New Scientist dergisinin 9 Temmuz 2005 tarihli sayısında “Evolution: Blink and you’ll miss it” (Evrim: Bir Gözkırpmasında dahi kaçırırsınız) başlıklı bir yazı yayınlandı. Bob Holmes tarafından hazırlanan yazıda, moleküler düzeyde çeşitli değişim örnekleri mikroevrim örnekleri olarak sıralanıyor ve bunlar canlıların başka canlılara dönüşebileceği iddiasını (makroevrim) doğrularmışçasına çarpıtılıyordu.
Holmes, hayali evrim sürecinin zannedildiği kadar yavaş olmadığı, çevreye uyumların birkaç yıl veya birkaç on yılda hızlı bir şekilde gerçekleşebileceğini öne sürüyor, bununla ilgili olarak çeşitli yanıltıcı örnekler sıralıyordu.
Bu örneklerden belli başlıları şu şekildedir: (ilgili kaynaklarımıza linklendirilmiş olarak)
3. Bazı bitkilerin zehirlere, bazı bakterilerin ise antibiyotiklere karşı bağışıklık geliştirmesi,
Holmes’un saydığı bu gibi örnekler evrim değil, varyasyon kavramıyla ilgilidir. Çünkü bunlar, bir canlının bir başka canlıya dönüşebilmesi için gerekli genetik bilginin DNA’ya eklendiği değişimler değil, mevcut genetik bilgi dahilinde ve tür içinde gerçekleşen değişimlerdir.
Varyasyonlar, tür içindeki çeşitlenmelerdir ve bir türün biyolojik özelliklerini belirleyen gen havuzu içinde meydana gelirler. Gen havuzu, bir türü meydana getiren tüm biyolojik özellikleri kontrol eden genlerin toplamıdır. Anne ve babadan gelen genler farklı şekillerde eşleşerek varyasyonları meydana getirirler. Bunun sonucunda, örneğin, bir kertenkele popülasyonunda çeşitli uzunluk ve desenlerde kuyruğa sahip bireyler görülebilir. Herhangi bir varyasyonun popülasyon içindeki oranı, zaman içinde ve çevresel faktörlere bağlı olarak (diğer türlerle mücadele gibi) dalgalanabilir. Bu durumda popülasyon giderek belli bir varyasyona maruz kalabilir, örneğin kısa kuyruğa sahip bireylerden meydana gelebilir. Ancak evrimci biyologların mikroevrim adını verdikleri bu olay, mevcut genetik bilgi dahilinde gerçekleşen bir değişim olduğu için türleri başka türlere dönüştürücü bir güce, örneğin bir sürüngene hafif kemikler, tek yönlü hava geçişine elveren akciğer yapısı, tüyler vs.’nin genetik bilgisini ekleyerek onu bir kuşa evrimleştirme kapasitesine sahip değildir. Bu, önde gelen evrim biyologlarının da kabul ettiği bir gerçektir. Dolayısıyla burada gerçekleşen olayın evrimle hiçbir ilgisi yoktur.
Evrimci biyologlar, Gilbert, Opitz ve Raff, Developmental Biology dergisinde yayınlanan 1996 tarihli bir makalelerinde bu konuyu şöyle açıklarlar:
Modern sentez (neo-Darwinist teori) önemli bir başarıdır. Ancak, 1970″lerden başlayarak, çok sayıda biyolog bunun açıklayıcı gücünü sorgulamaya başlamıştır. Genetik bilimi, mikroevrimi açıklamak için yeterli bir araç olabilir, ama genetik bilgi üzerindeki mikroevrimsel değişiklikler, bir sürüngeni bir memeliye çevirebilecek ya da bir balığı amfibiyene dönüştürecek türden değildir. Mikroevrim, sadece uygunların hayatta kalması kavramına yardımcı olabilir, uygunların oluşumunu açıklayamaz. Goodwin”in 1995″te belirttiği gibi, “türlerin kökeni, yani Darwin”in problemi, çözümsüz kalmaya devam etmektedir.” (Scott Gilbert, John Opitz, and Rudolf Raff, “Resynthesizing Evolutionary and Developmental Biology”, Developmental Biology 173, Article No. 0032, 1996, s. 361)
Holmes’un mikroplar örneğinde de evrimleşme söz konusu değildir
Holmes’un mikroplarla ilgili verdiği bir örneği, burada kısaca ele almak faydalı olacaktır. Holmes, bazı mikropların, kimyagerlerce laboratuvarda geliştirilen, dolayısıyla yeryüzünde daha önce hiç var olmamış kimyasalları parçalayacak enzimler geliştirmesinin evrimleşme anlamına geldiğini öne sürmektedir. Ancak yukarıda da belirttiğimiz gibi, evrimleşmeye delil olarak öne sürülebilecek bir örnek oluşabilmesi için, organizmanın gen havuzuna yeni genetik bilgi eklenmiş olması gerekir. Oysa mikroplarla ilgili örnekte böyle bir durum söz konusu değildir. Holmes, bizzat kendi yazdıklarıyla bunu göstermekte, hatta mikropların 3.5 milyar yıldır değişime uğramadığını da yazmaktadır.
Holmes’un de yazdığı gibi, mikropların çevresel kimyasalları sindirmeye başlaması, birbirleri aralarında gerçekleştirdikleri plazmid alışverişi sayesinde mümkün olmaktadır. Plazmid, bir hücrede kromozomal DNA’dan bağımsız olarak kopyalanan, çembersel, ikili-sarmal yapıdaki DNA birimidir. Sıklıkla bakterilerde görülürler ve bakteri hücreleri arasında gen alışverişi için kullanılırlar. Plazmidler, bakteri popülasyonunun zaten sahip olduğu genetik bilginin, bireyler arasında aktarımı olduğu için, bünyesine plazmid entegre ettikten sonra çevresel kimyasalları parçalayabilen enzimleri üretebilen mikroplar da evrimleşmiş sayılamazlar.
Yine Holmes’un belirttiği gibi, bu mikropların ilk örnekleri 3.5 milyar yıl geriye uzanmaktadır ve bunlar ‘yaşayan fosiller’dir. (1) 3.5 milyar boyunca varlıklarını bakteri olarak korumuş bu hücrelerin ortaya koyduğu durum, elbette ki bakterilerin evrim geçirmediğini, aksine milyarlarca yıl boyunca değişmeden kaldıklarını göstermektedir.
Darwinistlerin mikroevrimle ilgili mantık bozukluğu
New Scientist dergisinde, doğada her an devam ettiği vurgulanan değişim türler içinde varyasyonlardır. Bunun ise türleri başka türlere dönüştürücü bir gücü bulunmamaktadır ve Darwin’in teorisine dayanak olarak öne sürülmesi mantık dışıdır.
Tür içindeki varyasyonları, türlerin başka türlere dönüşebileceği iddiasına dayanak göstermeye çalışan Darwinistler böyle bir mantıksızlık ortaya koymaktadırlar.
Holmes ve New Scientist dergisine, tür içindeki değişimleri, kendi hayalleri doğrultusunda yorumlayarak okurlarını yanıltmaya son vermeleri çağrısında bulunuyoruz.
1- “Evrimin Çıkmaz Sokakları”, Focus, Nisan 2003