Bilim ve Gelecek Dergisinin Mart 2006 tarihli sayısında, Prof. Dr. Haluk Ertan ve Prof. Dr. Rennan Pekünlü”nün yazıları yayınlandı. Açıkça, Darwinistlerin içinde bulundukları zor ve çaresiz durumu örtbas edebilmek, Darwin”i teorisine güvenilir bir bilim adamı gibi gösterebilmek için yazılmış olduğu belli olan bu yazı, Darwin ve Darwinizm propagandasından öteye gitmiyordu. Birinci makale, Darwin”in yaşamını konu ederken, ikinci makale, Darwin”in yaratılış inancına karşı gösterdiği mücadeleyi açıkça dile getirmekteydi.
Yaratılış Delillerini Evrime Delil Gösterme Yanılgısı
Haluk Ertan, Darwin”in yaşamını anlattığı ve onu adeta bir kahraman gibi tanıtmaya çalıştığı yazısında, Darwin”in Galapagos adalarında karşılaştığı özel canlıları şüpheli bulduğunu ve adalara özgü bir yaratılışın mümkün olamayacağı sonucuna vardığını belirtiyor, aynı zamanda kendisi de bu çıkarımı onaylıyordu.
Burada varılan sonuç, tüm deliller yaratılış gerçeğini gösterirken, bu gerçeği inkar edebilmek için bahane aramaktan başka bir şey değildir. Darwin gibi dünyanın çok çeşitli yerlerini gezip araştırma imkanı bulan bir kişi, mutlaka yeryüzündeki kusursuz yaratılış örneklerinin farkına varmış, canlıların mükemmel donanımlar ve özelliklerle var edilmiş olduğunu anlamıştır. Ama Ertan”ın yazısında çok kez tekrar ettiği gibi Darwin, materyalist görüşe sahip ve Allah inancına şiddetle karşı çıkan bir doğabilimcidir ve yaptığı araştırmalarda, yaratılış gerçeğine karşı deliller aramaktadır. Bu nedenle, yeryüzündeki üstün yaratılış delillerini evrim lehinde yorumlaması hiç de şaşırtıcı değildir. Nitekim bu yöntem, günümüz Darwinistlerinin de sık sık başvurduğu bir yöntemdir. Yeryüzü, Darwinistlerin beklediği evrim delillerini vermediği için, kendilerince çözüm gördükleri şey, yeryüzünün verdiği yegane gerçekler olan yaratılış delillerini teorilerine destekçi göstermeye çalışmaktır. Bilim ve Gelecek dergisinin de belirttiği gibi, Darwin”in yakın dostlarından Asa Gray, 1863 yılında Candolle”e yazdığı mektupta bu gerçeği açıkça belirtmektedir:
“Darwin”in tasarım düşüncesini yadsıdığını biliyorum; ancak kuramını geliştirirken sürekli tasarıma ilişkin kanıtları sunuyor.” 1
Darwin”in söz konusu iddiası aynı zamanda, Allah”ı inkar amacıyla çaba gösteren bir insanın, doğal olarak Allah”ı takdir edememesi gerçeğini de gözler önüne sermektedir. Allah, dilediği canlıyı, dilediği zamanda ve dilediği yerde yaratmaya kadirdir. Allah kanuna tabi değildir (Allah”ı tenzih ederiz). Bugün kutuplarda yaşayan penguenler, yaratılış özelliklerine uygun bir habitat içinde varlıklarını sürdürmektedirler. Aynı zamanda söz konusu zorlu ortam için gerekli olan tüm donanımlara sahip olarak yaratılmışlardır. Penguenlerin sadece kutuplarda yaşayacak ve o bölgenin şartlarına tam olarak uyum gösterebilecek şekilde var edilmiş olmaları, açıkça özel bir yaratılışın delilidir. Allah, yeryüzünde, belli habitat ve iklime uygun olarak çeşitli canlıları çeşitli bölgelerde yaratma gücüne sahiptir. Darwin”in şaşkınlığı, karşılaştığı yeni yaratılış delillerinden, birbirinden güzel, estetik ve kompleks canlıların varlığından kaynaklanmaktadır. Bu canlılar, onun için, aslında çok önceleri zihninde geliştirmiş olduğu, yaratılış gerçeğine karşı mücadelede, açıklaması gereken yeni ve içinden çıkılamaz sorunları beraberinde getirmiştir. Bunları, kendi iddiası açısından bir problem olarak göstermektense, yaratılış karşıtı bir kanıt olarak lanse etmeyi çıkarına daha uygun bulmuştur.
Darwin”in Amatörlüğü ve İspinozlar Yanılgısı
Haluk Ertan”ın, Darwin”in “profesyonelliğini” öve öve bitiremediği yazısında, ihmal ettiği önemli bir nokta vardır: Darwin”in hiç de profesyonel bir doğabilimci olmadığı gerçeği.
Bilim ve Teknik dergisinin Haziran 2005 sayısında, Sabancı Üniversitesi organizasyonu kapsamında konferans veren Harvard Üniversitesi genetikçisi ve Darwinist Andrew Berry’nin konuşma metni yayınlandı. Berry, “Kaplumbağa ve İspinoz: Charles Darwin Galapagos Adalarında” başlıklı yazısında genel olarak Charles Darwin’in Beagle gemisiyle seyahati ve Galapagos adalarına ziyaretini anlatıyor, Darwin’le ilgili bir yanlış anlamayı gidermeye çalışıyordu. Söz konusu yanlış anlama ispinoz gagalarıyla ilgili evrimci yorumun Darwin’e ait olduğu şeklindeki efsaneydi. Gerçekte Darwin, Türlerin Kökeni isimli kitabında ispinozlardan söz etmemişti ve bunlarla ilgili evrimci yorumlar ancak bir yüz yıl kadar sonra öğretmen David Lack’ten gelecekti.
Berry, Darwin’in gözlemlerini kayıtlandırma çalışmalarının da bilimsel olarak titiz sayılamayacağını belirtiyordu. Örneğin günümüzde adeta bir ikon haline gelmiş olan ispinoz gagasındaki farklılaşmalarla ilgili hiçbir açıklaması olmamıştı:
“Darwin’in en büyük Galapagos zaferi olarak anılan ispinoz incelemeleriyse, aslında bir anlamda belki de en büyük başarısızlıklardan biriydi. Örneklerinin hangi adalardan geldiğini etiketlemeyi ihmal etmenin yanı sıra, gagaların biçim ve yapılarındaki çeşitliliğin [sözde] evrimsel önemini tümüyle atlamış, dikkatini onun yerine renklerine odaklayarak ‘kuşlarla ilgili olarak anlaşılmaz bir karmaşanın hüküm sürdüğünü’ de itiraf etmişti…”
Darwin, adalardan eksik örnekler toplamış, bunları etiketlendirmemiş, eksiklerini kapamak için başkalarının yaptığı etiketlendirmeleri kullanmış ve ispinozlarla adalar hakkında yanılmıştı:
“Darwin her ne kadar yanlışlarını düzeltmeye çalıştıysa da, Galapagos ispinozlarıyla o zamana dek pek rayında gitmemiş olan ilişkisi, [Zooloji Derneği’nden kuşbilimci John] Gould’un ortaya çıkardıklarından sonra da pek yolunda gitmedi. Tıpkı bülbüller gibi ispinozların da adadan adaya farklılık gösterebileceklerini fark etmiş, ancak konuyu irdelemek için giriştiği çabalar, örneklerini, alındıkları adaya göre etiketlememiş olduğu için sonuçsuz kalmıştı. Neyse ki Beagle’da, Galapagoslarda örnek toplayan ve onları etiketlerken daha dikkatli davranan başkaları da vardı. Darwin de verilerindeki boşlukları, onların örneklerinden aldığı bilgiyle kapatmaya çalıştı… Başkalarının da verilerinden yararlanarak Darwin, aslında umduğu sonuca varmanın bir yolunu bulmayı başardı. Verdiği kararsa, farklı ispinozların, farklı adalardan geldikleri yolundaydı. Ama aslında durum hiç de böyle değil…” 2
Berry, Darwin’in bu yanlışlarının İngiliz Doğa Tarihi Müzesi’nde de karmaşaya yol açtığını şöyle belirtiyordu:
“Darwin’in, ispinozların adalar arasındaki dağılımıyla ilgili olarak ‘Beagle’ın Yolculuğu’ eserinde öne sürdüğü iddialar (ki, birçok adanın yalnızca dördünden örnek topladığı için, en iyi koşullarda bile bu iddialara kuşkuyla bakmak gerekir), ispinozların [sözde] evrimini anlama çabalarına nihai bir darbe oldu. İngiliz Doğa Tarihi Müzesi yetkilileri bu eserdeki bilgileri, sorumlulukları altındaki Galapagos ispinozlarını yeniden etiketlendirmede kullanarak, Darwin’in geriye dönük olarak yapmış olduğu yanlış tahminleri koleksiyonun örnekleri arasına bir güzel sarıp sarmalamış oldular.” 3
Darwin”in bu amatör çalışmaları sonucunda vardığı “evrim” sonucu da, yine kendi inançsızlığının topluma mal edilebilmesi için yalnızca bir “bahaneydi”. Çünkü söz konusu ispinozlar, Darwin”in iddia ettiği gibi türleşmenin bir örneği değil, çeşitlenmenin (varyasyonun) bir örneğidir. (Konuyla ilgili detaylı bilgileri buradan okuyabilirsiniz).
Bir Materyalistin İnançsızlaştırma Çabası ve Evrim Dogması
Darwin”in, gençlik yıllarında başlayan ve sonraki yıllarda daha da artan inançsızlığı, teorisinin en büyük çıkış noktasıdır. Evrim teorisi, maddenin mutlak varlığını kabul eden materyalizmin doğaya uyarlanmış şeklidir. Darwin, çeşitli etkiler sonucunda materyalizmi esas almış ve bir Yaratıcı”nın varlığını reddebilmek için türlü iddialar geliştirmiştir. Bunu, Haluk Ertan”ın yazdığı Darwin biyografisinde ve Rennan Pekünlü”nün Darwin”in getirdiği inançsızlık anlayışını “Darwin devrimi” olarak tanıttığı yazısında açıkça görebilmek mümkündür.
Darwin, Sn. Ertan”ın da belirttiği gibi, henüz gençlik yıllarında Thomas Malthus”un fikirlerinden etkilenmiş ve kendi teorisi için, Maltus”un çarpık ideolojilerinden esinlenmiştir. Malthus, Sn. Ertan”ın ifadeleriyle; “insan nüfusunun denetlenmediğinde, besin miktarındaki artıştan dolayı hızlı bir şekilde artacağını söylüyordu. Bundan dolayı ise, açlık ve sefaletin yaygınlaşacağını iddia ediyordu. Bunun bir sonucu olarak insanlar arasında yiyecek ve barınak için kaçınılmaz savaş ve kıyım yaşanacaktı. İnsan nüfusu, doğal ya da yapay yollarla mutlaka denetim altında tutulmalıydı.”
Darwin”in teorisinin temel çıkış noktasını oluşturan bu sapkın inanç, Darwinizm”in dünyaya ve insanlığa getirdiği belaların, savaşların, insanların birbirlerine karşı acımasızlığının, sınırsızlığın ve acımasızlığın ana temasını oluşturuyordu.
Darwin teorisini herhangi bir delil üzerine geliştirmemişti. Yaratılış delillerini kullanarak kendisine yaratılış gerçeğini inkar edebilmenin yollarını arıyordu. Darwin”in teorisini delillendireceğini düşündüğü iki iddia; canlıların küçük aşamalı değişimlerle birbirlerinden türediği ve bu değişimin fosil kayıtlarında bulunabileceği iddiaları, yalnızca iddiadan ibaretti. Görünürde, ne türlerin birbirlerine geçişini gösteren bir mekanizma ne de fosil kayıtlarında bu gelişimi gösteren herhangi bir fosil kaydı vardı. Sonraki yıllarda gelişen genetik bilimi, Darwin”in ilk iddiasını geçersiz kılarken, fosil kayıtları tek bir ara form örneği bile vermeyerek ikinci iddiayı da ortadan kaldırıyordu. Aslında Darwin döneminde var olan ve Darwin”in kendisinin de açıkça şahit olduğu gerçek, Yaratılış gerçeğiydi. Darwin, günümüz filumlarının tümünü, hatta daha fazlasını içine alan birbirinden farklı canlı çeşitliliğinin sergilendiği Kambriyen patlamasından haberdardı. Ayrıca, ismini kendisinin koyduğu “yaşayan fosiller” her geçen gün yeni örneklerle karşısına çıkıyor ve canlıların milyonlarca yıl boyunca hiç değişmemiş olduğunu belgeliyordu. Ama materyalizmin gereği olarak Darwin, inançsızlığı toplumlar arasında yaygınlaştırma, Allah inancından uzaklaştırma çabası içindeydi. İşte bu yüzden, bilimsellik kılıfı altında her türlü sahte teoriyi üretmeye hazırdı.
Darwinizm, 19. yüzyılda Darwin”in amatör araştırma ve gözlemleri sonucunda keşfedilen ve bilim çevrelerine sunulan bir teori değildir. Kökenleri, çok daha eskilerde var olan maddeci felsefelere dayanmaktadır. Tıpkı Yunan mitolojisindeki putperest inançlar gibi, evrim teorisinde de tesadüfler, cansız maddeler, şuursuz atomlar yaratma gücüne sahip varlıklardır. Putperestler nasıl cansız putların tüm varlıkları meydana getirdiğine inanıyorlarsa, Darwinizm”de de cansız maddelerin kendi kendilerine canlı varlıkları yarattığı inancı vardır. Dolayısıyla Darwin, evrim fikrini ilk ortaya atan kişi değil, bu inancın genel esas ve itikatlarının ana çerçevesini çizen, öğretilerini şekillendiren, daha sonra da kurumsallaştıran amatör bir araştırmacıdır.
Darwin”in evrim teorisi, herhangi bir bilimsel savdan çok daha ötedir. Evrim teorisi söz konusu olduğunda, evrimci bilim adamları için tarafsızlık, bilimsellik, objektiflik gibi kavramlar ortadan kalkar. Teorilerine o kadar şiddetli bir şekilde bağlıdırlar ki, evrimci Nature dergisinde yayınlanan bir makalede ifade edildiği gibi; “Bu saygın bilim adamları, “eğer evrim teorisi doğruysa” diye başlayan bir cümle yazmaktansa sağ ellerini kesmeyi tercih ederler.” 4 Çünkü evrim teorisinin doğru olmaması gibi bir ihtimali akıllarına dahi getirmek istememektedirler.
Darwinizm İnancındaki “Şans” Kavramı ve Amaçsızlık
Evrim teorisinin tek çıkış noktası olan şans kavramı, Darwin”in kendi eserinde bahsetmekten açıkça çekindiği, sebepsiz, amaçsız ve rastgele olaylar için kullanılabilecek bir kavramdır.5 Evrim teorisi, herhangi bir Yaratıcı varlık kabul etmediğinden, canlılığın oluşumunu ve gelişimini içine alan tüm olaylar, şuursuz olayların, bilinçsiz ve amaçsız olguların sonucunda meydana gelmektedir. Bu iddiaya göre, yeryüzündeki tüm canlılık, bunların sahip olduğu kusursuz çeşitlilik ve komplekslik, tümüyle bilinçsiz ve şuursuz olayların şans eseri meydana gelen sonuçlarından ibarettir.
Kuşkusuz bu iddianın tutarsızlığının Darwin de farkındadır. Ancak, hiçbir yaratıcı güç kabul etmeyen materyalist inanca göre, teorisini bu mantıksızlık üzerine geliştirmesi gerekmektedir. Nitekim Sn. Pekünlü”nün, Darwin”in şans kavramına bakış açısı ile ilgili ifadeleri, bu gerçeği delillendirmektedir:
“(Darwin”in) Şans kavramıyla ilgili görüşleri iki zıt uçta incelenebilir. Bir yanda, “şansı herhangi bir şeyin nedeni olarak görmenin doğru olmayacağını, böylesi bir dilin, olayın nedenine ilişkin bilgi sahibi olmadığımız anlamına gelmeyeceğine” deyiniyor. Diğer yandan, bazı olayların “rastlantısal” (accidental) olduğuna ilişkin açık ve uzunca pasajları vardır. … Ancak şans kavramı, erken notlarında ve el yazmalarında daha sıkça kullanılmıştır. Daha sonra bu şans kavramının bırakılışının nedeni bilinmiyor! Kavram, Darwin kuramında en başından beri önemli bir yer tutmuştur.”
Açıktır ki, Darwin”in şans kavramı konusundaki endişeleri ve bu ifadeyi teorisinin çıkış noktası olarak belirtmekten çekinmesinin tek nedeni vardır. Bu neden, şans kavramının, bilinç, şuur ve mantıkla ilgili tüm olguları ortadan kaldırmasıdır. Oysa yeryüzündeki tüm canlılarda bilinç, şuur, sanat ve üstün bir dizayn hakimdir. Bunların tamamının “şans eseri” olduğunu iddia etmek, tüm bu kavramları ortadan kaldırdığı gibi, “amaçsızlığı” da beraberinde getirmektedir. Şans kavramı, yeyüzündeki bu çeşitlenmenin neden meydana geldiğinin cevabını oluşturmamaktadır. İşte bu nedenle Darwin”in evrim teorisi, insan da dahil olmak üzere tüm canlıların amaçsız var edildiklerini ve amaçsızca yaşadıklarını savunmakta ve bunu toplumlara öğretmektedir. Günümüzde toplumların büyük bir bölümünde etkisini gösteren dejenerasyon, saldırı ve savaşlar, söz konusu amaçsızlığın, inançsızlığın sonuçlarıdır.
Teorinin “şans” gibi bilinçsiz, şuursuz ve son derece çürük bir kavrama dayanması, Darwin”in ilk başlarda çekingen davranmasına neden olsa da, Darwin takipçileri bu fikre büyük bir bağımlılık göstermişlerdir. Artık rahatlıkla tesadüflerin ilahi güçlerinden bahsedebilmekte, bilinçsiz olayların mucizeler meydana getirdiğini iddia edebilmektedirler. Nitekim Pekünlü, imkansız olasılıklarla gerçekleştiği iddia edilen hayali evrim sürecinde doğaüstü güçlerin varlığı konusunun ihtimal dahiline bile alınmayacağını şu sözlerle ifade etmiştir:
“Evrim hipotezinin utkusu, istatistiksel olasılığı devasa boyutlarda düşük ancak varlığı tartışılmaz olan uyumu doğaüstü veya bilinemez veya gizemli güçlere başvurmaksızın açıklamasında yatar.”
İşte Darwinizm dininin temeli budur: Ne olursa olsun, bir Yaratıcı”nın varlığını kabul etmemek. Bunun yerine şans veya tesadüf kavramlarını koymayı, her ne kadar mantIksız ve amaçsız olsa da bu hayali güçleri ilahlaştırmayı daha uygun bulurlar. Bu durum, eksi Yunan”da taştan yapılan putlara ilahi güçler atfetmekten kuşkusuz farksızdır. Ama her nedense, o dönemin putperest inancının mantıksızlığının açıkça farkında olanlar, kendi ideolojileri adına aynı sapkın görüşü savunmaktan çekinmemektedirler.
Evrim Delillerinin “Sıradağlar Gibi Dizildiği” Aldatmacası
Darwin”in evrim teorisini ortaya attığı yıllar, bilimsel anlamda son derece ilkel yıllardı. Darwin, hücrenin organellerini tanımıyor, “gen” diye bir kavramı bilmiyordu. Bu şartlar altında, canlıların çeşitli çevresel etkiler sonucunda çeşitli yeni özellikler edindiğini ve bunu diğer nesillere aktardığını iddia etmişti. Yaklaşık bir yüzyıl sonra genetik bilimi, söz konusu olumlu gelişimin ve bunların sonraki nesillere aktarımının imkansızlığını ortaya çıkaracaktı. Ama Darwin”in bundan haberi yoktu.
Darwin aynı zamanda, iddia ettiği bu değişim örneklerinin mutlaka fosil kayıtlarında da bulunması gerektiğini öne sürüyordu. Onun döneminde hiçbir örnek ortaya çıkmamış olmamasını da pek sorun etmemişti. Çünkü zamanla yeryüzündeki bu “kayıp” ara formların mutlaka bulunacağını varsaymıştı. Ama aradan geçen 1.5 asırlık dönem, yeryüzü katmanlarının neredeyse tümü kazınmış olmasına rağmen TEK BİR ARA FOSİL ÖRNEĞİ BİLE VERMEMİŞTİ.
Dolayısıyla Darwin”in teorisini ortaya attığı dönem, evrim için delilsiz bir dönemdi. Ama onun, delillerin ortaya çıkacağını iddia ettiği sonraki dönemler, Darwin ve yandaşları için çok daha büyük bir hayal kırıklığı idi. Çünkü teorinin “imkansız” ve “delilsiz” olduğu bilimsel olarak ortaya çıkmıştı.
Dolayısıyla, Rennan Pekünlü”nün, Darwin döneminde “evrim hipotezini destekleyen kanıtların sıradağlar gibi dizildiği ve bu sıradağların fethedilemez gücünün günden güne arttığı” iddiası, düpedüz bir aldatmacadır. Sıradağlar gibi dizilen deliller Yaratılış gerçeğine aittir. Fosil kayıtları tek bir ara form örneği bile vermemiştir. 530 milyon yıl önceye ait Kambriyen patlaması, tarihin en başında ani ve muhteşem bir yaratılışın hakim olduğunu göstermiştir (bkz. Darwin”in Anlayamadığı Kambriyen, Harun Yahya). Her geçen gün bir yenisi bulunmakta olan ve sayıları yaklaşık 100 milyonu bulan yaşayan fosil örnekleri, canlıların hiç evrim geçirmemiş olduklarını belgelemektedir (bkz. Yaşayan Fosiller Evrimi Reddediyor, Harun Yahya) Gelişen bilim ile, kompleks yapılardaki detaylar daha fazla anlaşılmakta ve bunların indirgenemez, yani hiçbir şekilde evrim geçiremez bir yapıya sahip oldukları açıkça görülmektedir. İşte sıradağlar gibi sıralanan deliller bunlardır ve bunların tümü Yaratılış Gerçeğini ispat etmektedir.
Rennan Pekünlü”nün, hayali “evrim sürecinin getirdiği yorumların doğruluğunun zamanla görüldüğü” iddiası tamamen aldatmacadır. Zamanla görülen ve daha da görülecek olan, tüm varlıkları Allah”ın yarattığı gerçeğidir. Pekünlü gibi Darwinistlerin spekülasyon yöntemleri artık yetersiz ve geçersiz kalmaktadır. Dönem, artık Darwin dönemi değildir. İnsanlar, spekülasyon ve propaganda yöntemleriyle kandırılamamaktadır. Bilimin gösterdiği açık deliller vardır ve insanlar artık bu delillere göre karar vermektedir. Allah, yaratılış gerçeğini tüm delileriyle sergilemiştir ve evrim teorisi bu deliller karşısında artık son nefesini vermiştir. Pekünlü ve Ertan gibi Darwinistlerin klasik Darwinist yöntemlerle gösterdiği çabalar, artık son derece çaresiz ve gülünç kalmaktadır.
Körelmiş Organlar Yanılgısı ve Darwinistlerin Israrları
Rennan Pekünlü, sözde körelmiş organlarla ilgili klasik Darwinist yaklaşımı bu yazıda da ele almış ve Darwin”in söz konusu iddiayı kullanarak nasıl evrim fikrinde karar kıldığını belirtmiştir. Ancak Pekünlü”nün ihmal ettiği ve görmezden geldiği nokta, evrimcilerin körelmiş organlar olarak lanse etmeye çalıştığı tüm organların, insan vücudunda işlevlerinin olduğunun bugün tespit edilmiş olduğudur. Darwin”in bunları işlevsiz olarak kabul etmesinin nedeninin, o dönemde bu organların henüz işlevlerinin tespit edilememiş olmasıdır. (Konuyla ilgili yazımızı buradan okuyabilirsiniz. )
Propaganda İle Ayakta Kalmaya Çalışan Darwinizm
Sn. Ertan ve Sn. Pekünlü”nün artık kabul etmeleri gereken önemli bir nokta vardır. Evrim teorisi, tümüyle materyalist amaçlarla ayakta tutulmaya çalışılan, asıl gayesi insanları Allah inancından uzaklaştırmak olan ve bu nedenle, “tek bir delil ile bile desteklenmiyor olmasına rağmen” propaganda ile ayakta tutulmaya çalışılan ölü bir teoridir. Onu canlı tutmaya çalışan şey, sadece spekülasyonlar, kurgulanmış senaryolar, sahte fosiller ve bir kısım medyadır. Ertan”ın, Pekünlü”nün ve diğer Darwinistlerin satırlar boyunca anlattıkları şekilde bir “bilimsel teori”, “bilimsel süreç” veya “bilimsel delil” yoktur. Darwinizm, kökeni çok eskilere dayanan bir senaryodur ve tüm delilsizliğine rağmen, Allah inancı ile mücadele adına ayakta tutulmaya çalışılmaktadır. Zaten Pekünlü, teorinin amacının, bilimsel olmaktan çok, Allah”ın varlığını reddetmek üzerini kurulu olduğunu Bilim ve Gelecek dergisindeki söz konusu yazısında açıkça belirtmekten çekinmemiştir:
“Evrim, 1) ussal olarak kişinin tasarım gibi dinsel öğretilerin ve metafiziğin dumura uğratıcı etkilerinden olan uzaklığıyla; 2) özdeksel olarak artan erke (enerji) akısıyla ve 3) toplumsal olarak, var olanı değiştirme savaşımına etkin ve örgütlü katılımıyla ölçülür.”
Pekünlü”nün çekinmeden belirttiği konu, evrimin ölçütünün açıkça “Allah inancından uzak” olmayı gerektirdiğidir. Bu gerçek, hiçbir bilimsel delille desteklenmeyen böylesine çürük bir teorinin neden bu kadar gündemde tutulmaya çalışıldığını açıklamaktadır.
Ancak teorinin tutunduğu propagandalar, artık teori lehine bir yol vermemektedir. Evrimin, ispat edilememiş olduğu, artık herkes tarafından bilinmektedir. Bilimsel gerçekler, Darwin dönemindeki gibi saklanacak durumda değildir. Bilimsel delillerin hangi somut gerçeği gösterdiğini insanlar açıkça görebilmektedirler. Bütün bunların yanı sıra, evrim teorisinin ideolojik yönü tam anlamıyla ortaya çıkmış ve insanlara bilimsel gerçekleri gösterme amacından çok, bir din olarak benimsetilmeye çalışıldığı anlaşılmıştır. Dolayısıyla evrim teorisi, bir çöküşü yaşamaktadır. Ertan ve Pekünlü gibi Darwinistlerin, Darwin”i ve Darwinizm”i bir kahramanlık öyküsü şeklinde sayfalarca anlatmaları, bu gerçeği değiştirmemekte, aksine aynı çaresizliği bir kez daha sergilemektedir.
Sonuç
Darwinizm, 21. yüzyıl bilimi ve delilleriyle tamamen çökmüş bir teoridir. Özellikle Darwin döneminin bilimsel ilkelliğini ve kanıtsızlığını delil göstererek teoriyi bilimsel bir gerçek gibi göstermenin hiçbir mantığı yoktur. Darwinistlerin, evrim teorisini ayakta tutabilmek için son 1.5 yüzyıldır kullandığı taktik ve yöntemler değişmemekte, bu sahte yöntemlerin yerine hiçbir zaman somut deliller sunamamaktadırlar. Sn. Ertan ve Sn. Pekünlü”ye, artık gerçekleri açıkça görmeleri ve sayfalarca spekülasyon malzemesi aramaktansa, somut delil arayışına girmelerini tavsiye ediyoruz.
Kaynaklar:
1. Rennan Pekünlü, Akıllı Tasarımın Evrimi ve Darwin Devrimi, Bilim ve Gelecek, Mart 2006, s. 29
2. Andrew Berry, Kaplumbağa ve İspinoz: Charles Darwin Galapagos Adalarında, Bilim ve Teknik, Haziran 2005, s. 62-66
3. Andrew Berry, Kaplumbağa ve İspinoz: Charles Darwin Galapagos Adalarında, Bilim ve Teknik, Haziran 2005, s. 62-66
4. Nature, “Darwin”s Death in South Kensington”, Şubat 26, 1981, cilt 289, s. 735. Darwin on Trial, Phillip E. Johnson, InterVarsity Press, 1991, s. 138
5. Rennan Pekünlü, Akıllı Tasarımın Evrimi ve Darwin Devrimi, Bilim ve Gelecek, Mart 2006, s. 30