Cumhuriyet Bilim Teknik dergisinin (CBT) 13 Eylül 2003 tarihli sayısında “Marslıların Soyundan mı Geldik?” başlıklı bir yazı yayınlandı. New Scientist”in 12 Temmuz 2003 tarihli sayısından alınan yazıda, fizikçi Paul Davies”in, yeryüzündeki yaşamın Mars”tan gelen bir göktaşıyla başlamış olduğu yönündeki iddiasına yer veriliyordu. CBT, bu iddiaları aktarırken, hiçbir bilimsel kanıta dayanmayan sadece spekülasyona dayalı varsayımlar ortaya koyuyordu. Yazıya bakıldığında hayatın Mars”tan gelen göktaşıyla rastlantısal olarak başladığı senaryosuna destek verildiği ve bunun yüksek bir olasılık gibi yansıtıldığı görülüyordu. Ancak CBT”nin bu tutumu, bilimsel bulguların bu tezleri desteklemesinden değil, kendi felsefi görüşüne uygun tezlere destek verme politikasından kaynaklanmaktadır. [*]
Yaşamın uzaydan geldiği tezine verilen destek ile CBT”nin felsefi görüşleri arasındaki ilişkiyi yansıtan bir gösterge yazının henüz girişinde yer alan şu satırlarda dikkat çekmektedir:
“Konu yaşamın kökenleri olduğunda birkaç somut gerçekle yetinmek zorunda olmamız utanç verici bir durum. Yeryüzünde yaşamın ilk kez ne zaman ve nerelerde ortaya açıktığı konusunda üstün körü bir bilgiye sahip olsak bile, söz konusu bu sürecin nasıl geliştiğine ve yaşamdan yoksun, bir öbek kimyasalın nasıl apansız biraraya gelerek ilk canlı hücreye dönüştükleri konusuna gelince kala kalıyoruz.”
Bu satırlarda açıkça itiraf edilen gerçek, yeryüzündeki yaşamın kökenine evrimci (rastlantılara dayalı) bir açıklamanın yapılamaz oluşudur. Materyalizmi benimseyen çevrelerin heyecanla sarıldığı Miller deneyi ve RNA dünyası tezi gibi girişimler sonuçsuz kalmış, yaşamın rastlantısal olarak başlamasının imkansızlığı ortaya çıkmıştır. 70 yılı aşkın bir sürenin bilimsel birikimi bu gerçeğe açıkça işaret etmektedir. Yaşamın kökeni ancak bilinçli tasarım yani yaratılışla açıklanabilmektedir. Ancak CBT”deki yazıda görüldüğü gibi, canlılığın yaratıldığı gerçeğini kendi felsefeleri yüzünden kabullenmeyen çevreler yaşamın kökenini kör rastlantıda ve amaçsız doğa olaylarında umutsuzca aramayı sürdürmektedirler. Aslında CBT”deki bu yazı, sıradan bir makale değil, bir “stratejiyi” yansıtan bir örnektir.
Bu strateji, San Francisco Eyalet Üniversitesi”nden Dean Kenyon”ın ifadesiyle “Senetçi Materyalizm”dir. (Kendisi uzman bir kimyacı olarak uzun yıllar yaşamın kökenini rastlantıda aramış, bu amaçla kaleme aldığı birçok makale bilim dergilerinde yayınlanmış olan Kenyon, yaşamın ancak bilinçli tasarımla ortaya çıkabileceği gerçeğini kabul ederek eski felsefi görüşlerini terk etmiştir. Kenyon günümüzde Bilinçli Tasarım hareketinin önemli isimleri arasında yer almaktadır.)
Senetçi Materyalizm, tüm bilimsel bulgular açıkça bilinçli tasarımı işaret ettiği halde felsefi görüşler nedeniyle bunu kabullenmeyerek, hayatın rastlantısal olarak başladığı iddiasını bir dogma olarak savunmayı ve “bilim henüz gösteremedi ama yaşamın rastlantısal kökenleri bir gün bulunacak” gibi sahte bir imaj oluşturma çabasıdır. Bu tutumun sebebi bilimin kendisine bir katkıda bulunmak değil, sadece -geçersizliği çoktan anlaşılan – materyalist felsefeyi ve Darwinizm”i “suni solunum cihazı” ile hayatta tutabilmektir.
Bilinçli tasarım hareketinin bir başka önemli ismi olan Phillip Johnson ise yaşamın kökenlerini uzayda arama çabasının aslında “çözümü imkansız bir problemi, çözülmüş olduğu izlenimi verecek şekilde uzaya göndermek”ten ibaret olduğunu yazmıştır . 1
Bilimin gösterdiği gerçek bilinçli tasarımdır. Evrenin meydana gelişinde, Güneş Sistemi”nde ve yaşamı destekleyen özel koşullara sahip tek gezegen olan mavi gezegende, yani Dünyamızdaki dengeler; tesadüfleri reddeden, hassas bir ayarlamayı göstermektedir. Elbette tüm bunlar evreni ve içindeki canlıları Allah”ın yarattığı gerçeğini doğrulamaktadır.
CBT”yi bilimsel bulguların reddettiği köhne materyalist felsefeyi terk etmeye ve yeryüzündeki yaşamın tesadüflerle oluşmadığını – veya Mars”tan gelmediğini – Allah”ın yaratmasının eseri olduğunu kabul etmeye davet ediyoruz.
[*] Davies”in yaşamın Mars”tan geldiği yönündeki hayali iddiaları daha önce Sabah gazetesinde de yayınlanmış ve sitemizde cevaplanmıştı. Yazımızı buradan okuyabilirsiniz.
1) Phillip E. Johnson, “Darwin on Trial”, InterVarsity Press,1993 (2nd edition), sf. 110
CBT, bu iddiaları aktarırken, hiçbir bilimsel kanıta dayanmayan sadece spekülasyona dayalı varsayımlar ortaya koyuyordu. Yazıya bakıldığında hayatın Mars”tan gelen göktaşıyla rastlantısal olarak başladığı senaryosuna destek verildiği ve bunun yüksek bir olasılık gibi yansıtıldığı görülüyordu. Ancak CBT”nin bu tutumu, bilimsel bulguların bu tezleri desteklemesinden değil, kendi felsefi görüşüne uygun tezlere destek verme politikasından kaynaklanmaktadır. [*]
Yaşamın uzaydan geldiği tezine verilen destek ile CBT”nin felsefi görüşleri arasındaki ilişkiyi yansıtan bir gösterge yazının henüz girişinde yer alan şu satırlarda dikkat çekmektedir:
“Konu yaşamın kökenleri olduğunda birkaç somut gerçekle yetinmek zorunda olmamız utanç verici bir durum. Yeryüzünde yaşamın ilk kez ne zaman ve nerelerde ortaya açıktığı konusunda üstün körü bir bilgiye sahip olsak bile, söz konusu bu sürecin nasıl geliştiğine ve yaşamdan yoksun, bir öbek kimyasalın nasıl apansız biraraya gelerek ilk canlı hücreye dönüştükleri konusuna gelince kala kalıyoruz.”
Bu satırlarda açıkça itiraf edilen gerçek, yeryüzündeki yaşamın kökenine evrimci (rastlantılara dayalı) bir açıklamanın yapılamaz oluşudur. Materyalizmi benimseyen çevrelerin heyecanla sarıldığı Miller deneyi ve RNA dünyası tezi gibi girişimler sonuçsuz kalmış, yaşamın rastlantısal olarak başlamasının imkansızlığı ortaya çıkmıştır. 70 yılı aşkın bir sürenin bilimsel birikimi bu gerçeğe açıkça işaret etmektedir. Yaşamın kökeni ancak bilinçli tasarım yani yaratılışla açıklanabilmektedir. Ancak CBT”deki yazıda görüldüğü gibi, canlılığın yaratıldığı gerçeğini kendi felsefeleri yüzünden kabullenmeyen çevreler yaşamın kökenini kör rastlantıda ve amaçsız doğa olaylarında umutsuzca aramayı sürdürmektedirler. Aslında CBT”deki bu yazı, sıradan bir makale değil, bir “stratejiyi” yansıtan bir örnektir.
Bu strateji, San Francisco Eyalet Üniversitesi”nden Dean Kenyon”ın ifadesiyle “Senetçi Materyalizm”dir. (Kendisi uzman bir kimyacı olarak uzun yıllar yaşamın kökenini rastlantıda aramış, bu amaçla kaleme aldığı birçok makale bilim dergilerinde yayınlanmış olan Kenyon, yaşamın ancak bilinçli tasarımla ortaya çıkabileceği gerçeğini kabul ederek eski felsefi görüşlerini terk etmiştir. Kenyon günümüzde Bilinçli Tasarım hareketinin önemli isimleri arasında yer almaktadır.)
Senetçi Materyalizm, tüm bilimsel bulgular açıkça bilinçli tasarımı işaret ettiği halde felsefi görüşler nedeniyle bunu kabullenmeyerek, hayatın rastlantısal olarak başladığı iddiasını bir dogma olarak savunmayı ve “bilim henüz gösteremedi ama yaşamın rastlantısal kökenleri bir gün bulunacak” gibi sahte bir imaj oluşturma çabasıdır. Bu tutumun sebebi bilimin kendisine bir katkıda bulunmak değil, sadece -geçersizliği çoktan anlaşılan – materyalist felsefeyi ve Darwinizm”i “suni solunum cihazı” ile hayatta tutabilmektir.
Bilinçli tasarım hareketinin bir başka önemli ismi olan Phillip Johnson ise yaşamın kökenlerini uzayda arama çabasının aslında “çözümü imkansız bir problemi, çözülmüş olduğu izlenimi verecek şekilde uzaya göndermek”ten ibaret olduğunu yazmıştır . 1
Bilimin gösterdiği gerçek bilinçli tasarımdır. Evrenin meydana gelişinde, Güneş Sistemi”nde ve yaşamı destekleyen özel koşullara sahip tek gezegen olan mavi gezegende, yani Dünyamızdaki dengeler; tesadüfleri reddeden, hassas bir ayarlamayı göstermektedir. Elbette tüm bunlar evreni ve içindeki canlıları Allah”ın yarattığı gerçeğini doğrulamaktadır.
CBT”yi bilimsel bulguların reddettiği köhne materyalist felsefeyi terk etmeye ve yeryüzündeki yaşamın tesadüflerle oluşmadığını – veya Mars”tan gelmediğini – Allah”ın yaratmasının eseri olduğunu kabul etmeye davet ediyoruz.
[*] Davies”in yaşamın Mars”tan geldiği yönündeki hayali iddiaları daha önce Sabah gazetesinde de yayınlanmış ve sitemizde cevaplanmıştı. Yazımızı buradan okuyabilirsiniz.
1) Phillip E. Johnson, “Darwin on Trial”, InterVarsity Press,1993 (2nd edition), sf. 110