Evrim propagandasının en belirgin özelliklerinden birisi hikaye anlatımına dayalı olmasıdır. Hikayeyi anlatan TV kanalı ya da gazete, belli belirsiz bulguları önyargılarına göre yorumlayarak oluşturduğu evrim senaryosunu, sağlam bilimsel kanıtlara dayalı bir tez havasında insanlara empoze eder. Ancak milyonlarca yıllık süreleri kapsayan hikayeler anlatan evrimcilerin elinde bazen basit bir kafatası parçası, bazen sadece tek bir diş vardır. Ama evrimciler eldeki verilerin yetersizliğine karşın, hikayelerine fosillerin söyleyemeyeceği birçok hayali unsur eklerler. Oysa bu, ünlü evrimcilerin bile eleştirdiği, tamamen önyargıya dayalı, bilimdışı bir propaganda yöntemidir.
“Mesela, insanın evriminin, vücudun duruşu, beyin hacmi ile ateş, alet kullanımı gibi teknolojik başarılar ve lisanın ortaya çıkmasını sağlayan el-göz koordinasyonundaki gelişmelere bağlı olarak geliştiği söylenir. Ancak bu gibi senaryolar subjektiftir. Deneylerle asla test edilemezler, öyleyse bilimsel değildirler. Revaçta olmaları, hangi bilirkişi tarafından ne şekilde sunulduklarına bağlıdır, bilimsel testlere değil” i.
National Geographic, Discovery Channel gibi TV kanalları ya da Scientific American, Focus gibi dergiler evrimi yaygınlaştırmak için topluma böyle hikayeler pompalayan fabrikalar gibidirler. Bu kurumların yayınlarında aralarında milyonlarca yıla varan yaş farkı bulunan kemik bulguları arasında evrimsel senaryolar oluşturularak bunlar gerçekten yaşanmış gibi anlatılır. Oysa bu sadece önyargıya dayalı bir tutumdur. Aynı zamanda bir paleontolog olan Gee bu konuda şu yorumları yapmaktadır:
“Yeni fosil bulguları, önceden varolan hikayeye uydurulur. Sanki atalar-nesiller zinciri, bizim gerçekten düşünmemiz gereken bir amaçmış gibi biz bu yeni bulgulara “kayıp halkalar” deriz; aslında gerçek farklıdır: bunlar insan önyargılarıyla uyumlu olmaları için şekillendirilen, gerçeğin ardından yaratılan, tamamen insan icadı olan şeylerdir.”ii “Şu anda bize üstünlük sağlayan konumumuzdan bakarak, fosilleri kendimizde gördüklerimizin yavaş yavaş kazanıldığını yansıtan bir şekilde ayarlarız. Doğruyu aramayız, kendi önyargılarımıza uyması için, onu gerçeğin ardından yaratırız.”
Bu önyargılı senaryoları eleştiren bir başka ünlü evrimci de Collin Patterson”dur. İngiliz Doğa Tarihi Müzesi Paleontoloji Başkanı olan Patterson 4 Mart 1982″de BBC televizyonuna verdiği bir ropörtajda açıkça şunları söylemiştir: “Hikayeleri, zaman içindeki değişimlerin hikayelerini kastediyorum. Dinozorların nasıl ortadan kalktığı, memelilerin nasıl evrimleştiği, insanın nereden geldiği. Bunlar bana hikaye anlatımından fazla birşey ifade etmiyor… Bir [evrimsel] ağacın uçlarına erişimimiz var ama ağacın kendisi bir teori. Ağaç hakkında bilgili gibi gözüken ve ağaçla ilgili olup bitenleri, ince ve kalın dalların nasıl ortadan kalktığını açıklar gibi görünen insanlar, bana göre sadece hikaye anlatıyorlar.”
Sadece evrimci paleontologlar değildir evrim masallarına sarılan. Evrim masallarına evrim biyologları da en az paleontologlar kadar sık başvururlar. Bu insanlar canlıların sahip olduğu yapıların kendilerine sağladığı avantajlara bakarak evrim senaryoları oluştururlar. Popüler evrimci TV kanallarından günboyu yayınlanan evrim masallarının ağırlıklı bölümü bu kategoriye dahildir. Bu belgesellerde fillerin yerdeki yiyecekleri almak için hortum geliştirdikleri; böceklerin savunma amacıyla zehir ürettikleri, yarasaların çevrelerini algılamak için sonarlar evrimleştirdikleri, elektrikli yılan balıklarının günün birinde düşmanlarına karşı kullanma amacıyla 300 volt şiddetine varan elektrik akımları üretebilen organlar geliştirdikleri, örümceğin günün birinde havadaki sinekleri de avlamak için ipek evrimleştirip ağaçlara ağ kurmaya başladığı gibi masallar anlatılır durulur. Ancak bu masalların hiçbiri asıl soruyu, yani her biri son derece kompleks olan bu sistemlerin kör tesadüflerle nasıl evrimleşmeye başladıkları ve rastgele mutasyonlarla bunun bilgisinin DNA”ya nasıl eklenmiş olabileceği sorusuna yanıt vermez. Evrimin geçerliliği en baştan kabul edilir ve doğadaki her canlı bu genel öngörü çerçevesinde ele alınır. Gee bu konuda eleştiri oklarını evrimci biyologlara şöyle yöneltmektedir:
“Burnumuz gözlük taşımak için yapılmıştır, böylece gözlük kullanabiliriz.” Evrimci biyologlar herhangi bir yapıyı, faydalı hale gelen bir adaptasyon olarak yorumladıklarında hala tamamen bu mantıkta hareket etmektedirler, ama bu faydanın bir yapının nasıl evrimleştiği, ya da gerçekte bir yapının evrimsel tarihinin bu yapının şekil ve özelliklerini nasıl etkilemiş olabileceği hakkında bize hiçbir şey söyleyemeyeceğini göremezler”iii .
Bu masalların en sık başvurulanları uyumsal ihtiyaçlarla ilgili olanlarıdır. Bu masalların ortak özelliği, canlıların içinde bulundukları ortam nedeniyle duydukları ihtiyaçları belirtmek sonra da, bu ihtiyaçlar nedeniyle şu veya bu organı “geliştirdiklerini” anlatmaktır. Oysaki ihtiyaçlar, yeni organlar, yeni sistemler meydana getirmez. Evrimcilerin bedensel yapılardaki dönüşümlere mekanizma olarak önerdikleri- ancak daima zararlı oldukları deneylerle sabit olan- rastgele mutasyonlar da “ihtiyaçlara” göre ortaya çıkmazlar Ünlü evrimci Douglas Futuyma bu konuda şunları ifade etmektedir:
“Türlerin uyumsal “ihtiyaçları” uyumlandırıcı bir mutasyonun ortaya çıkacağı ihtimalini yükseltmez; mutasyonlar o anın uyumsal ihtiyaçlarına yönelmiş değildir. Mutasyonların sebepleri vardır, ancak türlerin uyum sağlama ihtiyaçları bunlardan biri değildir”iv
Futuyma”nın sözleri Discovery Channel TV veya National Geographic TV gibi popüler Darwinist televizyon kanallarındaki belgesellerde ısrarla anlatılan evrim masallarını topluca çürütmektedir. Bu TV kanallarının ortaya koyduğu masallar tam birer safsatadırlar. Hiçbir yılan balığı ihtiyacı için elektrik üretecek organ; hiçbir böcek ihtiyaç duyduğu için doğru kimyasal formülde zehir üretecek bir organ; hiçbir fil yerden besin toplama ihtiyacı için hortum evrimleştiremez. Bunları iddia etmek “çöldeki susuzluk nedeniyle, arabalar hava soğutmalı motorlar geliştirdiler” demek gibi bir safsatadır. Bir arabada hava soğutmalı motor bulunması çöl şartlarını göz önüne alan bir mühendisin varlığının, canlılardaki sistemler de onları doğadaki yaşamlarına uygun özelliklerle donatan bir Yaratıcı”nın işaretçisidir. Kör tesadüfler ne bir otomobildeki hava soğutma sistemini ne de canlılardaki kompleks sistemleri açıklayamaz.
Yukarıda ifadelerini aktardığımız Gee, Patterson ve Futuyma birer evrimci olmalarına karşın evrim masalı anlatmanın bilimdışı olduğunu kabul etmektedirler. Popüler evrimci medya ise bunu tamamen gözardı edip bilimsel kanıtlarla destekleyemedikleri mantık dışı iddialarını topluma telkin etmede evrim masallarını bir “beyin yıkama” aracı olarak kullanmayı sürdürmektedirler. Buradan tüm bu yayınlara halkın artık evrim teorisinin açmazları hakkında bilinçlendiğini hatırlatıyor, bu yöntemi terk etmeleri çağrısında bulunuyoruz. Aksi takdirde yakın bir gelecekte, anlattıkları bu masallar karşısında yüz kızartıcı durumlara düşmekten kurtulamayacaklardır.
1. “IN SEARCH OF DEEP TIME, Beyond the Fossil Record to a New Hıstory of Life”, Henry Gee, The Free Press, A Division fo Simon & Schuster, Inc. , 1999,sf 5
2. “IN SEARCH OF DEEP TIME, sf 32
3. “IN SEARCH OF DEEP TIME, sf 103
4. Futuyma, Douglas J. (1983), Science on Trial (New York: Pantheon, 1983, sf. 137,138)