Tempo dergisindeki haber, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi”ndeki üç akademisyen ile yapılmış röportajlara dayanıyordu. Söz konusu sayın hocalar, evrim teorisi ile İslam”ın uyuşabileceği görüşündelerdi.
Ancak bu görüş yanlıştır. Darwinizm ile İslamiyet”in “uyuşması” söz konusu değildir, çünkü Darwinizm, İslamiyet”in temeli olan inanca, yani evreni ve canlıları Allah”ın yarattığı ve düzenlediği gerçeğine doğrudan aykırıdır. Darwinizm bu gerçeği insanlara reddettirmek için oluşturulmuş bir teoridir. Darwinizm asıl olarak dini hedef alan bir teoridir. Nasıl “din halkın afyonudur” gibi geçersiz bir iddiada bulunan Marksizm ile İslam arasında bir “uzlaşma” söz konusu olamazsa, “canlılık rastlantıların ürünüdür” iddiasında bulunan Darwinizm ile İslam arasında da bir “uzlaşma” söz konusu olamaz.
Kaldı ki, böyle bir uzlaşma çabasına da hiç gerek yoktur. Çünkü Darwinizm”in bilimsel bir dayanağı yoktur. Zannedildiği gibi “bilimsel bir gerçek” değil, aksine bilimsel gerçeklere rağmen savunulan bir yalandır.
Bu yazıda “İslam ile Darwinizm arasında uzlaşma” arayan “Müslüman evrimciler”in nasıl ve neden yanıldığını ortaya koyacağız. Kuşkusuz bundaki amacımız Müslüman evrimcileri yermek değildir. Amacımız, evrim teorisi konusundaki yaklaşımlarının hatalı olduğunu izah ederek, onlara bu konuda fikren yardımcı olmak, evrimcilerin bu konuyu neden gündemde tuttuklarını ortaya koyarak daha doğru bir bakış açısı benimsemelerine vesile olmaktır.
Bu konuda daha fazla bilgi edinmek isteyenler, Harun Yahya”nın “Kuran Darwinizm”i Yalanlıyor” isimli kitabına başvurabilirler. “Müslüman evrimciliği”nin neden büyük bir yanılgı olduğu, söz konusu eserde detaylı şekilde açıklanmaktadır.
“Müslüman Evrimciler” Nerede Yanılıyor?
“Müslüman evrimciler” olarak tabir edilen kişiler, materyalist telkin ve propagandalar sonucunda evrim teorisini bilimsel bir gerçek zannetme yanılgısına düşen ve bu teori ile Allah”a iman arasında bir “orta yol” arayan inançlı insanlardır. Bu kişiler, Darwinizm”in canlılığın kökeni hakkındaki senaryosunu aynen kabul etmekte, ancak bu senaryonun Allah”ın kontrolünde olduğunu savunarak, evrim teorisi ile inanç arasında bir “uzlaşma” sağlamaya çalışmaktadırlar.
Ancak bu bakış açısı son derece yanlıştır. Çünkü evrim teorisi ideolojik arka planı olan, ateizmi sağlamlaştırmak ve temellendirmek amacıyla ortaya atılmış ve materyalist düşünceye sahip çevreler tarafından şiddetle sahiplenilmiş din dışı bir düşüncedir. Materyalist felsefe üzerine bina edilmiştir ve dünya üzerindeki olayları yorumlayışı da “materyalistçe”dir.
Eski Yunan”dan beri süregelen materyalist felsefe, evreni oluşturan maddenin, var olan yegane varlık olduğunu iddia eder. Bu inanışa göre madde sonsuzdan beri vardır ve maddeye hakim olan bir başka güç yoktur. Materyalistler, evrenin tesadüfler sonucunda kendiliğinden şekillendiğini, canlılığın ise zaman içerisinde yine kör tesadüfler sonucu cansız maddelerden evrimleşerek meydana geldiğini kabul ederler.
Dolayısıyla ilk evrim teorisini de, Eski Yunan”ın materyalist felsefecileri ortaya atmıştır. Epikür, Demokritus, Lukretus gibi eski Yunan ve Roma düşünürleri, Darwin”in yüzyıllar sonra detaylandıracağı ateist evrim teorisinin temellerini atmışlardır. Eski Yunan”da doğan bu efsane, 19. yüzyılın ilkel bilim anlayışı içinde yeniden gündeme getirilmiş ve evrim teorisi materyalizme sözde bir destek oluşturduğu için -bilimsel olup olmadığına bakılmaksızın- materyalistler tarafından derhal kabul görmüştür.
Evrim teorisinin karşısında ise yaratılış gerçeği yer alır. İnsanın salt akıl ve gözlem yoluyla da (yani bilimsel yöntemle) kavrayabileceği yaratılış gerçeği, tarihin başından bu yana İlahi dinler yoluyla insanlara öğretilmiştir. Tüm İlahi dinler, Allah”ın tüm kainatı yoktan, “Ol” emri ile yarattığını ve kainattaki kusursuz işleyişin Allah”ın üstün yaratma gücünün bir delili olduğunu bildirmişlerdir. Kuran”ın pek çok ayetinde de bu gerçek bizlere bildirilmiştir. Allah “Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) Yaratan”dır. O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca “Ol” der, o da hemen oluverir.” (Bakara Suresi, 117) ayetiyle kainatı yoktan ve mucizevi biçimde yarattığını bildirmektedir. Enam Suresi”nde ise şu şekilde buyrulmaktadır:
“O, gökleri ve yeri hak olarak Yaratan”dır. O”nun “Ol” dediği gün (herşey) oluverir, O”nun sözü haktır. Sur”a üfürüldüğü gün, mülk O”nundur. O, gaybı ve müşahede edilebileni bilendir. O, hüküm ve hikmet sahibi olandır, haberdar olandır.” (Enam Suresi, 73)
Materyalizm ile Allah inancı arasındaki fikri ayrılık, din ile dinsizlik arasındaki en temel farktır. Bu konuda fikri bir “uzlaşma” aramak, Müslüman için söz konusu değildir. Ortaya atılma sebebi Allah”ı ve yaratılışı inkar etmek olan bir teori ile “uzlaşmak” mümkün değildir.
Materyalistler, “Dindar Evrimciliği” Taktik Olarak Destekliyor
Nitekim böyle bir girişimin dine zarar vermek anlamını taşıdığını bilen evrimciler, bazı Müslümanları bu girişime zorlamak için çaba göstermektedirler. Evrimciler, inanç sahibi kişilerin desteğini alabilmek ve onların evrim teorisi karşısında yaptıkları fikri mücadeleyi zayıflatabilmek için, “evrimsel yaratılış fikri”ni el altından destekleyerek farklı bir yöntem denemektedirler. Kendileri Allah”a inanmadıkları, tesadüfü ilahlaştırdıkları, yaratılış gerçeğine tamamen karşı oldukları halde, teorilerinin kabulünü hızlandıracağını düşündükleri için, dindar evrimcilerin Allah”ın canlıları evrimle yarattığı fikrine karşı sessiz kalır, hatta çoğu zaman bu fikri teşvik ederler.
Ancak bu yalnızca bir taktiktir. Bu taktiğin amacı, dindarların tepkisini ortadan kaldırarak, evrim teorisini tüm topluma kabul ettirebilmektir. Evrim teorisi bu şekilde yaygınlaştıktan sonra, zorlama bir yorum olan “dindar evrimcilik” kolayca ortadan kaldırılacak, bunun yerine evrim teorisinin özünü oluşturan materyalizm yerleştirilecektir. Müslümanların, bu taktiğe aldanmaması, bu sinsi oyuna alet olmamaya büyük özen göstermesi gerekir.
Darwinizm”in Kabul Görmesi, Doğru Olduğunu Göstermez
Müslüman evrimcilerin yanılgılarından biri, evrim teorisinin bilimsel ve kanıtlanmış bir gerçek olduğunu sanmalarıdır. Tempo dergisindeki yazıda bu durum gözlemlenmekte, evrim teorisini savunan sayın ilahiyatçılardan birinin “evrim teorisi günümüzde geçerli bir teoridir” sözü dikkati çekmektedir.
Oysa gerçekte, evrim teorisi günümüz bilimsel gelişmeleri karşısında tüm dayanaklarını yitirmiştir. Gerek moleküler düzeyde, gerekse biyoloji veya paleontoloji alanlarında yapılan araştırmalar canlıların evrimsel bir süreç sonunda meydana geldikleri yönündeki iddiaları tamamen geçersiz kılmıştır.
Bu gerçekleri göz ardı etmek ve bilimsel kanıtlara değil de “bilim dünyasının eğilimlerine” göre düşünmek, büyük bir hata olur.
Bu hatayı teşhis edenlerden biri, Boğaziçi Üniversitesi eski felsefe profesörü merhum Arda Denkel”di. Denkel, Türkiye”deki evrimcilerin yaratılışa karşı bilimsel cevaplar veremediklerini, sadece “bu teori bilim dünyasında yaygın kabul görüyor” dediklerini, ama bunun bir anlamı olmadığını şöyle açıklamıştı:
“Evrim kuramını, çok sayıdaki saygın kişinin, kuruluşun evrimciliği benimsemiş olması mı kanıtlayacak? Yoksa mahkeme kararlarıyla mı doğru kılınacak bu kuram? Doğruluğu sağlayan şey, saygın ve yetki sahibi kişilerce doğru bulunmak mıdır acaba? Bir tarihsel olguyu anımsatmak isterim. Galileo Galilei, döneminin bütün saygın kişilerine, hukukçularına ve özellikle de bilim adamlarına karşı tek başına karşı çıkıp doğru olanı söylüyor ve savunmuyor muydu? Engizisyon mahkemelerinin öbür eylemleri de, ortaya buna benzer görünümler koymamış mıydı? Toplumda saygın ve başat olan çevreleri arkasına almak, ne doğruluk yaratan, ne de bilimsellikle doğrudan ilgili olan bir şeydir.” (Cumhuriyet Bilim Teknik Eki, 27 Şubat 1999, s.15)
Arda Denkel”in de dikkat çektiği gibi, bir teorinin yaygın kabul görmesi, onun doğruluğuna dair bir kanıt değildir. Bilim tarihi, ilk başta azınlık tarafından kabul edilen, ancak doğruluğu sonradan herkes tarafından anlaşılan gerçeklerle doludur.
Konunun bir diğer yönü ise, bugün evrim teorisinin sanıldığı gibi “tüm bilim dünyası tarafından kabul edilen bir teori” olmayışıdır. Son 20-30 yıl içinde, evrim teorisini reddeden bilim adamlarının sayısı hızla artmaktadır. Bunların çoğu evrendeki ve canlılardaki kusursuz tasarımı görerek, Darwinizm dogmasından kendilerini kurtarmaktadırlar. Bu bilim adamlarının evrimin geçersizliğini ortaya koyan sayısız çalışması vardır. Her biri başta Avrupa ve Amerika olmak üzere, dünyanın çeşitli ülkelerindeki önde gelen üniversitelere mensup olan bu kişiler, biyoloji, biyokimya, mikrobiyoloji, anatomi, paleontoloji gibi bilim dallarında uzman olup, kariyer sahibi akademisyenlerdir.
Darwin”in Allah”a İnandığı Şeklindeki Yanlış Kanaat
Müslüman evrimcilerin bir diğer yanılgısı, Darwin”in inancı hakkındadır. Darwin”in Allah”a inandığını sanmaktadırlar.
Oysa Darwin hayatının ilk dönemlerinde Hıristiyan inancına bağlı olmasına rağmen, evrim teorisini geliştirmesine paralel bir biçimde, inancını yitirmiştir. Bununla birlikte giderek ateizme kaydığı, bilinen gerçeklerdir. Ateizmini açıkça ifade etmeyişinin tek nedeninin, dindar bir Hıristiyan olan eşi Emma Darwin”i üzmemek olduğu, Darwin biyografilerinde sıkça anlatılır. Darwin”in kitaplarında çok açıkça ifade etmediği ateizmi, mektuplarında çok belirgindir. Bir mektubunda şöyle demiştir:
” … Böylece inançsızlık yavaş yavaş beni sardı ve sonunda tamamlandı.” (Gertrude Himmerfarb, Darwin and the Darwinian Revolution, s. 381)
Darwin 1876″da yazdığı bir mektubunda da inançsızlığını açıkça itiraf etmektedir:
“Ben, “Allahsız” diye adlandırılmayı hak ediyorum. Bu sonuç, anımsayabildiğim kadarıyla, Türlerin Kökeni”ni yazdığım zaman kafamda güçlü olarak yer ediyordu.” (Francis Darwin, Charles Darwin”in Yaşamı ve Mektupları, s. 80-81)
Darwin”in kimliği bir yana, bir teori olarak Darwinizm”i Allah inancı ile uzlaştırma çabası boşunadır. Kendisi de bir evrimci olan Kanadalı düşünür William Provine şöyle der:
“Yaratılışçıların iddia ettiği gibi modern evrime inanış, insanları ateist yapar. İnsanlar evrime uyumlu bir dini görüşe sahip de olabilirler, ama ancak ve ancak söz konusu dini görüş ateizmden ayırt edilemeyecek kadar farksız ise.” (William Provine, “No Free Will,”, Chicago: University of Chicago Press, 1999, s. 123)
Kuran Ayetleri Hakkındaki Yanlış Yorumlar
Bazı Müslümanların evrim fikrine itibar etmelerinin kökeninde, Allah”ın dilediği anda dilediğini yaratma ve yok etme gücünü göz ardı etmelerinin önemli bir rolü vardır. Söz konusu evrimci Müslümanlar, doğa kanunlarının sabit ve değişmez olduğu ve hiçbir olayın doğa kanunları dışında gerçekleşmeyeceğini varsayan “natüralist” dogmanın etkisi altında düşünmektedirler. Oysa bu çok büyük bir yanılgıdır. Çünkü “doğa kanunları” dediğimiz kavramlar, Allah”ın maddeyi belirli bir düzen içinde yaratmasından ve korumasından kaynaklanmaktadır. Bunlar maddenin bizzat kendisinden kaynaklanan özellikler değildir. Dolayısıyla bu kanunları Allah belirlediği gibi, dilediği zaman da bunları değiştirir, bunların dışında kalan fiiller gerçekleştirir.
Bu fiillere biz insanlar “mucize” deriz. Örneğin Kehf Ehlinin 300 yıldan fazla bir süre canlı kalması, doğa kanunlarının dışında kalan bir mucizedir. Ayetlerde haber verilen Allah”ın önce öldürüp sonra da dirilttiği insanlar da birer mucizedir. Her olay Allah”ın yaratmasıyla gerçekleşmektedir, ancak bunların belirli kanunlara uygun gözükenleri bizim için “normal”, diğerleri “mucize” olmuş olur.
Burada anlaşılması gereken husus, Allah”ın kendi yaratmış olduğu kanunlara tabi olmadığıdır. Allah dilerse, doğa kanunlarının tümüne zıt bir fiil meydana getirir. Bu, Allah için çok kolaydır.
Sudan Yaratılmanın Gerçek Anlamı
Nitekim Kuran”da canlıların ve insanın yaratılışı konusundaki ayetlere baktığımızda, bu yaratılışların doğa kanunları içinde değil, mucizevi şekilde olduğunu açıkça görürüz. Allah canlıların yaratılışını şöyle açıklamaktadır:
“”Allah, her canlıyı sudan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı üzerinde yürümekte, kimi iki ayağı üzerinde yürümekte, kimi de dört (ayağı) üzerinde yürümektedir. Allah, dilediğini yaratır. Hiç şüphesiz Allah, herşeye güç yetirendir.”” (Nur Suresi, 45)
Ayette karada yaşayan temel canlı gruplarına (sürüngenler, kuşlar ve memeliler) işaret edilmekte ve bunları Allah”ın sudan yarattığı bildirilmektedir. Dikkat edilirse, bu canlı grupları evrim teorisinin öngördüğü gibi “birbirlerinden” değil, “sudan” yaratılmışlardır. Yani ortak bir malzemeyi Allah”ın şekillendirmesiyle ayrı ayrı var edilmişlerdir.
Bu ortak malzemenin su olduğu gerçeği, bugün bilimsel verilerle de açıkça ortadadır. Su, dünyadaki her canlının vücudunun en temel unsurudur. Memelilerde vücudun yaklaşık % 70″i sudur. Her canlı, vücudundaki su sayesinde hücre içi, hücreler arası ve dokular arası ulaşımı sağlar. Su olmadan canlılığın olamayacağı herkes tarafından kabul edilen bir gerçektir.
İşin ilginç tarafı, bazı Müslümanların yukarıdaki ayeti yanlış yorumlayarak evrim teorisine uygun bir anlam vermeye çalışmalarıdır. Oysaki söz konusu “sudan yaratılma” gerçeğinin, evrim teorisiyle hiçbir ilişkisi olmadığı çok açıktır. Evrim teorisinin, “her canlının sudan çıkıp evrimleştiği” gibi bir iddiası yoktur ki, böyle bir ilişki kurulsun. Aksine teori, canlı türlerinin birbirlerinden türediklerini ileri sürmektedir ki, bu iddia Kuran”da haber verilen her farklı canlı grubunun sudan yaratılmış (yani ayrı ayrı yaratılmış) olduğu gerçeğiyle tamamen çelişkili bir iddiadır.
İnsandan Önce Geçen Süre
Bu ayet de Müslüman evrimcilerin delil olarak sundukları bir diğer ifadedir:
“Gerçek şu ki, insanın üzerinden, daha kendisi anılmaya değer bir şey değilken, uzun zamanlardan (dehr) bir süre (hin) gelip-geçti.” (İnsan Suresi, 1)
Bu ifadeyi “evrimsel yaratılış”a bir delil olarak göstermek de çok zorlama bir yorumdur. Nitekim bu ayet İslam alimleri tarafından evrimsel bir süreç olarak yorumlanmamaktadır. Örneğin Ömer Nasuhi Bilmen ayeti şu şekilde tefsir eder:
“Bu ayetler, Cenab-ı Hakk”ın insanları hiç mevcut, malum değillerken bilahare birer katre sudan işitir ve görür bir halde yaratmış ve onları imtihana tabi tutmuş olduğunu bildiriyor… Nev”i insan, başlangıçta hiç mevcut değildi, sonra bir müddet içinde bir katre sudan, bir topraktan ve çamurdan tasvir edilmiş bir ceset haline gelmiştir. O insan, o zaman malum değildi, onun ne gibi bir ismi haiz ve ne için yaratılmış olduğu gök ve yer halkınca bilinmiyordu. Sonra kendisine ruh bilinci yad edilmeye başlanılmıştır.” (Ömer Nasuhi Bilmen, Kuran”ı Kerim”in Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri, 8.cilt, s. 3915)
İmam Taberi ise ayeti, “İnsanın “(Adem”in) üzerinden öyle bir zaman dilimi geçmiştir ki; o esnada o, şanı ve üstünlüğü olan bir şey bile değildi. O sadece yapışkan bir çamur ve değişken bir balçıktı” şeklinde tefsir etmektedir. (İmam Taberi, Taberi Tefsiri, 6.Cilt, s.2684)
Dolayısıyla da bu ayette geçen ve zaman ifade eden tanımı “evrimsel süreç” olarak yorumlamak, Kuran”a göre dayanağı olmayan subjektif bir yorumdur.
İnsan, Allah”ın Mucizesiyle Çamurdan Yaratılmıştır
Allah Kuran”da insanın yaratılışının da mucizevi bir biçimde olduğunu haber verir. İlk insan, Allah”ın çamuru şekillendirip insan bedeni haline getirmesi ve ardından bu bedene ruh üflemesiyle yaratılmıştır:
“”Hani Rabbin meleklere: “Gerçekten Ben, çamurdan bir beşer yaratacağım” demişti. “Onu bir biçime sokup, ona ruhumdan üflediğim zaman siz onun için hemen secdeye kapanın.” (Sad Suresi, 71-72)
“”Andolsun, Biz insanı, süzme bir çamurdan yarattık.”” (Müminun Suresi, 12)
Dikkat edilirse ayetlerde insanın -Müslüman evrimcilerin iddia ettiği gibi- “maymundan” veya bir başka canlı türünden değil, cansız bir madde olan çamurdan yaratıldığı özellikle belirtilmektedir. Allah cansız çamuru mucizevi bir biçimde insana dönüştürmüş ve bu bedene ruh üflemiştir. Bunda hiçbir “doğal evrim süreci” yoktur, Allah”ın doğrudan mucizevi bir fiille yaratması vardır. Nitekim Allah”ın aşağıdaki ayette kullandığı “iki elimle yarattığım” şeklindeki müteşabih ifade de, insanın doğrudan Allah”ın kudretiyle yaratıldığını gösterir:
“”(Allah) Dedi ki: “Ey İblis, iki elimle yarattığıma seni secde etmekten alıkoyan neydi? Büyüklendin mi, yoksa yüksekte olanlardan mı oldun?” (Sad Suresi, 75)
Kısacası Kuran”da insanın ve canlıların yaratılışı hakkında hiçbir “evrim” açıklaması yer almamakta, aksine tüm canlıların ve insanın Allah”ın mucizesi olarak su ve toprak gibi cansız maddelerden yaratıldığı bildirilmektedir.
İslam Tarihindeki Evrimcilik, Yunan Felsefesinin Etkisidir
Kuran”da hiçbir evrim açıklaması olmamasına karşın İslam tarihinde, eski Yunan felsefesinden etkilenerek, bu felsefedeki materyalist ve evrimci öğeleri benimseyen ve sonra da bunu Kuran”a uygun hale getirmeye çalışanlar olmuştur. Bu evrimci yorumların sahipleri, özellikle Basra çevresinde faaliyet gösteren İhvanussafa adlı cemaattir. İslam dünyasında gelişmesine rağmen İslam”ın temel esaslarından uzaklaşan bu dernek, Eski Yunan felsefesinden etkilenmiş ve bu felsefeyi üstü kapalı bir sembolizm ile ifade etmiştir. Eski Yunan”ın bir öğretisi olan evrim teorisini İslam dünyasına taşıyanlar da, asıl olarak İhvanussafa mensuplarıdır. İsmailiye mezhebine bağlı olan bu cemaat, bazı yönlerden masonluğa benzemektedir ve ne ilginçtir ki günümüzdeki masonlar bu dernekten övgüyle söz ederler. Örneğin Türkiye”deki ünlü mason üstadlarından biri olan, koyu din karşıtı Selami Işındağ şöyle yazmaktadır:
“İslam dünyasında adeta masonluğun karşılığı olan İhvanussafa derneği vardı. Abbasiler zamanında Basra”da kurulan bu gizli dernek, 52 büyük fasikülden oluşan bir ansiklopedi yayınlamıştı. Bunların 17″si Doğa Bilimlerini içerir. Bu fasiküllerde Darwinizm”e çok benzeyen bilimsel açıklamalar vardır. Bunlar İspanya”ya kadar yayılmış ve Batı”da düşünür çevresini etkilemiştir.” (Dr. Selami Işındağ, Masonluktan Esinlenmeler, İstanbul 1977, s. 274-275)
İhvanussafa vasıtasıyla Eski Yunan”dan İslam dünyasına taşınan evrimci fikirler, dönemin bazı Müslüman düşünürlerini de etkilemiştir. Bu dönemde, İslam dünyasında, sadece evrim teorisini savunan değil; materyalizme inanan, ahiretin varlığını inkar eden, Allah”ın olaylar hakkındaki bilgisinin sonsuz olduğunu takdir edemeyen kısacası sapkın görüşlere kapılan düşünürler de olmuştur. Bugünün Müslümanlarının bu yanlış düşünceleri örnek almaları değil, bunlardan ibret almaları gerekir.
Nitekim İslam dünyasına sızan söz konusu Yunan felfesesini, Büyük İslam alimi İmam Gazali, son derece akılcı bir biçimde çürütmüştür. Gazali, el-Münkız mine”d-dalal adlı eserinde, evrimci İhvanussafa”yı da doğrudan eleştirmiş, Eski Yunan düşüncesinden etkilenen sapkın bir felsefe savunduğunu açıklamıştır. Fedaih-ul-Batıniyye adlı eserinde ise, İhvanussafa”nın da dahil olduğu İsmailiye mezhebinin öğretilerinin çarpıklığını ortaya koymuştur.
Materyalist Telkinlere Aldanmamak
Başta da belirttiğimiz gibi, İslam”la Darwinizm”i uyuşturma çabası, materyalistlerin Darwinizm”i topluma kabul ettirebilmek için kullandıkları bir taktiktir. Müslümanların bunun bilincinde olmaları gerekir.
Evrimcilerin “din ile bilimi karıştırmayalım, inanç ayrı, evrim gerçeği ayrı” şeklindeki mantıkları da yine Müslümanların yaptıkları fikri mücadeleyi zayıflatmak amaçlıdır. Bu mantığı öne sürenlerin asıl vermek istedikleri mesaj; “Bir gerçek dünya vardır ve bu bilimle anlaşılır ve bilim bize yaratılış diye birşey olmadığını gösterir, ama isteyen kendi kişisel görüşü içinde dilediğine inanır” telkinidir. Bu büyük bir aldatmacıdır. Allah”ın evreni ve canlıları yaratmış olduğu “apaçık bir gerçek”tir; hakikatin ta kendisidir. Kainatı saran her detay Allah”ın yaratışının bir delilidir. Asıl olarak evrim hiçbir delile dayanmayan batıl bir inançtır ve ancak kişilerin “özel inancı” olarak değerlendirilebilir. Müslümanlar, “hakikati” materyalist felsefenin egemenliğine veren, buna karşılık yaratılış gerçeğini sadece bir “kişisel inanç” olarak göstermeye çalışan bu aldatıcı telkine karşı bilinçli olmalıdırlar.
Bu telkini yenmek ise kolaydır. Sadece akılcı düşünmek, sağduyulu düşünmek, bilimi materyalizmle eşit sanan dogmadan kurtulmak ve bilimin gerçek sonuçlarını incelemek yeter. Bunu yapan herkes, yeryüzündeki yaşamın kökeninin “bilinçli tasarım”, yani Yaratılış olduğunu görecektir.
Unutulmamalıdır ki evrim teorisi konusunda detaylı bilgi sahibi olan bir Müslüman için, evrimcilerin iddiaları karşısında kararsız veya suskun kalma gibi bir durum kesinlikle olmayacaktır. Bunun yanı sıra, Allah”ın eşsiz yaratışını ve tüm kainatı saran kusursuz sanatını derin derin düşünmek, Kuran”a kuvvetle sarılmak ve Kuran ayetlerinde bildirilen gerçekleri kavramak bu olumsuz etkilerden kurtulmanın en kolay yoludur.