Radikal gazetesi köşe yazarı Türker Alkan, 8 Haziran 2005 tarihli köşesinde, bir okurundan aldığı mektubu yayınladı. “Uzman gözüyle evrim tartışması” başlığı altında yayınlanan mektupta, Hacettepe Üniversitesi Biyoloji Bölümü”nden evrimci biyolog Ergi Deniz Özsoy”un, evrim ve yaratılış hakkındaki yorumları aktarılıyordu. Alkan”ın “uzman görüşü” olarak nitelendirdiği mektup gerçekte yaratılışla ilgili klasik çarpıtmaların yer aldığı bir derlemeden ibaretti.
Aşağıda Özsoy”un çarpıtmaları cevaplanmaktadır.
Bir teorinin doğruluğu nasıl belirlenir?
Evrimci görüşlerini ortaya koyan Özsoy”un, evrimin en az seksen senedir bilimsel olarak kabul gördüğü, evrime karşı itirazların mahkemelerden döndüğü gibi klasik laf kalabalıklarını tekrarladığı görülmektedir.
Özsoy burada, konunun merkezinden tamamen uzaklaşmaktadır. Öncelikle yaşamın kökeni hakkında hangi görüşün doğru olduğunun bilinmesi ancak bunların kanıtlar açısından tartılmasıyla mümkün olabilir. Mantıklı ve akılcı bir yaklaşım bunu gerektirir. Yoksa bilim dünyasının eğilimleri ya da mahkeme kararları, bir teorinin doğruluğu hakkında gerçekçi birer ölçüt olamaz.
Örneğin, bir zamanlar bilim adamlarının çoğunluğu, Dünyanın “düz” olduğunu ya da Güneşin Dünya etrafında döndüğünü kabul etmişlerdir. Ancak bu konularla ilgili gerçeklerin ortaya çıkması sürecinde bilim adamları arasındaki oylamalar değil, biriken bilimsel kanıtlar ağırlığını koymuştur.
Bir zamanlar ülkemizin önde gelen bilim düşünürlerinden olan Prof. Dr. Arda Denkel, evrim teorisine dayanak olarak bilimsel kanıtların dışında kaynakları göstermenin yanlışlığını şu sözlerle ifade etmiştir:
“Evrim kuramını, çok sayıdaki saygın kişinin, kuruluşun evrimciliği benimsemiş olması mı kanıtlayacak? Yoksa mahkeme kararlarıyla mı doğru kılınacak bu kuram? Doğruluğu sağlayan şey, saygın ve yetki sahibi kişilerce doğru bulunmak mıdır acaba? Bir tarihsel olguyu anımsatmak isterim. Galileo Galilei, döneminin bütün saygın kişilerine, hukukçularına ve özellikle de bilim adamlarına karşı tek başına karşı çıkıp doğru olanı söylüyor ve savunmuyor muydu? Engizisyon mahkemelerinin öbür eylemleri de, ortaya buna benzer görünümler koymamış mıydı? Toplumda saygın ve başat olan çevreleri arkasına almak, ne doğruluk yaratan, ne de bilimsellikle doğrudan ilgili olan bir şeydir.” (Cumhuriyet Bilim Teknik Eki, 27 Şubat 1999, s.15)
Gerçeklere gözlerini kapamak, onları ortadan kaldırmaz
Özsoy, “bugünkü çalışmaların yaşamın bir “tasarım” ürünü olduğunu gösterdiği savı gerçekdışıdır” şeklinde bir iddia ortaya koymaktadır. Bu, bilimsel bulgularla hiçbir şekilde örtüşmeyen bir iddiadır.
Bugünkü çalışmaların, yaşamın bir tasarım ürünü olduğunu gösterdiği, kesin bir doğrudur. Üstelik bu kesinlik o kadar güçlüdür ki, günümüzde onyıllarını ateizmi savunmaya adamış düşünürlerin dünya görüşünü değiştirebilmektedir. 66 yıl boyunca ateizmi savunan dünyaca ünlü akademisyen Antony Flew, geçtiğimiz yılın Aralık ayında medyaya yansıyan haberlerde ateizmi terkederek bilinçli tasarımı kabul ettiğini açıklamıştı. Flew, fikirlerindeki bu köklü değişimin sebebini aşağıdaki sözleriyle ifade etmişti:
“Biyologların DNA araştırmaları, yaşam için gerekli düzenlemelerin neredeyse inanılmaz olan kompleksliğini ortaya koyarak, yaşamın temelinde bilinç bulunmuş olması gerektiğini gösterdi”.(1) “Artık, üreyebilen o ilk hücrenin naturalist evrime dayalı bir açıklamasını oluşturmayı düşünmeye başlamak bile aşırı derecede zor bir hal almıştır”.(2) “İlk canlının cansız maddeden evrimleştiği ve olağanüstü kompleks bir canlıya dönüştüğü iddiasının hiçbir geçerliliği olmadığına, kesin bir şekilde kanaat getirdim”.(3)
Görüldüğü gibi Flew, bilinçli tasarımı kabul etmesinin tek sebebi olarak bilimsel gelişmeleri saymaktadır. Özsoy”un kabullenmek istememesi bu gerçeği ortadan kaldırmayacaktır. DNA araştırmaları başta gelmek üzere çok sayıda bilimsel bulgu, bilinçli tasarımı desteklemektedir. Ve günümüzde dünyaca ünlü ateistlerin düşüncelerini değiştiren bu gerçeğin, birkaç yıl sonra dünyayı değiştirdiği konuşulmaya başlanacaktır.
İnsanın kökeni hakkındaki yanılgı
Özsoy, “genom projeleri sayesinde insan ve şempanzenin ortak bir ataya sahip olduğu konusunda şüphe bulunmadığını” iddia etmektedir. Özsoy burada gerçekçilikten tamamen uzak, dogmatik bir tutum takınmaktadır.
Henüz ortada tamamlanmış bir şempanze genomu projesi dahi bulunmamaktadır. Üstelik, bugüne kadar yapılmış en detaylı genom çalışmasında, insanla şempanze arasında incelenen genler açısından %83 oranında genetik farklılık bulunmuştur. Ve bu çalışma bilimsel yayınlarda “Şempanze kromozomu şaşkınlık yarattı” ve “yapılan ilk detaylı karşılaştırma, şempanze ve insan genlerini beklenmedik şekilde farklı çıkardı” yorumlarıyla haber verilmiştir. (4)
Dahası, elde edilen yüzdeler her ne olursa olsun, iki canlının genomları arasındaki benzerlikler evrimi kanıtlamayacaktır. Örneğin, bilgisayarlar da ortak parçalara sahiptir ancak bu durum onların maddenin tesadüfen evrimleşmesiyle ortaya çıktıklarını göstermez. Bilgisayarlar, mühendislerce bir plan doğrultusunda tasarlanırlar, yani bilinçli tasarım ürünüdürler.
Öte yandan, insanın evrimi senaryosuna atfedilen fosiller son derece yetersiz ve belirsizdir. Bir evrimci araştırmacı, bu konuda üzerinde spekülasyon yapılan fosillerin, ancak bir bilardo masasını dolduracak kadar az olduğunu belirtmiştir. Şempanzelerin fosil kaydı ise ise tamamen noksandır. (5)
Kısacası, insan ve şempanzenin ortak bir ataya sahip olduğu iddiası hiçbir bilimsel dayanağa sahip değildir. Eğer, Özsoy”un bu iddiayı şüphe götürmez bir gerçek olarak benimsemesinin bir sebebi varsa, bu sebep evrimi körükörüne bir inanç olarak benimsemiş olmasıdır.
Evrim ve Din hakkındaki yanılgı
Özsoy, yazısında evrimle dinin ayrı değerlendirilmesi gerektiğini, evrimin dine dair hiçbir uygulaması olmayan, salt bilimsel bir düşünce olduğunu savunmaktadır. Oysa evrim teorisinin dine uygulamaları elbette vardır. Daha doğrusu, evrimin kendisi bir dindir. Evrimci bilim düşünürü Midgley”ın, “Evrim teorisi, bizim yaratılış hikayemizdir…bizlere buraya nasıl geldiğimizi söyler ve bizler bize ne olduğumuzu söylemesini umarız” sözleri bunun somut göstergelerinden sadece biridir. (6)
Bir başka bilim düşünürü ve günümüzde Darwinizm”in en önde gelen savuncularından birisi olan Michael Ruse, evrimin bilim adamları için bir din olduğunu -üzerine basa basa- itiraf etmiştir:
“Evrim, pratisyenleri tarafından sadece bilim olarak desteklenmiyor. Evrim bir ideoloji, seküler bir din. Evrim bir dindir. Evrimle ilgili bu gerçek en başlangıçta da böyleydi, bugün de öyle.” (7)
Evrim biyologlarının faaliyetlerinin laboratuvar ve alan çalışmalarıyla sınırlı olmadığı, kültürün her alanında evrim propagandası yapmak için yoğun bir faaliyet yürüttükleri gayet iyi bilinen bir gerçektir.
Benimsedikleri materyalist varoluş hikayesini her yerde savunmaları, onları materyalist toplumun rahipleri konumuna sokmuştur. Darwinizm eleştirmeni ve Berkeley profesörü Phillip Johnson”ın da belirttiği gibi, tarih boyunca her toplumun varoluş hikayesini anlatan bir rahip sınıfı olmuş, Darwin”den sonra batı toplumunda yaşanan değişim sürecinde evrim biyologları bu rolü üstlenmiş ve bir rahip sınıfı gibi görev görmüşlerdir.
Özsoy”un evrim ve dinin birbirinden ayrı alanlar olduğu hakkındaki sözleri de bunu değiştirmemektedir. Çünkü evrimin, pratisyenleri (evrim araştırmacıları ve düşünürleri) için bir din oluşunun en canlı bir örneğini bizzat kendisi oluşturmaktadır. Bir köşe yazarına gönderdiği propaganda mektubunda hararetli bir şekilde evrimi savunması ve kendini “din” hakkında yorumlar yapmada yetkili görmesi bunun en açık bir göstergesidir.
Türkiye”de Evrimciler Yenilgiyi Kabul Etmişlerdir
Özsoy mektubunda kendince Türkiye”de bir yaratılış-evrim kavgası olduğu yönünde yorumlarda bulunmaktadır. Oysa ülkemizde böyle bir kavga bulunmamaktadır. Bir dönem Türkiye”de yaratılışa karşı mücadele organize etmeye çalışmış kişi olan Dr. Ümit Sayın dahi bunu böyle kabul etmektedir. Sayın, geçenlerde yayınlanan yorumlarında şunu söylemiştir:
“Artık [Türkiye”de] Yaratılışçılara karşı bir savaş yok. Savaşı onlar kazandılar”. (8)
Ergi Deniz Özsoy ve Türker Alkan”a evrimci yanılgılarını terk etmelerini ve yaşamın bilinçli tasarım ürünü olduğu gerçeğini kabullenmelerini tavsiye ediyoruz. Canlıları Yüce Allah yaratmıştır ve modern bilim bu gerçeği doğrulamaktadır.
1- Richard N. Ostling, “Lifelong atheist changes mind about divine creator”, The Washington Times, http://washingtontimes.com/national/20041209-113212-2782r.htm
2- Antony Flew”ün Philosophy Now dergisinin Ağustos-Eylül sayısına mektubu; http://www.philosophynow.org/issue47/47flew.htm
3- Stuart Wavell and Will Iredale, “Sorry, says atheist-in-chief, I do believe in God after all,” The Sunday Times, 12 Aralık 2004, http://www.timesonline.co.uk/article/0,,2087-1400368,00.html
4- Bkz. http://www.netcevap.org/nature040527.html
5- Bkz. http://www.darwinizminsonu.com/insanin_kokeni_01.html
6- Midgley M., “Evolution as a Religion: Strange Hopes and Stranger Fears,” [1985], Methuen: London, 1986. sf. 154; Stephen E. Jones” Home Page at 66. http://members.iinet.net.au/~sejones/
7- Michael Ruse, “Saving Darwinism from the Darwinians” National Post, 13 Mayıs 2000, sf. B-3
8- Bkz. http://harunyahya.org/guncel/kulliyat_050519.htm