New Scientist dergisinin 27 Ağustos 2008 tarihli sayısında, Gary Hamilton tarafından hazırlanan ve virüslerin hayali evrimdeki rolüyle ilgili spekülasyonlara yer veren bir yazı yayınlandı. “Viruses: Unsung Heroes of Evolution-Virüsler: Evrimin İsimsiz Kahramanları” başlıklı yazıda, evrim teorisinin önündeki en büyük açmaz olan komplekslik olgusuna dikkat çekiliyordu. Yazının hemen başında sorulan şu sorular bunun bir göstergesiydi:
“İlk hücre ilkel çorbadan nasıl çıktı?”
“Doğal seleksiyon, insan beyni gibi harika bir organı nasıl ortaya çıkardı?”
Kompleksliğin Evrim Teorisi İçin Oluşturduğu Açmaz:
Canlılardaki komplekslik evrim teorisi için büyük bir açmazdır. Bilindiği gibi bu teori, bir zamanlar basit bir hücre ile sınırlı olan yaşamın zamanla daha karmaşık yapılar kazanarak günümüzdeki türlere dönüştüğünü varsayar. Oysa şimdiye kadar hiçbir organizma, önceden sahip olmadığı yeni genetik bilgiler kazanmamış ve herhangi bir şekilde komplekslikte artış görülmemiştir. Bu yönde BİR TEK ÖRNEK DAHİ YOKTUR.
Darwinizm”in 20. yüzyıldaki en tanınmış savunucularından biri ve Harvard Üniversitesi zooloğu olan Ernst Mayr bu gerçeği şöyle itiraf eder:
“Aşamalar sonucu evrimsel bir yeniliğin ortaya çıktığına dair açık bir kanıt yoktur.” 1
Virüslerle ilgili evrimci yanılgı
Hamilton’ın yazısında, canlıların hayali evrimsel tarih boyunca virüslerin bünyesindeki genetik materyaller sayesinde daha kompleks canlılara dönüştükleri öne sürülmektedir. Bu iddiaların bir tanesi de yaşamın tesadüflerle evrimleştiği yanılgısının temelinde yer alan ilk hücrenin kökeniyle ilgilidir.
Bilim yazarı Frank Ryan, yazıda şu iddiayı ortaya koymaktadır:
“Çoğu virüs bilimci, virüslerin bakterilerden önce bağımsız yaşam formları olarak ortaya çıktıklarına inanmaktadırlar.”
Oysa bu tamamen asılsız bir iddiadır. Sebebi de, bakterilerden önce evrimleştikleri iddia edilen virüslerin, canlı hücre olmaksızın üreyemediği gerçeğidir.
Virüsler, bir protein kılıfla kaplanmış nükleik asit (DNA veya RNA) birimleridir. Bir hücreden çok daha küçük olan virüslerin çoğu hastalığa sebep olur. Virüsler sadece canlı organizmaların hücreleri içinde üreyebilirler. Bir hücreden çok daha basit yapıda olan virüsler kendi enerjilerini üretemez, kendi kendilerine çoğalamazlar. Konakçı oldukları organizmanın mekanizmalarını ele geçirerek ve hücrenin imkanlarını kullanarak kendilerini kopyalatırlar.
Görüldüğü gibi virüslerin çoğalması için eksiksiz mekanizmalara sahip canlı hücrelerin varlığı şarttır. Dolayısıyla virüsler, bazı evrimcilerin iddia ettiğinin aksine, yaşam formları için hayali bir ara aşama olarak kabul edilemezler. Yaşam, virüslerden hücreye gittiği iddia edilen evrimsel yolla başlamış olamaz. Çünkü canlı hücre bulunmayan bir dünyada virüslerin üremesi de mümkün olmayacaktır. Bu evrimci bilim adamlarının da kabullenmek zorunda kaldıkları açık bir gerçektir.
Örneğin Türkiye”nin evrim savunucusu bilim adamlarından Prof. Ali Demirsoy virüslerin kökeni ile ilgili öne sürülen iddiaları “bilimden çok kurgu” nitelemesiyle ele almakta ve bunların geçersizliğinden şöyle söz etmektedir:
Eldeki birikmiş bilgiler virüslerin kökeni ve bugüne kadar gelişimi konusunda bilgi vermekten çok uzaktır. Aynı zamanda birbirinden oldukça farklı üç fiziki evrende bulunabilmesi ve hiçbir evrenin bir virüsün tümü hakkında doyurucu tanımını vermemesi yorumu daha da güçleştirmektedir, … yorumlar, bilimsel temellerden ziyade kurguya dayanmaktadır. (Prof. Dr. Ali Demirsoy, Kalıtım ve Evrim, Meteksan Yayınları, Ankara, 1995, s. 73)
Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşıldığı gibi, virüsler canlılığın başlangıcı veya cansız maddeden canlı organizmaya gittiği iddia edilen hayali evrimsel yolda bir ara aşama değildir.
Retrovirüslerin fonksiyonel olduğu itirafı
Yazıda dikkat çeken bir bilgi de, retrovirüslerin fonksiyonelliğiyle ilgili itiraftır. Retrovirüsler, insanları da içine alan ökaryotların DNA’larında, hücreyi etkileyen virüslerin kalıntıları olarak bulunan, bir diğer deyişle DNA’ya sonradan eklendiği düşünülen parçalardır.
Evrimciler uzun yıllar DNA üzerinde bulunan ve herhangi bir proteinin kodlanmasında bilinen bir rolü bulunmayan parçaların hayali evrim sürecinin atıkları olduğunu öne sürmüş ve bunları “hurda DNA” olarak isimlendirmişlerdir. Gerçekte evrimcilerin sadece bilgisizliğinin bir ifadesi olan bu “fonksiyonsuzluk” tanımlamasının daha sonraki yıllarda büyük bir yanılgı olduğu ortaya çıkmıştır. Bu DNA parçalarının, protein kodlamasa da hücresel faaliyetler için çok önemli görevler üstlendiği keşfedilmiştir.
New Scientist yazısında, virüslerin atıkları olarak tanımlanan retrovirüslerin çoğunun fonksiyonel olduğu belirtilerek “hurda DNA” anlayışının gerçekleri yansıtmadığı bir kez daha teyid edilmiş olmaktadır.
Sonuç: Virüsler birer yaratılış harikasıdır
New Scientist dergisinde yer verilen iddialar birer spekülasyondan ibarettir ve bunları kuşatan açmazlar, yukarıda da gösterdiğimiz gibi, bizzat evrimcilerin itiraflarıyla sabittir. Evrimcilerin virüslerle ilgili senaryolarında görmezden geldikleri çok önemli bir özellik, hiçbir bilinci bulunmayan ve sadece moleküllerden meydana gelmiş bu birimlerin son derece akılcı stratejiler izlemeleri ve adeta “zeki” davranışlar göstermeleridir. Bir virüsün son derece akılcı hareket etmesi, elbette tesadüfen kazanılmış bir yetenek olamaz. Şüphesiz ki, virüsleri belli bir hikmetle yaratan alemlerin Rabbi olan Allah”tır.
[1]Ernst Mayr, Toward a New Philosophy of Biology: Observations of an Evolutionist, Harvard University Press: Cambridge MA, 1988, s.529-530