Cumhuriyet Bilim Teknik dergisinin 30 Ekim 2004 tarihli sayısında “İlk proteinler volkanik gazın etkisiyle oluşmuş” başlıklı bir haber yayınlandı. Haberde La Jolla Üniversitesi’nden Luke Leman’ın Science dergisinde yayınlanan araştırma yazısı hakkında bilgiler veriliyordu.
Leman’ın yaptığı araştırma, proteinleri meydana getiren aminoasit moleküllerinin birleşmesi konusunda bir deneyle ilgiliydi. Araştırmacı, yaşamın rastlantısal başlangıcı olabileceği senaryosunu savunan evrimciler için aşılmaz bir probleme çözüm bulduğu iddiasındaydı. Söz konusu bilim adamı, suda çözünen aminoasitlerin karbon sülfit gazının ilave edilmesiyle birleştiğini bulmuştu.
Buna göre, aminoasit ilk önce gazın bir molekülüyle tepkimeye giriyor, halka biçiminde tepkimeye eğimli bir ara ürün oluşturuyordu. Bu ürün ise diğer bir aminoasit molekülüyle tepkiyor ve iki aminoasidin birbiriyle kenetlenmiş olduğu dipeptidi meydana getiriyordu.
CBT, bu bulgudan yola çıkarak, yeryüzünde henüz canlı hücre bulunmazken, volkanların yakınında gaz yoğunluğunun en büyük olduğu kayalarda benzer tepkimelerin yaşanmış olduğunu ve kayalara yapışan kısa zincirlerin zamanla uzayarak ilk proteinleri oluşturduğunu iddia ediyordu. Ancak bu iddiasında yanılıyordu. Çünkü söz konusu deney bulguları, evrimcilerin yaşamın rastlantısal olarak başladığı iddialarına dayanak gösterebilecekleri hiçbir bilimsel kanıt sunmamaktadır.
CBT’nin, proteinlerin, kayalarda uç uca eklenerek uzayan aminoasitlerle ortaya çıktığı iddiası geçersizdir. Bu gerçek yaşamın rastlantısal olarak ortaya çıkma ihtimali üzerinde yapılan matematiksel hesaplamalar ile kanıtlanmıştır.
Prof. Fred Hoyle ve Chandra Wickramansinghe, bu konuda yaptıkları hesaplamaların sonuçlarını şöyle ifade etmektedirler:
… Hayat tesadüfi bir başlangıca sahip olamaz. Evrende var olan bütün maymunları birer daktilonun başına oturtsanız ve bu maymunlar rastgele daktilonun tuşlarına bassalar, bu maymunlardan birinin bile Shakespeare”in bir çalışmasını oluşturmaları kesinlikle imkansızdır. Hatta pratikte yanlış denemelerin konması için gereken çöp kutularının yetmemesi sebebinden dolayı da bu imkansızdır. Aynısı canlı maddeler için de doğrudur. Hayatın cansız maddeden kendi kendine oluşma olasılığı için 1 sayısının yanına 40.000 sıfır koyun. İşte hayatın cansız maddeden kendi kendine oluşma olasılığı bu sayıda bir ihtimaldir… Eğer insan, sosyal inançlardan dolayı veya “bilimin evrime inanması gerekir” şeklindeki eğitiminden dolayı ön yargılı hale gelmemişse bu basit hesap Darwin”i ve tüm teoriyi gömmek için yeteri derecede olanaksız bir sayıdır. Ne bu gezegende ne de bir başkasında, hiçbir ilkel çorba yoktu ve eğer hayatın başlangıcı rastgele değilse, o zaman belli bir amaca yönelik bir aklın ürünü olmalıdır. (Sir Fred Hoyle-Chandra Wickramasinghe, Evolution from Space, New York: Simon and Schuster, 1984, s. 148)
Yaşamın kompleksliği, rastlantı senaryosunu henüz en temel yapıtaşı olan protein düzeyinde de yalanlamaktadır. Aminoasitler, CBT’nin varsaydığı gibi sadece volkanlar yanında bulunsalar değil, tüm dünyayı hatta milyarlarca gezegeni kaplıyor olsalar dahi ortaya bir protein çıkamazdı.
Amerikalı evrimci jeolog, William Stokes bu gerçeği şu şekilde itiraf eder:
Eğer milyarlarca yıl boyunca, milyarlarca gezegenin yüzeyi gerekli aminoasitleri içeren sulu bir konsantre tabakayla dolu olsaydı bile yine (protein) oluşamazdı (W. R. Bird, The Origin of Species Revisited, Nashville, Thomas Nelson Co., 1991, s.305)
Görüldüğü gibi Leman’ın deneyinden proteinlerin kendiliğinden oluşum senaryosuna sıçrayış yapmaya çalışmanın bilimsel olarak hiçbir makul tarafı bulunmamaktadır. Bu yaklaşım, tam anlamıyla bir hayalcilikten ibarettir. CBT’ye bu hayalciliği terketmesini tavsiye ediyoruz. Modern bilim, yaşamın aşırı derecede kompleks yapı ve yüklü miktarda bilgi içerdiğini ve böyle bir yapının tesadüflerle ortaya çıkmasının mümkün olmadığını ortaya koymuştur. Bu gerçek de materyalist felsefeyi yıkmış, Allah’ın yoktan yaratmasını kanıtlamıştır.