Bilim ve Teknik dergisinin Mart 2001 sayısında, NASA’nın AMES Araştırma Merkezinde bir grup araştırmacının “basit hücreler” yarattıkları şeklinde bir habere yer verilmiştir. NASA’da gerçekleştirilen araştırmanın sonucuna göre, bu yapıların “tüm canlılarda bulunan zarlı yapıların özelliklerine sahip” oldukları iddia edilmiştir. Ancak araştırmanın, daha doğrusu deneyin içeriği incelendiğinde, oluşan yapıların canlı hücrenin zarı ile hiç bir şekilde aynı özelliklere sahip olmadığı görülmektedir. Deney sonunda ortaya çıkan mikroskopik balonların, benzersiz bir dizayn ürünü olarak hayranlık uyandıran hücre zarıyla, fiziki olarak çok farklı yapılar olduğu hemen farkedilmektedir.
Öncelikle, üretilen balonlar tek tabakadan oluşan yağ yapısındadır. Oysa canlı her hücrenin zarı, ortak bir tasarım ürünü olarak hep çift katmandan oluşan lipid yapısında olur. ABD Ulusal Bilimler Akademisi’nin PDAS adlı yayın organında yayınlanan 30 Ocak 2001 tarihli söz konusu makalenin orijinalinde (Self-assembling amphiphilic molecules: Synthesis in simulated interstellar/precometary ices) üretilen kimyasal yapılar “tek katmandan oluşan sabun köpükleri” olarak tanımlanmışlardır. “Amfifilik” özelliklerinden dolayı bu şekilde tarif edilen deney ürünlerinin, canlı olduklarına dair bir iddiada dahi bulunulamamıştır. Çünkü hücrenin canlılığını sağlayan fonksiyonları ve organelleri, yakından tanıyan her biyoloğun bildiği gibi, olağanüstü derece komplekstir ve insanlar tarafından üretilmek bir yana taklit edilmesi bile henüz mümkün değildir.
Aslında bu deney sayesinde zarın eşsiz yapısı bir kez daha gözler önüne serilmiştir. Hücre zarının, çift tabakadan oluşan lipid özelliğinin, onlarca bilim adamının bilgisi ve çabasıyla dahi taklit edilemediği ortaya çıkmıştır.
Bununla birlikte, bir molekül zincirine “canlılarda bulunan zarlı yapıların özelliklerine sahip” denebilmesi için, öncelikle hücrenin seçici geçirgen fonksiyonlarını yerine getiriyor olması şarttır. Ancak laboratuvar koşulları altında büyük bir bütçe ve insan gücü ve aklı harcanarak elde edilen sonuç yalnızca “keseciğe benzer balon” yapılardır.
Evrimciler, Kompleksliğini Açıklayamadıkları Hücreyi “Basit” Gösterme Çabasında
Hücre insanoğlunun karşılaştığı en kompleks sistemdir. Bugün hücrenin içinde; enerjiyi üreten santraller; yaşam için zorunlu olan enzim ve hormonları üreten fabrikalar; üretilecek bütün ürünlerle ilgili bilgilerin kayıtlı bulunduğu bir bilgi bankası; bir bölgeden diğerine hammaddeleri ve ürünleri nakleden kompleks taşıma sistemleri, boru hatları; dışarıdan gelen hammaddeleri işe yarayacak parçalara ayrıştıran gelişmiş laboratuvar ve rafineriler olduğunu biliyoruz.
W. H. Thorpe, tanınmış bir evrimci olmasına rağmen, “canlı hücrelerinin en basitinin sahip olduğu mekanizma bile, insanoğlunun şimdiye kadar yaptığı, hatta hayal ettiği bütün makinelerden çok daha komplekstir” diyerek hücrenin basit olmadığını itiraf etmek zorunda kalmıştır. (W. R. Bird, The Origin of Species Revisited., Nashville: Thomas Nelson Co., 1991, s. 298-99.)
Evrimciler, kökenini hiç bir şekilde açıklayamadıkları bu hücre gerçeği karşısında, bu kompleksliği gündemden çıkarmak ve hücreyi elden geldiğince “basit” göstermek çabasındadırlar.
Bilim ve Teknik’te yayınlanan makalede de aynı çaba gözlemlenmektedir. Oysa onu basit görmek ve göstermek isteyenlerin aksine, hücre zarının görevi sadece hücreyi sarıp kuşatmak değildir. Benzersiz hayati fonksiyonlarıyla hücreye canlı özelliği kazandıran bu zar, sahip olduğu üstün yetenek, hafıza ve sergilediği akıl yüzünden hücrenin beyni olarak kabul edilir. Zar çift taraflı, hem içe hem dışa doğru dönük yağ moleküllerinden oluşan uçsuz bucaksız bir duvara benzer. Bu yağ parçacıklarının arasında hücreye girişi ve çıkışı sağlayan kapılar ve zarın dış ortamı tanımasını sağlayan algılayıcılar vardır. Bu kapılar ve algılayıcılar protein moleküllerinden yapılmıştır. Hücre duvarının içinde yer alırlar ve hücreye yapılan tüm giriş ve çıkışları titiz bir biçimde denetlerler.
Görüldüğü gibi evrimciler, canlı yapıların tesadüfen oluştuğunu iddia edebilmenin temelinde, canlılığı önce basit gösterme taktiği gütmek zorunda kalmaktadırlar. Oysa canlılık bilimin gösterdiği veriler ışığında hiç de basit değildir. Yaptıkları deneyler canlılığın, değil tesadüfen oluşması, bilinçli olarak ve en üstün teknoloji kullanılarak bile taklit edilemeyeceğini ortaya koymaktadır. NASA laboratuvarlarında yapılan bu deney de dahil olmak üzere, bilimsel bulgular, hayatı bir tesadüf ürünü sayan evrim teorisini yalanlamakta ve yaratılışı doğrulamaktadır: Küçük bir hücreden insanoğluna kadar tüm canlılar, sonsuz bir güç, akıl ve bilgi sahibi olan yüce ALLAH yaratmıştır.