Eski Radikal gazetesi yazarı Mine Kırıkkanat, 6 Eylül 2003 tarihli ve “Terörün Kimyası” başlıklı yazısında, internet sitemizi kast ederek şöyle yazıyordu:
“… Türkiye”de İslami propaganda birimlerinin, Darwin”in adını ağzına alanları hedef gösterdiği, “Evrim Teorisi”ne karşı sanal savaş açtığı bir web sitesi bile var.”
Önce bu tanımdaki yanlışları düzeltmek, sonra da Sayın Kırıkkanat”ın diğer yanılgılarını açıklamak gerekmektedir.
Üstteki tanım yanlıştır, çünkü sitemiz NETCEVAP bir “propaganda birimi” değil, bilimsel gerçekleri Türk toplumuna anlatmak ve bilimsel gerçeklere aykırı olmasına rağmen bilim kılıfı altında empoze edilen hurafelerin —örneğin Darwinizm”in— geçersizliğini ortaya çıkarmak için kurulmuş bir “kültürel hizmet” çalışmasıdır.
Ayrıca sitemizde kimseye “savaş açılmamakta”, sadece evrim teorisini savunan yazarların yanılgıları, bilimsel, düzeyli ve saygılı bir üslupla açıklanmaktadır. Sayın Kırıkkanat”ın “eleştiri” ile “savaş açmak” kavramları arasındaki dev farkı kolaylıkla anlayabileceğini düşünüyoruz.
Kendisinin “dünya görüşü”ndeki yanılgılar ise aşağıdaki gibidir.
Mine Kırıkkanat”ın Pozitivist Yanılgısı: “Bilim ve Din Çatışması”
Sayın Kırıkkanat, ” Rasyonel bilimin her yeni adımı bir din tabusunu yok ediyor” diye yazmakta ve bu iddianın üzerine detaylı bir argüman inşa etmektedir.
Oysa yanılmaktadır. Yanılgısı, “din ve bilim çatışma halindedir” şeklindeki 19. yüzyılda ortaya atılmış ilkel pozitivist dogmayı hala geçerli sanmasındadır. Oysa eğer bilimsel literatürü biraz daha yakından incelerse, söz konusu şablonun çok yanlış olduğunu ve bunun da açıkça ortaya çıktığını kolaylıkla görebilir.
Son yarım yüzyılın bilimsel bulguları, dinle çelişmek bir yana, İlahi dinlerin maddesel evren hakkında öğrettiği gerçekleri bir bir doğrulamıştır. Önce evrenin, aynen İlahi dinlerde öğretildiği gibi, bir başlangıcı olduğu, “yok” iken “var” edildiği, yani yaratıldığı, Big Bang teorisi ile desteklenmiştir. Ardından, 1970″li yıllarda, astronomlar ve fizikçiler, “Anthropic Principle” (İnsani İlke) dedikleri önemli gerçeği keşfetmişlerdir. Bunun anlamı şudur: Evrendeki tüm fiziksel parametreler, insan yaşamı için tam olması gerektiği gibidir. Ünlü astronom Paul Davies, inançlı bir kişi olmamasına karşın, “Tanrı ve Yeni Fizik” isimli kitabında şu yorumu yapmaktadır:
“Çok küçük sayısal değişikliklere hassas olan evrenin şu andaki yapısının, çok dikkatli bir bilinç tarafından ortaya çıkarıldığına karşı çıkmak çok zordur… Doğanın en temel dengelerindeki hassas sayısal dengeler, KOZMİK BİR TASARIMIN VARLIĞINI KABUL ETMEK için oldukça güçlü bir delildir.”
Doğa bilimleri de “kozmik tasarımın” varlığının kanıtlarını ortaya çıkarmaktadır. Özellikle biyokimya alanında yapılan devrimsel keşifler, yaşamın Darwin”in ve onun taraftarlarının sandığı gibi basit olmadığını, aksine çok kompleks sistemlerle dolu olduğunu ve bunların ancak “tasarım”la açıklanabileceğini göstermektedir.
Bu yeni keşiflerin gücü sayesindedir ki, 90″lı yılların ikinci yarısından itibaren evrim teorisi ABD”de düşüşe geçmiş, sırasıyla Kansas, Georgia, Ohio gibi eyaletlerde, okullarda evrim teorisinin geçersizliğini gösteren kanıtların da öğretilmesi gerektiği karara bağlanmıştır. Evrim teorisine karşı en güçlü muhalefet, “Bilinçli Tasarım Hareketi” (Intelligent Design Movement) adlı entelektüel çevreden gelmektedir. Bu hareketin tüm üyeleri ABD”nin önemli üniversitelerinde kariyerleri bulunan bilim adamlarıdır. Hatta 70.”li yıllarda hayatın kökeni ve kimyasal evrim konusundaki teziyle evrim teorisinin kayda değer savunucularından biri haline gelen Prof. Dean Kenyon da bilimsel gelişmeler karşısında evrim yanlısı düşüncelerini terk etmiştir. Kenyon, bugün “Bilinçli Tasarım Hareketi”nin bir üyesidir ve yaşamın kökeninin evrimle değil ancak bilinçli yaratılışla açıklanabileceğini savunmaktadır.
Kısacacı, astronomi, fizik, biyoloji gibi bilim dallarındaki gelişmeler, Mine Hanım”ı da yanıltmakta olan 19. yüzyılın pozitivist/ateist dogmalarını yıkarken, yaratılışın ve dolayısıyla Yaratıcı”nın varlığının kanıtlarını açıkça ortaya koymaktadır.
Mine Hanım”a da onyıllar öncesinden erimeye başlamış olan pozitivist dogmayı bir kenara bırakmasını ve bilimin gerçek sesini dinlemesini öneriyoruz.
Sayın Kırıkkanat”a göre “İnsanın Hayali Atası”
Mine Hanım”ın evrim teorisi hakkındaki bilgileri de oldukça eskiye dayanmaktadır. Örneğin Lucy”i hala “insanların atası” sanmaktadır. Oysa bu argüman, evrim teorisinin en kararlı savunucuları olan paleontologların çoğu tarafından bile terk edilmiştir. Örneğin ünlü Fransız bilim dergisi Science et Vie, Mayıs 1999 sayısında bu konuyu kapak yapmıştır. Australopithecus afarensis türünün en önemli fosil örneği sayılan Lucy”i konu alan dergi, “Adieu Lucy” (Elveda Lucy) başlığını kullanarak Australopithecus türü maymunların insan soyunun kökeni olmadığı ve bunların soy ağacından çıkarılması gerektiğini yazmıştır.
21 Mart 2003 tarihli USA Today gazetesinde Tim Friend tarafından kaleme alınan bir makalede ise insanın doğrudan atası gösterilen Lucy’nin (Australopithecus afarensis) insanın soyağacından çıkarılması gerektiğini yazmaktadır.
Sadece Lucy efsanesi değil, tüm bir “insanın evrimi” masalı bilimsel dayanaktan yoksundur. (BKZ. Harun Yahya, Hayatın Gerçek Kökeni)
Dinin “Kolaya Kaçmak” Olduğu Yanılgısı
Mine Hanım”ın ifadelerinde entelektüel dayanaklarının oldukça “eski” olduğunun delilleri göze çarpmaktadır. Din ve bilim hakkındaki düşüncelerinin tümü, 19. yüzyıl pozitivizmine dayanmaktadır. “İnsanın ölüm korkusuyla, Allah”a sarıldığı, dine sığındığı” şeklindeki yorumuna kaynak gösterdiği Quinte-Curce ise daha da eskiye aittir: Milattan sonra I. yüzyıl! Oysa Sayın Kırıkkanat eğer daha yakın dönemin düşünürlerinin fikirlerini okursa, bu gibi klasik “din karşıtı” argümanların çürütüldüğüne tanık olabilir. Örneğin 20. yüzyılın en önemli “Teist” düşünürlerinden biri olan C. S. Lewis, din karşıtları tarafından öne sürülen “din, kolaya kaçmaktır” şeklindeki klasik ve yüzeysel iddianın ne kadar yanıltıcı olduğunu detaylarıyla anlatmıştır. Lewis”e göre, dindar insanın “kolaya kaçması” söz konusu değildir, çünkü:
1) Din insanın tutkularını dizginlemesini emretmektedir. Asıl dini gözardı ederek tutkularının peşinden gidenler “kolaya kaçanlar”dır.
2) Din, insanın evrenin gözle görülen yüzeysel tablosunun ardındaki gerçeği aramasını istemektedir. Bu gerçeği göz ardı eden, sadece yüzeysellikle yetinenler “kolaya kaçan” kişilerdir. (1)
Sonuç
Sayın Kırıkkanat, dünyaya yanlış bir açıdan bakmaktadır. Bu nedenle de din ve bilim arasında çatışma yaşandığını, rasyonalizm ile materyalizmin aynı şey olduğunu sanmaktadır. Oysa gerçekte rasyonalizm, yani akılcılık, insanı Allah”ın varlığını fark etmeye götürür. Günümüzdeki entelektüel çatışma ise, din ve bilim arasında değil, bilimle materyalizm arasında geçmektedir. Bilim, Darwinizm gibi materyalist teorileri çürüten gerçekler ortaya koymakta, buna karşılık ise hala 19. yüzyıl pozitivizminin etkisindeki bazı materyalist zihinler dogmatik bir direnç göstermekte ve bu gerçekleri kabul etmemektedirler.
Mine Hanım”a bilimsel gelişmeleri daha yakından izlemesini öneriyoruz.
1.Armand M. Nicholi Jr., The Question of God: C.S. Lewis and Sigmund Freud Debate God, Love, Sex, and the Meaning of Life, Free Press, 2002