Darwinizm”in bağlıları, teorilerini ayakta tutabilmek için çeşitli yollara başvururlar. Bunlar aslında güçlü bir telkin ve göz boyama içeren birtakım propaganda yöntemlerinden başka birşey değildir. Evrim teorisinin, bilimsel hiçbir geçerliliği olmamasına rağmen nasıl bu kadar yaygın olarak benimsendiği sorusunun cevabı da işte bu propaganda yöntemlerinde yatmaktadır.
Günümüzde bu propagandayı hayatın her alanında görmek mümkündür. Bu propaganda insanların karşısına kimi zaman sabah okudukları bir gazetede, yoldaki bir reklam panosunda, okuldaki bir ders kitabında, bir sinema filiminde ya da televizyon programında, kimi zaman da bilimsellik iddiası içeren bir dergide çıkabilmektedir.
Bilim ve Teknik dergisinin Mayıs 2000 tarihli sayısında yer alan ve “Uygarlığın Doğduğu dönem, Neolitik Çağ” başlıklı yazı da aynı evrimci propagandanın bir ürünüdür. Bu yazı da bu gibi dergilerde yayınlanan diğer yazılarda olduğu gibi bilimsel bir bilgi vermek değil, insanlara evrimci bir telkin vermek hedeflenmiştir. Bu nedenle de beş sayfadan oluşan ve on beş hayali resimle süslenen bu yazıda, masalımsı bir anlatım tercih edilmiş, çok fazla hayali ayrıntı verilerek, anlatılan senaryoya gerçekçilik katılmaya çalışılmıştır.
Gökhan Tok imzasını taşıyan sözkonusu yazıda en çok dikkati çeken husus, yazılanların doğruluğu ispatlanmış, bilimsel bulgularla desteklenmiş bir gerçek gibi sunulmasıdır. Bu yolla, bu yazıyı okuyan ve evrim teorisinin açmazlarından habersiz olan kişilerin sözkonusu yazıdaki akıldışı anlatımlara inanması hedeflenmiştir. Oysa bilimsel gerçekler bu yazıda anlatılan tüm mantıkları ve bilim adına ortaya atılan iddiaları reddetmektedir. Çünkü günümüzde bilimsel gelişmeler, evrimcilerin iddia ettiği insanın evrimi senaryosunu reddetmekte, doğadaki canlıları ve insanı Allah”ın ayrı ayrı yarattığı gerçeğini bir kez daha gözler önüne sermektedir.
Bu senaryonun geçersizliğinin ilk delili, fosil kayıtlarındaki açıklardır. Bugüne kadar ne insanların maymun benzeri canlılardan, ne de herhangi bir türün başka bir türden evrimleştiğini gösteren tek bir ara geçiş fosili dahi bulunamamıştır. Evrimcilerin iddiasına göre milyonlarcasının bulunması gereken ara formların hala bulunamaması, öte yandan moleküler biyoloji ve genetik alanında yaşanan gelişmeler yeryüzünde evrimsel bir sürecin yaşanmadığının en büyük delillerindendir.
Ancak özellikle insanın atalarının maymunsu canlılar olduğu yönündeki evrimci telkin o derece yoğun bir propaganda ile yürütülmektedir ki, birçok insan hiç düşünmeden bilinçaltında bu safsataya inanabilmektedir. Peki tüm bilimsel gerçekler aksini gösterdiği halde, insanın maymunlarla ortak bir atadan geldiği, yarı insan yarı maymun ilkel insanların var olduğu iddialarının dayanağı nedir?
Bu dayanak, evrimcilerin üzerinde hayali yorumlar yapabilecekleri fosillerin çokluğudur. Tarih boyunca 6000″den fazla maymun türü yaşamıştır. Bunların çok büyük bir bölümü, nesli tükenerek ortadan kaybolmuştur. Bugün yalnızca 120 kadar maymun türü yeryüzünde yaşamaktadır. İşte, bu 6000 civarındaki nesli tükenmiş maymun türünün fosilleri evrimciler için çok zengin bir malzeme kaynağı oluşturur. Evrimciler, yok olmuş maymun türlerinden işlerine gelen bir bölümünün kafataslarını ve kemiklerini küçükten büyüğe doğru dizmiş, bu seriye nesli tükenmiş bazı insan ırklarına ait kafataslarını da ekleyerek insanın evrimi senaryosunu yazmışlardır. Senaryo şöyledir: “İnsanlar ve günümüz maymunları ortak atalara sahiptirler. Bu yaratıklar zamanla evrimleşerek bir kısmı günümüz maymunlarını meydana getirmiş, evrimin diğer bir kolunu izleyen bir başka grup da günümüz insanlarını oluşturmuştur”.
Oysa, paleontolojik ve biyolojik bulgular bize, evrim savunucularının bu iddialarının da diğerleri gibi geçersiz olduğunu göstermektedir. İnsanla maymun arasında herhangi bir akrabalık olduğuna dair hiçbir kanıt yoktur. Evrimcilerin başvurdukları sahtekarlıklar, çarpıtmalar, göz boyamalar, aldatıcı çizim ve hayali yorumlar dışında… (Detaylı bilgi için bkz. Evrim Aldatmacası, Harun Yahya)
Fosil kayıtları bizlere, tarih boyunca insanların insan, maymunların da maymun olarak kaldıklarını göstermektedir. Evrimcilerin insanın atası olarak gösterdikleri fosillerin bir bölümü, aslında günümüze çok yakın tarihlere —örneğin 10.000 sene öncesine— kadar yaşamış ve kaybolmuş eski insan ırklarına aittir. Dahası, günümüzde halen yaşamakta olan birçok insan topluluğu ise, evrimcilerin insanın ataları gibi göstermeye çalıştıkları bu soyu tükenmiş insan ırklarıyla aynı fiziksel görünüm ve özellikleri taşımaktadır.
Bilim ve Teknik dergisindeki yazıda ise bu bilimsel gerçeklerden ve insanın evrimi masalının çoktan tarihin derinliklerine gömüldüğünden hiçbir şekilde bahsedilmemiş, tam tersine bu safsata üzerine çok kapsamlı bir senaryo kurgulanmıştır. Bu senaryo, tamamen yazarının hayalgücüne dayalıdır. Amaç insanların gözlerinde asla var olmamış hayali bir ortam canlandırmaya çalışmak, bunun için de tüm ayrıntıları en küçük detayına kadar anlatmaktır.
Öncelikle şunu belirtmeliyiz ki, insanın tarihi konusunda bize en önemli bilgiyi geçmiş dönemlere ait bulunan eşya ve fosiller vermektedir. Bundan 100 bin yıl önce Avrupa”da ortaya çıkmış ve sonra sessiz bir biçimde yok olmuş —ya da diğer ırklarla karışarak asimile olmuş— insanlar olan Neandertal ırkından kalan eşyalar buna çok önemli bir örnektir. Neandertaller bir insan ırkıdır ve bugün artık bu gerçek hemen herkes tarafından kabul edilmektedir. Neandertal döneminden kalan yirmialtı bin yıllık bir dikiş iğnesi, bir flüt, çok sayıda alet bize bu ırkın sahip olduğu estetik ve sanat anlayışı hakkında bilgi vermektedir.
Ayrıca New Scientist Dergisinin Mayıs 1998 sayısında yayınlanan bir haberle, bundan 700.000 yıl önce insanların gemicilik yaptığı ile ilgili haber tüm dünyada yankı uyandırmıştır. “Ancient Mariners” başlığı ile verilen haber, evrimcilerin yalnızca maymunların var olduğunu iddia ettikleri bir ortamda, gemi yapabilecek bilgi, teknoloji ve kültüre sahip insanların varlığını ortaya koymuştur.
Yine insanın evrimi senaryosunu kökünden yıkan bir başka haber ise Discover dergisinin Aralık 1997 tarihli sayısında yayınlanmıştır. Yazıda İspanya”da bulunan Atapuerca fosilinin 800.000 yıl önce yaşamış bir insana ait olduğu açıklanmıştır.
Tüm bunların yanısıra insanların varlığının evrimci iddiaların aksine çok daha eski dönemlere uzandığını gösteren delillerden biri Laetoli”de bulunan 3.6 milyon yıllık insana ait ayak izleri ve 1.7 milyon yıllak taştan yapılmış kulübelerdir. Bu konudaki bilgileri çok daha fazla detaylandırmak mümkündür. (Detaylı bilgi için bkz. Harun Yahya”nın Evrim Aldatmacası ve Hayatın Gerçek Kökeni isimli eserleri)
Görüldüğü gibi insanlığın tarihi ile ilgili evrimcilerin ortaya attıkları senaryolar hayali bir mantık yürütmeden öteye gitmeyen, hiçbir bilimsel bulgu ve kanıtla desteklenmeyen, aksine pekçok bulgu ile yalanlanan bir iddiadan başka birşey değildir. Amaç sadece Allah’ın varlığını inkar etmek ve bunun için de eldeki her türlü bulguyu doğru yanlış, mantıklı mantıksız ayrımı yapmadan kullanmaktır. Bu yolla insanların bilinçaltına ulaşan bir telkinle, kendini hiçkimseye karşı sorumlu hissetmeyen, Allah”a karşı büyüklenen inkarcı toplumlar oluşturmaktır.
Ancak bu yöntemlerin amacına ulaşması mümkün değildir. Çünkü Yaratılış Gerçeği her geçen gün çok daha fazla insana ulaşmakta ve bu gerçek, tüm canlıları Allah”ın yoktan yarattığını, insanı da Allah”ın en güzel surette var ettiğini ve tekrar Allah”a dönerek dünyadaki yaşamından hesaba çekileceğini hatırlatmaktadır.