Scientific American dergisinin Nisan 2004 sayısında, biyoinformatik uzmanı Stephen J. Freeland ile evrim genetikçisi Laurence D. Hurst”un, birlikte kaleme aldıkları bir makale yayınlandı.
Araştırmacılar, “Evolution Encoded: Kodlanmış Evrim” başlıklı yazılarında, genetik kodun yanlışları minimuma indirgeme kapasitesi üzerindeki araştırmalarını anlatıyorlardı. Araştırmacılar, gerçekte evrim teorisine hiçbir bilimsel dayanak sağlamayan çalışmalarını “kodlanmış evrim” ifadesiyle başlıklandırmakla, ön yargılarına göre bir yakıştırma yapmış oluyorlardı.
Çalışmalarında “Genetik kod, yanlışları (genetik mutasyonları) minimuma indirgeme niteliği açısından ne kadar verimlidir?” sorusuna cevap arayan bilim adamları, genetik koda alternatif kodlar tasarlayarak istatistiksel bir analiz yapmışlardı. Bu alternatif kodların üretiminde birtakım teknik varsayımlara dayanan bilim adamları tam 2.5 × 10 18 adet alternatif kodu incelemeye tabi tutmuşlardı. Bu inceleme sonucunda genetik kodun bir milyon alternatif kod içinde en iyisi olduğu sonucuna varmışlardı.
Genetik kodun makalede ele alınan bir diğer özelliği, canlılar aleminde 16 varyasyon ortaya koymasıydı.
Canlılar aleminde geniş bir ölçüde standart genetik kod kullanılır. Ancak bazı organizmalarda bazı kodonlar (üçlü nükleotid sıraları) farklı şekillerde kodlanabilmektedir. Örneğin organizmaların çoğu, “CUG” kodonunu leucine aminoasiti olarak okumaktayken, mantar Candida “nın birçok türü CUG”u serine aminoasiti olarak okumaktadır.
Freeland ve Hurst”ün yazısında , 1990″lı yıllarda ortaya çıkarılan bu varyasyonlar evrim göstergesi gibi sunuluyor ve genetik kodun evrimi hızlandırdığı iddia ediliyordu. Ancak bu evrim iddiası, materyalizme körükörüne bağlılığın bir ürünüdür ve hiçbir bilimsel dayanağa sahip değildir. Gerçekte genetik kod, tesadüfe dayalı açıklamaları çürüten, bilgi temelli bir işletim sistemi olarak materyalizme en büyük darbelerden birini vurmaktadır. A raştırmacıların varyasyonlar hakkında bilgi verdikten sonra ” demek ki kod evrimleşebilir, ki muhtemelen evrimleşti” şeklindeki anlamsız açıklamaları da bilinçli tasarımı en baştan reddettiklerinin ve materyalist dogmaya uygun bir açıklama şekli aradıklarının bir göstergesidir. Aşağıda genetik kodun gerçek kökeni gösterilerek araştırmacıların bu dogmatik bakış açılarının geçersizliği ortaya konmaktadır.
Genetik Kod
Genetik kod, hücredeki bilginin kodlanmasında kullanılan kuralları ifade eder ve protein sentezinde kullanılır. Proteinler, hücrenin faaliyetlerinde çok çeşitli görevler üstlenen moleküllerdir. Bunlar, amino asit adı verilen moleküllerin uç uca eklenmesiyle meydana gelen zincirlerdir. Bedenimizdeki aminoasitler yirmi çeşitte bulunur. Aminoasitlerin uç uca eklenerek meydana getirdiği proteinlerin sayısı on binleri bulur. Proteinler, kendilerini meydana getiren aminoasitlerin niteliğine göre üç boyutta özel şekiller alarak katlanırlar. Proteinin formu, işlevi açısından kritik derecede önemlidir. Proteinin yapısında meydana gelecek bir bozukluk, ilgili olduğu moleküllere bağlanamamasına yol açar. Bunun sonucunda ise organizmanın yaşamında aksaklıklar hatta ölümcül sonuçlar ortaya çıkabilmektedir.
Hücrelerimizdeki on binlerce proteinin bilgisi, DNA molekülünde saklanır . DNA molekülü, birbirine sarılmış iki iplikçikten meydana gelir. Bu iplikçikler arasında ve basamaklar halinde nükleotidler yer alır. Bu nükleotidler dört çeşittir ve isimlerinin baş harflerine göre A, T, G ve C ile gösterilir. Bir insan DNA”sında yaklaşık 3.1 milyar nükleotid art arda sıralanır. Bunlar aynı zamanda hücrede sentezlenen proteinlerin bilgisini saklayan “kimyasal harfler”dir. Bu harfler, her biri bir proteinin bilgisini saklayacak şekilde gruplanmıştır. Bu gruplara “gen” ismi verilir. Bir gen, 50 ila 2000 nükleotidden meydana gelebilir. Genleri meydana getiren harfler ayrıca üçerli üçerli kodonları meydana getirirler. Bir benzetme yapılacak olursa kodonlar kelimeler, genler ise cümleler gibidir.
Protein sentezi için hücrenin çekirdeğinde bulunan DNA”daki bilginin kopyalanması ve protein sentezi yapılan organele (ribozom) taşınması gerekmektedir. Bu işlem hücresel makineler sayesinde gerçekleşir. Bu sırada genetik kod sayesinde DNA”daki bilgi “okunur ve tercüme edilir.”
Hücredeki protein sentezi iki ayrı “alfabe” kullanılarak gerçekleştirilir. Bunlardan ilki, DNA”nın alfabesidir. Proteinin bilgisi, DNA”da A, T, G, C ile gösterilen kimyasal harflerle kodlanır. Diğer lisanın harfleri ise, proteinleri meydana getiren aminoasitlerdir.
Bir proteinin bilgisini saklayan bir genin üzerindeki bilgi, transkripsiyon ismi verilen bir işlemle DNA molekülü üzerinden kopyalanır. Ve mRNA (mesajcı RNA) molekülü ile hücrenin ribozom isimli organeline taşınır. mRNA üzerindeki harfler ribozomda üçer üçer, bir diğer deyişle kodon kodon okunur. Bu sırada tRNA (transfer RNA) molekülü, her bir kodonun karşılığı olan aminoasiti protein zincirine eklenmek üzere getirir. Kodonlar okundukça aminoasitlerin getirilip eklenmesi devam eder ve sonuçta ilgili protein üretilmiş olur. Bu, aynı zamanda bir tercüme işlemidir. Kodonların her birinin karşılığında ilgili aminoasit yerleştirilmekte, bir diğer deyişle DNA diliyle yazılı bilgi bu defa aminoasitler kullanılarak protein diliyle yazılmaktadır. Bu, İspanyolca bir metni İngilizceye tercüme etmeye benzer.
Genetik Kod ve Bilinçli Tasarım
Okyanustaki bir adanın üzerinden geçmekte olan küçük bir yolcu uçağının pilotunun, adanın sahilinde dizilmiş kayaları gördüğünü varsayalım. Pilot sahile doğru alçalsın ve bunların, kocaman bir “YARDIM !!” yazacak şekilde dizili olduğunu görsün. Burada kayaların kodlanmış bilgi içerdiğine şüphe yoktur. Kod kelimesi, “bir semboller kümesi ile bu sembollerin bilgi taşıyacak şekilde ve değiştirilebilmelerinde kullanılan kurallar”ı ifade eder. Yardım mesajı, Latin alfabesinin harfleri (semboller) kullanılarak ve İngilizce dilinin sözbilimi kurallarına göre sıralanarak oluşturulmuştur. Ve pilotun rastladığı bu kodlanmış bilgi, kayaların kendisinden kaynaklanmamaktadır. Bu sahile en az bir kez gelmiş bir insan vardır ve bu kişi, zihnindeki düşüncenin bilgisini, kayaları kullanarak, sahil üzerinde şekillendirmiştir.
Bir insanın tek bir DNA molekülünde yaklaşık bir milyon sayfayı dolduracak miktarda bilgi bulunmaktadır. Hücrenin yaşamsal faaliyetlerinde bu bilgi, genetik kodun kurallarına göre sürekli olarak işlenmektedir. Bilginin kaynağı açısından, genetik koddaki durum, kayalardaki durumdan farklı değildir. Sahildeki mesajın bilgisinin kaynağı kayalarda olmadığı gibi, genlerdeki bilginin kaynağı da nükleotidlerde değildir. Bilgi teorisyenleri, bilginin maddeden kaynaklanamayacağını, bilgi ile maddenin kaynağının ayrı ayrı incelenmesi gerektiği sonucuna varmışlardır. Önde gelen bilgi teorisyeni ve biyofizikçi Hubert Yockey, “Tüm mesajlar gibi yaşamın mesajı [genetik kod]da madde-dışıdır ama bit ve baytlar halinde ölçülebilen bilgi içeriğine sahiptir “1 derken, Dean Overman bu konuda şunları söylemiştir:
“Genetik kodun içerdiği bilgi, tüm bilgi veya mesajlarda olduğu gibi, maddeden yapılmış değildir… Anlam, kodun sembolleri veya alfabesinden kaynaklanan bir özellik değildir. Genetik koddaki mesaj veya anlam madde-dışıdır ve fiziksel veya kimyasal özelliklere indirgenemez… materyalizm koddaki anlamı açıklamaz . ” 2
Doğanın genetik kodu kendiliğinden meydana getirmesini sağlayacak hiçbir fiziksel kanun bulunmamaktadır. Alman Federal Fizik ve Teknoloji Enstitüsü”nün yöneticisi Prof. Dr. Werner Gitt, bu gerçek hakkında şunları söyler:
“Bir kodlama sistemi, her zaman için zihinsel bir sürecin ürünüdür. Bir noktaya dikkat edilmelidir; madde bir bilgi kodu üretemez. Bütün deneyimler, bilginin ortaya çıkması için, özgür iradesini, yargısını ve yaratıcılığını kullanan bir aklın var olduğunu göstermektedir… Maddenin bilgi ortaya çıkarabilmesini sağlayacak hiçbir bilinen doğa kanunu, fiziksel süreç ya da maddesel olay yoktur… Bilginin madde içinde kendi kendine ortaya çıkmasını sağlayacak hiçbir doğa kanunu ve fiziksel süreç yoktur .” 3
Genetik kodun “madde-dışı” bilgi içermesi, genetik kodla ilgili hayali evrim senaryolarının daha en baştan geçersiz olduğunu gösterir. Çünkü bu senaryolar en baştan, maddenin kendi kendini organize ederek genetik bilgiyi ve kodu meydana getirdiği ön kabulüne dayanır. Maddenin kendine has bir kod üretme kapasitesi olmadığına göre, genetik koda dair tüm madde temelli ve sadece maddeyle sınırlı açıklamalar anlamsızdır.
DNA”nın bilgi saklama kapasitesiyle genetik kodun bir bilgisayar programı gibi çalışıyor olması, bu dogmatik açıklamaların anlamsızlığını bir misli daha artırmaktadır. Los Angeles, ABD”deki Güney California Üniversitesi”nden Led Adleman”ın yaptığı hesaplamalara göre, sadece 1 gram DNA molekülü, 1 trilyon CD”ye (compact disc) eş değerde bilgiyi saklayabilmektedir . Dahası, bir bilgisayar programı gibi çalışan genetik kod, teknolojinin çok ötesindedir. Dünyanın en karmaşık bilgisayar yazılımlarından Windows kodu açık veya kapalı olarak sadece iki durumda bulunabilen elektronik ikililere dayanır. DNA kodu ise sonsuz varyasyon durumunda bulunabilen analog parçalardan meydana gelmektedir. Bu yüzden DNA mantığı, binlerce kişi tarafından yazılmış ve test edilmiş Windows mantığından binlerce defa daha komplekstir. Microsoft”un başkanı ve yöneticisi Bill Gates, “The Road Ahead” isimli kitabında şöyle yazar:
“İnsan DNA”sı, bir bilgisayar programı gibidir, ancak bizim şu ana kadar üretebildiklerimizden çok, çok daha gelişmiştir .” 4
Böylece, Freeman ve Hurst”ün, teknolojinin çok ötesinde olan genetik koddaki varyasyonları, tesadüflere dayalı evrimci bakış açısından açıklamaya çalışmasının saçmalığı ortaya çıkmaktadır. Çünkü kodu yorumlama kurallarında meydana gelecek en küçük bir değişikliğin, canlının genetik malzemesinin çok sayıda noktasında eş zamanlı değişimler ortaya çıkarak metabolizmayı anında sona erdireceği açıktır. Buna rağmen genetik koddaki varyasyonların tesadüfle ortaya çıktığını iddia etmek, yüksekçe bir binadan atılan Windows XP yazılımlı bir bilgisayarın, her biri kusursuz çalışan 16 farklı yazılıma sahip farklı farklı bilgisayarlar ortaya çıkaracağını iddia etmek gibidir.
Bilimsel Bulgular, Genetik Kodun Evrimi Senaryosunu Reddediyor
Bilinçli tasarımın apaçık izlerini taşıyan genetik bilginin ve kodun, tesadüflere bağlı bir şekilde ve doğal seçilimle seçilerek ortaya çıkma ihtimali bulunmamaktadır. Önde gelen bilgi teorisyeni ve biyofizikçi Hubert 5 Yockey, en küçük genomda yaşamın mümkün olması için gerekli bilgi içeriğinin miktarını ölçmüş ve bunun rastlantısal olarak ortaya çıkma ihtimalinin 10 186,000 ” de bir ihtimal olduğunu ortaya koymuştur. 6 Yockey, genetik kodun rastlantısal olarak ortaya çıkması için ise doğal seleksiyonun, evrensel koda ulaşmadan önce, 1.40 x 10 70 farklı genetik kod keşfetmesi gerektiğini hesaplamıştır. Gerçekleşme ihtimali 10 50 “de birden küçük olan olaylar, evrenin neresinde olursa olsunlar imkansız kabul edilirler. 7 Dolayısıyla genetik kodun evrimle ortaya çıkma ihtimali “0”dır. Bilim, genetik kodun kökenine dair materyalist senaryoları kesinlikle reddetmektedir. Bunun materyalizmi benimsemiş evrimciler üzerindeki etkisi, evrimci bilim dergisi Nature “ın 20 yıl boyunca editörlüğünü yapmış olan Sir John Maddox”un şu sözlerinde ortaya çıkmaktadır:
“Genetik kodun kökeninin, yaşamın kendisinin kökeni kadar belirsiz olması can sıkıcıdır .” 8
Bu cümledeki “belirsiz” ve “can sıkıcı” ifadelerinin, bilimsel bulguların yetersizliğinden kaynaklandığı düşünülmemelidir. Yukarıda da gösterildiği gibi, genetik kodun kökeni gerçekte belirsiz değil aksine çok açıktır . Bu köken bilinçli tasarımdır. Genetik kod, Allah”ın kusursuz yaratmasının sadece bir örneğidir. Ve bu açık gerçeği kabul eden insanlar herhangi bir can sıkıntısı hissetmemekte, aksine modern bilimin yaratılış gerçeğini art arda doğrulayan bulgularını heyecanla izlemektedirler. Öte yandan materyalist felsefelerini akıl dışı senaryolarla ayakta tutmaya çalışanlar umutsuz bir bekleyiş içinde can sıkıntısı yaşamaya mahkumdurlar.
Sonuç:
California Üniversitesi”nde görevli olan ve hücre sinyalleşmesini araştıran Henry Bourne”un aşağıdaki sözleri, bilimin, hücrenin işleyişini tamamen anlamadaki pozisyonu hakkında iyi bir fikir vermektedir:
“Büyük, çok çok büyük bir kıtayı keşfediyoruz ve bildiklerimiz henüz sadece birkaç liman, bir avuç nehir ile bir-iki dağ sırasıyla sınırlı.” 9
Buna genetik kodun kompleksliği de eklendiğinde, kodun ancak son yıllarda ortaya çıkarılmış varyasyonlarıyla ilgili bilgilerin henüz taze sayılması gerektiği anlaşılmaktadır. Bilimsel araştırmalar, yaşamın kompleksliğinin tahmin edilenden çok daha fazla olduğunu göstermektedir ve bu doğrultuda söz konusu varyasyonların bu kompleksliğin henüz tam anlaşılmamış bir parçası olduğu açıktır. Durum böyleyken, Freeman ve Hurst”ün varyasyonları evrimle açıklamaya çalışmaları olgunlaşmamış bir yorumdan ibarettir.
Ancak varyasyonların yaşamı desteklemedeki rolü ne olursa olsun, bilgi ile maddenin kökenlerinin farklı olması ve kodlanmış bilginin daima bir zihnin ürünü olması, materyalizme dayalı bu yorumu dayanaksız bırakmaktadır. Scientific American dergisine materyalizme verdiği körükörüne destekten vazgeçmesini ve yaşamın kökenindeki bilginin bilinçli tasarıma işaret ettiğini kabullenmesini tavsiye ediyoruz.
(*Biyoinformatik genel olarak biyolojik problemlerin çözümünde bilişim teknolojilerinin (tüm bilgisayar uygulamalarının) kullanılması olarak tanımlanabilir.)
1.Hubert Yockey, “Information in Bits and Bytes,” BioEssays 17:85 (1995)
2.Dean L. Overman, “A Case Against Accident and Self-Organization” (Rowman & Littlefield Publishers, 1997
3.Werner Gitt, In the Beginning Was Information, CLV, Bielefeld, Germany, sf. 107, 141.
4.John Whitfield, “Physicists plunder life”s tool chest”, 24 Nisan 2003, http://www.nature.com/nsu/030421/030421-6.html
5.Bill Gates, Chairman and Chief Executive Officer, Microsoft Corporation, “The Road Ahead,” [1995], Penguin: London,
Revised, 1996, p.228.
6.Hubert Yockey, Calculating Evolution, Vol. 3 No. l, p. 28 ( Cosmic Pursuit , 2003)
7.Emil Borel, “Elements of the Theory of Probability”, Prentice Hall, Eaglewood Cliffs, New Jersey, 1965
8.”The Genesis Code by Numbers,” Nature , 367:111, Ocak 1994)