Zülfü Livaneli Vatan gazetesinde 2 Kasım 2008 tarihinde yayınladığı “Yaratılış ve Evrim” başlıklı yazısında, Yaratılış ve evrimin çelişmediğini belirtmiş ve çeşitli referanslar göstererek üstü kapalı şekilde Yaratılış ile evrimin birlikte kabul edilmesi gerektiği iddiasında bulunmuştur. Fakat Zülfü Livaneli, yanılmaktadır.
Zülfü Livaneli’nin yazısında bir dostunun cümlelerinden aktardığı ve savunduğu hayali ilk hücrenin bir tas su içinde oluştuğu iddiası, Darwinistlerin 150 yıldır insanları aldatmak için kullandıkları büyük bir yalandır. Şu anda değil hücre, hücrenin sahip olduğu yüzlerce proteinden tek bir tanesi, teknolojik laboratuvar şartlarında bile üretilmememiştir. Tek bir protein molekülünün tesadüfler sonucunda oluşma ihtimali hesaplanmış ve bu oran 10950’de bir olarak tespit edilmiştir. Bu sayı, on sayısının yanına 950 sıfır gelmesiyle ifade edilir ve matematiksel olarak karşılığı sıfır ihtimaldir. (Matematikte 1050’den büyük sayılar sıfır ihtimal olarak kabul edilirler.)
Hücre ise, bilim adamlarının deyimiyle New York şehrinden çok daha kompleks bir yapıdır. Bu, günümüzde moleküler biyoloji ve genetik bilimlerinin bizlere gösterdiği bir gerçektir. Öyle ki hücredeki hassas ve kompleks yapıyı Princeton ve Columbia Üniversitelerinden Prof. David Berlinski, “bir galaksi” ile karşılaştırmaktadır.[1] Zülfü Livaneli, elimize bir tas su alıp, içine çeşitli aminoasit ve proteinleri koyarak kaynattığımızda hücre elde edilebileceğini iddia etmektedir. Bu, Darwin’in hücreyi su dolu baloncuk zannettiği 19. yüzyılın cahil ortamından kalma bir iddiadır. Bir miktar suyun içine istediğimiz kadar minerall, vitamin, organik madde, hatta Livaneli’nin iddia ettiği gibi amino asit ve tek başına oluşması mümkün olmayan protein koyalım; bunları istediğimiz kadar kaynatalım; şimşekler, yıldırımlarla reaksiyonlar oluşturmaya çalışalım; burada bir hücre oluşmasını beklemek için milyonlarca yıl boyunca babadan oğula vasiyet bırakarak bu suyun başında nöbet bekleyelim, bu suyun içinden hiçbir zaman bir hücre çıkmayacaktır. Hiçbir canlı oluşmayacaktır. Bu gerçek 21. yüzyıl bilimi ile kesin olarak kanıtlanmış durumdadır. Bu nedenle Livaneli’nin bu köhne iddiayı tekrar canlandırma girişimi sonuç vermeyecektir.
Canlıların ilkelden gelişmişe doğru aşamalı değişimlerle, ara formlar geçirerek evrimleştikleri iddiasının büyük bir yalan olduğunu 20 ve 21. yüzyıl teknoloji ve bilimi bizlere açıkça göstermiş bulunmaktadır. (Öncelikle Darwin’in ilkel canlı tanımlaması doğru değildir. Tek bir hücrenin kompleksliği, yeryüzünde en küçük canlının bile olağanüstü bir komplekslik sergilediğini ve bunun asla evrimle açıklanamayacağını göstermiş bulunmaktadır.) Livaneli’nin iddia ettiği şekilde eğer canlılık evrim ile gelişmiş olsaydı, bunun kuşkusuz ki milyonlarca hatta milyarlarca delilinin var olması gerekirdi. Bu iddiaya göre, evrim teorisinin hayali iki mekanizmasının, mutasyonların ve doğal seleksiyonun canlıları evrimleştirdiğinin görülebilmesi gerekirdi. Milyonlarca yıl boyunca canlılara fayda getirdiği, yeni yapılar eklediği iddia edilen mutasyonlar yoluyla laboratuvarlarda sürekli yeni yapılar oluşturulabilmesi gerekirdi. Fakat bilim adamlarının çalışmaları, mutasyonların canlı organizmalara zarar, yıkım ve ölümden başka bir şey getirmediğini açıkça ispat etmiş durumdadır. Doğal seleksiyon denen kör sürecin de bilinçli, şuurlu ve akılcı dizaynlar, organlar, yapılar, canlılar meydana getirmesi imkansızdır. Doğal seleksiyonun yoktan bir organ meydana getirdiği veya bir organı bir başkasına dönüştürdüğü hiçbir şekilde gözlemlenememiştir, bunun biyolojik açıklaması yapılamamıştır.
Sözde evrimin asıl büyük delili ise fosil kayıtlarında bulunmalıydı. Yeryüzündeki milyonlarca türün, birbirinden evrimleştiğini gösteren ve milyonlarca yıl boyunca var olmuş olması gereken milyarlarca ara formun toprağın kazıldığı her yerden mutlaka çıkması gerekirdi. Sözde evrime göre, bir balık hayali şekilde karaya geçerken milyonlarca değişim geçirmeli, bu değişimler yine milyonlarca yıl içinde meydana gelmelidir. Bir balık, hayali ayakları oluşurken, yüzgeçlerini hayali şekilde kaybederken, hayali akciğerlere sahip olurken ve bunun gibi hayali değişimlerin tümünü geçirirken milyonlarca fosil kalıntısı bırakmış olmalıdır. Bu durum, her bir canlı için milyonlarca kere tekrarlanmış olmalı ve bunun sonucunda milyarlarca ara fosil bulunmalıdır.
FAKAT TEK BİR TANE BİLE ARA FOSİL YOKTUR.
Zülfü Livaneli’nin ve evrim ile Yaratılış gerçeğini bağdaştırmaya çalışan diğer kişilerin düştüğü yanılgı şudur. Tüm dünyada Darwinist diktatörlüğün etkisi ile yürütülmekte olan zorlama bir Darwinist propaganda söz konusudur. Darwinizm, ülkelerin kanunlarıyla korunmakta, anti-Darwinist düşüncedekiler okullardan, üniversitelerden atılmakta, Darwinizm’in geçersizliğini ispat eden deliller susturulmakta, kitaplar yakılmakta, sergiler engellenmekte, tek yanlı Darwinist eğitim verilmekte, tüm dünyaya Darwinist basın hitab etmektedir. İşte bu nedenle, gerçeklerden habersiz pek çok insan, evrimin gerçekten delilleri olan, bilimsel bir teori olduğu yanılgısına kapılmaktadır. Darwinistlerin 150 yıldır insanlara gösterdikleri sahte kafataslarını gerçek zannetmektedir.
Darwinistlerin fosilleri yapıştırarak oluşturdukları sahte deliller, dünyanın en ünlü müzelerinde sergilenmiş olduğu için bu bilgisiz insanlar yanılmaktadırlar. Darwinistlerin evrime delil olarak gösterdiği tüm fosillerin sahte olduğunu, “evrime delil bulundu” haberlerinin spekülasyon olduğunu, bunların tümünün bilimsel olarak çürütüldüğünü bilmemektedirler. Kazılardan çıkarılan gerçek fosillerin tümünün (bu miktar 100 milyonun üzerindedir) canlıların milyonlarca yıldır değişmediğinin yani Yaratılış gerçeğini gösterdiğinin ama bu fosillerin Darwinistler tarafından “saklandığının” farkında değildirler. İşte bu nedenle insanların çoğu şimdiye dek evrimi mantıklı, tutarlı, kanıtlı, bilimsel bir gerçek zannetmişlerdir. Çünkü Darwinist diktatörlük amacına bilimsel gerçekler, deliller ve gerçek fosiller ile değil, spekülasyon ve demagoji yoluyla ulaşmaktadır. Gerçekte ise evrim teorisi, tek bir tane bile bilimsel delili olmayan, bilim tarihinin en büyük aldatmacasıdır.
Rabbimiz kuşkusuz ki dilediği şekilde yaratmaya kadirdir. Eğer Rabbimiz dileseydi, elbette yaratılışa evrimi de sebep kılabilirdi. Eğer bilimsel deliller gerçekten evrim teorisini destekliyor olsaydı, kuşkusuz ki Allah’a kalpten inanan her insan bunun en baş savunuculuğunu yapardı. Çünkü Allah, bunların yeryüzünde delillerini de sergilemiş olurdu ve bu deliller bir Müslüman için yeterli olurdu. Fakat gerçek bu şekilde değildir. Yezyüzündeki tüm deliller, canlıların, şu anki görünümleri, şu anki komplekslikleri ile yoktan, bir anda yaratıldığını göstermektedir. (www.KuranDarwinizmiyalanliyor.com) Ve bu deliller, Kuran’da haber verilmiş olan yaratılışı göstermektedir:
Şüphesiz, Allah Katında İsa”nın durumu, Adem”in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı, sonra ona “Ol” demesiyle o da hemen oluverdi. (Al-i İmran Suresi, 59)