İngiliz bilim dergisi Nature”ın 12 Haziran 2003 tarihli sayısında ABD”deki Louisiana Eyalet Üniversitesi Biyoloji Bilimleri Bölümü”nden Mohamed A. F. Noor imzasıyla bir makale yayınlandı. Noor, “Evolutionary biology: Genes to make new species – Evrim Biyolojisi: Yeni Türler Yapan Genler” başlığını taşıyan iki sayfalık yazısında türlerin sözde evrimini iten genler üzerinde yapılan çalışmalarla ilgiliydi. Noor, başlangıç satırlarında şunları yazıyordu:
“Türlerin ikiye ayrılmasına neden olan genetik değişiklikler nelerdir? Türleşmenin iki bireyi çiftleşmekten veya çiftleştikleri zaman sağlıklı, doğurgan yavrular meydana getirmekten alıkoyan genlerle ilgili olduğu bilinmektedir. Örneğin bu genler eş ayrımına, döllenmenin başarısına, belli çevrelere uyum sağlamaya ve iki tür çiftleştiği zaman ortaya çıkan “melez” yavrulardaki fizyolojik bozukluklara katkıda bulunmaktadır. Ancak böyle genlerin kimliği, normal fonksiyonları ve evrimlerini şekillendiren kuvvetler neredeyse hiç bilinmemektedir.”
Noor, yazısının bundan sonraki bölümünde böyle bir genin bulunup incelendiği bir çalışmadan sözediyordu. Drosophila simulans türü meyve sinekleri üzerinde yapılan çalışmada, bu canlıların 3 numaralı kromozomları üzerinde bulunan sözkonusu genin Drosophila melanogaster türü meyve sineklerinin X kromozomu üzerindeki bir veya daha çok genle etkileşerek erkek melez yavruların ölümüne yol açtığı sonucuna varılmıştı.
Şimdi bu bulguların evrim teorisine Noor”un iddia ettiği gibi destek sağlayıp sağlamadığına bakalım.
Evrim teorisi yeryüzündeki tüm canlı türlerinin zaman içinde ortak bir atadan evrimleştiğini iddia etmektedir. Bu iddiaya göre aslan, martı, kanguru, fil, hipopotam, maymun gibi canlılar başka canlılardan evrimleşmiştir. Bu varsayım üzerinde düşünüldüğünde iddia edilen değişimin basitten komplekse doğru olduğu görülür. Örneğin tek hücreli bir canlının zamanla kanadı, hortumu, gözleri vs. olan canlılara dönüştüğü varsayılmaktadır.
Türleşme, hayali evrim sürecinde bir canlı popülasyonundan ayrılıp başka türlere dönüşen canlıların yaşadığı süreçtir. Noor bu sürecin genetik alt yapısının ortaya çıkarıldığını iddia etmektedir. Ancak gerçekte Noor”un verdiğii örnek, canlıların ortak bir atadan evrimleştiği varsayımına dayanak gösterilebilecek bir durum oluşturmamaktadır. Çünkü basitten komplekse doğru yaşandığı iddia edilen evrim sürecinde hayali ortak atadan ayrılan canlılar ancak yeni genetik bilgiler kazanarak farklılaşabilmelidir. Örneğin filin hortumunun veya kanguru kesesinin zaman içinde ortaya çıkmış evrimsel yenilikler olduğunu iddia eden birisi, bu organlara ait yeni genetik bilgilerin hangi doğal süreçlerle ortaya çıkabileceğini bilimsel kanıtlara dayalı, tutarlı bir tezle açıklamalıdır.
Bunu ise bugüne kadar ne Noor ne de bir başka evrimci başaramamıştır. Evrimcilerin türleşme örneği olarak gösterdiği tüm örnekler zaten mevcut gen havuzu içinde gerçekleşmektedir. Şimdi Noor”un verdiği örneğin de buna dahil olduğu görülmektedir. Dikkat edilirse ortaya yeni bir gençıkmamış, bir diğer deyişle meyve sineklerinin DNA”sına yeni genetik bilgi eklenmemiştir. İki meyve sineği türü çiftleştirilmiş, melez meyve sineği ölmüştür. Noor”un bu durumu nasıl olup da evrimsel bir “gelişim” olarak algıladığı merak konusudur.
Bir benzetme yapılacak olursa Noor”un meyve sineğini evrime kanıt zannetmesi, birbiriyle çarpışıp ağır hasar almış ve daha sonra sağlam kalan parçaları hurdalıkta ayrıştırılmış iki araçtan yeni bir araç yapmaya benzer. Ortaya çıkarılan bu araçta yeni bir teknoloji, yeni bir özellik bulunmaz. Hatta iki farklı modelden alınmış parçalar birbirine tam anlamıyla uyumlu olmayacağı için yeni aracın performansı ve dayanıklılığı büyük ölçüde zayıf olacaktır. (Noor”un örneğinde melez meyve sinekleri ölmektedir.)
Sonuç:
Nature dergisinde yayınlanan bu makale, “türleşme”, “evrim” gibi kelimeler içeriyor olsa da, ortada ne daha kompleks canlılar ne de evrimsel gelişim vardır. Nature, türleşme ve evrimi, evrim teorisinin iddialarının gerektirdiği çerçevede değerlendirmek yerine aldatıcı olabilecek bazı örneklere bu kavramları atfetmektedir. Dünyanın en saygın bilim dergilerinden birinde bu türden örneklerin evrim kanıtı gibi gösterilmesi, bilim dünyasında yaygınlaşan evrim teorisinin yaratılış gerçeğine karşı bilimsel bir alternatif değil, felsefi bir görüş olarak benimsendiği yönündeki gerçeği bir kere daha haklı çıkarmaktadır.
Nature dergisine hayatın gerçek kökenini yani yaratılışı kabullenmesini ve felsefi nedenlerden ötürü destek verdiği evrim fikrinden vazgeçmesini tavsiye ediyoruz.