta kendisidir.
Not: Evrimcilerin sıkça başvurduğu “Yaratılış dindir, evrim bilimdir” taktiği, evrimi bir dogma olarak korumaya yönelik bir girişimdir. Hiçbir bilimsel dayanağı olmayan bu söyleme daha önce verdiğimiz geniş cevabı buradan okuyabilirsiniz.
1.Richard Lewontin, “The Demon-Haunted World”, The New York Review of Books, 9 Ocak, 1997, s. 28
2. Colin Patterson, Director AMNH, Address at the American Museum of Natural History (5 Kasım 1981)